NETFLİX SUÇ, DRAMA, POLİSİYE DİZİLERDEN SEÇMELER

 SİNEMA/DİZİ GÜNLÜĞÜ  

239-FREUD

Avusturya yapımı suç, dram, polisiye. Psikoloji ile pek ilgisi yok, bu beklentiyle başlamayın ama izlenebilir bir polisiye.

Tehlikeli ilişki isimli film daha psikolojikti.  






240-İNGOBERNABLE



Dili İspanyolca, Meksika'da geçiyor. Suç, gizem, askeri darbe, politika, dram türünde 
2 sezon. Meraklısına su gibi akan bir dizi.







241-THE STRANGER


Kitap uyarlaması, son derece sürükleyici, suç, drama, Amerikan dizisi. Gayet güzel.
 







242-JUGAR CAN FUEGO




+18. 9 bölümlük polisiye, Brezilya'da kahve üreticisinin yanında çalışan genç bir adamın taşraya sıkışmış evli kadınları av gördüğü bir dizi.    




243-TOY BOY

İspanya yapımı, ilginç bir polisiye macera. Haksız yere hapis yatan bir adamın yıllar sonra gerçek katili aradığı bu dizi +18.








244-THE SİNNER

Güzel bir polisiye, romandan uyarlama. 














245-Women Of The Night


Hollanda yapımı, Amsterdam Belediyesi'nin yükselen yıldızının karısı ve karanlık geçmişinin konu alındığı +18 yapım tek sezon.





 





246-UNBELİVABLE



Genç bir kadının tecavüze uğradığına dair yalan söylemekle suçlanmasından yıllar sonra iki kadın dedektif benzer saldırıları araştırır. Gerçek olaylardan esinlenilen dizi Amerikan yapımı. Kadınların bu konudaki yalnızlığını çok güzel işlemiş. İzlenilmeli. Suç, dram, kaliteli polisiye.








247-YOU 1-2



İzlediğim zamanlar bölümlerine şiddet görüntüleri sebebiyle ara verdiğim, günlerce sosyal medya paylaşımları yapmadığım, irkildiğim dizilerden. Sinirinizi bozmak için birebir. 





248-WHAT/IF 


  Birçok insan gibi bu diziyi Renee Zellweger için izledim. Çok psikopatça bir dizi olduğu uyarısını yapmalıyım. Elbette  +18 olduğunu da belirteyim.






DAHA ÖNCE YAZDIĞIM DETAYLI ÖNERİLERE AŞAĞIDAKİ LİNKLERDEN ULAŞABİLRİSİNİZ

 
1- LA CASA DA PAPEL

Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

Bugün de bitti. Gidin gidin, ben beklerim burada, işim ne! Allah'ım nereden düştüm buralara! Memleketimin dağlarında özgürce yaşamak varken bu Allahsızlar topladı, çiçeğimden ayırdı, yumrumu ezdi, kuruttu, toz etti. Eskiden yine yazın kışın revaçtaydım. Soğukta boğazı ağrıyan da bana koşardı, sıcaktan bunalan da. Girdiğim yere lezzet ve kıvam katarım; biraz zahmetlidir bulunmam ama çay kaşığının ucuyla koysan yeter artar, kokum, lezzetim... Şimdi o marketlerde sulandırılmış taklitlerimden başkasını görmemiş gençler bilmez tadımı. Ama eskiler her yudumda benle geçen günlerine döner. Taklitler aslını böyle yaşatır işte, yüzlerini buruştururken özlerler beni, hem de çok. Fakat mümkün mü kavuşmak! Mahallenin aktarına kadar geliyorum, tam kasanın arkasında, rafın en yüksek yerinde sergileniyorum. Öyle dükkanda dolaşırken herkesin ulaşacağı açıp kapağını koklayacağı yerde değilim. Nane, kekik, karanfil miyim ben yahu! Öyle her girenin adımı ünleyeceği devirler geçti. Bana sahip olmak için hem cüzdanı kabarık hem de damağı alışık olmak lazım. Peh! Bayatlıyorum burada. Beni buraya getiren Aktar Efendi'ye ne demeli! Sen bu ülkede, bu mahallede beni nasıl satacaksın basiretsiz tacir! İnsanların bir ay çalışıp kazandığı maaş belli benim fiyatım belli. Sen niye inatla beni tutup buraya getiriyorsun? Dükkanı açtığın mahallenin benim kokumu bile duymadığını, taklitlerimi dahi alamadıklarını bilmiyor musun? Benim üstümden prim yapmaya, hava atmaya çalışıyorsun ama kim anlayacak ki seni! Bayatlayınca da tadım olacak mı benim? Niye bana bu eziyetin, bırak gideyim tadımı bilenlerin damağından süzüleceğim dükkanlarda görüneyim.

