iran sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iran sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ELLY HAKKINDA ASGAR FERHADİ Darbareye Elly (2009)



SİNEMA GÜNLÜĞÜ 84. FİLM 


-Spoiler içerir -


Daha önce Geçmiş adlı filmini blogda yazdığım, Satıcı ile Bir Ayrılık adlı filmlerini izlediğim Asgar Ferhadi, 2012 yılında Time dergisi tarafından dünyadaki en etkili 100 isim arasında gösterilmiş. Oscar ve Altın Küre'yi kazanan İranlı senarist ve yönetmen Ferhadi, Bir Ayrılık ve Satıcı filmleriyle 84. Akademi Ödülleri ile 89. Akademi Ödülleri'nde Yabancı Dilde En İyi Film ödüllerinin de sahibi olmuş.


Elly hakkında filmi de 2009 Berlin Film Festivali en iyi yönetmen gümüş ayı ödülü ve Tribeca Film Festivali en iyi uzun metraj anlatı ödülü gibi başarılara sahip.
TRT2 filmleri arasında izlediğim Elly Hakkında son derece ilginç, hareketli, vermek istediği duyguyu izleyiciye hissettiren güzel bir yapım.


Bazı yorumcular "Delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış filmi" demişler ama işler o kadar basit değil. Oyunculuklar çok başarılı, görsellik çok ustaca. Senaryo sağlam. Dram kategorisinde yer alsa da gerilim filmi olduğunu söylemek mümkün. 

Başta son derece neşeli başlıyor film. İranlı orta sınıf üç aile ve onların Alman eşinden yeni boşanan üniversite arkadaşları hep beraber Hazar Denizi kenarına kısa bir tatil için gidiyorlar. Çiftlerden birindeki kadın aktif bir karakter. Tatili ayarlayan, evi bulan, boşanmış arkadaşları ile tanışması için çocuğunun öğretmenini kendileriyle tatile gelmeye ikna eden, grupta sevilen bir insan. Evi tutarken ve bunca işi organize ederken bazen şaka yollu bazen ortamı idare etmek için beyaz yalanlara da başvuruyor ve film boyunca korkunç bir gerçekle bölünen tatilden ona bu yalanlarının bedeli olarak hayat boyu travma olacak bir ağırlık kalıyor. Her şey yolunda giderken onun yanında görünen, yaptığı organizasyonların keyfini çıkaran başta kocası olmak üzere tüm arkadaşları işlerin karıştığı an hep beraber kadını suçluyorlar. Bu çok acıtıcı. Yaşananlar zaten ona beyaz yalanların bedelini fazlasıyla ödetmişken kocasının şiddete başvurması, diğerlerinin de onu karşılarına almaları tam da ortadoğunun insana değer vermeyen tavrının yansıması. Ona sadece Almanya'dan gelen arkadaşlarının iyi davranması gözden kaçmayacak bir ayrıntı. 

Film boyunca dalga sesleri zaten gergin olan ortamda unutulmaz bir fon müziği oluyor. Kuma saplanan araç da metafor olarak filmin özeti gibi adeta. 

Hakkında hiç bir şey bilmediğimiz Elly'nin uçurtma uçurduğu sahnede içinden çıkan çocuğun gülümsemesi yerleşiyor yüzümüze bir an ama sonra ne oldu ne bitti bilmiyoruz. Yorumun seyirciye bırakıldığı, son sahneye kadar merak unsurunun diri tutulduğu filmi daha fazla anlatıp büyüsünü bozmak istemiyorum, gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum.

Bu arada her filminde erkek kadın ilişkisini irdeleyen yönetmenin bu filmde boşanan erkeğe, Elly'nin nedenini sordurduğu sahne filmin mottosu olabilir:

Bir sabah uyandığında karısının kendisine, "Kötü bir son, sonsuz mutsuzluktan iyidir" diyerek gittiğini anlatan adamın sözleri Elly’inin içinden çıkamadığı durumuna ışık oluyor. Ama hayat tercihlerden ibaret değil. Gitmeyi istemek ile tercihin kaderinde yazılmış olması farklı şeyler. "Ah Elly'" demek sonunda izleyiciye düşüyor. 

Sonsuz mutsuzluğun esiri olmadığımız hayatlar sürmek temennisiyle. 

GEÇMİŞ - THE PAST -LA PASSE 2013

  
Bu gün blogta sinema günlüğü serimizin 52. filmi var 

Dünyaca ünlü İranlı yönetmen Asghar Farhadi'nin 2013 Cannes Film Festivalinde ödül alan ve insan ilişkilerinin karmaşıklığı üzerine düşündüren Geçmiş isimli filmini TRT2 'de izledim. 

