çamağacınıngölgesinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çamağacınıngölgesinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kuşadası Mübadele Evinde Çam Ağacının Gölgesinde'yi konuştuk

 Hayat güzel anılar biriktirdiğimiz bir yolculuk. Bu blog da benim arşivim. Sosyal medya platformları ve handankılıc.com adresi emaneten bizde ama blog adeta evimiz, günlüğümüz. Bu nedenle oralarda olup burada eksik kalanları başta kendim için buraya alıyorum. 

İkinci kitabım, ilk romanım Çam Ağacının Gölgesinde adlı kitabımın ilk söyleşisi için Kuşadası'ndan davet almıştım. Çok güzel ağırlandığım Mübadele ve Anı Evinde kıymet bilen görmüş geçirmiş insanlar arasındaydım. İlk kez tanıştığım bir topluluk olsa da sanki onları hep tanıyordum. 


Aynı halam aynı amcam aynı babamdı kimisi. Ben kitabı ve ailemin mübadele öyküsünü sevgili Zerrin Boratav'a anlatırken  izleyiciler arasında ne zamandır istediğim ama cesaret edemediğim mavi saçlarıyla hemen dikkat çeken bir hanımefendi vardı.   


 Kuşadası 105 FM'in programcılarından sevgili Belma Bircil Özgün uzun bir söyleşi boyunca telefonunu sabit tutarak Facebook üzerinden canlı yayın yapmış. Bundan sonradan haberdar oldum. Videolar çok yer kapladığı için buraya linkini bırakmak ve bana böyle güzel bir günü yaşattıkları için tüm katılımcılara teşekkür ediyorum. 




Zerrin Hanımla Belma Hanıma dernek başkanı Ahmet Beye ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Instagram üzerinden diğer katılımcılardan gelen kısa videoların linklerini de ekliyorum. Ben buradan geçtim demek üzere yazdığımız ve konuştuğumuz dünyada hep böyle güzel insanlarla keşişsin yollarımız. 

Belma Bircil'in söyleşimizi aktardığı canlı yayını 1 

Belma Bircil'in söyleşimizi aktardığı canlı yayını 2 

Soru cevaplardan Ahmet Bey

Bir parça kitaptan, yazar okumasıyla  

Edebiyat öğretmeni Asude Hanımın sorusu, okullarda okutulabilir kitap tespiti

Yazar Özer Arabul'un müzedeki çalışma odasında 

#kuakmer kuşçubaşıeşref mekanı 




Çam Ağacının Gölgesinde ile Önce Okur'a konuk oldum

 


 Merhaba,

2 Haziran 2024 akşamında Önce Okur adlı Youtube kanalına konuk oldum. Çam Ağacının Gölgesinde kitabım, yazı maceram ve hayata dair konuştuk. İzlemek isteyenler için geceden bir hatıra fotoğrafı ile videoyu bırakıyorum.

Teşekkürler Önce Okur.

İyi seyirler Sevgili Okur.

Handan  





Hayattaki yerini arayıp bulamayanlara samimi bir yol arkadaşı: Çam Ağacının Gölgesinde

 

Elif Arslan 

Ah şu merak yok mu şu merak? Sayfaları arka arkaya çevirip başladığımız kitabı bir çırpıda bitirmemizi sağlar. İşte böyle bir merakla okudum Handan Kılıç’ın yeni kitabını. Ve hemen konuşmak istedim yazarıyla.

Çam Ağacının Gölgesinde kitabının yazarı Handan Kılıç kimdir?

“Kim kimdir” adlı ansiklopedilerin olduğu günlerden “Metaverse” dünyasına dayandığımız zamanlardayız ve halen insanın kendinden bahsetmesi çok zor. İzmirliyim. Hukuk okuyan ama edebiyata ebediyen aşık kalacak, sinemaya da tutkun bir yazarım. Okumadan önce yazmayı öğrendim. Kendimi bildim bileli de yazıyorum. Mesleki yazışmalar, genel yazı çalışmalarımı sekteye uğratsa da yıllar içinde birçok edebiyat, hukuk dergisinde deneme, öykü, kitap tanıtım yazısı yazdım. Deneme konusunda ödüller aldım. İnternet sitesi ve bloglarım oldu. Kısacası yazmak kalbimin hep üst başlığındaydı. Şimdi hayatımda da en üst sıralara yerleşsin diye tam zamanlı yazıyorum. Son beş yıldır kurgu üzerine çalışmakla beraber Yazı-Yorum Dergisi’nin sinema analiz yazılarını da kaleme alıyorum. “Seslenen yazılar” adıyla podcast, YouTube hesaplarım da var. Vakit buldukça kendi yazılarımı seslendiriyorum.  

Çam Ağacının Gölgesinde ne anlatıyor? Hikayeniz hangi yıllar arasında geçiyor?

Yerini bulamamak asıl tema. Tabi burada hem ruhen hem de fiziken aidiyetsizlikten bahsediyorum. Aile köklerinde göç olan ve hayatın dalgalı denizinde yorulan insanın hep bir kıyıya ulaşma çabası anlatılıyor. Kahraman bir dönüşümden geçerken yanına alıyor okuyucuyu ve her durakta kendi hayatına bir daha bakarken sen yolculuğunun neresindesin dedirtiyor.