Ada çayı mıyım, ıhlamur muyum, kendini bir şey sanan tarçın çubuğu muyum da bu mahallede alıcı bulayım ben? 

Hadi bir hata yaptın, beni buraya getirdin, al götür evine, çoluğun çocuğun içsin, babam bize ne güzel şeyler getirirdi desinler büyüdüklerinde. Salebim ben salep... Benim tadımı alan bir daha unutur mu sanıyorsun. Hadi bir babalık yap, çıkar bu gece beni bu dükkandan. Vallahi usandım bekleyip durmaktan...

Handan Kılıç
02/12/2020 
Ankara



BIRAK-MA





Bırak/ma


Yuvarlanıyorum yine yavaş yavaş

Öyle olsun isterdim ama birden düşülür içine,

Yere ne zaman çakılacağını bilmeden,

Döne, döne, döne, döne, hızla inersin kuyunun dibine.



“Bırak beni burada” dersin de,

“Bırakma” diye seslenen gözlerini duymaz kimse.



Bırak yerinde dursun kova,

Biraz da su olsun yanında.

Burası kör kuyu, aşinayız buralara

Ne içecek ne dibinde gezinecek bir kaç damla bulunmaz aradığında...



“Öyle saf öyle temizdi ki, hislerim öyle kalsın istedim”

Kuyunun duvarlarında bir kahkaha

Bırak bunları, bırak bunları

Şimdi bize martaval okuma



Göz göze geldiğim anlarda,

“Yurdum ol” dediğimi duysa

Ne işim olurdu karanlıkta, kuyuda…



Bir ömür mühürlerdim gözlerimi sevdasıyla

Sadece defterlerin sırtına,

Kalbimin zayıf duvarlarına yüklemezdim derdimi

Öbek öbek sözlerim fısıldanırdı kulaklarına.



Ah kalbim!

Onu gördüğüm her an yerinden çıkar

Beni yere çalar,

Düşürdüğün kaldırımlarda geceletirdin de



Arzunun kamçıları indikçe sırtıma

Hayır, öyle değil tertemiz sevdama dokunma diyerek başkaldırırdım sana



Dokunmanın sevda,

Dudakların mühür olduğunu kavradığımda çok uzaktım ona, aşka.

Gecenin siyahında hayalini alıp bile isteye

Kör kuyuya atladığım çok oldu yıllar boyu yokluğunda



Onun için mi hala dibinde kalmaktan korkmuyorum kuyuların

Ateşimle aydınlattığım karanlıklarda geçiyorum teninden ışığa



Merdivensiz kalmaktan zevklendiğim bu yerde

Sırlarıma kör kalan taşları sevdiğim doğrudur

Leb demeden leblebiyi anlasın istediğim leblerini hiç öpmediğim de.



Bırak beni” dediğim gündüzlerin özrünü

“Bırakma ellerimi” dediğim o gün gibi haykırıyorum gecelerde,

Sev beni, sev bizi

Gel düşüme,

Gitmediğin kalbime,

Kör kuyunun dibine,

Etime,

Titreyen lebime

Gözümde tüten özleme

Sönmek bilmeyen ateşe

Nefes nefese harlanan bize

Tek başıma bırakma beni bu kör kuyunun dibinde.