Daha önce de "Bir ayrılık" isimli filmini izlediğim yönetmenin bu filminden sonra, aslında hayat akarken insanın başına gelebilecek bir çok olayın beraber değerlendirildiğinde herkesin haklı olduğunu anlatmayı misyon edindiğini düşündüm.    

Özellikle mahrem alan olan ve aslında en yıpratıcı ilişkilerin yeri olmak ve tek sığınağımız olmak fonksiyonlarını tüm çelişkisine rağmen beraber barındıran "ev içi hayatlara" zoom yapıyor oluşu bana bunu düşündürttü. Bu nedenle herkesin kendinden bir şey bulacağı filmler ortaya çıkarıyor olmalı. Sağlam diyaloglar, etkileyici kadrajlar ile beraber senaryo olarak da sonuna kadar merak unsurunu diri tutmayı başaran bu filmi gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Tabi başta ilişkiler çok karmaşık gelecek ama izledikçe çözülecek. 

Filme dair çok fazla ipucu vermek istemiyorum, çünkü böyle filmlerde herkesin seyrettikten sonra kendi sorularının içine düşmesi gerektiğine inanıyorum. İşte o vakit saatlerimizi verdiğimiz film patlamış mısır yedirmekten öteye geçerek fonksiyonunu ifa etmiş oluyordur.

Filmin adı "Geçmiş". Bir ironi olarak geçmişin geçmediğini, hepimizin görünmez iplerle oraya bağlı olduğumuzu görüyoruz. İnsan dediğimiz varlık yaşadığı günlere kolay gelmiyor. Zaman ipliği sürekli yeni bir dokuyu oluşturacak şekilde tezgahını işletiyor. Sonra ortaya çıkan dokuma ile bir şeyler yapmamız gerektiğini düşündürüyor. O nedenle geçmiş peşimizi ne hayatlarımızda ne ilişkilerimizde rahat bırakıyor. 

Zihni, eski kocası ile yeni eşi arasında gidip gelen genç bir kadının ilk kocasından olan çocukları ile beraber yeni ilişkisinde eve katılan diğer çocuklarla artan yükün altında kalışı çok güzel anlatılıyor. 

Kısa süren o aşk ateşinin, işin içine aileler, çocuklar, eski eşler girdiğinde nasıl da karmaşık bir hal alarak ilişkiyi oksijensiz bıraktığı net olarak görülüyor. Tabi filmde ters köşe yapan bazı sahneler de dramın dozunu artırıp işin iki kişinin arasından çıkmasını ve iki aileyi mahvedişini de gözler önüne seriyor.

Zaten genelde evlilikler iki kişilik olsa herkes güllük gülistanlık geçinir gider de hele bizim toplumuzda kurumsal olarak bakılan evliliğin içine girmeyen kalmıyor. Bu filmde bizim ülkedeki sıkıntılar yok ama doğu kültüründen, İran'dan gelip Avrupa'nın göbeğinde Fransa'da yaşamanın getirdiği arada kalmışlık da göze çarpıyor. 

Hasılı kelam, geçmiş kolay kolay geçmez. İnsan kalbi, içinde bin bir fırtınanın yaşandığı bir denize benzer. Vermek zorunda kalınan kararlarla ancak bir zihin olan gemi kıyıya çıkarılır ama bu kıyı her zaman istenen yer değildir. 

İki insanın birbirini sevmesi eğer ortada çocuklar varsa samanlığı seyran etmeye yetmez. Birinin çekip gitmesi kalben bıraktığı anlamına gelmez. Birinin aniden hayatınıza girip sonra çıkması, gerçek manada, geride kalan için de zorluklara gebedir.  

Bir de, insan zihninin unutmadığı tek şey koku derler ya, bitkisel hayata giren bir insanın hafızasından da en son koku siliniyormuş. Bu filmde önemli bir ayrıntı.

Bazen bir koku bile tüm geçmişi içinde tutar, olmadık yerde önünüze savrulur hatıralar ve geçti sandığımız her şeyin orada olduğunu görürüz. Eğer kalben de yaşıyorsa acıtmaya devam eder. 

Acılarınız az, geçmişinize de geçmiş olsun:)) Ama hiç bir şey geçmediğinden asıl size geçmiş olsun:)))    

Yapacak çok fazla bir şey yok. İnsan yaşadıkça her şeye, herkesin yokluğuna alışıyor, acılar acıtmaz oluyor ama bu alışma zamanla yaşam enerjisini de beraberinde götürüyor.

