“Kaçta
geleceksin?”
“İşim
bitince”
“Neymiş
işin acaba?”
“Of
anne, sal beni arkadaşlarım bekliyor görüşürüz, sen ye yemeğini.”
Bak
edepsize, iyice yoldan çıktı bu çocuk, yüzüme kapattı telefonu.
Neyse
on dakika geçsin bu sefer mesaj atarım.
Geçmiş,
başla Firuze.
“Kaşkol
var mıydı yanında, eldiven falan? Bak üşütme oğlum herkes kırılıyor mikroptan!
Dikkat et olur mu, maske tak hatta, bitse de geçmez o virüs, kolonya kullan sık
sık.”
Evet,
çift tık tamam. Peki niye görmezden geliyor bu çocuk. Serhat’ın işleri hep
bunlar. Erkek çocuklarına karışılmaz, rahat bırak çocuğu, ne istiyorsa yapsın
diye diye böyle zıvanadan çıkardı oğlanı. Anası onu sıkmamış. İyi halt etmiş.
Ceremesini biz çekiyoruz şimdi. Hey gidi Fırat, sen cevaplama, anneler yılmaz
savaşçılardır unutma.
“Fırat,
oğlum, arkadaşların kimler? Ben tanıyor muyum? Hem nereye gidiyorsunuz bu
saatte? Geç kalmayın bak, sabah erken okul var, dinlenemiyorsun hiç, her gece
geç geliyorsun eve.”
Bak
bak interneti de kapadı. Görüyor musun Serhat Efendi? Bir de babası olacaksın.
Her şeyiyle ben uğraşayım sen keyfini sür de mi oğlanın. Şimdi çift tik bile
olmuyor, mavisi zaten hep kapalı beyefendinin, her şeyi şifreli, ne saklıyorsa
artık bizden. Gerçi yapmaz benim oğlum kötü şey, şarjı bitmiştir. Yüzde bire
kadar nasıl düşürüyor anlamıyorum ki! Ama bu da senden Serhat Efendi, nerde
ihmal orda sen, şimdi bir de oğlun? Ben hep peşinizden koşayım değil mi? Yazık
bu Firuze’ye. Hem insan evden çıkmadan o şarjı doldurur, yedek şarj, neydi adı
hah power bank, onu da alır yanına, öyle çıkar. Vestiyerin üzerine akşamdan
hazırla anahtarı, cüzdanı, kullanmasan da bir miktar nakit paranı. Atkı, bere,
bot bu mevsimde zaten şart. Serhat unutmaz bunları, kendini bırakır beresini
bırakmaz evde. Ama Fırat öyle mi? Neymiş efendim, amfi sıcakmış, saçı
bozulurmuş, kütüphanede ayakları yanarmış! Dışarıda da donuyor o ayaklar, spor
ayakkabıyla. Yok “Nuh der peygamber demez.” Ne yapacağım bu çocukla? Bak hala
ulaşılamıyor. Arkadaşını mı arasam? Fırat da Serhat da kızar. Babası bey
arkasına havlu da götür halı sahaya diye tersledi geçenlerde. Ne yapsam ki?
Serhat’ı arayayım en iyisi. Açmıyor bak. Al oğlunu vur babasına! Ah Firuze ah,
işin gücü bırak bütün gün uğraş bunlarla.
“Kızım
ya bırakmıyor ki rahat, evde, okulda, kütüphanede devamlı gözetler gibi ne
yapıyorsun, üstünde ne var, atkını sardın mı, halı sahada terli durma, elini dezenfekte
ettin mi sürekli bir sorgu hali, yoruyor insanı çok. Ya tamam biliyorum
iyiliğimi istediğini. Ama bıktım ya. Yetişkin bir insanım ben. Tek başıma
yaşadım aylarca. İdare edemediğim bir şey oldu mu? Gelip başımda beklemesine
gerek yok. Tamam ya, sen de benden yana mısın ondan mı karar ver. Tamam
anahtarı unuttum bir kez ama bu herkesin başına gelecek bir durum değil mi?
Annem unutmamıştır tamam da takıntılı kadın. Kapıyı kilitledikten sonra tekrar
açıp ütü yapmadığı gün bile ütüye bakıyor. Kapalı çaycının fişini söküyor. O
kadar manyak değilim. Tamam biliyorum yangının telafisi yok. İnanmıyorum.
“Gelin kaynana toprağından olur” der durur annem, ütü fişte mi diye iki kere
açar bakarız artık kapıyı. Hemen laf sok, iyi ki bir çilingire düştüğümüzü
anlattık, yüz sene mevzu yaparsınız annemle. İnan bak ben böyle hayatıma
karışılmasını sevmiyorum, baştan söyleyeyim. Kıskançlığa da gelemem. Yok sana
karışırım da kıskanırım da o ayrı. Yok daha neler, o kadar da değil. Ne taş
fırını yahu erkek olan doğal olarak hisseder o kıskançlığı. Fallik unsur falan
başlama yine. Ben sana seminer veririm o konuda ama benim sevgilim benim
dizimin dibinde olacak. Evet aynen, gak dediğimde suyum, guk dediğimde yemeğim
hazır olacak. Hayır canım ev hanımı olamazsın. Hem çalışacaksın hem evi idare
edeceksin hem de çocuklarla ilgileneceksin. Biz anamızdan böyle gördük. Çevirmiyorum
lafı, bunaltıyor falan ama bizim bir şeyi düşünmemize de gerek kalmıyor. Biraz
rahata alıştım. Babam da unutkandır. Annem peşimizi toplar. İşini de toplar,
hobisine de gider. Örnek insan gerçekten emeği çok canım annem ya. Bir arayayım
onu. Hadi kapatıyorum şimdi sinemaya kadar çalışacağım, geç kalma. Evet geçen
gittiğimiz yerin yanı ya, hamburgeri efsaneymiş. Görüşürüz tatlım. Ben bir
canım anama ifademi verip derse oturayım.”
“Tamam
annem, seni seviyorum annem, bilmiyorum babamı nerde, ara sen, hadi ben
kapatıyorum.”
Arıyor
yine. Açmayacağım. Bak mesaja başladı. Geç kalmayacakmışım. Peh! Yüzmeye
gideceğim ya bugün, kıskançlık bastı. Sen de git diyorum. Yok. İşler yetişmiyor
Serhat diye ağlanıyor. Bırak yapma diyorum yüzüne. Bir gün lafımı dinlerse boku
yeriz. Neyse ki inatçıdır, yap deyince yapmaz. Ben buradan yürürüm. Çok dırdırı
var ama duymadın mı mis. Her iş bitiyor. Söylenir durur yardım et diye. He he
der kulağımın üzerine yatarım. Nasılsa dayanamaz kalkar yapar. Bir ara
yoğunluktan işten geç çıktıydı da ortalık birbirine girmişti. Yalapşap
yapıyormuşum her şeyi. Eleştirdi mi top bende, canıma minnet, benden bu kadar
deyip bırakıyorum. Benim adım Hıdır elimden gelen budur. Sonra dinle bir sürü
tan tana. Öyle yapılmazmış da şöyle yapılırmış. Hiç bitmiyor ki istekleri. Daha
beğendiği bir kimse görmedim. Hem anam benim elimi sıcak sudan soğuk suya
sokmadı. Ne bileyim iş güç. Yolumu buldum ama. Konuşmaya başladı mı perdeyi
indiriyorum kulağıma. Tıkaçlar da tamam. Gözlüğü de takalım. Bone sıkıyor ama
şart, Firuze gibi.
Atlayalım
havuza. Sen ara dur Firuze. Ancak dolapta titrersin. Ben kaçtım sıcak dırdırdan
serin havuza. Oğluna sar hadi canım, rahat bırak beni. Sen bırakmazsan da ben
bırakacağım kendimi, kaldırma gücüne kurban olduğum sulara.
Handan Kılıç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder