handankılıc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
handankılıc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum


 Merhaba,

Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştirileri bölümü bana aitti. Böylece İşler Güçler Sinema 1-2-3 adlı kitaplarım ortaya çıktı. 

Artık Yazı-yorum dergi yok. Onun yerine Yazı-yorum Akademinin fanzini ve internet sitesi var. Bir de İnstagram   canlı yayınları. 

Son editörümüz Selva Ezgi bu canlı yayınları yapmaya başladı. Ağutos'ta yeni romanım Dipsiz Göl çıkınca beni de davet etti. Eylül'de kitabımı okudu Ekim ayı konuğu olacaktım. Ancak yayın başladıktan sonra beş kez kesilince erteledik. İkinci buluşmamıza heyecanla gelecekken bir kuruma saldırı oldu ve sosyal medya kısıtlandı. İkinci kez de böyle ertelendi. 

Son buluşmamızı 21 Şubat 2025 tarihinde saat 21:00'de yaptık. Yine cuma akşamı yoğunluğundan mıdır bilinmez teknik sorunlar yaşadık. Sık sık donma yaşandı. Ancak bu sfer ertlemeyeceğiz diye inat ettik ve İnstagramın kaydettiği kadarını kabul ettik. Birimiz Ankara'nın birimiz İstanbul'un göbeğinden 5 G teknolojili wifi ve telefon internetinden denediğimiz halde sonuç budur. 

İnstagramdan kendi Youtube kanalıma yüklediğim bu programları buradan izleyebilirsiniz. 






    

"Yazmak için yazmak gerek" Youtube Kanalına konuk oldum

 

12 Şubat 2025 akşamı sevgili Özlem Abut'un "Yazmak için yazmak gerek" adlı Youtube kanalı için hazırladığı zoom toplantısına konuk oldum. Zevkli ve verimli bir söyleşi oldu. 

İzlemek isteyenler için videoyu buraya bırakıyorum. İyi seyirler. Yorumlarınızı video altına yazabilirsiniz.

Handan Kılıç 
 

 




Dipsiz Göl ve Çam Ağacının Gölgesinde Mavibahçe AVM Kitap Sokağında


Merhaba İzmir,

Seni özlemişim. Hasret ne bitmez bir duyguymuş.  Ama neyse ki etkinlikler ve dernekler var. 

Şubat Tatili sebebiyle düzenlenen Kitap Sokağı etkinliklerine bu sefer Basın Mensupları Derneği'nin davetlisi olarak katılıyorum.

Karşıyaka Bostanlı #mavişehirde Mavibahçe AVM de 31 Ocak 2025 Cuma günü sabah 11:00’den gece 22:00’ye kadar AVM İÇİ C BLOK İZMİR BASIN MENSUPLARI DERNEĞİ STANDINDA kitaplarımı imzalayacağım. 

Dipsiz Göl ve Çam Ağacının Gölgesinde Mavibahçe AVM Kitap Sokağında sizleri görmekten mutluluk duyarım. 

Tüm dost ve hemşerilerimi beklerim.


Handan Kılıç


Çam Ağacının Gölgesinde Ekşi Sözlükte







Oradan verilen linkteki yazı aşağıdadır: 
Teşekkürler

Handan Kılıç’ın ilk romanı Çam Ağacı’nın Gölgesinde, insanın köklerine dönme arzusunu, geçmişin gölgeleriyle yüzleşmesini ve yeni bir hayat kurma çabasını etkileyici bir üslupla ele alıyor. Roman, yalnızca bir bireyin hikayesini değil; aynı zamanda geçmişle geleceğin, eskiyle yeninin ve üç kuşağın bir arada var olma mücadelesini anlatıyor. Bu katmanlı anlatı, İzmir’in Bornova semtinde geçen samimi bir mahalle yaşamını da gözler önüne seriyor.


Kitabın kahramanı Hikmet, bir kadın, bir kız evlat ve bir torun olarak okurun karşısına çıkıyor. Hikmet’in hikayesi, eski hayatını geride bırakıp yeni bir başlangıç yapma çabasıyla başlıyor. Ancak hayat, yeni bir düzen kurmayı her zaman kolaylaştırmıyor; aksine, bazen insanı geçmişle hesaplaşmaya zorluyor. Hikmet de yaşadığı olayların ardından baba evine dönmek zorunda kalıyor. Bu dönüş, yalnızca fiziksel bir geri dönüş değil; aynı zamanda bir içsel yolculuğu, çocukluğuna, gençliğine ve köklerine uzanan bir sorgulamayı beraberinde getiriyor.