Yoksa buz kesen kalbim

İsli, ince bir dumanı kalan ateşim sönerken

Boğacak beni bu kuyuda

Susuzluktan ölsem de dokunmayacağım başka bir kova ile bana uzatılana


Çıkmak da istemiyorum

Baktıkça körleştiren ışığa


Nefeslendikçe hafızamı silen bahar korkutuyor beni

Yokluğunda dahi billur bir ırmak olup sayfalarca akan kalemime ihanet ettim

Unuttum bak demek için kül ettiklerimden geriye

Kelimelerin belini kıran bir kaç damla yaş bıraktı göz bebeklerim


Koca bir hayat kırığıymış meğer kendimi terk edişlerim.

Her sarsıntıda mağmadan sıcak nefesiyle

Başını uzatan turuncu bir alev gibi gözlerin


Balına uzanamamanın verdiği ızdırapla keçiboynuzu kemirmekle geçti günlerim

Şimdi bırak beni burada

Körkuyuda

Soğuk taşta

Akılsız başta

Kaçtıkça kaçasım gelen sığınakta


Gölgesi ısırmaz ya yılanın

Karanlıkta parlar gözlerim

Sanki bir başkasına aittir

Duvarda izlediğim film

Çok söze gerek yok işte

Tek kelime yeter hissedene

Tak sonuna ekini, kalbin sesini

Özlemek nedir hiç bildin mi?

“Özlendiğini hissedecek kadar şans

Rüzgar olup sardı mı nefesimle seni, hiç bilmedim ki!

İçimde yükseleni haykıracak kadar büyüse de şimdi kelimelerim

Bir tanesi söyleyeceğim:

“Özledim”



Handan Kılıç

NOT: Bu şiir, Eylül 2020 tarihli Yazı-yorum dergi tarafından e-kitap olarak yayımlanan GiRDAP isimli şiir seçkisinde yer almıştır.


Seslendirilmiş hali @hayatyaziyor adlı instagram sayfasında igtv videoları arasındadır.


 

Geçen gün ömürdendir

 "Geçen gün ömürdendir." demişler. 

Kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı, bitsin artık bu zülüm buluşalım gayrı.

Aklımda tek soru: ne olacak çocuklarımız, gençlerimiz? Gemi battı, batıyor. Tuzu kuruların umurunda değil hiç bir şey. Senin çocuklar nerede, nasıllar? 

Dürt İçindeki Narı

 




12/12/2020

12:12


21 Aralık, Nam-ı diğer “Şeb-i yelda” geldi çattı. Gün dönümünün ve uzun gecelerin taşıyıcısı kış başlıyor.


Zaten 2020’nin bitmeyen dertli günleri, virüsleri, maskeleri ile hepimizi zorladığı bir dönemde, hayattan yorulmuşken şimdi bir de Nevruz bayramına kadar sürecek bu soğuk mevsimi atlatmamız gerekiyor. 

Öykü küçürek, ölüm gerçek

 


Ah be dünlük!


2 Aralık 2020 akşamı da, her Çarşamba olduğu gibi küçürek bir öykü yazmak için zoom da bir araya gelmiştik. Hocamız, kendinizi aktarda satılan ama rafta kalmış bir baharat türevi gibi düşünerek kişileştirme sanatıyla bir öykü yazın demişti. Ben de kaptırmış kendimi sahlep yerine koyup Aktar Efendiye basiretsizliği yüzünden söyleniyordum ki, önüme bir mesaj düştü: 


Eksik bir şey mi var?


Günlerdir öyle yoğun ve yorgundu ki, kendiyle kalacak bir vakit bulamamıştı. Oysa her gece üçe kadar oturmuş, yazmış, çizmiş çalışmıştı. Gündüzleri evin işleri, yeni normalin sıradanlaşan zoom toplantıları, dışarıdaki işler derken insan iyice dağılıyor, bitmeyen bir koşturmacanın içinde bir türlü odaklanamıyordu. Mecburen herkes yatıp el ayak çekildikten sonra kendine bergamut kokulu bir çay demleyerek geceye süzülüyordu. 

Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum

  Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...