Ağrısız Bir yıl Olsun
“Bütün ağrılar gece artar” dedi. “Neden?” diye sormadım doktor değildi ama gecelerin hastalıklar, ateş, sızılar ve yalnızlıklar üzerinde arttırıcı etkisi olduğu herkesçe bilinirdi zaten. “Bu neden böyledir?” diye düşünmeye başladım. Sonra güldüm kendime; kesin şimdiye kadar bunu düşünen, araştıran bir sürü bilim adamının yanında kafayı buna takan nice filozof olmuştur, cilt cilt yazılmış kitapların bir yerlerinde her yazar bu konudan bahsetmiştir çünkü. Geceler düşünenlerin en fazla vakit geçirdiği zamanlardır. O zaman ben de eksik kalmayayım dedim, birkaç dakika kâğıt üzerinde kalem oynatayım istedim.
“El
ayak çekilince sohbetler kesilince dostlar eve gidince bu geceler işkence” diye
şarkı bile yapıldığına göre karanlığın basması, gece görüşü açık olmayan,
gündüz bünyesi yorulmuş, hayatını başkalarının sesi, nefesine bağlamış bütün
canlıları bir sessizliğin içine hapseder.
Herkesin
dinlenmeye çekildiği, ışığı beklediği bu karanlık zamanlarda bir aşıkların bir
de dertlilerin gözleri açıktır. Biri negatif bir pozitif durum olsa da ikisi de
insana farklı bir enerji verdiğinden uykuyu haram eder.
Bir
de su uyur düşman uyumaz derler. İşte hastalıklardaki ateşi, ağrıların
şiddetini arttıran da bir damla sudan yaratılan vücudunun üçte ikisi su olan
insana işaret eder. İşte o yorgun ve hasta düşüp uyuduğunda bile
onun hücrelerinde süren savaşın düşman birlikleri bu durumu fırsat bilip
uyumaz.
Ağrı
ve sızı arttığında o bölgeyi mutlaka müdahale etmek gerekir. Bazen son çare
ameliyat denilerek hastalıklı bölgenin çıkartılmasına karar verilir. Bu acılı
durum süregelen ve belki de alışılan ağrıyı çekmekten daha fazla can yaksa da
uzun vadede iyileşmeyi sağlayacağından hasta/dertli/aşık istese de istemese de
bu operasyonlara razı olur. Ama yine herkes bilir ki o neşterin değdiği
bölge içeriden ona sarılıp iyileşmesi için seferber olan diğer organlar
tarafından destek görse de dışarıda olan sadece bir iz değildir. Hissizlik, o
bölgenin artık eskisi gibi olamaması, olanı duyamaması söz konusudur ki, ağrı, sızının,
aşkın ve taşkınlıkların en büyük kaybıdır. Gecenin karanlığında başlayan o ince
sızılar yine bir gecede yokluğun karanlığına terk edilir. Daha sağlıklı ve
hissiz yola devamla yaşam gündüze çevrilir. Karanlık biter aydınlığa
geçilir.
İyi
ki de böyledir; çünkü ağrıyla, sızıyla, geceyle, karanlıkla bir ömür yaşanmaz.
Günler de geceler de dertler gibi insanlar arasında çevrilir. Hastalar
iyileşir. Doğan büyür. Olgunlaşan çürür. Hayatın şifası, bereketi, huzuru sevgisi
aksın üzerimize.
Ağrısız bir yıl olsun.
Handan Kılıç
01.01.2022
Nardugan Bayramı
#nardugan
21 Aralık,
Nam-ı diğer “Şeb-i yelda” geldi çattı. Gün dönümünün ve uzun gecelerin
taşıyıcısı kış başlıyor. Zaten 2021’nin bitmeyen dertli günleri,
virüsleri, maskeleri, ekonomik krizleriyle hepimizi zorladığı bir dönemde,
hayattan yorulmuşken şimdi bir de Nevruz bayramına kadar sürecek bu soğuk
mevsimi atlatmamız gerekiyor. Zaman döngüsü, bizi de önüne katmış
bahara akarken, bu kış içimizi ısıtacak, gönlümüzde kök salıp meyveye duran
ağaçların çiçeklerini tomurcuklandıracak bir seraya ihtiyaç var.
AŞK, DAİMA!