Geçmiş geçmez, hep oradadır ama ona hapsolmadan yaşamaya devam edenlere tecrübeli deniyor. 

Tecrübelerimiz daha yanlışsız günlere taşısın bizi.      


RÜSVAİ/ 2012

 Sinema Günlüğü yazılarına 42. film ile devam ediyorum. Bu gün sevgili deeptone'nun tavsiyesiyle izlediğim bir İran filminden bahsedeceğim. Rüsvai, Scandal ve Rezalet isimleri ile çevrilmiş. Dram ve tasavvuf türünde başarılı bir film. 

Sahte dindarlığa karşı duran görsel yapıtta, Orta doğu insanının dedikoducu, yargısız infazcı, toptancı karalamacı tavrını izliyoruz. Eğitim sistemlerinin eseri olarak sorgulamadan uzak yetiştirilen kişilerin birey olma lüksüne erişemeden yaşayıp göçtüğü topraklar burası. Bu nedenle hemen gaza gelip kitlesel hareketlerle insanların damgalandığı, bazen fiziki bazen sosyal ölüye çıkarıldığı, kolay yönetilen, etrafına maddi ve manevi büyük zararlar verenlerin yanlışı toplumdaki diğer fertlerle beraber yaptıkları için vicdan sorgulamasına girmediği, insanın insana acı çektirdiği topraklar. Çoğu zaman da bu hareketlerin din kisvesi altında yapılarak kutsalların arkasına sığınıldığı da hepimizin malumu. Filmi izlerken zihnimde hep İsmet Özel'in Sebeb-i Telif şiirinden şu mısralar dolandı durdu:

"Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız 
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla 
düşmanı gösteriyorlar,ona saldırıyoruz 
siz gidin artık 
düşman dağıldı dedikleri bir anda 
anlaşılıyor 
baştan beri bütün yenik düşenlerle 
aynı kışlaktaymışız 
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor 
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda 
tek başınayız."  

Şairin bahsettiği mevzu derin, umarım bir gün bu topraklarda da anlaşılır birilerinin hınçlarıyla sürekli yenik düşenlerle aynı kışlaklara itildiğimiz. 

Filmde de güzel ve fakir bir kadının ailesine bakmak için verdiği mücadelede girdiği yanlış yol ve sesini duymadığını düşündüğü Yaratıcı'ya küskünlüğü işlenmiş. Kedinin uzanamadığı ciğere pis demesi gibi onu elde edemeyen erkeklerin attığı iftiralarla linç girişimine kadar varan olayları izlerken "Vurun Kahpeye"  filmini de düşündüm. Neyse ki, bu film o noktada dümen kırdı ve sonu benzeşmedi. 

Güzel ve yalnız kadınların çilesi aslında her yerde aynıdır. Girit'te çekilen klasik filmlerden "Zorba"da da genç ve güzel kadın dul kaldığında başına gelmedik kalmamıştı. Tabi bu durum orta doğuya komşu olan adalarda yüzyıl önce yaşanmıştı. 

Bir nevi kadına şiddetin göstergesi olan bu tavırlar az gelişmiş toplumlarda hele de taşrada çok sıkıntılı durumlara sebebiyet veriyor. Kadın cinayetlerinin çıkış noktası da bu mantık. Sebebi de bahsettiğim gibi birey olmayı becerebilmiş insanların az olması. Topluluk psikolojisiyle hareket edenlerin durup düşünmeden, dinin emri oku ve aklet uyarısına ters düşerek din adı altında menfaatlerine göre hareket etmesi. 

Filmde sağlam bir alt metin, iyi senaryo, başarılı oyunculuklar var. Bu nedenle daha fazla filme dair ipucu vermeden şiddetle tavsiye ederek satırlarıma son vereyim. Filmin devamı da çekilmiş bakalım onda da aynı başarı sergilenmiş mi, yarın da onu seyredelim:)

   Filmden bazı alıntılar şöyle:

"Allah’ım! Beni imtihan etmek mi istiyorsun?
Et, canım sana feda. Razı olduğuna razıyım.”

"Alim olmak kolay, adam olabilmek ise zordur"

"Bela ve musibetler insanın kötü amellerinin yansıması olabilir"

"Güzelliğin bedeli yalnızlıktır."

"İnsanlar ‘ne der’ diye değil de Allah ‘ne der’ diye düşünerek yaşanmalı" 

"Allah insanların hazırladığı dosyayı kabul etmez."

“Sizin asıl sorununuz din ve imanı benden almanızdır, din ve imanı kuldan değil, kaynağından almak gerekir azizim.”
   

Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum

  Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...