Dünya dönüyor sen ne dersen de, yıllar geçiyor fark etmesen de!

 

Sözlü vasiyette bulundum dün gece, nefes alamıyordum bir yandan öksürük bir yandan ter. Soğuk soğuk terliyorum günlerdir. Üzerimi değiştiriyorum, beş dakika geçmeden giydiğim yeniden ıslanıyor. Twitter’a giriyorum; ölmeden önce şunu yazdı, şu tweeti attı haberleri çıkıyor karşıma. Dönüp bloga bakıyorum en son ne yazmışım; bir film yazısı, hiç film görecek halde değilim, biraz toplasam, ben de bir şeyler yazsam diyorum. Ne yazacaksın yat yerinde bir sabah uyu da dinlen diyorlar, hastayım ama uyuyamıyorum.

Bir masa hüzün...

 


Bir masa hüzün... Konuştuk, konuştuk sonunda sustuk. Söylenecek bir şey, gidilecek hiç bir kapı kalmamıştı. "Çaresizlik nedir?" iliklerimize kadar yaşamıştık. Yapılacaklar yapılmış, her şeyin sonuna gelinmişti. "Ben düşünmem daha fazlasını" dedi. "Ne yarının ekmeğini ne de başkasından gelecek bir yardım beklentim, hiçbiri yok içimde. Artık ne olacaksa olacak ve o zamana kadar bize beklemekten başka çare gözükmüyor. Yaşayacağız, nasıl yaşayabiliyorsak, nefes aldığımız yerde, nefeslendiren insanlarla, olduğu kadar her şey... Bu saatten sonra ne fazlası ne eksiği... Endişe ya da beklenti, hiçbiri geleceği değiştirmiyor. Öyleyse yapabildiğim kadarıyla ayaktayım."

Yalnızız hepimiz ya da kalabalığın içinde ama kimsenin kimseye faydası yok.. Her koyun kendi bacağından asılırmış öğrendik. Eskiden "Hayır bir koyun bacağından asılırsa etrafı leş kokusu sarar" derdik. Şimdi her yerde leşler, herkesin burnunda, kulağında parfümlü tıkaçlar, gözünde bant, gündüzler karanlık ve sıcak, geceler uzun ve mavi ışıklar altında...

Galiba artık kimse yaşadığını bile fark etmiyor, yaşarken ölenler, kendini yaşıyor sanan ölüler dolaştıkça etrafı kesif bir koku sarıyor.

Susuyoruz, bir masa hüzün etrafında oturmuş çaresizliğin ne olduğunu yaşıyoruz.

23 Ağustos 2020

Handan Kılıç

DÖVME KENDİNİ!

 

Dün yazdıklarımızı birbirimizle paylaştığımız toplantı esnasında bir arkadaş çok azimli moderatör arkadaşa müdahale etti: 

“Yeter artık dövme kendini zaten herkes sopasıyla bekliyor” dediğinde irkildim ve bu cümleyi defterime kaydettim ama çok rahatsız olduğum için üzerine hiçbir şey yazamadım.

Bu gün yazmayı düşünmüyordum ama birden kısa süreli de olsa bir enerji bulunca 1667 kelimeye ulaşmak hayal olsa da en azından yolunda olurum yazının diyerek kalktım. Her gün yazdım bu ay, bugün de biraz olsa yazayım diyerek kalemi elime alınca bu söz üzerine yazmak istedim. Ben de uyarılan arkadaştan farklı değildim. “Dövme kendini zaten herkes sopasıyla bekliyor” diyen arkadaş da muhtemelen bu sonuca varırken kendini dövdüğü yollardan geçmiş, bir faydası olmadığını anlamıştı.

Stranger Than Fıction 2006 (Lütfen Beni Öldürme)

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 209.FİLM   

Bu aralar yine yoğun bir çalışma düzenini, yaz tatili ve pandemi süreci ile sürdürme gayreti içindeyim. Bu gün zoom dersimizde Yeşim Hoca'nın önerdiği sitede dolaşırken hissettiklerimi anlatıyordum ki, arkadaşlardan biri bu filmi önerdi. İzleyecek vaktim yoktu ama yazı ile ilgili olunca programımı kaydırıp öncelik sırası verdim. 

Oysa izlenmiş ve yazılmayı bekleyen bir sürü filmim vardı. Çok detaylı yazıp spoiler vermeyeceğim zaten. Yazı ile ilginiz varsa filmi de merakla izlersiniz. Ama sonra bu yazı sürecinizi etkileyebilir. 

TERLİK GELİYOR TERLİK

 




"Kaç kere söyleyeceğim size, denizin kumunu eve getirmeyin, o terlikleri bahçede yıka öyle gir içeri, canımı sıkmayın artık" dedikten sonra telefona döndü "Ay yeter bütün gün peşlerini topluyorum, vallahi eziyet yazlığa gelmek. Bir yandan sıcak, hiç esmiyor bu sene bir yandan sivrisinekler. Hem buraların hiç tadı kalmadı; eskiden komşularla otururduk akşamları ne güzeldi bizim site. Şimdilerde hiçbiri gelmiyor. Yan ev vardı ya, hani hepimizi güldüren, balık etli, iki çocuklu Ankaralı Nermin, işte onlar da artık gelemiyormuş uzak ya zor geliyor diyor, kiraya vermişler bu sene. İki tane izbandut gibi adam geldi, akşamları kadın da getiriyorlar. Her gün her gün mangal... İnan dumanından oturamıyorum bahçede. İçtikçe de sapıtıyorlar, şarkılar desen bir garip geçen akşam bir tanesini on kere üst üste çaldılar. Sonra onlar yatıp zıbardı benim kafamda sabaha kadar döndü şarkı “Aşk Bodrum’da yaşanıyor güzelim“ miydi, ay Bodrum’a gitseydiniz, ne işiniz var burada. Diyemiyosun tabi. Mehmet işi uzadı mı gelmiyor, kadın başıma elin adamlarıyla uğraşamam, mecbur katlanıyoruz. Sabah güvenliğe söyledim, yönetime söyle abla dedi geçti. Yeşimler de gelmemiş bu yıl yurt dışına gittiler dedi temizlik görevlisi. Tam karşımızdaki iki ev satılmış ama hala gelen giden yok. derken içeri seslendi.

Siyah mısın, beyaz mı?



Siyah mısın beyaz mı? Beyaz üstünde siyah, siyah üstünde beyaz mı daha güzeldir? Güzellik göreceliyse gördüklerin güzel mi çirkin midir karar veren kalbin midir? Şimdiye kadar gördüklerin mi? 

Gece Yolculuğu Bir Ömer Kavur Filmi

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 208.FİLM   


Merhaba 
Buraya tıklayarak film analizimi okuyabilirsiniz ... Daha önceki yazılar için yazı-yorum. Net sayfasından arama özelliğini kullanabilirsiniz. İyi seyirler, iyi okumalar.



Baby Reindeer Dizisi Üzerine Değerlendirmeler

  Afişiyle dikkatimi çeken bu diziyi, edebi zevklerine güvendiğim bir kaç arkadaşımın hikayesinde "çok etkileyici, bitince iki gün kend...