Sinema Günlüğü 53.Film
Bugün İzmir Fransız Kültür Merkezi'nde idim. Amacım, dün başlayan ancak benim yine, yeniden başıma gelen tatsız ve haksız bir takım olaylar nedeniyle ilk gününe katılamadığım film festivalindeki tüm gösterimleri izlemekti.
İlk filmin çok iyi olduğunu biliyordum ancak ikinci filmden itibaren izleyici olabildim.
"Kaplumbağalar da Uçar" adlı bu
filmin başka bir yazının konusu olacağı muhakkak. Gün içinde de bir çok güzel kısa film ve uzun metrajlı yapım izledim. Elbette festivalden sonra bunlara dair de bir şeyler karalamak istiyorum.
Ama bu gün bahsetmek istediğim film, son gösterimde yer alan Misafir.
Yönetmen Andaç Haznederoğlu'nun üçüncü filmi olan yapım gerçekten çok güzeldi ve bir festival gününü zirvede kapatmak için iyi bir tercihti. Gösterimin heyecanıyla eve gelip sıcağı sıcağına yazmak istedim.
Filmin konusuna ve künyesine dair detaylı bilgilere de buradan ulaşabilirsiniz.
Daha önce "Yakından geçen mülteci öyküler" adlı kitapla ilgili olarak yazdığım yazıda mültecilik, göçmenlik, iltica, göç gibi kavramlar üzerinde epey durmuştum. (Merak edenler kitabın adı olan linki tıklayabilir.)
Bu nedenle daha çok filmin bıraktığı duygu üstüne bir kaç kelam etmek istiyorum.
Gösterimden sonra, filmin senaristi ve yönetmeni olan Andaç Haznedaroğlu'nun söyleşisi vardı. "Film burada bitmedi, başka yerlerde devam ediyor. Sizin için de buradan çıkınca devam edecek" diyerek söze giren yönetmen, amacını Hz.İbrahim'in içine atıldığı ateşe su taşıyan karınca üzerinden izah etti: "Safımız belli olsun, bir kişi için bile farkındalık oluşması kazançtır."
İltica, göç ve insanları buna zorlayan şartlar misal, savaş, siyasi baskılar, hukuk skandalları, yoksulluk, tabi afetler, insanlıkla yaşıt konular.
Ama hiç bir dönemde insanlar bu kadar görünür hale gelen acılarla, zulümlerle, haksızlıklarla, savaşlarla karşılaşmadılar. Canlı yayınlarda gerçekleşen bombalamalar, oralardan kaçan mazlumlar, trafikte, parkta, bir yerde otururken karşımıza aniden çıkıp görmezden gelinen yersiz yurtsuz kalmış insanlarla kuşatılmışız ama hala olan biteni yok sayarak yaşamaya devam ediyoruz.
Bu açıdan film, insanı merkeze alıp, kanıyla canıyla, duygularıyla, kayıpları ile yaşam konforlarının biranda yıkılması ile vatansız kalan, ağır travma halindeyken bir de ötekileştirilmenin acısını yaşayan insanları anlamamız, empati yapmamız için fırsat sunuyor.
Yönetmen amacının, farkındalık oluşturmak olduğunu, filmin hazırlık aşamalarında mülteci kampında kaldığını, imkanların kısıtlılığı karşısında haftada bir yıkanabilmenin, her öğün karnını doyurabilmenin mutluluk sebebi olduğunu, daha sonra kendi hayatına dönünce kentin temposunda, konfor alanlarımızda yaşarken kendimize mutsuzluklar icat ettiğimizi fark ettiğini anlattı.
Ve sanırım filmin söylemek istediği cümle benim için "Farket, hisset, dünya için, insanlık için, insan olma, insan kalma adına bir şeyler yap, iyileştir ki iyileşesin" oldu. İçimde var olan ateşi alevlendiren bu güzel motto filmden bana kalan duygu. Bunun için başta yönetmen olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürler.
Kalabalık bir izleyici topluluğunun yönetmeni soru yağmuruna tutması ve alkışlarla kutlaması da filmin ilk amacını gerçekleştirdiğini, çok da beğenildiğini gösteriyor.
Bence de, son zamanlarda seyrettiğim en iyi filmlerdendi. Türk sineması adına da çok sevindirici. Yönetmenin diğer filmlerini de festival bitince izleyeceğim ama sanırım bu film onlardan farklı. Bağımsız sinema adına yaptığı özel bir çalışma ve bir hikayenin yapması gerekeni, önce yönetmenin sonra da izleyenlerin hayatına yapıyor, onları dönüştürüyor. Jenerik akarken film başladığındaki siz olmuyorsunuz.
Sinematografik açıdan da kaliteli olan film bir çok festivalden ödülle döndüğü gibi Avusturya'da okul gösterimi listesine girmiş. Darısı bizim eğitim sisteminin başına
Film müzikleri, çekim perspektifleri, çoğu amatör olmasına rağmen oyunculuklar da çok güzel. Ağır travmalar içeren bir konu tıpkı yaşam gibi anlatılabilmiş. Hepimiz gün içinde türlü sıkıntılar yaşarız, zor dönemleri de mizahla atlatmaya çalışırız ya filmde de dramanın yanında tebessüm ettiren sahneler var. Üzerinizde ağır bir hava değil umut ve iyi bir film izlemiş olmanın zevki kalıyor.
Mültecilerin de bizler gibi bir hayattan geldiği, dünyalarının bir anda yıkıldığı hatırlatılıyor. İnsana insan olduğu için değer vermemiz gerektiği vurgulanıyor.
Yönetmen Andaç Hanım'ın da dediği gibi "Kavramları birleştirirseniz, insanları ayrıştırırsınız" Suriyeliler, Iraklılar, Türkler diyerek insanları karşı karşıya getirirseniz provake edersiniz.
Bu gün yapmamız gereken insan ortak paydasında buluşmak, dünyanın hepimize ait olduğunu hatırlayarak elimizdekileri paylaşmak, günlerin insanlar arasında döndürüldüğünü unutmadan empati ile hareket etmek.
Ve filmin konusu özelinde söylersek zaten ağır ve travmatik bir hali yaşayan, insanın en temel ihtiyacı olan güvenlik, barınma, karnını doyurmak gibi haklardan mahrum kalan bu insanların hayatlarına dokunarak misal çocukların okula gitmelerini sağlayarak ihtiyaçlar piramidinin en tepesindeki kendini gerçekleştirme zirvesine yönelmelerine katkı sunmak gerek. Bu hem bizi hem de onları oldurur. Kin, nefret, ayrışma söylemleri de ruhumuzla beraber insanlığı öldürür.
Hepimizin misafir olduğumuz bu dünyada misafirlerimizle bereketli zamanlar yaşayalım. Onları kaybetmek yerine kazanalım.
Bir sonraki yazıda, yine bu gün çok beğendiğim bir kısa filmden uzun uzun bahsedeceğim. "All together" isimli film Nejla Osseriran tarafından çekilmiş.
Bu filmi mutlaka izleme listenize alın derim. İyi seyirler.