Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 2. GÜN



FİLM KÜNYELERİ İÇİN KATALOGA TIKLAYIN. 



16- KADER POSTASI 2019

Uzun metrajlı bir Türk filmi idi. Çok güzeldi. Mutlaka izleyin. "Kendine ait odası olmayanlara" ithaf edilmişti. 

Kasaba her zaman sıkışmışlığı temsil eden en iyi metaforlardandır. Yapılacaklar bellidir. Hayattın olağan akışında insanlar büyür, evlenir, çocuk doğrurur, torun bakar ve ölür. Ama zamanın akmadığı bu yerde gereklilikler çarkında boğulmak istemeyen kahramanımızın hikayesini izliyoruz. 

Kasaba, belli sayıda insan, aynı mekanlar, rutine sıkışmışlık. Ama aslında hepimiz aynı rutinde değil miyiz? Yaşadığımız gettolar bizi o rutine sıkıştırıyor. 

Kahramanımız, cezaevi müdürünün oğluyla arkadaş ve çocukluğu bu mekanda geçiyor. Korkmuyor oradan ve mahkumların hikayelerini merak ediyor. Çünkü kendi rutini sıkıcı. Yeni dünyalara açılmak için ceza evindeki mahkumlara mektup yazıyor. 

Naif bir film. Mektup yazmayı seven biri olarak yıllarca göndermediğim, gönderemediğim mektuplar yazdım. En sonunda da blog yazmaya başladım. Bunlar da birer mektup. Elbette vakti gelince sahibine ulaşır. 

Filmden bana kalan replik "Yeni çocuklar için eskimiş hayatlar hazırlanıyor. Hiç bir şey değişmiyor. Hayat bir oyun oynuyor insana. Hiç bir şey yarım kalmaz. Eksikler hep tamamlanır. "    

17- GURUR YARASI

Türkiye'de "temizlikçi, kadın, yardımcı" gibi adlarla çalışan emekçilerin haklarını savunmak amacıyla kurulan İMECE Kadın Yardımlaşma Derneği'nin kuruluşu ve temizlik işçileri sendikasını anlatan belgesel yapım. Bilgilendirici, düşündürücü.

18-ARICI

Animasyondu. 6 dk. 

"Bambu ormanının derinliklerinde bir baba ayı, kendi yetiştirdiği cesur bir genç kız olan Mae’yi gözler. Baba Ayının topladığı ve bakımıyla meşgul olduğu arı kovanları sayesinde yaşamlarını sürdürebilen ikili, huzur içinde yaşarlar. Ancak bu huzurlu yaşamın devam edebilmesi için Mae’nin ihlal etmemesi gereken yalnızca bir kural vardır - asla arıların bulunduğu arı bahçesine girmemelidir. Bunu yapınca, ikisi için de her şey değişmek zorunda kalacaktır."

19-KUŞ VE BALİNA

Animasyondu. 

"Film, sesini bulmaya çalışan genç bir balinayı anlatır. Bir gemi batığını araştırmak üzere ailesinden çok uzağa yüzen balina, gemiden tek başına kurtulan kafesteki bir ötücü kuş bulur. Birlikte kayıp denizde hayat mücadelesi verirler. Film, artık neredeyse hiç kullanılmayan bir animasyon tekniğiyle, cam boyama tekniğiyle yapılmıştır. Yedi dakikası, 4300 adet A1 boyutunda yağlı boya ile yapılmış, beş ressamın 13 aylık çalışması neticesinde ortaya çıkmıştır. Ekibin çoğunluğu kadındır. Bugüne kadar 18 ödül almış ve dünyada pek çok festivalde gösterilmiştir."

20-EFSANEYE GÖRE

"Legend Has It, gelenek, onur ve dürüstlük üzerine kurulmuş mükemmel bir Kelt toplumunda geçer. Bu hikaye, benzersiz bir yaş töreni için hazırlanan kahramanımız Bronwyn’in yaşamını merkezine alır. Bildiği bazı şeyler, sadece ailesi değil, tüm topluluğun itibarını zedeleyeceği için, bunları itiraf etme mücadelesi verenBronwyn’in yolculuğunu takip ediyoruz. Gerçeğin baskısı ve sonuçları ile yüzleşmenin savaşını verir."

21-RUH HALİ ATLASI

Bipolar bir mühendisin hayatından hasatalığı ile ilgili kesitler sunan belgesel. Güzel.

22- BULUŞTUĞUMUZ YER HAKİKAT BAHÇELERİ

 “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, metne imza atan Barış Akademisyenleri ardı arkası gelmeyen bir cezalandırma ile karşı karşıya kaldılar. Bu karanlık atmosfer karşısında birbirleriyle kenetlenenler, ses getiren bir hareket, farklı güzellikler doğuran dayanışma bahçeleri yeşerttiler" olarak tanıtılan belgesel film çok güzel, çok etkili bir anlatıma sahipti. Mutlaka izlenmeli. İnsanların hayatlarının bir günde değiştiği, bütün çalışma imkanları, kariyerlerinin elden alınış hikayesi. 

23-KASITLI ANGARYA

  "Bağlı oldukları etnik grupların son temsilcisi üç kadın ve üç erkek, bir iklim felaketinden sağ kurtulurlar ve nesli tükenen medeniyetin son kalıntısı Hong Kong’ta sıkışıp kalırlar. Radyoaktif ve hüzünlü bir atmosferde, insanlığın geleceğini güvence altına almak için grup içindeki ruh eşlerini bulmaya çalışırlar. Ama bir tanesi aniden kaybolur. Geriye kalanlar, mahrem sırlarının açığa çıkmasıyla ortaya çıkan bir arayış içerisine dalarlar. Tedirginlik ve paranoya yayılır. Gerçekten bir şey onları tehdit etmekte midir?"

Bu uzun metraj film distopya tarzı idi.

24-GÖZÜMÜN NURU

"2011 yılıdır. İsrail toplumsal huzursuzluk içindeyken Lee (45) yaşlanmadan kaynaklı zor bir dönem geçirmektedir. İnsanlar gözlerini açar ve hayat pahalılığının artışını, orta kesimin soyunun tükenmekte olduğunu fark ederler. Lee şimdi kendi gözlerini açıp, yaşıyla yüzleşmek ve hayatta esasen neyin önemli olduğunu fark etmek zorundadır."

25- GECE SÜRÜŞÜ

GÜZELDİ. "Ruhsal sıkıntılarla boğuşan bir korsan taksici, gece boyunca üç farklı müşteriyle karşılaşır. Taksici, müşterileriyle kurduğu ilişkide başta rahatsızlık veren kişi konumundayken sonrasında rahatsız edilen kişi durumuna düşer."

26-MARİLYN’LE BİR FİNCAN KAHVE A CUP OF COFFEE WITH MARILYN

"1956 yılında, Oriana Fallaci, Hollywood hakkında bir röportaj yapmak üzere çalıştığı dergi tarafından ABD’ye gönderilir. Oriana, Amerika’ya varınca, Marilyn Monroe ile röportaj yapmanın yollarını aramayı kafaya koyar, her yerde, her yolla, doğrudan veya dolaylı her irtibat kişisi aracılığıyla Marilyn’i aramaya başlar. Oriana’nın bu sığ dünya hakkında pek az fikri vardır ama çok geçmeden markası haline gelmiş cesaret ve azimle bunu başarabileceğini patronuna ve kendisine ispatlamak istemektedir. Sonunda bu görevi takıntı haline getirir. Umduğu gerçekleşmeyince, vazgeçer. Bu kaza, onun dünya çapında tanınan en ikonik İtalyan gazeteci olmasını engelleyemez."

27- BAHÇENİN SONUNDAKİ KIZ

 GÜZELDİ

28-DİŞ-ER-İL . Farklıydı.