“Ella selam. Seni görmek ne güzel! Yıllar önce beni sarsan bir romanın karakterisin. Okuduğum kitaplar arasında hayranlık duyduğum böylesi güçlü bir kadınla yol ortasında karşılaşmak heyecanlandırdı doğrusu”
Önce durdu, baktı ve
gülümsedi:
“Selam, demek bir okursun.
Beni kâğıt üstünde kalmaktan kurtaran, yaşadığımı fark ettiren kahramanlardan. Peki
söyle bakalım nasıl sarstım seni?”
“Cesaretin ve çevikliğinle,
şansların, şansızlıklarınla…”
“Bunlar hepimizin
hayatında olan şeyler değil mi? Şimdi sen kendi hayatından anekdotlar anlatsan
kim bilir ne çok zaferin vardır beni sarsacak. Kendine haksızlık etme. Bu dünyada kadın olarak ayakta kalmaya çalışırken güçleniyoruz hepimiz”
“Orası öyle, var olduğumuz bir yerde bir de bunu ispatlamamız isteniyor. Teşekkür ederim hatırlattığın için. Ayrıca bu
kadar mütevazi olman şahane, muhtemelen aşık ve mutlu olmanın sana verdiği
güzelliklerden tevazu. Elbette yaptıklarım var ama galiba insanın aklı hep
yapamadıklarında kalıyor.”
“Onun için dene,
yapamazsan da pişmanlığın bu olsun diyorlar.”
“Kesinlikle haklısın, deniyorum elimden geldiğince.”
“En çok neden etkilendin
peki kitapta?”
“Sıkıştığın yerden, konfor
alanından çıkma cesaretinden, her şeyi arkana alıp ilerleme kararlılığından,
yıllarca kurmak için uğraştığın kaleyi, evini, çocuklarını, emeğini, yirmi yıl
hatasıyla günahıyla kabul verdiğin insanı bırakıp hiç bilmediğin bir yerde hiç
tanımadığın birinin peşinde bir maceraya atılmak seçimlerinden. Düşününce akıl
karı değil.”
Ella güldü, koluma girdi.
Az önce yürüdüğüm parkı işaret ederek “Oturalım” dedi. “Mevzu derin”
Oturduk gözlerine baktım.
Huzuru, sükûneti gördüm.
“Çok güzelsin. Farkında
mısın?” dedim.
Elimi tuttu. İki avucunun
arasına alıp konuşmaya başladı. Sıcacıktı.
“İşte bunlar hep aşkın
marifeti sevgili okur. Meşhur Kırk Kuraldan beşincisi der ki;
“Aklın kimyası ile aşkın
kimyası başkadır, akıl temkinlidir, korka korka atar adımlarını, aman, sakın
kendini, diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği bırak kendini koy
gitsin” Aziz Zahra, aşkım yani, “Akılcı kararlarla planlar yaparak hayatımızın
akışını denetleyebileceğimizi zannediyoruz, oysa balık yüzdüğü okyanusu
denetleyebilir mi?” demişti bir keresinde. Bu söz hep kulağımda.”
Başımı salladım. Akışına
engel olduğum yaşlar süzülürken cevap verdim:
“Çok doğru söylemiş,
zaten onun için çok etkilendim. İlk okumamdan on iki yıl sonra bir başka şey
ararken kitaplıkta gözüme çarptı AŞK. O hislerle elime aldım. Kalbime değen,
altını çizdiğim satırlarda dolaştım. Geçen zamanı düşündüm. Satırlardan akan yalnızlığı,
aşkı, teslimiyeti, ilmek ilmek işlenmiş bir kitabın tüm eleştirilere rağmen okurunu
bulma şansını… Sana garip gelebilir belki ama erkeklerin elinde pembe bir kitap
taşımaya utandığı bu ülkede aynı kitap bir de gri kapakla basıldı. Her şeye
rağmen pembesini okuyan erkekler de oldu tabi.”
“Gerçekten mi, şaşırdım
bu cinsiyetçiliğe!”
“Ah o dediğin mevzu
aşktan bile derin, sürekli kanayan bir yara, şaşıracağın çok şey var bizim
buralarda da aşka dönelim yine? Adeta susuz kalmışçasına insanlar kitabın peşine
düştü. Burası aşklarını acısıyla harmanlayanların topraklarıydı. Kavuşulan
aşkların güzelliğini, kitaplardan okuyanların… Dizilerden izleyenlerin. Uzun
sözün kısası aşkın büyüsüne kapılmış her insanın şanslı olduğunu düşünüyorum.
Hele de kendini teslim ettiğin akışın sahibi seni atmosferi sevda olan bir
dünyaya bir el uzatışla alıp aşkla nefeslendiriyorsa. Kendisi de baştan başa
aşk olan bir adamsa, Aziz Zahara gibi.”
“Herkesin karşısına bir
kere olsun bu şans çıkmaz mı sevgili okur?”
“Bilmem. Çıkar herhalde
ama anlayana kadar iş işten geçebilir çoğu insan için. Şanslısın dediğim konu şu:
Düşünsene ya Oblomov olsaydı karşındaki? Aşkı, tutkuyu bilen ama yataktan bir
türlü kalkamayan, her şeyi erteleyen, dur bakalım ne olacak diyerek hareketsiz
kalan, yaşam alameti, kalp çarpıntılarını hissedince daha da yavaşlayıp saklandığı
köşede geçmesini bekleyen Oblomov’un yaptığını yapsaydı sana Aziz Zahara, sen
de muhteşem bir dille yazılmış ve çevrilmiş bir Rus romanının tanrı
anlatıcısından, yani bir nevi yazar Gonçarov’dan aşka, dostluğa dair nutuklar
dinlerdin. Doğulu toplumları anlayamaz, neden bunca cesaretsiz bu adam der,
şaşırırdın. Olga gibi acı çeker aşktan ümidi keserdin. Şanslıymışsın Ella,
doğru ülkede, doğru romanda doğru adamla atılmışsın maceraya.”
Başını salladı, “Oblomov
kim bilmiyorum. Ama feci halde konfor alanına sıkışmış biri olmalı. Ben hep
hareket halindeydim. Evde hiçbir şey yapmadığımın düşünüldüğü zamanda bile öyle
çok şey yapıyordum ki çevremdekiler için, çok şükür sonunda atikliğimin ödülü oldu
Zahara”
“Ne mutlu sana, kalbe
değen bir aşk, hele de seninki gibi karşılıklı olanı yazılmış bahtına. Böylesi
aşk bahardır ruha. Biz ediyoruz, sen de teşekkür et, seni aşkla buluşturan Elif
Şafak’a.” deyince ellerini kalbinin üzerinde birleştirdi. Gözlerini kapatıp
şükretti. Sonra sıkıca tuttu ellerimi.
“Seni tanımak güzeldi. Bizim
buralarda “Kalbinin ekmeğini yemek” diye bir deyim vardır. Seninki o hesap. Aşk
eksilmesin kalplerimizden” dedim.
Kalktı, sarıldık.
Arkasından uzun uzun baktım. Banka tekrar oturup yıllar sonra Aşk’ın
sayfalarını çevirmeye devam ettim.
Handan Kılıç
10/10/2021
İzmir
*Görseldeki mandalanın çizimi bana aittir.
Ayna ayna söyle bana!
“Ayna ayna söyle bana var mı benden aptalı bu dünyada?”
Bu soruyu hepimiz zaman zaman sorarız değil mi?
Tabi narsistler hariç. Keşke onlar da sorsalar da aptallıklarıyla yüzleşseler!
Yakıp yıktıkları bitirdikleri hayatları fark etseler! Ya da önemseseler😏 mi demek daha doğru?
Egolari uğruna telafisi güç zararlar verdiklerini bilseler!
İnsan arasıra ayna tutmalı kendine ve yüzleşmeli gerçeklerle!
Mandala aynadır, dönüp içimize baktırır yüzümüze yansımalarından sezdiklerimizi çizgilerimize yansıtır.
Gördüklerimiz bazen ağlatır ama arındırır. Gözyaşı bir ırmaktır açar yolu kalbi aydınlatır.
Hem kendisi ile karşılaşmak insanı narsistlikten kurtarır.
Az şey midir bu kazanç;
Çizelim iyileşelim.
İyi olursak iyileştiririz de, bilelim!
