uçan süpürge etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uçan süpürge etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

YALNIZCA İNANDIĞIMI GÖRÜRÜM


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 201.FİLM   



Fransa France - 2019 - Renkli Color - 12’ Belgesel Documentary - Fransızca French Yönetmen Director: Anissa Bouchra Senaryo Screenplay: Anissa Bouchra Görüntü Yönetmeni Cinematography: Alexandre Bloch Kurgu Editing: Sébastien Colas Yapımcı Producer: Anissa Bouchra Oyuncular Cast: Laetitia Cousin, Caroline Pastor

"Bu öykü, kemana tutkuyla bağlı, kör bir kadın olan Laetitia’nın öyküsüdür. Müziği sayesinde renkleri algılama yeteneğine sahiptir; bu, “kromestezi” olarak bilinen nadir bir durumdur. Bu belgesel, sizi müzikal ve renkli bir yolculuğa çıkararak bu olağanüstü müzisyen sayesinde “renkleri dinlemenizi” ve “müziği görmenizi” sağlayacak." 

Kısa filmler arasında en çok etkilendiğim yapım bu oldu diyebilirim. En çok notu burada almışım. 16-17 yaşlarından sonra hızlı bir görme kaybı yaşayan Laetitia yaşadıklarını anlatıyor:

"Bu dünyadan değiliz. Sıradan olursanız sizi daha az rahatsız ederler. Zamanla siz de kendinize daha az soru sorarsınız.Gözlerim görürken çizerdim. Bir süre sonra hiç göremez oldum artık. Beklemem gerekiyordu. Bu devre eşlik eden bir çok duygu vardı.Kaçınılmaz olarak çaresizlik ve öfke bir de haksızlığa uğramışlık hissi.Çünkü insanların iki gözü, iki kulağı vardı üstelik kullanmıyorlardı.

Sanatı seviyorsanız iki gözünüzün olmaması acı verici olabiliyor. Çünkü sanata sadece gözlerinizle erişim sağlıyorsunuz.

Zamanla bu durumun bir zenginlik olduğunu fark ettim.  Altı yaşında piyano öğrendim. Keman istiyordum ama ailem piyanoya zorladı. Çalarken kendimi baskı altında ve boğulmuş hissediyordum. Tüm bu badirelerden sonra yeter artık dedim. Ben buyum, size uyuyorsa ne ala, uymuyorsa çok yazık. On üç yaşında kemana başladım. 

Olayım müzik.Zihnimde erişemediğim birçok şeye ulaşmamı sağlıyor. Mesela Franz Schubert şarkıları adeta bir tablo gibi, acele etmeden, etrafına nasıl bakılacağını öğretir gibidir.   

Romantik sonbahar, yeşiller, bizi çevreleyen her şeyden haberdar olmak gibidir. 

Gerçek sanatçılar, kelimenin her anlamıyla düşlerini gerçekleştirirler. Bu günümüzde hala ayakta olan katedrallere bakarak anlaşılabilir. Muhteşem boyanmış pencereleri vardır onların.

Müzik, ruhun yükselmesini sağlayan harika bir histir. Her şarkının rengi vardır. 

Yaptıklarımdan hiç pişmanlık duymadım. Şuanda bir kavşakta gibiyim. Hem istediğim kadar pişman olayım bu bir şeyi değiştirmeyecek. Pişmanlığa takılmak yerine yoluna devam etmek en iyisi" 
  


Uçan Süpürge Film Festivalinden Galerimde Kalanlar

Bu nefis bir filmdi. Alt metni çok sağlamdı. Epey not aldım ve iki kez izledim. Yarın detaylı paylaşmak istiyorum. 





Doğumdan sonraki hayatın zorluğu kadının kendine dair algısının değişmesi, bebeği merak eden ama annesi ne halde diye sormayan, mutlu olması gerektiğini baskılayan insanlar, kısacası loğusalık halleri üzerine güzel bir yapımdı. Elif Şafak'ın Siyah Süt kitabını hatırlattı. Kadınlık hallerinin evrenselliği, dünyanın en güzel payesi anneliğin ilk şoku güzel ifade edilmiş. Neyse ki geçiyor o günler.



