Yüzümüz, bizim en ayırt edici yanımız olmalı ki, resmi ve özel yazışmalarda, profillerde onu gösteren fotoğraflar kullanırız. "İnsan insana benzer" deseler de, her insanın yüzünde ayrı bir sanat olduğundan ikizleri bile tanıyıp simalarına aşina oldukça farkları sezeriz. Sanki Allah, her yüze diğerinden ayrı bir suret vererek sanatını göstermek istemiş, milyarlarca insana farklı göz bebekleri çizerek sonsuz sayıda olasılığı göstermiştir. Bu yüzden her yüz özeldir. İlgiyi hak eder.
Zamanla insanın içi de yüzüne yansır. Bebek yüzlü katiller de gelmiştir bu dünyaya ama dikkatle bakıldığında onların yüzünde de insanı tedirgin eden bir hal sezilir. Yaşlansa da iyi insanların yüzüne başka bir güzellik oturur, bakana huzur verir.
Bizi bizimle karşılaştıran aynalarda da gördüğümüz yüzümüzdür. Cesaret edersek göz denen pencereden girip kendimize, içimize de yüzümüzden bakarız.
Mutlu isek yüzümüzden bellidir, üzgün isek yüzümüzden düşen bin parçadır.
Uzaklara daldıysa gözlerimiz, bir yüzü özlediğimizdendir. "Özlemek ne uzun mesafe" demişler ama biz aslında yüzlerin hikayelerini özleriz. Çünkü hepimiz hayatı anlamlandırma çabasındayız. Anlam hikayede, hikaye yüzdedir. Kelimelerinizi gizleyebilirsiniz ama yüzünüz hepsini fısıldar karşınızdakine.
Derler ki, güzelliğin de yüzde sekseni yüzdedir. Hatta argoda hepimizin bildiği kese kağıtlık diye bir ifade bile vardır ki, yüzün önemini bir kez daha ispatlar.
Yüz üzerine deyimler, atasözleri söylenmiş, "Yüz"den türeyen kelimelerle diller anlam kazanmıştır. Yüzsüz, iki yüzlü, nur yüzlü, temiz yüzlü, şeytan yüzlü diyerek kısa yoldan anlatırız hissimizi.
Yüz üzerine filmler de çekilmiştir. Yüz/Mug adlı yapımı şurada yazmıştım, ilgilenenler bakabilir. Gerçekten yüzün ne kadar önemli olduğunu çok güzel anlatan bir filmdir.
Bir de Orhan Pamuk'un, kitabından kendisinin senaryolaştırdığı, Ömer Kavur tarafından çekilen Gizli Yüz filmini yazmıştım ki, o da bilmediğinin peşinde yani bir hayalin, gölgenin aşkına düşen genç bir adamı anlatıyordu. İzlemeyenlere önerilir. Yazıyı okumak için tıklayabilirsiniz.
Üşenenler için de o yazıdan şöyle bir alıntı yapayım:
"Gizemli kahramanına "Bir yüzü diğerinden ayıran nedir? Bir hikaye! Anlamlı bir yüzün hep hikaye anlattığını söylerdi babam." dedirten yazar bir başka kahramana da, "Bir yüze bakarsın, hayale kapılırsın. Ama göz açıp kapayıncaya kadar hayal kaybolur. Hayal artık aklında ama doğru mu? Her zaman yanında olmalı, aklında değil... Yoksa yanarsın" diye söyletiyor.
Oysa herkesin takılı kaldığı bir "an"ı, anı vardır. Ruhunun gizli çarklarında ezildiği, bozulduğu, hayatın durduğu, bir zaman sonra yeniden çalışmaya başladığı onu ölümüne taşıyan bir saati elbette vardır. Sesi kesilmiş de olsa, rakamlara hapsetse de bize gerçekleri de, hayali de hala saatler ve yüzler hatırlatır.
Film "Bir zamanlar bir ülkede bir hırsız yaşarmış, hayal hırsızı. Rüyalara girer, beğendiklerini çalarmış. İnsanlar uyanır ama artık anılarını hatırlatacak nesneler çalındığından rüyalarını bir türlü hatırlamazmış." derken bizi de bir hayal aleminin kapısının önünde bırakıyor ve bundan sonrasını yalnız yürüyeceksin diye salık veriyor."
Yüz, hikayesi olan bir ayna olunca üzerine çok sayıda şarkı da yazılmıştır. İlk aklıma gelenleri buraya ekleyeyim de konuya dair güzel bir potpori olsun, isteyen üzerine tıklayıp şarkıyı dinlesin:
Aşık Veysel, "Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa" diyerek yüz güzelliğinden geçip yüzdeki hikayeyi anlamlandıranın aşkı olduğunu haykırmış. "Her topalın bir kör alıcısı olur" diye sözler icad eden atalar, kendini günün güzellik ölçütlerinin dışında hissedenlerin yüreğine su serpmiş.
Hasıl-ı kelam, insan var olduğu sürece "Yüz" şarkıların, şiirlerin, aşkların doğrudan muhatabı olmayı sürdürecek. Unutulmayan, hikayesi olsa da, hatırlanan hep yüz olacak.
Geçtiğimiz yerlerde güzel hatırlanmak dileğiyle... Güzel görenlerimiz, güzel sevenlerimiz, yüzümüzü diğer tüm yüzlere tercih edenlerimiz olsun bu hayatta.