#handankılıc
#hayatvemandala
#hayatyaziyor
#seslenenyazilar
#mandalaart
Olduğu Gibi
“Bu sene iyi geçmedi söylemem lazım, kader beni hiç seçmedi ama görmemem lazım
Belki birden bire yeniden başlamam gerek” diyor ya Sertap Erener, Çok yıllardır iyi geçmiyor günlerim/iz.
Her düşüşten sonra yeniden ayağa kalkarken mırıldanıyorum bu şarkıyı.
Küçük adımlarla ilerleyeceğim belki ama geriye dönüşleri azaltıyorum diyorum. Araba dikiz aynasına bakılarak kullanılamaz değil mi ama dikiz aynasız araba da olmaz. Hatta arkasına önüne yanına bakarak hareket eder insan.
Sürekli arkaya bakarak hep duvara tosluyordum ama artık “Olduğu gibi” adlı bir tablom var!
Her mandala bir tablodur değil mi?
Gördüm, söyledim. Kah görmezden gelindim kah işitildim. Yarı yoldan döndüm. Baştan başladım.
Ateşten geçtim, yandım, küllerimden yeniden doğdum, doğruldum. Yemyeşil bir taç yapıp kendi başıma kondurdum.
Arkama bakmaktan tutulan boynuma bir kaç hareketle esneklik kazandırıp belkilerden taşlar döşedim, şimdinin içine, benim bahçeme, kalbime.
Hayat suyumu hoyratça kullananlardan kurtarıp kendime tahsise niyetle…
Bengisu, yaşam boyu akar içimizden. Mineralleri zengindir, beslenir yüreğimizden. Yol boyu yeter israf etmezsen. Kimi zaman gölgesinde dinlendiğimiz ağaçlar kimi zaman başımızı çarptığımız taşlar gibidir insanlar günler geceler durmaz akarken.
Olduğu gibi güzeldir yol, pes etmeden ilerlerken.
#handankılıc #mandala #oldugugibi
1/6/2021
İzmir
Mandala Eğitimi Hediye
Merhaba 🍀
Bugün bir çekiliş haberim var: 📯
Bayrama çok az kaldı. 🥳Madem mecburen evdeyiz, tam kapanma 17 Mayıs’a kadar devam ediyor. Bayram hediyesi olarak bir mandala çizim dersi yapalım ve çekilişle üç kişiye hediye edelim dedim. 🎉
16 Mayıs 2021 Pazar günü saat 17:00-17:45 arasında yapacağım derse ücretsiz katılımcı olmak için şartlar çok basit.
✅@hayatyaziyor ve @hayatvemandala adreslerini takip etmek.
✅Bu gönderiyi beğenip kaydetmek.
✅Yorumlara 3 arkadaşını etiketlemek
Hepsi bu kadar👌🏻
✍️Katılım süresi 5 gündür. 15 Mayıs 2021 15:15’e kadar yeni yorumlarla şansınızı arttırabilirsiniz.
🎉Sonuçlar 15 Mayıs 2021 saat 20:00 de açıklanacak, hikayeden duyurulacak, ayrıca kazananlara DM’den de bildirilecektir.
💐Tüm katılımcılara ve mandala dersi hediye etmek istediğiniz dostlarınıza
İyi şanslar 🍀🍀🍀
💜Eğitim zoom üzerinden yapılacaktır.
💜Birden fazla yorum yapabilir, şansınızı arttırabilirsiniz.
💜Kazandığınız taktirde bir arkadaşınıza hediye edebilir, hakkınızı devredebilirsiz.
-Tanımadığınız kişileri etiketlememeniz kuralını önemle hatırlatıyorum.
Şansınız bol olsun. 🍀🍀🍀
#handankılıc #çekiliş #eğitimçekilişi #mandalaatölyesi #mandaladersi #ücretsizders #mandalaçekilişi
Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum
Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...

-
Ülkü Tamer şiirinde “ Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen ” diyor ya, düşündüm de ben hiç kuş vurmadım, yuvasını bile bozmaya korkarım...
-
" Bazen ama bir insanla bir şey olur" der şair. Ne sır dolu bir mısradır. "BİR ŞEY" Her şey olabilir bu ya da hiç b...
-
Hayat güzel anılar biriktirdiğimiz bir yolculuk. Bu blog da benim arşivim. Sosyal medya platformları ve handankılıc.com adresi emaneten biz...