Romanın en güçlü yanlarından biri, üstkurmaca bir yapıya sahip olması. Hikmet, kendi hikayesini anlatırken aynı zamanda bu hikayeyi yazma sürecini de okurla paylaşıyor. Bu metin içinde metin yapısı, romanı hem derinleştiriyor hem de okuru yazarlık sancılarıyla tanıştırıyor. Hikmet’in gözünden geçmişine bakarken, onun bir kadın olarak taşıdığı yükleri, bir yazar olarak yaşadığı sancıları ve bir birey olarak kendini yeniden inşa etme çabalarını okuyoruz.
Bornova’da Geçmişe Yolculuk

Handan Kılıç, romanın atmosferini zenginleştiren detaylara büyük bir özen göstermiş. Roman, yalnızca Hikmet’in kişisel hikayesini anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda okuru 30-40 yıl öncesinin Bornovası’na götürüyor. O dönemin İzmir’inde, çalışmak için gelen göçmenlerin, tutunmaya çalışan ailelerin ve mahalle yaşamının sıcak ama mücadele dolu atmosferine tanıklık ediyoruz. Bu bölümler, hem nostaljik hem de düşündürücü bir dokunuş sunuyor. Roman, bir yandan geçmişin hatıralarını canlandırırken, diğer yandan modern hayatın getirdiği zorlukları da gözler önüne seriyor.

Hikmet’in baba evine dönüşü, sadece bir aile evine geri dönmek değil; üç, belki dört kuşağın bir arada yaşadığı anılar ve çatışmalarla dolu bir dünyaya adım atmak demek. Bu süreçte aile bağlarının sıcaklığı kadar, kuşaklar arası farklılıkların yarattığı gerilimlere de şahit oluyoruz. Kılıç, bu dinamikleri çam ağacı metaforuyla ustalıkla ifade ediyor. Çam ağacı, yalnızca bir metafor değil, aynı zamanda geçmişin gölgesinde hayata tutunmanın, dayanıklılığın ve köklere bağlı kalmanın da bir sembolü.
Üslup ve Duyguların Gücü

Handan Kılıç’ın üslubu, hem tanıdık hem de etkileyici. Sade ama güçlü bir anlatımla okuru hikayenin içine çeken yazar, olayları okurun gözünde canlandırmayı başarıyor. Hikmet’in taşınma hikayesinden babaannesinin göç hikayesine kadar her detay, okuru bir şekilde içine alıyor. Özellikle Hikmet’in Ankara’dan ayrılışı, yeni bir şehirde yeni bir düzen kurma çabası ve bu süreçte geçmişle hesaplaşması, okuru hem düşündürüyor hem de duygulandırıyor.

Hikmet’in kendi hikayesi kadar, çevresindeki detaylar da romana ayrı bir derinlik katıyor. Salon takımları, tül perdeler ve bir vasiyet gereği evin karşısında duran çam ağacı, okurun zihninde yer ediyor. Yazarın betimlemelerindeki gerçekçilik ve doğallık, hikayeyi sadece bir roman olmaktan çıkarıp, bir yaşam kesiti haline getiriyor.
Kendi Çam Ağacımızı Bulmak

Çam Ağacı’nın Gölgesinde okurun yalnızca Hikmet’in hikayesini değil, kendi hayatına da bakmasını sağlıyor. Her birimiz için çam ağacı metaforu farklı anlamlar taşıyabilir; bir hatıra, bir değer ya da bir kök. Romanı okurken kendi geçmişimizdeki çam ağaçlarını, kendi köklerimizi ve kendi mücadelelerimizi sorguluyoruz.

Sonuç olarak, Handan Kılıç, ilk romanıyla oldukça etkileyici bir işe imza atmış. Hem nostaljik hem de modern bir bakış açısıyla kaleme alınan bu eser, okuru derinlikli bir hikayeyle buluşturuyor. Çam Ağacı’nın Gölgesinde, yalnızca bir roman değil; köklere dönüş, geçmişle yüzleşme ve yeni bir hayat kurma mücadelesi üzerine düşündüren bir yolculuk. İlk roman olmasına rağmen Kılıç’ın ustalıkla kullandığı kalemi, bu romanı Türk edebiyatında önemli bir yere taşıyor. Eğer köklerinize dönmek, geçmişin gölgesinde yeni bir anlam bulmak istiyorsanız, bu kitap tam size göre.

41.TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarına Handan Kılıç kitaplarıyla Yazşader'le katıldık


 


Ve Tüyap biter

Yıllar önce çalışma odamda perde ve halıda İstanbul esintileri seçmiş duvarlarda kullandığım tablolarla İstanbul aşkımı Ankara’ya taşımıştım.


İlk kitabımın başında da her daim İzmir’i özleyen Ankara’da yaşayan İstanbul’a aşık diye bahsetmiştim kendimden.


İstanbul aşkım baki ama İstanbul narsist bir sevgili gibi kısa zamanda yükseltiyor insanı. Başını döndürüyor ama sonra eziyet üzerine eziyetle bekletiyor. Duruyor bekliyorsun, bekliyorsun ve bekliyorsun. Beklerken beziyor ve soğuyorsun. Ankara’nın tahmin edilebilirliğini, İzmir’in en fazla yarım saatte vaad ettiği maviliklerini hatırlıyorsun. Varsın köprüsü de olmasın. Hayat kısa değmez İstanbul’da yaşamaya diyor ve tabelanın şehirden çıktığını gösterdiği noktada sen sağ ben selamet diye iç geçiriyorsun. Geride kalanlara sabırlar dileyerek. 



Bir haftalık İstanbul konukluğumda şehre iki kez girdim birinde üç birinde dört saatte eve dönemedim. 

Ve anladım ki Tüyap’a gelen dostlar ne kadar da değerli bir hediye vermiş bana. En kalbi muhabbetlerimle hepsini tekrar kucaklıyorum. 


Tüyap’a sadece yazarlar için gelindiğini de gördüm. Şehrin öteki ucuna kitap almak niyetiyle gelinmezdi.  Zaten hiç bir yerde indirim yoktu. Çocuk kitapları, test kitapları ve popüler ünlülerin yayınevlerinin teklifiyle yazdığı stantlarla promosyon ürünü veren yerler doluydu. 


Bana da bu seferki İstanbul ziyaretimden kalan dostlarımı görmenin mutluluğu oldu. Birini tam otuz birini yirmi dört üçünü on yıldır görmemiştim. İkisi İstanbul dışından gelmişti. İnternet ne güzel bir imkan ki bizi buluşturdu. On iki tanesi de editörüm dahil zoom üzerinden tanıdığım dostlardı. Artık gıyaben değil vicahen de tanışıyoruz. 





Gelen, gelemeyen, arayan, yazarına ve eserine sahip çıkan tüm dostlara ve Yazarlar Şairler Dayanışma Derneğine (YAZŞADER) tekrar teşekkür ediyorum iyi ki varsınız. ❤💐🙏🧿🍀🪬📚🎈🙏❤🎊☀🎉😍😎


11/11/2024 #handankılıc #handankılıc #handankilickitaplari

Sen geçerken sahilden sessizce ben Ortaköy'de oturmuş sadece izliyordum

 


“Sen geçerken sahilden sessizce gemiler kalkar yüreğimden gizlice”


Zihnimde dönüp duran bu şarkı eşliğinde izledim boğazı. Kulaklıklarım olsaydı Teoman’a ek bir de Rosey Love dinlerdim İstanbul vapurlarında dinlemesini en sevdiğim şarkıydı bir zamanlar. 



Ortaköy’e geldim. Kumpiri özlemişim. 

Daha iyisi Küçükpark’ta da var. 

Ama orda boğaz yok. 

Kumpir sonrası çay üstüne çayla geçen gemileri izliyorum.


Bir yere yetişmeye çalışmadan birkaç yeri gezmeyi tek sefere sığdırma çabası göstermeden saatlerdir aynı sandalyedeyim. 

Masam boğaza nazır hava serin, boğaz turu için uygun değil zaten mevsim erguvan mevsimi de değil ama benim gibi düşünmeyen de çok. Rutin seferlere sayısız ve çeşitli konfor seçenekleriyle boğaz  turları eklenmiş. 


Bir de gelen ve giden kocaman yük gemileri var. Manzaram bir an boş kalmıyor boğaz trafiğinin bu kadar yoğun olduğunu bilmiyordum, köprünün altı üstünden daha akıcı ama bunlar bir şehir için çok fazla değil mi? İstanbul insan yükü gibi gemi yükünü de çekiyormuş meğer. Bunca geminin yakıtı dumanı derken çevreye verdiği zarar da ayrı konu. 



İzlerken insanın hayatına giren irili ufaklı olaylar gibi düşündüm gemileri. Ve seyrettikçe her birinin hiçbir şey yapamadığımız sectigimizi sandığımız ama seçemediğimiz hayatlarımız gibi olduğunu fark ettim. Ve yaşadıklarımızı düşündüm; bu ülkede bu dünyada kısacık zamanda yüzlerce yıllık acıyı gemiler gibi izlediğimizi. Bir insan ömrü için fazla değil miydi?


Zaten bizler küçük yaşamlarımızda bile en iyi ihtimalle hayatımızdan geçenlerin ancak trafiğini ayarlayabilirdik en fazla yanlarına kılavuz verebilirdik. Buna rağmen kazalar olabilirdi gelişler ve gidişler, bazen arkasından el bile sallayamadığımız kayıplara da sebep olurdu. Biz bunların acısını taşımak zor derken bunca acının muhatabı olmak zorunda kalıyoruz. Taşısak hasta gözümüzü kapatsak vicdansız oluyoruz. 


Boğazları kapatamayız hayata geldiysek hayatımıza gelecek sorunlara gelme diyemeyiz ama bir kenarda durup ben çayımı içene kadar gürültü yapma diyebiliriz. Gürültü devam ederse biraz olsun duymazdan gelebiliriz.



Gürültü bilmediğin dildir. Duyduğun senin için anlam ifade etmez hal ve hareketlerden bir şeyler çıkarmaya çalışırsın ki anlamsızlıkta boğulmayasın. Lakin kimi zaman yaşadıklarının içinden çıkamazsın.


Bir düşünce yakalar sonra, çektiğim cezaysa suçum nedir diye sorarsın. Bunca yaşanan ve iç içe geçmiş olan hayatın sebebiyle sonucu nedir? Kimi zaman sessizlik boğar kimi zaman gürültü duvar olur önünde bir cevap bulamazsın.


Akış devam eder bir gemi gider öteki gelir, denizin dalgalanır bir vakit sonra durulur. Dalgaya beşik durgunluğa huzur dersen ancak devam edebilirsin yaşamaya. Gemilerine, gelenlere ve gidenlere takılma. Gülümse ve şarkını söyle. 


“Sen geçerken sahilden sessizce gemiler kalkar yüreğimden gizlice”


6 Kasım 2024 Ortaköy/İstanbul 

Handan Kılıç

#handankılıc #handankilickitaplari

İşler Güçler Sinema 1-2-3 Google Play Kitaplar uygulamasında yayında

 


  Merhaba 2024’ün Eylül sonuna bir e-kitap daha sığdırmanın gururu içindeyim.

Paylaşma fırsatım ise ancak oluyor.

#işlergüçler #sinema 1-2 zaten vardı serinin 3. Kitabı da geldi.

Şimdiye kadar dergilere yazdığım sinema analiz yazılarını topladığım bu e kitap serisi #googleplaybooks Google Play kitaplar uygulaması içindedir.

Buraya eklediğim linklerden ulaşılabilir.



Dünyanın her yerinden indirilebilen 11 e-kitabım mevcuttur.

Üç basılı kitap da dahil edildiğinde 12 kitaba ulaşmış durumdayım. (11 e kitabın içinde 2 basılı kitabım da mevcuttur.




Şu anda sadece Dipsiz Göl'ün e kitap formatı yoktur. 

5.Homeros Kitap Günlerinde Handan Kılıç da vardı

 

Merhaba,

Dipsiz Göl'ün ilk etkinliği memleketimde gerçekleşti. Gelen, arayan, destek olan tüm dostlara çok teşekkür ediyorum.

Instagram sayfamdan sabitlenen hikayeler ve reelsler arasından detaylara ulaşabilirsiniz.

Yeni fuarlarda, kitap günlerinde görüşmek üzere. Okurla yüz yüze olmak da ayrı güzel.

 

DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE


Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz”

Eylül 9, 2024

Söyleşi: Ahmet Karadağ

Handan Kılıç’la bir yazar söyleşisinde tanışmış, ancak uzun yıllardır yazan birinin yazdıklarından habersiz olduğumdan dolayı mahcup olmuştum. Bu nedenle yazar kimliği yanında hukukçu kimliği de olan Handan Kılıç’ın geçtiğimiz ay çıkan ikinci romanı Dipsiz Göl’ü vakit kaybetmeden okudum ve gerçekten geç okuduğum için üzüldüm. Kendisini, yazın dünyasını ve yazma süreçlerini daha iyi tanıma adına bir söyleşi yapmanın önce kendim sonra da okurları ve onu tanımayan diğer okurlar için iyi olacağını düşündüm. Bir söyleşi yapalım teklifimi kendisine ilettiğimde de kabul etmesi beni sevindirdi. Sonuçta aşağıdaki söyleşi ortaya çıktı.