29-BURADA GÖRÜLECEK BİR ŞEY YOK

Montrealde geçiyor, hayvan hakları ile ilgili.

30-BİR KIRILMA HİKAYESİ.

Çok güzel.Yulia, sınıf arkadaşı Lika tarafından sürekli zorbalığa maruz kalır. Bir gün Yulia, Lika’nın kaza geçiren kardeşinin hayatını kurtarır. Bu durum, zorbalık yapan Lika’yı değiştirir.



 

Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 1. Gün



İki gündür kendimi uzun ve yorucu bir maratondan çıkmış gibi hissetsem de verimli bir hafta geçirdiğim için mutluyum. Bu yıl izlencesinde 76 filmin yer aldığı ve benim de 2009'dan beri ilgiyle takip ettiğim Uçan Süpürge Film Festivali 23. kez izleyici ile buluştu. Biz de değerli arkadaşım ve meslektaşım olan kahve telvesi ile ayrı şehirlerde olsak da beraberce izleyip filmler üzerine konuşarak bu maratonu koştuk.

Pandemi nedeniyle ilk kez online olarak yayınlanan festival dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda sinemaseverce takip edildi. Bu çok heyecan verici bir şey bence. Canlı yayınlanan filmler Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam romanındaki kahramanın hayalini gerçekleştirmiş gibiydi. Hani der ya:

İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi, düşünüyordu;” Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar… Eve gidip okusam. Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birlikte çıksınlar. Kafasından geçenlere güldü…

Zaten festivali düzenleyenler "Sinema değiştirir." cümlesini slogan yapmış, her film öncesinde telif hakları ile beraber hatırlatmıştı. 

Gerçekten de sinema bu güne kadar dünyada çok şeyi değiştirdi. Özellikle dünyanın her tarafından kadın yönetmenlerin filmlerine yer verilen festival izleyicilerde farkındalık düzeyini arttıracak kadar zengindi. 

Daha önce salonlar arasında gezerken kaçırdığımız, saatleri uymadığı için izleyemediğimiz filmler sorunu da festivalin online olması ile ortadan kalktı. Evde rahat koltuğumuzda salonları geze geze izledik. 76 filmin 74'ünü izledim. Bunun haricinde bazı kısa filmleri iki kez seyrettim. Yönetmen ve oyuncularla yapılan söyleşiler, açılış kapanış derken 80 ayrı programda dolaştım. Festival online olmasa çok daha az verim alacakken yeni dünya düzenine geçtiğimiz söylenen bu günlerde pandeminin bir faydası oldu dünyaya. 

Üzerine ayrı olarak yazmak istediğim filmler elbette var ama yedi gün boyunca izlence üzerine aldığım kısa notlar ile defterime yazdıklarımı paylaşmak istiyorum. 

Seyrettiklerimi yukarıda resim olarak paylaştığım izlencenin 1. gün çizelgesinde numaralandırdım. Detaylı bilgiyi ilk yazıda paylaştığım linkteki izlence ve katalogdan bulabilirsiniz. Tıklayın.  

1. gün kısa filmler yoğundu. Süreleri çok kısa olup yumruk yemişcesine sarsan filmler de vardı, "Şair burada ne demek istemiş" diye sorgulaması yaşatanlar da:)

Detaylı bilgi, film künyeleri için katalogu tıklayın.

1-YAZ KIŞ DEMEDEN 

Bu belgesel ananesi Ermeni olan kendisi Almanya'da yaşayan yönetmence çekilmiş. Geçen yıl Uluslararası Mülteci Filmleri festivalinde  bir kaç yapım izleyip aşina olduğum Ermenistan'daki yaşama dairdir. Daha çok köklerini arayış üzerine görüntülerle müzikle zenginleştirilen yapım bana yavaş geldi. Süre kısaltılarak yoğunluk artırılabilirdi ama yönetmen bunu bilinçli tercih ettiğini söyleşide anlattı.  İtiraf etmek gerekirse yönetmenin söyleşisini daha zevkle ve enerjik izledim. Belki de festivalin ilk filmi olduğu için uzun geldi. Sonuçta sürekli hız çağındayız diyerek uyarılıyoruz. Ama festival takip etmek yavaşlamayı gerektirir.  Konu ile ilgilenen belgesel tutkunları için iyi bir alternatif olabilir.

2-AYAM

Bu 4 dakikalık bir animasyondu.  Güzel ama kısaydı:) Anne, anane, torunun hikayesi yüzde bir tebessüm bıraktı. Anadil Arapça.

3-BENİM ELİM BENİM HİKAYEM 

Zimbabede el işi yaparak kendi ayakları üzerinde duran kadınların aile ve toplum içindeki yerinin değiştiğini görüyoruz. Güçlü, üreten ve cesaret gösterip üretiminden para kazanan kadınlarla ilgili bir belgesel. 

4- İLK GÜNLER

 Çok güzeldi. Elif Şafak'ın Siyah Süt kitabında da anlatılan loğusalığın ilk günleri anlatılmış. 

5-OTOBAN

Uzun metajlı bir İran filmi. Çok iyi bir anlatım. Coğrafya  kaderdir, kadına bakış zihniyetle çok ilgilidir. "Çocuk da yaparım kariyer de" sloganının bazı meslekler için geçerli olmadığını görürüz.

6-KARŞILAŞMA

 İspanya yapımı, çok beğendiklerimden. Kendisine bırakılan noktaları takip eden kadının heyecanını izliyoruz. Sonu sürprizli idi. Seyredin. 

7-GEZEN BULUT

Yas biter ve bir gün yine çiçeklenir insan dedirtti. 

"Aileyle yeniden birleşme konusunda doğrusal ilerlemeyen görsel bir anlatım; Kolhan’daki yerel Ho kabilesinde görülen ölülere saygı ve animizm. Ölmekte olan büyükannesini görmek üzere uzun yıllar sonra köyüne dönen ihmalkar ve mesafeli bir kızın hikayesi. Kız, kırsal bölgelerdeki tanıdık değişken manzaralarda yürürken, çocukluk anılarına, köklerine ve öz kimliğine geri döner."  

8- YALNIZCA İNANDIĞIMI GÖRÜRÜM

Şahaneydi, detaylı bir yazıda yazacağım.

9-DİNLE BABA

Animasyon, güzeldi.

10- KIYIDA 

"2 yıl önce ülkesinden siyasi nedenlerle kaçmak zorunda kalmış 30’larındaki bir kadın, Yunanistan’da sığınmacı olarak yaşamına devam etmektedir. Ülkesinde öğretmenlik yapan bu kadın Atina’da bir barda temizlik, garsonluk gibi işleri yaparak para kazanmaya çalışmaktadır. Geride bıraktığı annesi ve 3 yaşındaki oğlunu yanına getirebilmesinin hiçbir yasal yolu kalmamıştır. Film bu kadının ailesini kaçak yollarla Yunanistan’a getirebilme çabasını anlatmaktadır. "

Bu kanayan yara siyasi mültecilik sorununa insani bir bakış, çaresizliği çok güzel anlatmış, seyredilmeli. 

11-SERÇE

"2015’te Avusturya’da ve 2019’da İrlanda’da geçen gerçek bir olaya dayanmaktadır… Daha iyi bir yaşam arayışındaki bir grup mülteci kendilerini güvenli bir ülkeye ulaştırma çabasındadır. Bir kaçakçıya, onları bir buzdolabı kamyonu içinde sınırın ötesine taşıması için para verirler. Ancak, kamyonun dondurucu soğuğu, daha iyi yaşama dair umutlarını ölümüne bir hayatta kalma mücadelesine dönüştürür."

Çok etkileyici idi. Mültecilik sorunu, keçeden yapılmış kuklalar ile tüm dekorun da keçe ile yapıldığı farklı bir animasyon. 

12-PAYDOS

Bazı filmler bir cümleden çıkışla yazılır. Burada da çocuğun anneye söylediği etkileyici bir cümle için çekilmiş, biraz zorlama olmuş senaryo.

13-BİR BALIK HİKAYESİ

Fildişi Sahilleri pasaportuna sahip bir Afrika'lının balıkçı olan babası ölüyor. O da ailesini geçindirmek için 4 aylık ikizlerini bırakıp İsraile karısı ile beraber gidiyor. 12 yıl sonra göçmenlere karşı politika değişince ülkesine dönmek istiyor ama balık çiftliği kurma hayali var ve eğitim aldığı için karısı ve orada doğan üç çocuğunu Amsterdam aktarmalı uçakla Afrika'ya gönderiyor. Ancak karısı imkanları kötü köyüne dönmemek için Hollanda'dan aktarma uçağına binmeyip göçmenlık başvurusu yapınca adamın hayalleri suya düşüyor. Afrika'daki ailesini mi Amsterdam'dakileri mi tercih edeceğini görüyoruz. Gerçek hayat hikayesinden uyarlanan belgesel güzeldi. 

14-VEGANDA HİKAYELERİ +18

Sevgi iki yüreğin bir olmasıdır, birbirini kabullenmektir. Sevgi bir zincir, asla bir pranga değildir. Komedi filmi idi. Kadınlar üzerinde kurulan evlenmelisin, çocuğun varsa hamile isen iş hayatında şansın yok gibi trajedik durumlara da  değiniyor.

15-KOŞ

 "Bir kadın, partnerinin zorlayıcı ve kontrolcü tavırlarını, eski bir arkadaşın akşam yemeğine gelmesine izin verildiğinde fark eder. Sarah Flood, Ronan P. Byrne, Paddy C. Courtney ve Gail Brady’nin başrolleri. Prömiyeri Temmuz 2019’da Galway Film Fleadh’de gerçekleşti. Prömiyerinden bu yana Run, San Francisco İrlanda Film Festivali, Miami Bağımsız Film Festivali, Kerry Uluslararası Film Festivali ve Richard Harris Uluslararası Film Festivali’nde gösterime girdi. En son New York ve Los Angeles’taki gösterilerinde Irish Screen America ile birlikte gösterime seçildi " 

Güzeldi.

Angst essen Seele auf (1974) Korku Ruhu Kemirir

                                                                  SİNEMA GÜNLÜĞÜ 127.FİLM   

Spoiler içerir.

Alman sinemasının kült filmlerinden ilginç bir yaşam öyküsü olup genç yaşta ölen bir yönetmenin çektiği çok sayıda film arasında en güzellerinden biridir.

Ali: Korku Ruhu Kemirir (Angst essen Seele auf), 1974 yapımı bir Rainer Werner Fassbinder filmi. Yönetmenin en önemli yapıtları arasında sayılır. Almanya'nın Münih kentinde çekilen film, göçmen bir işçinin, kendisinden 20 yaş büyük bir Alman kadınla olan imkânsız evliliğini anlatır.


BİR FESLEĞEN HİKAYESİ





15 Mayıs 2020 Cuma 


Merhaba Sevgili Günlük, 


On beş gündür evden çıkmamış 7 günde 75 film izlemiş, @ucansupurgee film festivalinin sarhoşluğunda uyandığım günde, 62 gündür dışarı çıkmamış oğluma eşlik edeyim, sokağa çıkma yasağı öncesi biraz parkta yürüyeyim istedim ama daha on metre yürümeden yanıma gelen güvenlik görevlisi "15-20 yaş aralığında değilsiniz, size yasak" diyerek çıkardı parktan. 


AVM'lere acil işim olmadan gitmem, eee ne kaldı gidilecek Ankara'da, ne yapsam diye düşünürken çiçekçiye gidip toprak alayım, madem ev insanı olduk çiçek yetiştireyim, minik kaktüslere de saksı alayım dedim. Çiçekçide saksı yoktu, toprak vardı. Markette saksı vardı, tabağı yoktu, züccaciyede saksı ve tabak vardı, toprak yoktu derken elimde kolonya yüzümde n95 maske tepemde kırk derece gibi hissettiğim güneş virüs gibi ordan oraya gezdim. Tabi bu arada kalabalıktan uzak duracağım diye fiziken olmasa da zihnen yoruldum:) 


GEÇER GİDER




Yeni yazıma linke tıklayarak ulaşabilirsiniz:) 



https://www.yazi-yorum.net/deneme/gecer-gider-handan-kilic_685

THE MİND EXPLANİED 2019 NETFLİX BELGESEL



SİNEMA GÜNLÜĞÜ 126



Netflix yapımı güzel bir belgeselden bahsetmek istiyorum. Süresi 20 dakikalık beş bölümden oluşuyor. Beynin işleyişi inceleniyor. 

Emma Stone tarafından anlatılır ve psychedelic ilaçlar hayal ettiklerinde veya kullandıklarında insan beyninde neler olduğu gibi temaları inceler. Bölümler bellek, rüyalar, kaygı, farkındalık ve psychedelics gibi konuları araştırıyor.


1.Bölüm Hafıza

Bir anının, bir yılda % 50 değiştiğini biliyor muydunuz? Her ne kadar tamamının doğru olduğuna inansalar da, öncelikle insanlar duygusal anları, yüzleri hatırlar. Mekan hissi ile destekleyip hikaye ile güçlendirirler. 


ANNELER GÜNÜNE ÖZEL İÇ DÖKÜŞ



Bu gün "Anneler Günü." 

"Cennetin ayaklarının altına serildiği" insanlar olarak biliriz anneleri. 
Her yerde hakkı gasp edilen kadınlara bu ağır görev kutsallık atfedilerek verilmiş ki, kolay pes etmesinler. 
Böylece başkasına karşı bencil olabilen kadınlar bile evladının yüzündeki gülüş eksilmesin diye çoğu zaman gönüllü
olarak kendinden vazgeçen insanlar oluyorlar. 

Tabi bu durum vicdan sahibi olan anneler için geçerli. Doğurmakla kazanılan bir paye gibi görülse de, aslında kalpte ya var, ya da yok olan bir histir annelik. Bunu evlat edindiği ya da sahip çıktığı her çocuğa, hayvana çeşitli fedakarlıklar yapan kadınlarla, doğurduğu çocuğu satan, sokağa bırakan, eziyet eden annelere bakarak anlayabiliriz aslında. 

O yüzden öncelikle doğurmuş, doğurmamış, çocuk büyütmüş ya da büyütmemiş, annelik vasıflarını yüreğinde taşıyan, şefkatin cisimleşmiş hali gibi yeryüzünde oturan her kadının gününü kutluyorum. Annesini kaybeden bir çocuğun anma günü olarak kutlamayı başlattığı bu günde benim aklıma evladını kaybeden anneler ile annesini kaybeden çocuklar daha çok geliyor.
 
Üniversiteyi bitirdiğimde evlenip hemen annelikle tanışmış biri olarak ömrümün yarısı diyeceğim sürede bu sıfatı taşır haldeyim. Diğer yarısı da zaten bir annenin evladı olarak geçti. Çok şükür hala ikisi de devam ediyor, ve umarım uzun yıllar sağlıkla, kolaylıkla devam eder.

Ama bu güne dair hatıralarım can yakıcı. Mesela ilk anneler günümde bebeğim daha yaşına gelmemişken kötü bir haberle sarsılmıştık. Yine bir 10 Mayıs'tı. Okuldan üst devreden bir arkadaşımız yaşadığı talihsiz bir aşk hikayesini unutmak için yurt dışı görevine gitmiş, orada tanıştığı yabancı uyruklu bir kadınla bir kaç ay içinde evlenmişti. Bu bir kaçış evliliği idi. Önce ailesi karşı çıksa da, sonunda Haziran'da burada da düğün yapması şartıyla kabul etmek zorunda kalmışlardı. Bir evin bir oğlu, annesinin göz bebeği olan arkadaşımızın davetiyeleri dağıtılmış heyecanla yaz beklenirken acı bir telefonla cenazesinin alınması istendi. Ne olduğu bile belli değildi. Bir başka arkadaşımız bizzat gidip en sevdiği dostunun naaşını getirdi. Anneler gününde kendi elleri ile toprağa veren arkadaşımızdan dinlediğimiz törene dair söyleyecek çok bir şey yoktu. Annesinin acılı hali, babasının metaneti, kız kardeşlerinin feryadını ifade edecek kelimeleri bulamadığından evin içinde hıçkırıklar yükselmişti. Psikiyatrik tedavisini aksatan yabancı gelin dehşet verici bir şekilde yeni evlendiği kocasının hayatına son vermişti. Bunca yıl sonra bile güzel gülüşü aklımda olan arkadaşın cenazesi işte oğlumla ilk anneler günümüzü hüzne boğmuştu. 

Her ölüm erken ölümdür ama genç ölümleri biraz daha zor oluyor ki, "Allah sıralı ölüm versin" diye dua var. Arkadaşımız 28 yaşında idi. Çok başarılı ve gelecek vaad eden bir akademisyendi. Ömrü vefa etmedi. 

Bu gün bana bu acıyı hatırlatan bir başka genç ölüm haberi aldık. Komşumuzun 28 yaşında 2 yıllık evli 3 yıllık doktor kızı vefat etmişti. Sokağa çıkma yasağına rağmen ev doldu boşaldı. Korona günlerinde cenaze işleri, hele ev gibi küçük alanlarda yapılan taziyeler büyük bir risk ama acı da çok büyük... Hem aile hem gelenler risk altında olsa da acının tarifi imkansız olunca herkes vazifesini yapma telaşındaydı. Hem liseye girişte hem üniversite sınavında hem Hacettepe mezuniyetinde ve TUS sınavında derece yapan, üniversite sınavında Türkiye 33.sü olma şerefini ailesine yaşatan, her şeyi ile güzel bir insan olan Tuba, yoğun çalışma temposu içinde kendini unutmuş, daha yeni gelin olmuşken, artan mide ağrısı için endoskopi yaptırdığında dördüncü evre mide kanseri olduğunu öğrenmiş hemen tedaviye başlamıştı. İki yıla yakın bir zamandır kemoterapilerle uğraşan doktor kızımız tedavi arasında TUS' a girip 8. olmuş, cerrahisi olmayan daha kolay bir bölüme geçeyim, tıpçılar yoğun çalışıyor demişti. Mide kanserini yendi ama bir kaç ay sonra diğer organlara sıçradı ve bu gün selası verildi. Bir anneler gününde daha bir evin bir kızının cenazesi vardı. 

Kayıplar büyük ve geri döndürülemez olunca insanın acısı da büyük oluyor. Yası uzun sürüyor. İlk etapta anlamıyor belki ama yokluğu her gün daha çok koyuyor sevdiğinin. Onun için yaşarken birbirimizin kıymetini bilmeli, sevdiğimizi söylemekten imtina etmemeliyiz. Anma günü olarak başlayıp tüketim çılgınlığına dönen ve evladını yitirmiş ya da ona hiç kavuşamamış kadınlarla, annesini kaybetmiş bütün çocukları hatırlayarak bu günü sadece kendi içimizde, gürültüsüz kutlamak gerek. 

Blogu kurarken "Hayat yazıyor, biz oynuyoruz" demiştim. Hala da öyle düşünüyorum. İsteğimiz dışında geldiğimiz dünyadan yine isteğimiz dışında gideceğiz. Arada yaşadıklarımızın çoğunda seçim şansımız var görülse de aslında sadece direksiyonu kırıyoruz ama yolu değiştiremiyoruz. Yolculuk boyu başımıza gelenler de herkes için başka başka olsa da sıkıntılarla dolu. Allah kaldıramayacağımız yükler vermesin. Her acı, her olay için ilginç deneyimler, ilginç bakış açısı diyerek kimsenin imtihan alanına girmemek lazım diyorlar ya, sanırım haklılar. 

Bir de, kesin olan bir şey var ki, kimsenin hayatı kimseden kolay değil. Herkesin acısı başka. Evlat acısı da, en büyüklerinden. 

Bu vesile ile bir kaç gün önce twitterda TT olan Ahmet'in annesine de başsağlığı dilemek istiyorum. Öğretmen anne babanın 8 yaşındaki oğulları idi Ahmet. Hastalık süresince insan hakları aktivisti Natali Avazyan ve bir milletvekili dışında sahip çıkanı olmadı. Babası hırsızlık, taciz, gasp, dolandırıcılık, uyuşturucu gibi adi suçlar işlemediği için yeni infaz yasasından yararlandırılmadı. Yurt dışında tedavi şansı pasaport verilmediği için gecikti. Pasaport verilmesi için uğraşan ve en sonunda sosyal medyanın gücü ile gerekli izinleri alıp uçağa bindiren Haluk Levent oldu. Bir hafta sonra artık geç kalındığı tespit edildi, yapacak bir şey kalmamış denerek lösemi hastası çocuk ölümü beklemesi için annesi ile beraber ülkeye geri döndü. Kalan vaktinde sadece "Babamı istiyorum" dedi, zaten hastalık babasının başına gelenlerden sonra ortaya çıkmış, baba diye diye kamuoyunun gözü önünde iki yılda eriyip gitmişti Ahmet. Ama yine sesini TT olmasına rağmen kimse duymadı. Son gecesinde üç kez kalbi durmuş ama bir saatlik uzaktan babası getirilmemişti. Ziyan olanlar listesine o da istatistik olarak girdi, sekiz yıllık kısa yaşamında ardında acılı bir anne, baba ve abla bıraktı. Adına bir vakıf kurulacağını açıklamış Natali Avazyan, ne güzel, belki başka çocuklar için fark eder, bir deniz yıldızı kurtulsa onun için yaşam devam ettiği gibi bir çocuk daha yaşasın ki, anneleri ardından yaşayan ölülere dönüşmesin. Bu tarz çabalarda taşın altına elini koymak lazım ki, insanlık sıfatımızın içi boşalmasın.    

İşte böyle bir günde kim bilir kaç anne kaç evlat yalnızlığın yasında, korona ve sokağa çıkma yasağı sebebiyle sevdiğinin mezarına bile gidemiyor. Bizim de elimizden, dilimizden ölenlere rahmet, kalanlara sabır dilemekten başka bir şey gelmiyor. Nedim'e, Tuba'ya, Ahmet'e birer Fatiha yollayarak onlar için çizdiğim yukarıdaki mandalaya siyahla , yas duygusuyla başladığımı ama çiçek açan bir hale döndüğünü belirtmeliyim. Birbirinden günahsız bu insanların kısa ömürlerine bedel ebedi cenneti kazanmış olmalarını dileyerek sizleri de bütün kayıplarımız için Fatiha ya da neye inanıyorsanız o şekilde duaya davet ediyorum.

Anneler günü kutlu olsun. Seven sevdiğine sevdiğini söylesin. Belalar kendine isabet etmeden diğer canlar için de duyarlı olsun ki iyilik kazanabilsin. Yoksa kötülüğün çarkları herkesin üzerinden sırayla geçecek...

          

        

Günler ateşler gibi geçerken geriye hep kül kalıyor

Handan Kılıç May 29, 2025 Bir hafta aradan sonra selam, İhmal değil imkânsızlıktan atladığım hafta ve devamı son derece yoğun geçti. ...