Hikâye günümüzde başlayıp günümüzde biterken kahramanın geçmişine, oradan dört nesil kadının hayatına dair pencereler açılarak ilerlediğinden 1900 yılında Girit’ten İzmir’e gelmiş Afet’e, doğduğu toprağı benimseyip biz buranın yerlisiyiz diyerek göç yükünü taşımak istemeyen Hikmet’e, çocukken Bulgaristan’dan gelip İzmir’e yerleşen gelini Sevdiye’ye, Hikmet’in kocası Halil’le Milas’a derken geniş bir coğrafyada geziyor, yerini arayan bu insanlarla beraber okuyucu da dönüp içine bakma fırsatı yakalıyor.        



Bu kitabı yazmanızda ne etkili oldu?

Uzun yıllar önce üniversite okumak için ayrıldığım ve sonra da evlenerek uzaklarda kaldığım şehrime epey zaman sonra dönmüştüm. Hızlı bir tempodan sonra durduğum bir döneme girmiştim. Hayatı ve yaşadıklarımı anlamlandırmaya çalışıyordum. Doğ, büyü, oku, çalış, evlen, çocuk sahibi ol, onu büyüt derken hayatın çok hızlı geçtiğini ancak durunca idrak edebilmiştim. Hayatta azot döngüsüne katkımızdan daha fazlası olmalı diyor ve sürekli yazıyordum. Sonra bir gün baskısı bulunmayan bir kitaba sesli kitap uygulamasında rastladım. Önce ismiyle sonra üslubuyla hayran kaldığım kitabı defalarca dinledim. Bir gün Alejandro Zamra’nın su içme kolaylığında anlattığı, derin mevzuları o kadar kısa cümleler ve metaforlarla anlatmayı diledim. Sonra diğer kitaplarını okudum. Tüm samimiyetiyle aslında o kadar da kolay yazmadığını anlatıyordu. Yazıya gönül vermiş herkes bu işin sancılı bir süreç olduğunu bilir. Yazamadığı zamanları, yazdıklarını okuttuğunda aldığı tepkileri, ailesinden bahsettiği bölümleriyle samimiyeti kalbimde derin bir hayranlık uyandırdı. İşte beni masa başına oturtan “Eve Dönmenin Yolları” adlı kitap oldu.    

Yazma sürecinizden bahseder misiniz? Nelerden esinlenip ilham aldınız?

Bu kitap ilk esin kaynağımdı. Ben de yazara ve kitabına bir vefa borcu olarak kitabımın başına hem de uyarı mahiyetinde olan bir alıntıyı ekledim. “Hiçbir kitapta olmamak en iyisi. Çünkü cümleler bizi korumak istemez.”

Eve dönmek ama şehri ve evi aynı bulmamak sarsıcıydı. Hayatın hızı yorucuydu. Ev neresidir? Sorusunun cevabını aradığım okumalar yaptım ve sonra içime baktım. Evimi buldum ve ona yerleşmek için bu satırları yazdım. Sonuçtan memnunum. Nerede olsam bir kâğıt bir kalemle inşa edeceğim bir evim var artık. Uzun yıllar yazının çeşitli türlerinde konukluktan sonra yerleşik hayata bu kitapla geçtiğimi düşünüyorum. 

Kitaptaki çam ağacı kahramanınız Hikmet için neyi temsil ediyor?

Çam ağacı kadim bir dost. Kimsenin kimseyi dinlemediği, gelenin gittiği ve insanların en çok insanlarca yaralandığı bir dünyada ağaç dimdik ayakta ve hep olduğu yerde duran, sen de yapabilirsin diyen bir simge. 

Kahramanımız Hikmet çok hoşuma giden bir cümle söylüyor “Zaman ne acımasız bir silgi,” diyor hikâyenin en başında; hayattaki yerini ararken ve yerini çoktan bulduğunu düşündüğü sohbet arkadaşı çama özenirken. Peki çam ağacı sizin için neyi temsil ediyor?

Çam ağaçlarının sokakları doldurduğu bir şehirde büyüdüm. Bizim de evimizin önünde asırlık bir çam var. Bana her mevsim yeşil kalabilmeyi, kaç yaşına gelirse gelsin yeni kozalaklar vererek, üretimin, varlığın ispatında önemini anlatıyor. Çam ağaçları birbirine yakın dikilirse dimdik büyür ama yakınında bir çam yok ve alanı genişse neredeyse yan yatarak büyürmüş. Bunu araştırmalarım esnasında öğrendim. Gördüğüm çoğu çam dikti. Mahalle arasında olmasından böyleymiş. Artık neredeyse kampüs alanı dışında şehirde çam korusu kalmadığından, İletişim Fakültesinde öğrencisi olduğum Ege Üniversitesine gidip koruyu ve geniş alana yayılmış çamları bir de bu gözle inceledim. Heyecanla fotoğrafladım yan yatmış ağaçları. Bu beni çok etkiledi. Kalın gövdeli bir ağaçtan bahsediyoruz. Rüzgârın bile kıpırdatamadığı dallarını yer varsa rahat yoksa disiplinli büyütüyor. Duruma göre vaziyet alıyor. Biz neden almayalım dedim. Hayatın inişleri çıkışları çok. Hepsine göğüs germek için sağlam bir kök yeterli. Çam beni hem aile köklerimdeki hikayelere götürdü. Hem de durduğun yerde sebat ederek, bir konuya ancak çok zaman ve emek harcadığında alınan sonucun sağlam olacağını gösterdi.