Handan Hanım, yazar kimliğiniz yanında hukukçu kimliğiniz de var. Farklı birkaç söyleşinizde de okuduğum kadarıyla aslında yazarlığınız hukukçuluğunuzdan önce gelmekteymiş. Çok küçük yaşlarda yazıya yönelmişsiniz. Mühendis bir babanın kızı, kardeşlerinin tamamı sayısalcı olan birisi için hem yazma eylemini hem hukukçuluğunuzu düşündüğümüzde sosyal bilimlere ve sanata yönelmeniz aile geleneğinizden sapma gibi görünüyor.  Hem sizi daha iyi tanıma hem de yazma süreçlerinizi anlama adına biraz kendinizden bahseder misiniz?

Merhaba Ahmet Bey. Öncelikle bu söyleşi için teşekkür ediyorum. Handan Kılıç evlat, anne, eş, yazar, hukukçu. Bu sıfatların hiçbiri kolay bir yaşantı barındırmıyor ama sanırım yazarlığıma katkı sağlıyor. Bu nedenle ilk defa biraz detaylı anlatmak istiyorum. X profilimde okur, yazar, güler geçer yazıyor. Okuyorum, yazıyorum ama artık eskisi kadar kolay gülüp geçemiyorum.

İzmir’de doğdum. Ailemde iki tarafta da göç hikâyesi var. Sanırım bu yüzden içimde hep gitmek arzusuyla beraber vardığım yere yerleşememek ve ruhen aidiyetsizlik hissi baskın. Oysa ailem Bornova’da doksan yıldır aynı yerde oturuyor. Ve içlerinde yerleşmek, kök salmak duygusu o kadar baskın ki asla hiçbir aile ferdinin mahalleden dahi ayrılmasını istemezlerdi. Ama hayat işte, şimdi hepimiz gurbetteyiz.

İlkokulu ve ortaokulu mahallemizde okudum, iyi bir öğrenciydim. İzmir Amerikan Kolejini kazanmıştım, ailemin bu okula gönderecek durumu da vardı ancak babam sınava seviyemi görmek için soktuğunu, yabancı bir kültürle büyümemi istemediğini söyleyip iki yüz metre ilerimizdeki kız meslek lisesine kaydettirdi. Babam TÜBİTAK ödülleri olan bir mühendis olsa da kızlarının her işi bilmesi gerektiğini düşündüğünden akademik başarıdan ziyade hayata dair mesleklerin öğretildiği bu okulu seçti.

Meslek lisesini istemesem de gittim. Geriye dönüp bakınca anlıyorum ki, olmak istemediğim yerde, ilk Türkçe kompozisyon dersinde beni keşfeden hocam ve yazmak bana teselli olmuş. Yarışmalarda derece almak moral vermiş ve yazar olma fikrini içime düşürmüş. Ama tabi normal müfredatın yanında turşu kurmaktan örgüye, dikişten ev ekonomisine, gıda teknolojisinden yemek yapımına, çocuk gelişiminden kreş oyunlarına varan kapsamlı ve tam gün eğitimle epey vaktim geçti.

Liseden sonra Hukuk Fakültesini kazandım. DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ

edebiyathaber.net (9 Eylül 2024)

Behiye Malkoç'la Yolda Programına konuk oldum!


Merhaba, 

Geçen hafta Sanal Yazı evinin yeni serisi Behiye Malkoç'la Yolda Programına konuk oldum. 

Dinlemek isterseniz aşağıdaki videoyu tıklayabilirsiniz.




 

Dipsiz Göl Çıktı!


 Merhaba,

Heyecanlı bir gün daha yaşadım. 3 Ağustos 2024 tarihinde elime ulaşan üçüncü basılı kitabım Dipsiz Göl adındaki roman heyecan sebebimdi. 

Satışının sadece bırakacağım linkte olduğu kitabı seveceğinizi umuyorum. 

Tıklayarak alabilirsiniz.


#dipsizgöl romanımın çalma listesine Spotify uygulaması içinden aşağıdaki barkodu okutarak ulaşabilirsiniz.




Arka kapak yazısından... 