Bazen bir cümle için bir şiir bir kitap bir film yazılır. Bu da onlardan anne kokusu üzerinden iki çocuklu eşi hayırsız diye tabir edilen adamlardan olan bir kadının çaresizliği, geçim savaşı. Konu güzel alt metin yetersiz, çocuk oyuncunun oyunculuğu yapmacık geldi. O bir cümlenin altı tam doldurulmadığı için biraz zorlama olmuş sanki. 

























Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 7.GÜN - MAKE ME UP FİLMİ


 

FİLMLERİN KÜNYE BİLGİLERİ İÇİN KATALOGU TIKLAYINIZ.

73- (78) BAYAN ROZGONYİ MRS. ROZGONYI ROZGONYINÉ

"Yirmili yaşlardaki Juli ve Bence evlenmek üzeredirler. Tuhaf bir gecede Bence kendisi için düzenlenen bekarlığa veda partisine katılır, ancak son anda verdikleri kararla Juli de ona eşlik eder. Düğünlerinin hemen öncesinde birbirlerinin kabullenilmesi zor yeni bir yönlerini keşfederler. Bu film, kocasının yanında savaşa giderek, savaşı kazanmakla kalmayıp kocasını ve kralı ölümden kurtaran tarihi figür Mrs. Rozgonyi’ye ilişkin orta çağ hikayesinin modern bir uyarlamasıdır. Fakat günümüz dünyasında bir kadının erkek gibi davranması ve yine de eş olarak çekici kalabilmesi mümkün müdür?"

Çok güzeldi. İyi bir sorgulama!

74-TEK GECENİN ÇİÇEĞİ A FLOWER OF ONE NIGHT

"Film, ana karakter Łucja’nın takıntılı annesi tarafından engellenen ilk aşkının hikayesini anlatıyor. Hikaye aynı zamanda, küçük bir topluluk için gerçeğin ve eylemin yegane göstergeleri olan bir değerler ve engeller öyküsüdür. Burası, sözün değerinin olmadığı bir dünyadır."
 Güzeldi.

75-EFSANEYE GÖRE LEGEND HAS IT

"Legend Has It, gelenek, onur ve dürüstlük üzerine kurulmuş mükemmel bir Kelt toplumunda geçer. Bu hikaye, benzersiz bir yaş töreni için hazırlanan kahramanımız Bronwyn’in yaşamını merkezine alır. Bildiği bazı şeyler, sadece ailesi değil, tüm topluluğun itibarını zedeleyeceği için, bunları itiraf etme mücadelesi verenBronwyn’in yolculuğunu takip ediyoruz. Gerçeğin baskısı ve sonuçları ile yüzleşmenin savaşını verir." Bu da güzel bir animasyondu.

76-RUH HALİ ATLASI MOOD ATLAS

"Bu kısa film, bipolar bozuklukla yaşama deneyimini ve bu deneyimin ardında yatan sinirbilimsel gerçekleri anlamak için NUI Galway’deki Kliniksel Nörolojik Görüntüleme Laboratuvarı’nda devam eden araştırmaları anlatmaktadır." İki kez izledim, güzeldi.




77-BENİ UYDUR

Festivalin FIPRESCI  ödülünü alan ve bence de sonuna kadar hak eden filmi de iki kez izledim. Çok farklı bir yapımdı. İçine hapsolduğumuz dijital dünya, "Selam, kanalıma hoş geldiniz" terörü, kadınları tek tipleştiren estetik baskısı, bunları elde etmek için vazgeçilenlerle beraber köleleştirilen, robotlaşan insanın kurtulma çabasını harika bir modernite eleştirisi ile anlatan film dünyanın sonu ne zaman gelecek sorusunu tekrarlıyor. 

"İnsanoğlu ilahi olana dair tefekküre duyular aracılığıyla erebilir." diyen filmde makyajını yapmayınca odasının kapısı açılmayan her anı gözetlenen Siri'nin düştüğü yerden kurtulma çabasını izliyoruz. Ancak sonunda bağladığı yerle film boyunca verdiği mesajların çeliştiğini düşünüyorum. Yine de merakla izlenecek kaliteli bu yapıma rastlarsanız izleyin derim.    

79-SEYİTHAN 



1968 yapımı Yılmaz Güney filmi de özel gösterimle yer aldı. Acıklı bir hikaye idi. Nebahat Çehre ile Yılmaz Güney'in oynadıkları başrol karakterlerin kavuşamadıkları bir aşkın can yakıcı hikayesi. Bu günün zaman kavramından bakınca oldukça yavaş bir film. Gelinin evinden çıkıp atla düğün yerine gelmesi tam zamanlı çekilmiş, yarım saatti abartısız:)) 

İşte böylece bir festival notlarının daha sonuna geldik. Aşağıdaki izlencede sarı fosforlu kalemle çizdiklerim yarım saatten uzun süresi olanlar yeşil ile çizilenler de daha kısa süreli yapımlar.
Sanırım sinema günlüğü etiketime +74 ekleyebilirim.   
  


Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 5.GÜN



FİLMLERİN KÜNYE BİLGİLERİ İÇİN KATALOGU TIKLAYINIZ.

56-İNAN

İRAN filmi olan yapım çok can yakıcı idi. Orta doğu zihniyetine, aşiret düşmanlığına, hak yemeye, her türlü sahtekarlık ve acımasızlığa aynaydı. Fakirlik, babasız kalan çocuklar, okulsuz kalacak olmaları, başka köye taşımalı eğitime gidilmesi gerekirse okulu bırakmaları gerekmesi ve bunu istemeyen yavrucağın çabası göz yaşarttı. Mücadeleyi bu yaşta öğrenenler daha başarılı mı daha yorgun mu oluyorlar bilmiyorum ama başarılı bu yapıtın hüzünlü olduğunu söylemeliyim. 

57-İKİNCİ ŞANS

Makedonya'da çekilen film 2001 yılını anlatıyor. Terörist saldırılar üzerine yetkililerin "Bu muazzam bir trajedidir, ülkemizi korumak için sert tedbirler alınacaktır" açıklamaları yaptığı, ülkenin belirsiz geleceğinde herkesin tedirginliği, karanlık günlerin ayak sesleri eşliğinde yurt dışına gitme, eğitim ya da mültecilik başvurusu yaparak bir an önce yeni gelecek kurma telaşındaki insanlar aynı apartmanda yaşıyor. Hepsi farklı yaş ve eğitim gruplarından insanların kriz anlarındaki tavırları, bir biri ile kesişen hayatları anlatılmış. Hepsinin ikinci bir şansa sahip olduğu inişili çıkışlı hikaye son derece başarılı idi. Seyretmenizi öneririm.

58-HAYAT TAMİRCİSİ

 "Belgeselde, kendini engelli hayvanların hayatlarını tamir etmeye adamış 22 yaşındaki Hasan’ın hikâyesi anlatılıyor. Hasan engelli hayvanları yürütmek için yaptığı yürüteç ve protezler için herhangi bir eğitim almamış. Kendi kişisel arayış ve araştırmalarıyla yapıyor ve tamamen gönüllü olarak çalışıyor. En büyük destekçileri de, ailesi ve eşeği Yağmur" un anlatıldığı film Mardin'de çekilmiş. Güzel bir hikaye,  izlenmeli.

59-YESEMEK

Gaziantep'in ilçesinde Hititlerden kalma freskleri açık hava müzesinde koruma görevini yapan bekçinin aşkla yaptığı işinin anlatıldığı ve oradaki kalıntılarda çekilen eski tarihli bir belgeseldi. 

60-ADIMI SÖYLE

Rio'daki bir transın ameliyat hikayesi, insanlara açıklama yapmaktan bıkması, belgesel röportajlar şeklinde çekilmiş. 

61-AĞDAKİ BALIK

Genç sanatçı bir kadın, kendisinden otuz yaş büyük yaşlı bir başka sanatçı ile beraber yaşıyor. Yaş farkı nedeni ile hayata bakışlarındaki farklılığı evi satıp yenisini almak için emlakçıya başvurduklarında anlıyorlar. Adam, yaş farkı empati ile kapanır o da sizin nesilde yok diyor, güzel cümle.



Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 4.GÜN




FİLM KÜNYELERİ İÇİN KATALOGU TIKLAYINIZ. 

 
 44-KOŞ KALYANİ

Çok güzel bir filmdi. Duygusal, acıtıcı, metaforları yüksek, kadının ilgi, sevgi görmediği yerden yavaşça nasıl süzüleceğini anlatan, mektuplarla süregelen bir yasak aşkın şahidi Kalyani'nin koşturup durduğu bir hayat hikayesi filmi idi. Tavsiye ederim.

45-YABANCI

Çok kadim bir hikaye, çok güzel anlatılmış. izlenmeli.

 "Eski bir opera binasında yaşayan yedi kişilik bir komünün hayatı, bir sabah aniden beliren esrarengiz bir yabancıyla değişir."  

46-GÖLGE GEÇİDİ SHADOW PASSAGE 

"Bir kadınının kendi ruhunu, çoklu benliklerinin aynı gibi görünen fakat giderek küçülen odalar dizisi olarak tezahürü sayesinde keşfetmesi hakkında doğaçlama bir stop-motion filmi." çok çarpıcıydı. İzlenmeli.

47-KAOS TANRISI

"Gizemli bir tarikat eskiden kalma bir ayin yapar… dünya alemine, başka bir dünyalı bir gücü davet ederler… kendilerini tutsak edenden kaçarken… garip bir varlık, küçük bir kız ve onun bez bebeği ile karşılaşır… kaos hüküm sürecek midir?" Değişik bir animasyondu, 4 dk.

48-BULUŞMA THE DATE

"Kısa bir animasyon belgesel olan ‘Buluşma’ filmi, farklı sosyal ve kültürel ailelerde yetişmiş iki çiftin bir akşam yemeğinde soru-cevap oyunu oynarken birbirlerini tanımaya çalıştıkları bir sohbeti konu alıyor." 

Türkiye'deki kutuplaşmaya dikkat çeken yapımı başarılı buldum. Aynı masada buluşan türbanlı, İmam hatipli bir çift ile karşı tarafta olduğu düşünülen bir ailenin birbirini sorularla tanıması, animasyon. Güzeldi.

49-  İSYAN SIRASI SENDE YOUR TURN ESPERO TUA (RE)VOLTA

En çok etkilendiğim, bu yaşta nasıl bilinçli öğrenciler diye düşündüğüm, sonuna kadar heyecanla izlediğim bu belgeseli mutlaka izleyin.

"Brezilya’daki ekonomik ve toplumsal kriz son on yılda derinleşince, pekçok öğrenci bunu protesto ederek yüzlerce okulu işgal etti, talepleri daha iyi bir kamu eğitimi ve kemer sıkma politikalarının sona ermesi idi. Uzun metrajlı Your Turn belgeseli, 2013’ten, 2018’e, yeni cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro’nun seçimine kadar olan Brezilya öğrenci hareketini anlatıyor. Hareketin kolektif sesinden esinlenen bu belgesel, mücadelelerinin ana hatlarını temsil eden üç lise öğrencisi tarafından anlatılıyor. Anlatıcıların mekan ve zaman içinde koşturması, hareketin çatışmalarını ortaya çıkararak karmaşıklığını gösteriyor"

50-AÇIK TABUT COFFIN DECOLETTÉ

Mısır yapımı diyalogsuz bu kısa film çok vurucu idi. Çocuk gelin yapılan bir kızın bunun farkında bile olmaması.  

 "Küçük kız evinde düğün hazırlıkları farkeder… Şok geçirir. Gelin olmayı beklememektedir"

51-GANA’DA YAŞIYORUM, ALIN BENİ BURADAN! I’M LIVING IN GHANA, GET ME OUT OF HERE!

"Göçmen bürosu memuru tarafından dolandırılmaktan, kuaförle kavgaya kadar… Film, yönetmenin Londra’dan Gana’ya taşınırken başına gelenlerden oluşan kısa hikayeleri anlatıyor." animasyon film güzeldi. Demokratik bir ülkeden sonra boğulduğu geri kalmışlık ve sahtekarlıktan bunalıyor.

52-HAKKIM MY RIGHT MON DROIT

Yine anlayamadıklarımdan bir kısa film daha. "Kadınlar, en temel yaşam haklarını yerine getirmek için temiz kamusal alan bulamadıkları için sokağa sığınıyorlar."

53-NATENİ, KİMLİĞİM NATENI, MY IDENTITY

"Her insanın kendini ispatlamaya ihtiyacı vardır. Ancak, bir kişi ancak kendi kültürüyle kendini ispatlayabilir. Babam Goun, annem Natemba. Kendi kimliğim Nateni’yi arayışım sırasında belgesel yapma fikri doğdu ve bu mimariyi ebedileştirerek evrensel medeniyete katkı sağlama arzusunu getirdi." diye tanıtılan film çok güzeldi. Mimari yapı da şahane duruyordu. Bulursanız izleyin.

54-O, KENDİSİ, ONA SHE, HERSELF & HER

"Bu film, hayatlarının farklı zamanlarında cinsel tacize uğrayan üç kadın hakkındadır. Anlatı, eve giderken bir barın dışında tecavüze uğrayan Mavi karakteriyle başlar. Mavi, olayın kalıntılarını yıkarken vücudunu artık nasıl ona aitmiş gibi hissetmediğini anlatır. Anlatı daha sonra, tanıdığı bir kişinin cinsel tacizine uğrayan, etrafına olayı anlattığında nasıl yaftalanmış hissettiğini aktaran Turuncu karakterine döner. Daha sonra Kırmızı karakteri çocukken uğradığı tecavüzü, nasıl sessiz kaldığını anlatır. Olaydan yıllar sonra nasıl iyileştiğini ve vücudunu geri kazandığını açıklar."

Çok iyi bir anlatımdı.

55-ERKEK OLACAKSIN YOU WILL BE A MAN

"Kadına karşı şiddet neden var? Bu sorunun cevabını, geçmişinde sıkışıp kalmış eski kadın satıcısı Rafael ve acısını provokatif performanslara dönüştüren, bir seks işçisinin oğlu sanatçı Abel Azcona ile birlikte cevaplamaya çalışıyoruz. Paralel olarak, bir lise öğretmeninin sınıfı ile bir yayıncı ekibi aynı tema üzerinde senaryolar tartışırken, etkin birkaç erkeğin tepkileriyle farklı açılardan erkeklik konusunu ele alınıyor. " diye tanıtılan film izlediklerim arasında en iyilerden. Kadına bakış açısının ortadoğu ile sınırlı kalmadığının göstergesi.


Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 2. GÜN



FİLM KÜNYELERİ İÇİN KATALOGA TIKLAYIN. 



16- KADER POSTASI 2019

Uzun metrajlı bir Türk filmi idi. Çok güzeldi. Mutlaka izleyin. "Kendine ait odası olmayanlara" ithaf edilmişti. 

Kasaba her zaman sıkışmışlığı temsil eden en iyi metaforlardandır. Yapılacaklar bellidir. Hayattın olağan akışında insanlar büyür, evlenir, çocuk doğrurur, torun bakar ve ölür. Ama zamanın akmadığı bu yerde gereklilikler çarkında boğulmak istemeyen kahramanımızın hikayesini izliyoruz. 

Kasaba, belli sayıda insan, aynı mekanlar, rutine sıkışmışlık. Ama aslında hepimiz aynı rutinde değil miyiz? Yaşadığımız gettolar bizi o rutine sıkıştırıyor. 

Kahramanımız, cezaevi müdürünün oğluyla arkadaş ve çocukluğu bu mekanda geçiyor. Korkmuyor oradan ve mahkumların hikayelerini merak ediyor. Çünkü kendi rutini sıkıcı. Yeni dünyalara açılmak için ceza evindeki mahkumlara mektup yazıyor. 

Naif bir film. Mektup yazmayı seven biri olarak yıllarca göndermediğim, gönderemediğim mektuplar yazdım. En sonunda da blog yazmaya başladım. Bunlar da birer mektup. Elbette vakti gelince sahibine ulaşır. 

Filmden bana kalan replik "Yeni çocuklar için eskimiş hayatlar hazırlanıyor. