Yazıyorum Dergi 37. Sayı yayınlandı.


Yeni sayıyı buradan indirebilirsiniz. Yazım 26. sayfada. İyi okumalar...


 

Kitaplarım, varlığım…

İyi haftalar dostlarım :) 

Bugün benimkileri dizdim yan yana:) Hepsi evlatlarım gibi muhabbeti yapmayacağım ama on iki yıldır dijital alemde sürekli blog yazan/yayınlayan/yayınlanan biri olarak kağıtla buluşmasını seçtiklerim açısından hala heyecanlanıyorum. 

O nedenle şimdilik var olanları boy/çıkış sırasına koyup paylaşayım istedim #akışınabırak benim 2015 yılında üç ayda ikinci baskıya giren tamamı bana ait yazılardan daha çok da denemelerimden oluşuyor. Film yazıları, anılar, bir kaç öykü de var elbette. Bir hocam üç kitaplık malzeme var demişti. Öyledir, yoğun ama okuyuşu rahattır ilk göz ağrımın:) ilgilenenler internet satış noktalarından temin edebilir, baskısı bulunuyor halen. 


Yenilerini ve devamını bir kaç dosya şeklinde hazırlasam da daha yayınlama yolculuğunu başlatmadım. Bakalım kaderleri ne olacak. Evet, insanlar gibi kitapların da kaderi var. Her şey de vaktini bekler. Önemli olan doğru zamanda doğru yerde doğru insanlarla karşılaşmasıdır.  Genelde takipçilerim de yazı ile uğraşan insanlar olduğundan baht açıklığı diliyorum yazdıklarımıza. 








Diğer dosyalar demlenirken boş durmayayım diyerek bir kaç seçkiye gönderdiğim öykülerimin de yüzlerce hikaye arasından seçilerek kitaplaşan derlemelere girmesinin haklı gururunu da yaşıyorum bu günlerde. #ölülerkonuşmalı @sifiryayinlari ndan çıkmıştı benim iki numara olarak yerini aldı 2019 yılında. 


















Şimdi ise @velespityayinlari ndan çıkan #başkalarınınçiçekleri ve #duvarınardı adlı öykü seçkileri ile kitapları dörtledik. Solo ve koro çalışmalarım devam edecek 🙏 Bundan daha iyisi nasıl olur diyerek kitap mevzuunu soran arkadaşlara da bir izahı buraya bıraktım Herkese iyi haftalar/okumalar/yazmalar #handankılıc








 

Ceza, Uzi, Kelimeler ve Her Şey


 (Podcasts bağlantıları aşağıdadır. )

Başıbozuklar can sıkar. Neden başıbozuk denir bir insana? Herkesin kendi aklı yok mu, başkasının başına neden ihtiyacı var, tamam her toplulukta lider olur, her koronun şefi vardır ama herkesin de aklı ve başı bozukların peşine takılmamak hakkı var.

Aslında hayatta hiçbir şeye takılmamak lazım; ama şimdi takılmak moda, takıl, katıl sonra bırakmaca . Yok olmaz. Kafiye sevmiyorum! Neden dilim hemen kafiyeye kayıyor? Kayar, çünkü kafiye akar, rahat dinlenir. Ama beni boğuyor. Neden peki? Serbest şiiri seviyorum; belli bir hece ölçüsü, kafiyeler, redifler, belki de kurallar ve yasaklar yoruyordur bizi ve elbette şiiri.

Cenazeler de korkutmuyor mu hepimizi?

“Karanlığa bir mum yak” derler, o mum erirken etraf ışıl ışıldır, alkışlarla seyrederler. Her zaman keyfini sürenler olur aydınlığın, mumsa eridiğiyle kalır. Ölen ölür, giden unutulur. Ta ki karanlık kaplayınca her yeri bir mum vardı diye aranır. Heyhat ne mum kalmıştır ne aydınlık, bir kaç dakika “Ah”lanır, “Vah”lanır. Sonra sessizlik denizine dalınır, herkesin kendi keyfi ve kahyası vardır. Salyalar sarana kadar denizi ve içini orda burada kulaç atılır.

Bir gün deniz de biter, umut da, giden canların ahıdır, unutanlara hatırlatılır, sessizliğin bedelidir yaşanan, “Ah” döner dolaşır susana da, açı, susayanı görmeyene de saplanır. Kah hastalık olur kah ölüm, açlık ya da yalnızlık, ah hep kılık değiştirerek dolaşır.

Kurtlar sofrasında kuzulara her zaman yer açılır, tabii ki konuk olarak değil, her şey apaçık ortadadır.

Filler tepinir, çimenler ezilir.

Tıpkı hikayelerdeki, mitlerdeki gibidir her şey: Ateş yanar İbrahimler atılır içine. Kimi karınca olur su taşır minicik ağzında, kimi odun toplar ateş büyüsün de bir an önce yansınlar diye.

Şehrin halkı da toplanır seyreder ateşi, sessiz ama meraklı gözlerle. Ateş yükselir göğe ve birden emir gelir, ateş kabul verir, yakmaz olur içindekileri. Gül bahçesinde ateş su olur, odunlar balık. Her işi çözer Halık.

Hayat düz giden bir çizgi değildir denir, ölüm dümdüz bir çizgi şeklinde gösterilir, dengeye gelmektir, durmaktır ölüm. Öyleyse yaşayana hareket berekettir.

Yürekte varsa sevgin ya da nefretin iner çıkar kalp çizgin. Hiçbir şey etkilemiyorsa seni, fark et, canlı cenazesin.

Umurunuzda değilse gerçekler savulun gidin.

Oturup durmayın gençler, siz bari ayağa kalkın ve ilerleyin. Elbette karşınıza çıkacak zorluklar, siz yine de eğilmeyin, başınız dik, devam edin.

Bir kere çıkarsanız boşluğunuzdan dışarı, sözü, özü, sevgiyi, aşkı, kendinizi yere düşürmeyin.

Gelse de hayat bildiği gibi üzerinize, hemen yere serilmeyin. İlerlerken düşebilirsiniz elbet ama ne yapın edin kalkmayı bilin.

Yamulan kendi kalamamakla öder cezasını, bilin. “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” insanlara güvenmeyin. Çok üzerinize gelirlerse de “Umurumda değilsin, aklım da var, vicdanım da” diyerek direnin.

Bir de size yutturulmaya çalışılan yalanın birine inanıp birini inkar etmeyin. Yalancı hep yalan söyler. İşine geleni seçip köpürten, insanı insan olduğu için değil mahallemden diye sevip gözeten büyüklerinizin ezber söylemlerinden yürümeyin.

Demokrasi, hukuk, özgürlük mücadelesini tüm samimiyetinizle, her şartta ve herkes için verin. Yoksa üzerinizde yükselen enkazdan çıkamayacak, salyasında boğulacaksınız, büyükleriniz gibi, kin denizlerinin…




Bu yazı ilk olarak Medium'da yayınlanmıştır.

Göz Göz Olmuş Yüreğim

 

Gözlerim gerçeğe açılacak derken gözüm açılmaz olmasın mı bu sabah! 


Nereden çıktı şimdi bu şişlik arpacık mı çıkıyor acaba? Belki on beş yıldır çıkmamıştı, nazar mı oldum yine? Üst kapakta da hiç rastlamamıştım. İki gecedir uyutmadı da. Böyle bir acı ve şişlik görmedim daha önce.  


Görmek mi göremiyorum ki!


Duyuyor muyum, hafif bir müzik geliyor sanki kulağıma, hüzünlü. 

 

Yine çok konuşuyor insanlar. Gül kokusuna yaseminler karışıyor. Yok ya ne arasın burada yasemin ama nereden geliyor o zaman bu baş döndüren güzellikteki koku. 


Çocukken bahçemizde vardı beş taç yaprağı koyu yeşil yapraklar arasından yıldızlar gibi süzülür, her rüzgârla kokusunu gezdirirdi. Koparıp kulağımızın üzerine takardık, mis kokar ama çabuk solardı. 


Kulak deyince kirazdan da küpeler unutulmazdı. Zaten kırmızı tutkum. İlk ayakkabımdan son aldığıma kadar kırmızıdan, bir de kirazdan, çilekten, karaduttan vazgeçmedim. Tonlar değişti ama zamanla, mesela en sonuncu ayakkabım bordo kırmızıydı. Ne rahat kullandım; hem yüksek topukluydu hem de nasıl güzel bir kalıpsa hiç yormazdı. Tabi bir stiletto kadar ince topuklu değildi. Ömrümce o ince yüksek topuklulardan giymedim. Ancak yatarken rahat olur sanki. Vasiyetime mi eklesem, içimde kalmaz, gözüm açık gitmem:)) 


Kırmızı rugan stilettolara kırmızı fırfırlı türlü şık bir abiye ile uğrasınlar da bu dünyadan giderken görkemi elden bırakmayayım.  


Çürümeden önce güzel görünmenin faydası var mı? Biraz makyaj yapsalar korkuyu alır mı? Kırmızı ruj hep yakışırdı bana, allık da şeftali tonları olsun ama. Ayaklarımı üst üste atsınlar, çok yoruldum bu dünyada, gittiğim yerde dinleneceğimi bilsinler. Hem de herkese bir mesaj olsun bu; hiçbirinizi takmıyorum arkamdan söyledikleriniz umurumda bile değil, doğru bildiğim gibi yaşadım, öyle öldüm demenin daha güzel bir yolu olabilir mi? Evet evet ayaklar çapraz. Törende herkes böyle görsün beni. 


İyi de kızım aklını başına topla bizim cenazeler böyle mi kırmızıyı gösterirler sana pamuğu tıkayıp şeker paketi gibi başından sonundan kefeni sıktılar mı atıverirler kazdıkları toprağa. Üzerini örtmek için de yarışırlar. Ne kadar çabuk biterse iş o kadar hızlı gideceklerdir mezarlıktan yaşama. Ölen ben değilim çok şükür diye sevinecekler, yaşadıklarını hissettiren eylemlere dalarak seni bıraktıkları yeri unutmaya çalışacaklardır koşa koşa. 


Elbette özleyecekler bir zaman,  seninle olan kendilerini tabi ki. Çok yakınların dışında kırk günden sonra hatırlayanın kalmayacak. Onlar da kırktan sonra yavaş yavaş yası tüketip eski yaşamlarına sensiz yelken açacak. Gemilerini de gayet güzel yüzdürecekler, fırtınadan baş gösteren Azrail onların da kapısını çalana kadar. 


Belki sadece annesinin kalbinde bitmez bir yas bırakır, giden. Hele de sıralı ölüm değilse daha derine saplanır acısı. İşte o vakit giden meçhul bir karanlıkta beklerken geleceği, kalanlar da toprağın üzerinde dolaşan canlı cenazelerdir sanki.


Gözlerin hakikate açılmasının yolu ölmeden önce ölmekse insan onu hayatın kıyısına getiren olayları şans görmeli, bir durup düşünmeli... 


Bir de kapanan gözüne bir ilaç sürmeli. Kendi kendinin doktoru, annesi, ilacı olmayı öğrenmeli. Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz demişler, bilmeli.  


Nasıl görünürsen görün iki dünyada geçerli bilet göğsünün altında gizli. 








NETFLİXTE KIZKARDEŞLİK DİZİLERİ

 SİNEMA GÜNLÜĞÜ

279-ATEŞ BÖCEĞİ YOLU


Çocukluk arkadaşı olan iki kadının ilerleyen yaşlarda da devam eden dostluğu. Her hal ve şartta eski dosttan düşman olmaz sözünü doğrulatan keyifli bir dizi. Erkekleri bilemem ama kadınların seveceğini, böyle bir dostluğu özleyeceğini söyleyebilirim.








280-THE BOLD TYPE


Bir dergide stajyer olmak isteyen üç genç kızın yakın arkadaş olup tempolu yayıncılık işinde tutunmaya çalışırken birbirilerine destek olmaktan vazgeçmedikleri diziyi izlerken ah nerde böyle dostluk mu kaldı diyeceksiniz. Keyifli bir dizi.  







281- PANAMA KIZLARI 


Kendi ayakları üzerinde durmak isterken birbirlerini destekleyerek başaracaklarını anlayan dönem dizisi. Seyredilmesi keyifli. 

Kız kardeş/dostları özledikçe böyle dizilere sarmıştım bir ara. 

Hepsinin özeti şu ki, dünyanın neresinde olursa olsun kadın olmak mücadele etmek demek.


282-SEXİFY

Üç kız bir okul bitirme projesinde buluşur ve kadın cinselliği üzerine bir uygulama yazmaya çalışırlar. Tecrübesiz oldukları bu alanda öğrenecekleri vardır. Gençlik dizisi olarak tasarlanmış.  

283-GÖZLERİNİN ARDINDA 


Kız kardeşlik dizisi sayılmaz belki ama bu mini dizi son derece ürkütücü bir dizi. Gerilimi yüksek. Bilin de öyle izleyin.

ŞANTAJ İNOCENTE

SİNEMA GÜNLÜĞÜ

276- Şantaj İNOCENTE/MASUM


Bu dizi gizem ve korku romanı yazarı Amerikalı Harlan Coben’in kitabından uyarlanan ‘Şantaj’ (El Inocente/Masum)  çok iyi polisiye dizilerden. 

Cezaevine düşen bir hukukçunun değişim ve dönüşümünün hikayesi.  

Son sahneye kadar heyecan ve merak unsurunu diri tutan diziyi kaçırmayın. Çok fazla malumat vermeyeyim ki, spoiler yemeyin.

277- MARSİLLE 


Belediye seçimleri, siyaset, mafyanın elindeki hikayeler, sahte oylar, şantajlar, kasetlerle tanıdık gelecek bir dizi. Oyuncular şahane. Oyunculuklar kaliteli. Şehir Marsilya:))

Güzel bir dizi.








278- DARK DESİRE


Öğrencisine aşık olan bir hukuk hocası. Babasının intikamı peşinde genç bir hukukçu. Karısını en yakın arkadaşı ile aldatan bir savcı. Tıp öğrencisi yapayalnız kızları. 

Mini dizi, güzel. 

Aşkın zararlarına örneklerden:))  

Handan Kılıç Substack Platformunda

  Merhaba, Yılların blogcusu olarak ben de substack platformunda yerimi aldım.  Her mecranın okuru başka ama Blogger, Medıum ve Substack p...