"Her temas iz bıraktı. Kuşlar ekmek kırıntılarını yiyince eve dönemeyen Hansel’le Gratel misali herkes her santimetrekaresi izlenen bir ormanda kayboldu. Dönüp dolaşsa da çıkış yoktu. Hatta yeni dünya dipsiz göllerle doluydu. Susayıp içeni kandırmayan su birikintileri tekinsizdi. Denizler dalgalı, dolunaylarda gelgitler sarsıcı, bir türlü yüzünü göstermeyen güneş dondurucuydu. Daha ilerideki bataklıktan çıkana da rastlanmadı. Çırpınanı da müptelası da artık herkes düşsüz bir uykudaydı."

Handan Kılıç yeni romanı;  Dipsiz Göl kitabında edebi çizgisini sürdürürken karakterlerine merhametle yaklaşmayı ihmal etmiyor. 

Türkiye'nin sıklıkla geçtiği karanlık günlerin arka planda aktarıldığı eserde okurların kalbine dokunacak bir hikâye sunuluyor.
 

  • Kitap Adı: Dipsiz Göl
  • Yazar:Handan Kılıç
  • Yayınevi:Armoni
  • Kağıt Tipi:Enzo 70 gr
  • Sayfa Sayısı:311
  • Ebat:13,5 x 21
  • İlk Baskı Yılı:2024
  • Baskı Sayısı:1. Basım
  • Dil:Türkçe
  • ISBN: 978-625-6304-28-4

   

 

Karnıyarık/ “½ tatlı kaşığı biz ne çektik nasihati ilaveli”

 

Hadi gelin bugün karnıyarık yapalım. Adında hayır yok demeyin, en çok sevilen yemeklerdendir. Çok aşamalı olduğundan zahmetli de kabul edilir. Özel günlerde, bayramlarda, iftarlarda baş köşededir. Lafı uzatmadan tarife girelim. Merak etmeyin, her evde bulunan malzemeler. Eksiğiniz varsa komşudan da alabilirsiniz. Özellikle sesleri çok çıkanlardan, onların ki tazedir. Ama inanın sessiz evlerde de kilerler doludur. Bir zaman sonra vegan olup unutmuşlardır hepsini. Sorarsanız onlar da bakar belki.

Başlıyoruz:

• 6 adet orta boy aile bireyi

• 3 yemek kaşığı sofra muhabbeti

• 1 adet büyük boy kurutulmuş dert

• 2 adet yeşil taze bağırtı (iç harcı için)

• 350 gram kıyılmış evlat

• 2 diş mızıldanma

• ½ tatlı kaşığı biz ne çektik nasihati

• ½ tatlı kaşığı siz ne gördünüz nasihati

• 1çay kaşığı tuz

• 1çay kaşığı karabiber

• 2 adet küp doğranmış eziyet

• 6 adet orta boy yeşil sivri laf sokma

• 1avuç gülümseme

Kızartmak için:

• 1su bardağı kızgınlık

Karnıyarık yemeğinin püf noktası, 6 adet orta boy aile bireyinin acısının alınması için tuzlu suda bekletilmesidir. Yoksa acısından yenmez. Hem zaman her şeyin ilacı. Hepsini atın suya beklesin, beklesin, beklesin. Sonra zaten kızgınlık yağında pişireceksiniz. Tabi o aşamaya gelene kadar yapacağınız bir dolu iş var.

Bol suda yıkadığınız, pakladığınız aile bireylerini, pijamalı şekilde soyun ki dışarıya gösterdikleri yüzleri düşsün. 3 yemek kaşığı sofra muhabbetini bir tavada kızdırın. Yemeklik doğradığınız 1 adet büyük boy kurutulmuş derdi üzerine ekleyip pembeleşene kadar kavurun. 2 adet kelime kelime doğranmış taze bağırtı ilave edip kavurmaya devam edin.

350 gram orta yağlı kıyılmış evlat da ekleyin ve kavrulmakta olan dertlerle birlikte renk alıp, suyunu çekene kadar pişirin. Kıyılmış evlat miktarı size kalmış, elinizde ne varsa artık.

Aralarda karıştırıp pişirme işlemine devam ederek sırasıyla; 2 rendelenmiş eziyeti, yarım tatlı kaşığı biz ne çektik nasihatini, yarım tatlı kaşığı siz ne gördünüz nasihatini, birer çay kaşığı tuz ve karabiberi ekleyin ki şenlensin yemeğiniz.

2 adet küp doğranmış rendelenmiş eziyet de ekleyin, 5 dakika kadar pişirdikten sonra ocağın altını kısın ve bir avuç doğranmış gülümseme de koyup son kez karıştırarak ocaktan alın.

Acısını alıp, pijamalı soyduğunuz 6 adet aile bireyini kızartma vakti geldi.