Hikmet’le ortak noktalarınız var mı?

Hikmet baş karakterim. İki Hikmet var, babaanne ve torun, Hikmet Hikmet’e karşı diyebiliriz. Her yazarın her karakterinde yazardan esintiler vardır. Sonuçta kalemi elimizle tutuyor, yazıyı, kan, ter, gözyaşıyla yazıyoruz. “Bir yazı yazanın neresinden çıkarsa okurun orasına değer.” derler. Okurlardan en sık aldığım geri bildirim, “elimden bırakamadım, sıcaklığı, samimiyeti sardı, sarmaladı. Karakterler bizden.” Dolayısıyla her karakterde yazar bir görünür kaçar. Belki de yazıyı bu kadar aşkla sevmemizin sebebi bize birçok kişiyi olma fırsatı vermesidir.    

Çam Ağacının Gölgesinde bir ilk kitap mı? Ne kadarı otobiyografik?

İlk kitap değil. 2015 yılında yayınlanmış Akışına Bırak isimli bir kitabım var. Üç bölümden oluşuyor. Denemeler, öyküler ve sinema analiz yazıları. Blogda çok beğenilen yazıları tekrar gözden geçirip 328 sayfalık bir kitapta toplamıştım. Kısa sürede iki baskı yapan kitap zaman içinde tükenince hem dünyanın sanal aleme kayışı hem de ülkenin ekonomik şartlarını göz önüne alarak dijital alemin imkanlarını kullandım. Zaten böyle giderse basılı kitaba ulaşım zorlaşacak ve hepimiz bir zamanlar eli boş olanların kullandığı mecralar diye sosyal medyadan uzak dururken şimdi her birinde en meşhur ve meşgullerin adresine mavi tık kapma savaşı verdiği gibi kitapta da dijital dünyaya kayacağız. Ben de şimdiden bu alanda varlığımı göstereyim istedim.  2023 yılında yeni bir önsöz ve ilavelerle 418 sayfa olan ilk kitabım Google Play Kitaplar uygulaması içinde yeniden yayınlandı. Merak edenler linkten ulaşabilir.   (https://play.google.com/store/books/details?id=mYmjEAAAQBAJ) Zaten deneme yazılarında yazar kendi duygu ve düşüncelerinden bahsederek bir kavramı anlatır. Otobiyografik yazılardır aslında denemeler. Ben de yıllarca böyle yazılar yazdım ve deneme kitaplarımda topladım. Deneme Tahtası, Dene/me ve Akışına Bırak e-kitap olarak yayınlandı.

Sonrasında da basılı beş kollektif öykü kitabı, iki şiir seçkisinde yer aldım. Ancak roman türünde ilk yayınlanan çalışmam Çam Ağacının Gölgesinde. O yüzden heyecanım büyük. Aslında üzerinde çalıştığım başka dosyalar varken bir de baktım ki bu kitap doğmuş, büyümüş, gülümsüyor. Hatta e-kitap formatı da adımlamaya başladı. Uzun yıllardır dergilere verdiğim sinema analiz yazılarım da İşler Güçler Sinema 1 ve 2 adıyla e-kitap oldu. Öykün/me, Aşk Öyküleri, Bir Mandala Bir Öykü, Küçürek öyküler adlarıyla dört öykü kitabım da yine e kitap olarak Google Play Kitaplar uygulaması içinde (https://play.google.com/store/books/author?id=Handan+K%C4%B1l%C4%B1%C3%A7) yayınladı. Orada artık basılı iki kitabımın e-kitap haliyle beraber on kitabım var. Sanırım yazı artık yaşam şeklim, yazı artık evim.

Kitapta anlattığınız hikâye İzmir’de geçiyor. Kitabınızı yazarken, bir İzmirli olarak ve mekanla, anlattığınız yıllarla ilgili ne kadar kendi gözlem ve deneyimlerinizden yararlandınız, ne kadar araştırma yaptınız?

