Zaman tüm topukları yaralar

Bir Fas atasözünde “Zaman tüm topukları yaralar” diye ne güzel söylemişler.

Zamanın yapamadığı mı var insana?

Bazen bir değirmen bazen bir sel, kimi zaman deprem, kimi zaman özlemle geçer hepimizin üzerinden.

Yorar, yaralar, gözyaşına boğar.

Sevinçli zamanları hatırlasan bile geçtiğini fark edince üzülürsün.

Zamanın henüz topuklarına yaralar açmadığı yaşlarda insan çok da fark etmez bu durumu.

Zaman yönetimi üzerine geliştirilen teknikleri uygulayarak onu zapturapt altına alacaklarını zannederler.

Heyhat o bir yılkı atıdır, eğerlenmez.

Geçer gider, eğlendirirse de eğlenmez.

Durmak nedir bilmez.

Çatlayıncaya kadar koşar özgürce.

Herkese ayrı biçilmiş vaktince eşlik eder.

Yaralı topuklara, kana, gözyaşına bakmaz.

Dur diyeni dinlemez.

Bekle diyene yüz vermez.

Acısıyla tatlısıyla geçer gider.

Bitişiyle bize sonlu olduğumuzu hatırlatan her şey gibi acıtır.

Zaman, sonsuz görünen en sonlu varlıktır.

#handankılıc

10/12/2021

#izmir





 

Kilimin dilinden ancak anlayan okur

 “Hayata serili kilimin” saçaklarından başlarmış yıpranma. “Bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir” ne de olsa.

İlk ilmeyi tutan sıra söküldü mü gerisi gelir. Dişlerinin arasında bir yemek kalıntısı nasıl rahatsız eder insanı. Ya da eksik bir diş olduğunda, yani fazlalık ve yokluk durumunda dilin hep oraya gider ya hayat kiliminin bir yerinde o yıpranmışlık varsa göz de oraya kayar, ayak da.

Zamanında tamiri mümkün olan durumlar olabilir tabi, ustasının elinde derlenir, toplanır o sergi ama bir de ehline düşmezse yamalanır, yırtılır. Bir bakmışsın yörüngesi kaymış varlığı zarar görmüş.

Hayatım herkesin ayakları altına serilmiş bir kilim adeta. Oysa hayata serili kilim olmaktı niyetim. Doyurmak, doğurmak, doymak, yeniden kendi ile karşılaşacağı bir platformda insana dokunmaktı isteğim ama olmadı. Ayağımın altından kayıp gitti zaman tutamadım. Uçan halıya dönüşmedi kilimim. Kıymet bilmezlere denk geldi, soldu rengim. İlmek ilmek dokumuşken saçaklarındaki sökükten tuttular. Çekip ucundan sonuna kadar gittiler. Kök boyayla boyanmış o ilk halime dönünce öylece bıraktılar. Kaybolup gitti emeklerim. Yordu, ehline denk gelmeyişlerim. En zoru da başarısız değilken yenik sayılmaktı ya, kazanmak sevdasından çoktan vazgeçtim.

#handankılıc

23/11/2021

Ben Buradayım Sevgili Okur…

Bu yıl ne kadar çok ölüm haberi ile sarsıldık. Çocukluğumun şahidi insanların gidişi artık çok geride kalan o zamanlara veda etmem gerektiğini hatırlattı. İçimdeki çocuk büyümeliydi. Saat işliyordu herkesle beraber benim için de…

Ne yapıyorum diye düşündürttü bu olanlar. Geride hayırlı bir iz bırakabilmek için ne yapıyorum? Yazmak dışında kayda değer bir cevabım olmaması hem hoşuma gitti hem canımı acıttı.

Yazıyorum çünkü bir gün bir yerlerde okurunu bulacağına inanıyorum. Canımla, yüreğimin en ince, en samimi halleriyle, ışığım ve gölgemle bir bütün olarak yazıyorum. İnsan olduğumu satırları okudukça görüyorum.

Ve bazen "Aferin" diyorum iyi dayanıyorsun. Ve zor bir döneme şahitlik ediyorsun, olanı kayda geçiriyorsun. Zor günleri yaşayanların şimdilik bunları okuyacak güçleri yok. Çünkü bir şeyin içinden geçmek kolay değildir. İnsan o zorlukları unutturacak şeylerin peşinden koşar. TikTok videoları seyreder, Instagram’da reelslerde kaybolur. Ama okumaktan ve yüzleşmekten kaçar çoğu zaman.

Acıyı çekenler de acıtanlara göz yumanlar da kulağının üstüne yatar. Ne vakit her şey biter insan geçtiği tünelin farkına varır, işte o zaman salim kafayla yaşadıklarının üzerinden geçer. Orada hatıratlar önemlidir. Geçmişi tüm çıplaklığı ile ancak bu tarz yazılarda buluruz. İşte o zaman geldiğinde yazdıklarım okuyucusunu bulacaktır. Önemli olan devam edebilmek insan olmaya, insan kalmaya çalışmak.

“Ben buradayım sevgili okur sen neredesin” diyen ustaya selamlar.

#handankılıc

08/12/2021

 

Neden Buradasın?


Salona girdi ve ilk sırada oturan bana pat diye sordu:

-Neden buradasın?

Önce afalladım. Neyse ki çabuk toparlarım:

-Yazmak için elbette dedim.

Yaklaştı, gözlüklerinin ardındaki iri gözlerini kocaman açıp soruyu yineledi:

-Neden buradasın? Niye ben?

Güldüm. Masaya doğru iki çevik adım attı. Koltuğuna yerleşirken her zamanki gibi kırmızı rujlu dudaklarını ısırıyordu.

-Yonca ile yazmak demek gölgelerinde dolaşıp kendini kazmak, çıkanla yüzleşmek, sarsıntının içinde belki günlerce artçılara maruz kalmak demek. Bazen içimde kuytuda gizlenmiş hikayeler de gün ışığına çıkıyor ama daha çok kendime içimin aynasından bakabilmek için buradayım, deyince sustu. Yerinden kalktı, bir başkasına doğru yürüdü. Soru aynıydı. “Sen neden buradasın?”

O an düşündüm “Peki sen neden buradasın?”

Soruyu kendine soruyordu aslında. Her söylediği, her sorduğu, her yazdığı kendine idi. Belki de yüzleşmek için kendine ait bir oda yaratmıştı bizimle. Şahit istiyordu. Kâh kol kola girip birbirine destek olacak bir yakınlık kâh herkesin aynı acılardan geçtiğine onu inandırarak teselli sunacak, kendine mesafelendirecek bir uzaklık.

İkisi de lazım diye mırıldandım. Haklıydı insana olana insan lazımdı. Yazmak kazmaktı, sonunda kendine ulaşırdı insan. Öyleyse yazmalı, vur kazmayı Ferhat çoğu gitti azı kaldı.

Handan Kılıç

07/12/2021

 

Lokma lokma her yanını mıydı o şarkı?

 

“Hardaldan iğreniyorum” diyor bizim arkadaş. İğrenmek demeyeyim de ben de çok yemem. Yeşil hali otunu yani çok yapar annem, limonlu zeytinyağlı salata, acı gelir bana. Oğlum da sos olarak sever onu hiç tatmadım kokusundan hoşlanmadım o da midesi iyiken yer. Bu ara hepimizin midesi berbat. Hadi onun sınav stresi var koşuşturuyor işi çok. Sana ne oluyor neyin var diyor bana. Neyim olduğunu bir ben biliyorum sonuç ne olacak bilmediğimden demeyeyim şimdilik. Cibes yapmıştım bitiremedim. İlk gün haşladığımda yarısını yengeme indirmişim iyi ki. Apartmanda aileden birilerinin olması çok güzel. O da bana tavuklu pilav getirmiş, ah halam da yaşasaydı hiç yalnızlık çekmezdim. Ay kız hadi gezmeye gidelim derdi her gün. Dünden hazırdı dolaşmalara. 

Bugün halamın birinci ölüm yıl dönümü. Öyle hayat dolu kadın gitti. 

Üst Kurmaca


“Doğmamış çocuğa don biçilmez” derler. Doğmadan önce yaşayacaklarını bilsen gelmek ister miydin soruları bir lüks olarak dolaşır bazen kafalarda. Ara sıra romantik olsam da gerçekçi biriyim. O nedenle bu soruları anlamsız bulurum. Gelmişsin bir kere bunun çaresi yok. Yaşayıp geçeceksin. İstesen de istemesen de affetsen de küssen de gideceksin.

Sil baştan başlamak lazımdır bazen ama bu bir zihin hastalığı yaşamıyorsan şarkılardaki kadar kolay değildir hatta işin gerçeği mümkün değildir. İnsan geçmişini sırtında taşır. Hepimiz ömür boyu çocukluğumuzda yaşadığımız olayların etkilerine sıkışmışsak, travmam var diyerek geçmişte dolaşıyorsak, hayatımıza aldığımız insanları orada tanıdığımız figürlere göre kategorilere ayıran bilinç dışı ile yaşıyorsak yapacak çok da bir şey yok. En fazla bilince çıkarır, onla barışabilir, ne olursa olsun devam edecek gücü bulabiliriz. Bir daha bu hataları yapmayacağım da diyebiliriz ama malum genelde aynı sorular bir daha gelmez önümüze.

Senin hikayen nasıl olacak?




İnsan çok olasılıklı bir varlık olsa da hazır bir hikayenin içine doğuyor, kuralları öğreniyor, onlara göre yaşarken evden çıktığı noktada hayatının kesiştiği insanların yaşam öykülerine kulak kabartıyor. Bu deneyim ona kendi hikayesinin peşinde kahraman olanları izleme şansı veriyor.

Gün geliyor, kendi hikayesini sadece kendisinin yazabileceğini anlıyor, işte o vakit üzerinden, etkisi altında kaldığı herkes bir bir dökülüyor.

Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum

  Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...