Fırına dayanıklı bir kaba yerleştirin ki dağılmasınlar.

Ve en zevkli yerine geldik. Aile bireylerini orta kısımlarından yarın. Tam kalbine kalbine sokun bıçağı. Zaten görmediği kalmadı, ayakta duramaz halde, fırın kabına uzanmış yatıyor, bir yemek uğruna Ya Rab, ne bireyler kızgınlıkta kızarıp fırınlanıyor.

Neyse edebiyatı bırakalım, tarife geri dönelim. Hazırladığınız iç harçtan karınlarını deştiğiniz aile bireylerinin üzerine bol bol ekleyin.

Gassalın elindeki ölüden farksız bireyler iyice dağıldığına göre şimdi başını gözünü süsleme vakti. Kapı falan çalar biri gelir maazallah, el alemin ağzı torba değil ki büzesin, ver karnı yarığı afiyetle yesin, sesini de kessin. Hem sunum önemli, önce Instagram’a sonra sofraya. Üzerine birer adet doğru profilden post gülümsemesi serperken orta boy yeşil sivrileri tatlı bunlar laf sokmasıyla ekleyin.

Pijamalı aile bireyleriniz bunca işlemden sonra önceden ısıtılmış 170 derece fırında 20–25 dakika kadar pişirilmeye hazır. Karnıyarığınızı, sıcak olarak, dilerseniz tereyağlı tane tane dert pilavı ve hayatınıza her yerden dahil olmuş hıyarları doğradığınız bol köpüklü bir cacık eşliğinde servis edebilirsiniz. Şimdiden afiyet olsun!

Bu arada unutmayın, hıyarlar kesmezse acınızı, salamura edilmiş güzel günler turşuları veya taze tatil planları yaparak karnıyarık yemeğinin ağırlığını dengeleyebilirsiniz. Belki gittiğiniz yerde de caciki bekliyordur sizi, kah gülüp kah ağlayarak karnıyarıklı günleri yad edersiniz.

Yeni tariflerde buluşmak üzere.

Esen kalın diyeceğim ama esmiyor.

Handan Kılıç

*Bu yazı ilk kez 23.7.24 tarihinde medıum.com #türkçeyayin 'da yayınlanmıştır. 

Netflix'te Son Bir Yıldan Esintiler

Son zamanlarda izleyecek bir şey bulamıyoruz, çoklukta kayboluyoruz, senin önerilerin vardır diyerek gelen arkadaşlarımın önerisiyle bir analiz yazısı yazmadan Netflix listesine bakarak hatırladığım kadarıyla son bir yılda izlediklerimi sırayla yazdım. Zevkler ve renkler tartışılmaz elbette ve yatırım tavsiyesi değildir. Meraklısına iyi okumalar iyi seyirler.  



323-Kübra 

Çağatay Ulusoy çok yakışıklı bir oyuncu ama ilk defa burada oyunculuğunu sergilemiş. Terzi'de hiç sevmemiştim. Takım elbiseleri iyi taşıyan bir mankendi adeta ama burada oynamış.

Oyun içinde oyun dedim ve ne kadar manipülasyona açık bir toplum olduğumuzu gördüm. Yapay zekanın yavaş yavaş her yeri ele geçireceği aşikar. Seyredilir mi, vaktiniz çoksa. Daha iyi bir şey bulamadıysanız...

324-Kimler Geldi Kimler Geçti

Gördüğüm en boş en anlamsız, senaryosuz, temasız dizi. Asla vakit ayırmaya değmez.

325-Şahmaran

Önemli bir efsane. Epey oldu izleyeli, çok beğensem yazardım. Serenay Sarıkaya hangi dizide oynasa insanlar seyrediyor diye çok iyi senaryo yazmaya gerek duymuyorlar bence. Vakti olan baksın.

326-Sweet Manolya

Kız kardeşlik dizilerine meraklı olanlar için bir Amerikan kasabasında geçen, yavaş tempolu, gidenler gelenler, ailelerin tarihiyle hesaplaşmalar falan yaşanan, sakin izlenebilir bir dizi. 

327-La Pasion Turca

Merak edip başladığım bir kaç bölümde yarım bıraktığım dizi. Normalde pek yarım bırakmam ama merak ettirmedi. Bir gün çok sıkılırsam falan tamamlarım belki. 

328-Ada ve Maestro 

Uslanmaz romantiklere demiş tanıtımında hemen atladım tabi. İyon adalar grubundan Paksu paxos adasında geçiyordu. Bu da izlemek için güzel bir neden. Ne çok benziyor kültürlerimiz, ayıplarımız, sınırlarımız. Biz Yunanistan kültürüyle iç içeyiz. Yine sakin bir yaz dizisi isteyenlere uygundur.  