Hepimiz dünyayı kendi gözlerimizden görür, deneyimlerimizden de anlamlandırırız. İzmir’e dair kitaba girenler elbette benim ilgimi çeken farkındalıklar oldu. Kitap bir akışta ama bölüm bölüm. İçine yakın zamanda yaşadığımız büyük İzmir Depremi de girdi, pandemi de girdi, 1930 yılında Bornova’da yaşanan sel felaketi, 1900 yılında Urla Karantina adasına getirilen göçmenler, Girit’in tarihi, göçlerden önceki siyasi ve demografik yapısı, birinci dünya savaşı, Çanakkale savaşı, devletler arası anlaşmalar, mübadele, yeni cumhuriyetin göç politikası gibi birçok noktada araştırma yaptım. Ve edindiğim bilgiler üzerine kurguyu ilerlettim. Tabi hayatta olan aile büyüklerinden de tecrübelerine dair fikir alışverişinde bulundum. Ama bir anı kitabı yazmadığım için malzemeleri kurgu için kullandım. 160 sayfalık kitabın arkasında en az onun iki katı kadar not ve birkaç taslak olduğunu da söylemeliyim.         

En sevdiğiniz yazar ve kitap?

Aslında çok var. Çocukluğumdan beri en yakın dostum kitaplar. Farklı tarzlardan sevdiğim romancılar var. Aynı anda masasında hem çay hem kahve bulunduran, aynı zamanda üç beş kitap okuyan biri olarak tek bir tane söyleyemem. Hadi iki olsun. Honoré de Balzac, Vadideki Zambak ve İvan Gonçarov, Oblomov. Defalarca okuduğum kitaplardan. 

En sevdiğiniz yazarla sohbet etme fırsatınız olsa, ona ne sorardınız? O soruyu yanıtlar mısınız?

“Bu melankoli hep sürecek mi?” diye sorardım. Aşkın bir ömür sürdüğü yer kitaplar sanırım ve “evet melankoli hepimizi yazıya aşkla bağlayan duygu diyebilirim, sürsün ki yazalım” diye yanıtlardım. Yorucu ama iyi ki var.

Şimdilerde ne üzerinde çalışıyorsunuz? Yeni bir kitap gelecek mi?

Aynı anda birkaç ayrı dosya çalışıyorum aslında. Bir roman serisi gelsin istiyorum. Üç cilt olarak planlıyorum. Ama hayat bu belli olmaz. Onlardan hızlı davrananlar çıkabilir. Basılan iki kitabım da plan dışı hayat buldular. İnsanlar gibi kitapların da kaderi olduğundan şimdiden onlara da bize de baht açıklığı diliyorum. Bu güzel sorular için size ve sitenize de teşekkür ediyorum.

Biz teşekkür ederiz, yeni çalışmalarınızda buluşmak ve konuşmak temennisiyle.


Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

 


*Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk roman izi varsa ben bulamadım hatta çok başarılı bulduğumu da en başta söylemek isterim ki sonra laf arasında kaynamasın.

Çam Ağacının Gölgesinde bir roman. Yazarını şahsen tanıyor olmasam karşıma çıkar, okur muydum bilmiyorum. Kitapların hayatıma girmesi ve okuma zamanım beni en az kitaplar kadar etkiliyor.

Kitabı okuyalı aylar oldu fakat hemen yazamadım. Zaten alır almaz da okuyamamıştım.

Kitabı yeni taşındığım evin balkonunda okudum, kendime bir çam ağacı seçmek için arada manzaraya da daldım. Yazılanları düşünmek gerekti bazen. Eylüldü. Yeni bir şehre, yeni bir eve alışırken okudum onu. Okuyunca bunun ne demek olduğunu çok daha iyi anlayacaksınız.

Kitap Hikmet’in –Hikmet bir kadın- eski hayatını bırakıp yeni hayatını kurmaya çalışırken aynı zamanda da bu kitabı yazma hikâyesini anlatıyor. Bir üstkurmaca. Geçmişine dönen bir kadının çocukluğunu, gençliğini sorguladığını ve aynı zamanda da yazma sancıları çektiğini okuyorsunuz. Bir eş ve anne olan Hikmet hayatı oralardan anlatmıyor. Bir kadın, bir kız evlat ve bir torun okuyorsunuz daha çok. Geçmişini, köklerini ve bir de bu yaşından belki de bir yazar gözüyle uzaktan görmesine şahit oluyorsunuz. Kitabı kendi gündelik ev hikâyesinin içinden okutuyor bize ve bence bunu da çok başarılı yapıyor.

Beni en çok heyecanlandıran kısmı babaannesinin hikâyesi değil de kendi taşınma hikâyesi oldu. Tamamen yabancısı olduğum bir şehirde, bir mahallede geçmişine giden bir kadın olarak Hikmet yeni yepyeni bir hikâyede, hikâyemde satır satır eşlik etti bana. Hikmet’in salon takımı, Ankara’daki evi, tül perdelerle olan hikâyesi, evin karşısındaki bir vasiyet gereği orada duran çam ağacı… Hepsi hepsi benim için yazılmış gibiydi. Ben de hemen kendime bir çam ağacı seçtim çünkü benim manzaramda da çamlar var.

Hikmet çekirdek ailesiyle baba evine dönen bir kadının hikâyesi olarak başlıyor. Ev, yuva, aile kavramlarını samimiyetle düşündürüyor. Sonra adını da aldığı babaannesinin hikâyesine geçiyor; bir kadın ve bir göç hikâyesi o da. Okurken otobiyografik izler buldum ve onu tanımış olmamın, çok uzaktan da olsa, bir yazarın hayatından izler bulmanın çocuksu hınzır hissini yaşadım.