329-Sen Büyümeye Bak (Film)

Babasız doğurduğu ve babasına hiç haber vermediği çocuk okula başlamadan kendisi hastalanan bir anne ve çaresizliğini anlatan, Aslı Enver başrolde diye izlenen bir dizi. Fakir ama gururlu kadın kendi çocuğunu büyütür kafasının patlayışını görüyoruz. Bir çocuğu bir köy büyütür.

330-Sen Yaşamaya Bak (Film)

Kaan Urgancıoğlu'nun başrol olduğu, Aslı Enver'in ölmüş anne olarak ara sıra göründüğü, Sen Büyümene Bak adlı dizinin devamı bir içerik.

Hayatın anlamsızlığını sorgulayıp alkol bataklığına düşen zengin aile çocuğu sendromlu, sonu bir yere varmayan bir anlam arayışı. Son yıllarda Türk sineması hep bunu üretiyor. Gerçi eskiden de vardı. Ülkede iki tür insan var bu nedenle her türlü alıcısı oluyor farklı yapımların. Biri çalışmaktan iflahı kesilmiş fakir tabaka biri de hayatın her zevkini tattığı için tatminsizlikten bunalmış zengin tayfa. Sanatçılar genelde bu zengin zümreye yakın ama fakirlerin dertlerini sinemaya aktaranlar oluyor ve yaşamadıkları şeyi hissettiremiyorlar. Zenginler de hep mutsuz imajı verilerek fakirlerin isyanı engelleniyor. Her şey sosyoloji ve psikoloji işte.     

331-Kulüp

Beğendiğim bir senaryo. Oyuncu kalitesi de çok iyi. Gerçek hikayeler insana dokunuyor. İzlenmeli ve öteki olan gözünden de dünyaya bakmalı ki insan olma yolunda adım atalım.

332-Terzi

Yine başrol oyuncuları ve reklam hatırına dönen herkesin içinde tuttuğu gerçek duyguları yüzünden öfkeyle bakıştığı bence başarısız 2 sezonluk dizi.

333-Atiye

Göbeklitepe tanıtımı amaçlı çekilmiş 3 sezonluk bir dizi. Uzmanlarının Göbeklitepe'yle olan ilişkiler yüzünden yanlışları olduğunu ileri sürdüğü ama uzman olmayanın bunları fark etmeden izleyebileceği bir dizi.

334-İyi Adamın 10 Günü (Film)

Çok güzeldi. Üçleme olacak ve kitap uyarlaması olunca senaryo hemen dolu dolu oluyor. 

335-Kötü Adamın 10 Günü (Film)

İyi filmdi. 

336-İstanbul için Son Çağrı (Film)

Behlül -Bihter ikilisinden faydalanma der geçerim. Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ nereye koysak gider demişler ama çok saçmaydı. Söylenecek söz, çekilecek film bitti gibi geliyor bazen. Kaliteliler vardır belki ama popülarite içinde sesleri kayboluyor.

337-Çok Aşk (Film)

Hasan Can Kaya'nın kendi filmi, kendisini de kendi oynamış olmamış. Diğer oyuncular usta toparlamaya çalışmışlar ama Hasan Can gösterilerine devam etsin, zira bir kaç sene onu izleyerek güldük. Ama sinema başka bir şey.

338-Kurak Günler (Film)

Gelecekten umut kestiğim bir zamanda izlemiştim. Genç ve idealist bir savcının ilk görev yeri olan bir orta Anadolu ilçesinde dürüst kalmak isterken içine çekildiği oyunlar, iftiralar ve sonunda tıpkı bir önceki savcı gibi oradan gitmek zorunda kalmasını anlatan tam bir kurak mevsim filmi. En iyi Türk yapımlarından olduğunu düşünüyorum. Yazana da çekene de tebrikler.

339-Erşan Kuneri 

Cem Yılmaz markadır, bu dizi de epey güldürmüştür. Çok yaratıcı karakterler vardı.  

340-Kül (Film)

Bir yayınevi- yazar var diye izlediğim ama berbat bir senaryosu olan, yine popüler oyuncularla yürümeye çalışan film olmadı. 

341-Pera Palas'ta Gece Yarısı

Güzel bir diziydi. Merak ettirdi. Epey oldu izleyeli.

Şimdilik hatırladıklarım bunlar. 


Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum

  Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...