Hikâye çok samimi, bununla birlikte üslup hikâyenin ruhuna öyle uygun akıyor ki… Ne demek istediğim anlaşılacak mı bilmiyorum ama aylar önce okumuş olduğum kitaptan; çay, kızartma kokuları, tatlının çıtırtısı duyuluyor. Okuldan bir arkadaş bize peksimet aldığında Hikmet babaanneyi, bahçelerindeki çay keyiflerini huysuzluklarını hatırladım hemen. Sanki mahalleden komşummuş gibi. İlk kez peksimet yedim ben burada. Bu da kitabın bir cilvesi olarak geçsin kayıtlara istedim. “Göçlerde, savaşlarda yenir o” diye açıkladı bir arkadaş okulda. Sonra başka biri dedi ki: “Biz bunu sütle ıslatıyoruz, sonra üstüne şeker serpiyoruz.” Ben onlara Hikmet babaanneden hiç bahsetmedim, o nasıl yiyordu acaba?

Kitaplarla böyle bir yerden ilişki kurmak galiba benim asıl okuma sebebim olmaya başladı. Kurgu ve gerçek böyle kol kola. Fantastik bir eser okusam nasıl bir tanıtım çıkacak bilmiyorum ama Çam Ağacının Gölgesi’nden sonra bir okuma grubuyla “Selvi Nine” ve “Üç Güzeller”i okudum. Selvi bir çam çeşidi değil mi?

Evet, bir kitap tanıtımı ve bir kitap okuma hikâyesi dinlediniz. Sizler eğer benim yazımdan sonra kitabı alır okursanız eminim kendi hikâyenize temas eden bambaşka şeyler bulacaksınız. Okumak iyi ki böyle bir şey. Hayatı da mutlak gerçeklerimden biraz sıyrılıp anlamaya çalıştığım bir yerden hepinize iyi kurmacalar diliyorum. En gerçek kurgucu biz okuyucular değil miyiz nihayetinde?

Emine Kelismail


*Bu yazı ilk defa 12 Ocak 2024 tarihinde https://daginikkalsin.com/cam-agacinin-golgesinde/ adresinde yayınlanmıştır.

Ankara Route Selanik Söyleşisinden Kesitler


 Ankara'da Yazı-Yorum Dergi ekibi ile Hikayeci Dergisinin ROUTE SELANİK adlı mekanda düzenlediği etkinlikte buluştuk. 


Uzun ve keyifli bir söyleşiydi. Buraya kısa kesitler koyarak paylaşmak istedim. Videolar farklı katılımcılardan geldiği ve bunun dışında profesyonel kayıt olmadığı için görüntü kalitesi zayıf. Bana ulaştırılırken ve bloga yüklenirken daha da görüntü kalitesi düştü. Instagram'da daha net olanları da var. Ama zaten amacım artık bir anı olan günden kendim için arşiv amaçlı paylaşım yapmak. 


2009 yılından beri blog yazarı olarak roman yazıyor olsam da buradayım. Bloglar bizim nefeslenme alanımızdır. 

Varlığınız için teşekkür ederim.   




                                                              Handan Kılıç Kimdir?  



Handan Kılıç'ın yazı ile ilişkisi nasıl başladı? 



                                       Çam ağacının gölgesinde adlı romanınız ne anlatıyor?




Edebiyat bir zehir midir? Kötü zamanlarda ne işe yarar ki?


Konuklardan editör-hoca Çiğdem Ülker hanımın yorumu: Sizi bugün burada tanımaktan çok hoşnutum. Kitabınızı çok merak ettim. İki ağaçtan bahsettiniz biri kurumuş bir hayatta kalmış ve siz birbirinin dilinden mektup yazmışsınız. Bu çok yazarca bir tavır. 





 

Neresidir evin?


 “Ev, anımsamaktır.” demişler. Yıllardır evimi arıyorum #çamağacınıngölgesinde adlı kitabımda oturup uzun uzun yazdım bunu aslında.

Evim neresi, nereye aitim, çocukluğuma mı şimdiye mi?

Oradan oraya taşınırken takılıp kaldığım evler oldu mu? Rüyalarımın şimdi yıkılmış olan eski evimizde olması normal, hepimizin elinde çocukluktan başka neyimiz var?

Ev dört duvar değildir, nefes alır, dağılır, toplanır, temizlenir, yine kirlenir. Bizim, halden hale girişimizi seyretmekle kalmaz, uyum sağlar hayat dansımıza. Pencerelerinden dünya seyredilir, başının üstündeki çatı gökten inenlerden, duvarlar bayırdan kopup gelenlerden korumak içindir. Ev güvendir, güvenliktir, sığınmak, sarılmaktır.

Bazen de sıkışmak… Üzerinize duvarların geldiği zamanlar olmaz mı? Aslında o vakit insanı yoran nedir diye bakmalı, seçtiğimiz eşyalar mı seçemediğimiz insanlar mı? Evin duvarları hareket edip üzerimize gelmediğine göre bizi nefessiz bırakan ne diye düşünmeli. Bulduk diyelim, çaresi ne? Ev kavramının içini doldurmaya ne dersiniz?

Kendimizi dışarı atınca sıkıntımızın geçeceğini sandığımız zamanlar geçince, eve dönüp onunla dost olmayı öğreniriz.

Oraya geldiysek “Evim, evim güzel evim!” lafını ayrı kaldığımız kısa zamanlardan sonra bile söyleriz.

Ev bizimdir, bizle doludur, anılarla, onları somutlaştıran objelerle, okuduklarımızla, bizi biz yapan unsurlarla. Hem özgürlüktür, ötekinin sınırlarından kurtulmaktır. Kendinle anlaşmayı öğrendiysen kucaktır.

İnsanların türlü oyunlarıyla çevrili, zorlu koşullardan oluşmuş “dışarı”dan sonra nefes aldığın sevgilidir. Hatta gün gelir sevgilin bile canını yakar da ev hep orada kollarını açmış sakince bekler seni avutmak için.

Ondandır herkesteki ev sevdası, kaplumbağa kadar şanslı değiliz, başımızı sokacak bir kabuğu bulana kadar nerelerden geçer yolumuz. Bu yolculukta insan kendine hangi evleri durak yapar ve sonunda “işte evim!” dediği yeri nasıl bulur bilinmez.

Uzun uğraşlar sonunda benim vardığım yer belli. Defterimle kalemimin benimle olduğu yerleri evim kabul ettim. Masalar, odalar, adresler, şehirler değişir, hatta kalemler, defterler biter ama onlarla icra ettiğimiz eylem, yazmak hep bizimledir.

Yazıyı ev belleyince hayat değişir. Kelimeler bazen konfeti gibi başımın üzerinden dökülür eve gelince, sürprizler yapar. Bazen de aniden kesilen su gibi bekletir kendisini. Dağınıktır bazen ortalıkta, oradan buradan nanik yapan haylaz bir çocuk gibi peşinden koşturur beni, oyun ister.

Yazmak dilediğin gibi oynamaktır. Kelimeler kimsenin elimizden alamayacağı oyuncaklardır. Legoların parçaları gibidir, istersen bina yapabilirsin istersen kulübe. Sadece etrafını da çevirebilirsin bahçenin. Oradan oraya at koşturursun kime ne, kalem benim, kâğıt benim, kelimeler benim. İster renkli ışıklarla bezeli lunapark yaparım, istersem tünel ucundaki ışığın heyecanını yazarım. Yorulursam, dinlenmek için yatağa uzanırım.

Evimdir kelimeler, her harfini sevdiğim, iyi ki varlar dediğim. Evinin peşinde olanlara yazmayı öneririm.

Handan Kılıç

11 Ocak 2024

*Bu yazı ilk kez 11 Ocak 2024 tarihinde medıum.com adresinde yayınlanmıştır.

Seslenen Yazılar Podcasti yeniden yayında


Merhaba 🌞 

Tam 9 ay sonra Podcast çekmeye yeniden başladım. Bu kadar ara vermiş olmamın bir çok sebebi var. En önemlilerinden biri çevrenin gürültüsü. Bitmeyen tadilat seslerine eklenen, içimin gürültüsü, kitabın heyecanı, yazı çalışmalarının yoğunlaşması, ülkede hiç bir şeyin tadının kalmaması, zamlar, kalabalıklar, aşırı sıcaklar, kalabalık yalnızlıklar da sebepler arasında.

Yine de madem Eylül disipline girme vakti, gecenin üçünde çektim. Hatasıyla sevabıyla bir başlayayım dedim. Seslenen Yazılar dinleyicini bekliyor. Desteklerinizi beklerim.



Podcast’lerim toplamda bu yayınları yapan on ayrı platformda aynı anda yayında. En yaygın kullanımı olan #spotify linkini paylaşıyorum. Tıklayarak dinleyebilir, takibe alarak yenilerine ve eskilerine ulaşabilirsiniz. Yandaki fotoğrafta diğer dokuz platform da var.  İstediğinizden dinleyebilirsiniz. Tıklayın. 


Her şey gönlümüzce olsun.

 

Eve Dönmenin Yolları'ndan Çam Ağacının Gölgesine

Eve dönmenin yolları kitabını çok severim. Vaktiyle yaşadığı yerden siyasi darbe ve sıkı yönetim olunca ailesinin kararıyla ayrılmak zorunda kalan bir çocuğun yıllar sonra o şehre dönmesini ve çocukluk anıları üzerinden o günleri anlatmasını okuruz. Bir kez yerinden ayrılan yerini kaybeder. Giden elbet bir gün döner ama ne kendisi orada yaşamış o insandır ne de şehri aynıdır. Umduklarıyla buldukları arasında hesaplar yapar dönen ve aidiyetlerini arar. Böyle ağır yüklerin, zor konuların çocuk ruhunda bıraktığı hasarların yetişkin olurken bakış açısını belirlemesi bedeli ödenmiş bir kazançtır. Alejandro Zambra bu hali su içme rahatlığında anlatır. Kısa cümleler, vurucu mısralar geçer metinde. Mükemmel bulduğum, yazarına hayran olduğum, ara sıra alıp tekrar tekrar okuduğum bir kitaptır.

Aslında insanın bir kitabı beğenmesi için okuduklarıyla özdeşlik kurması gerekir. Yazılanlar insana dokunmazsa çok değerli bile olsa beğenmez. Bu yüzden, okurun kitaba verdiği anlam kadar içinde bulunduğu ruh hali de önemlidir. Kitapla doğru zamanda tanışmak özdeşlik kurma şansını arttırır. Çok iyi dendiği için listenize aldığınız bir kitap size hitap etmediğinde biraz dinlendirip ruh halimiz değiştiğinde bir şans daha vermek iyi bir yöntem olabilir.

Tanıdıklık hissiyle okuduğum yazarın tüm kitaplarını bitirdim. Ama ilk aşkı “Eve Dönmenin Yolları” ile yaşıyorum hala. Keşke yeniden baskısı olsa. Google Play Kitaplaruygulamasında beraber yer almanın onuruyla dünyanın her yerinden e kitap olarak ulaşmanın mümkün olduğunu hatırlatayım.

 


Çam Ağacının Gölgesinde adlı kitabımı yazmaya başlarken içimdeki domino taşlarına ilk hareketi veren kitaptır Eve Dönmenin Yolları. Bu nedenle bir gün Alejandro Zambra’nın kendi dilinde bu kitabımı ve bundan sonra gelen seriyi okumasını isterim. Bu dileğimiz de burada dursun.

Bütün dünyanın göçlerle sürekli yer değiştirmesi sorunu sadece günümüze ait değil. İnsanlık var olduğu günden beri yurt arıyor kendine. Aidiyetsizlik üzerine yazıldığından hep güncel ve evrensel olan bu konudaki kitabımın şimdilik baskı dili sadece Türkçe. Hem internet kitapçılarından hem de Eve Dönmenin Yolları adlı kitabın da yer aldığı Google Play Kitaplar uygulaması üzerinden e kitap formatında ulaşabilir, uygulamalar aracılığı ile farklı dillere çevirebilirsiniz.

Kitaba dair bir değerlendirme yazısını ve röportajı altı çizili kelimelere tıklayarak okuyabilirsiniz.

Evimizi bulmak, bir ağaç gölgesinde dinlenmek kadar kısa bu hayattan geçerken yüreğe değen eserler bırakmak, okur olarak da öyle eserlerle karşılaşmak dileğiyle iyi okumalar.


Çam Ağacının Gölgesinde Fox Tv İlker Karagöz ile Çalar Saat programındaydı


 Fox Tv İlker Karagöz ile Çalar Saat programındaydım. Çam Ağacının Gölgesinde 4 gün masada yerini aldı. Beşinci gün de tanıtımı yapıldı.

Teşekkürler.




  

Çam Ağacının Gölgesinde oggito.com 'da

 

Yazar Hacı Şaban Boztaş'ın kaleme aldığı inceleme yazısı oggito.com adresinde yayınlandı. 

Çam Ağacının Gölgesinde adlı romanı okuduktan sonra bu yazıları okumayı ihmal etmeyin.

Üçüncü romanını yazan fantastik edebiyatın değerli ismi Hacı Beyden bu övgü dolu satırlarla özelden yazdığı tebrikleri almak çok kıymetli benim için.

Kendisine ve oggito.com sitesine teşekkür ediyorum.

Okumak için tıklayınız

Çam Ağacının Gölgesinde kitabıyla Prolog Dergideyim


 Merhaba,

Çam Ağacının Gölgesinde adlı romanıma dair ilk röportajı verdim.

Prolog Dergi'nin sitesinde yayınlanan bu röportajı okumak isterseniz 

linke tıklayınız. 

 

Çam Ağacının Gölgesinde İsmail Küçükkaya ile Yeni bir sabah programında



2 Mayıs 2023 tarihli İsmail Küçükkaya ile Yeni bir sabah programında Çam Ağacının Gölgesinde'yi görmek güzeldi. Birçok dostumuz haber verdi. 





 

Kuşadası Mübadele ve Anı Evi'nin konuğu oldum

 

Merhaba,

Geçen hafta sonu Kuşadası Mübadele ve Anı evinde Çam Ağacının Gölgesinde adlı kitabımın ilk söyleşisini gerçekleştirdim. 

Beni çok güzel ağırlayan medya iletişim sorumlusu, edebiyat öğretmeni sevgili Zerrin Bağcıvan Hanım ve dernek başkanı Ahmet Altınsoy'a ve elbette söyleşi için gelen bir saati aşkın konuşmam esnasında beni sevgi ve dikkatle dinleyen dernek üyelerine çok teşekkür ediyorum. 

Facebook üzerinden canlı yayın yapan radyocu konuğumuz da bu güzel günü anılarımıza sabitledi, elleri dert görmesin.

    Söyleşi sonrası imza ve dernek üyeleri ile bahçe sohbeti de çok zevkliydi. Deniz Gezmiş'le sınıf arkadaşı olmuş, emekli bir meslektaşım da vardı. Kitabı alıp hemen okuyan ve beni sosyal medya hesaplarımdan takip ederek posta kutuma sevgi ve iltifatlarını sunan okurlar gözlerimi doldurdu.

      Okumayı öğrendiğimden beri kitaplar en yakın yoldaşımdı. Altı çizili satırlar ise belki ortaokuldan beri benimle. Çizmekle kalmaz çok sevdiklerimi ajandalarıma da yazardım. Hala da yazarım. Hatta kitabın her bölümü bir alıntıyla başlıyor. Ömrümce şiir için ayrı alıntılar için ayrı defterlerim vardı. Ve elbette yazdığım defterlerim. Hala cep telefonunun notlar bölümü olsa da her zaman kağıt ve kalem yanımda olur, kelimelerin ziyaret saati ve yeri sürpriz olduğundan geldiklerinde onları beklediğimi görsünler isterim. 

     İşte yıllardır blogda, öykü dergilerinde, kitaplarda yer alan yazılarımdan sonra ilk roman heyecanı yaşadığım bugünlerde Dm kutuma gelen fotoğraflarda kitabımdan altı çizili satırlar olduğunu görmek çok duygulandırdı. Yıllarca ben başka yazarların satırları altını çizmiştim ve sıra bana gelmişti. Medıum sitesi okura altını çizme imkanı verdiğinden her gün mail kutuma altı çizilen yerlerin bildirimi gelse de basılı kitapta bunu görmek başkaydı.

    Emeğinin karşılığını manevi olarak almak buna denir sanırım. Seni hiç tanımayan, onlar için bir şey yapmadığın insanların sana en kalbi bağlarla sevgilerini sunmaları başka hangi meslekte var? Ben sadece yazdım. Gözyaşıyla, uykusuz gecelerde, yorgun ve yoğun gündüzlerde kalbimden akıttığım kelimelerle yazdım. Kendimi hep yazarak anlattığımdan çok mektup da yazdım, kimi hiç gönderilmemiş çünkü yazmak benim yaşam biçimimdi. Anlayan oldu, anlamayanım daha çoktu. Bazen sadece ayakta kalmak için, kendimi bulmak için, iz bırakmak için yazdım. Şimdi okurla karşılaşınca yeniden hatırladım yalnız değilim. Benim gibi hisseden, roman kahramanlarımla kendini özdeşleştiren, onlar varmışçasına seven insanlar var. Bu romanın, edebiyatın gücüdür. Üç yüz yıl önce yaşamış bir yazarla nasıl kalbimiz bir oluyorsa bizden sonra gelenlere verebileceğimiz ancak yazdıklarımızdır. Söz uçar, görüntü silinir, geriye hep yazı kalır. Neredesin ey okur diye seslenen Oğuz Atay kaderinden bizi kurtaran sanal dünyaya da çok teşekkür ediyorum.         

     Kuşadası Mübadele Evinin üst katı müze olarak düzenlenmişti. Orayı da gezdiren Zerrin Bağcıvan Hanım sergilenen parçalar hakkında da bilgi verdi.

Ardından Kuakmer'e geçip onun iki katındaki eserleri gezdik, beldenin tarihçesini dinledik. Şehrin hafızasını tutan bu emek dolu ortamlar aynı zamanda aktif olarak kültüre de hizmet ediyor. Biz gittiğimizde bir felsefe sohbeti vardı. Ardından sergi salonunda Milas'ın bir köyünde çekilen otantik fotoğrafların olduğu sergiyi gezdik. 

Kuşadası'nın o hercai havasını alıp Selçuk üzerinde Pamucak sahilinde gün batımını da izleyip İzmir'e döndüğümüzde 25 Mart 2023 hayatımın en güzel günleri arasındaki yerini çoktan almıştı.     

O günden birkaç fotoğrafla bu yazıyı bitirelim ve "iyi ki varsın okur, iyi ki varsın internet" diyelim.   





Çam Ağacının Gölgesinde Cansel Koç'un Youtube sayfasında

 



Bir yazarı en mutlu eden şey hiç bilmediği tanımadığı yüreklere dokunabildiğini görmesidir. 

14 yaşından 80 yaşına kadar geniş bir okur yelpazesine sahip olmak, benzer hisleri yaşatmak çok tatmin edici 🙏 

Sevgili @canselkc bu ayki YouTube videosunda benim kitabıma da yer vermiş. 

Genç bir kadından kitaba dair böylesi sözler duymaktan dolayı mesudum. 

Çok teşekkür ediyorum


Çam Ağacının Gölgesinde adlı kitabıma dair kısım 11:44 dk da başlıyor. 

Instagram sayfamda reels videosu olarak izlemek isterseniz tıklayınız.  


Çam Ağacının Gölgesinde Ekşi Sözlükte

Ekşi Sözlük sürpriziyle karşılaştım bugün.  Oradan verilen linkteki yazı aşağıdadır:  Medium sitesinde yayınlanmıştır.  Teşekkürler Handan K...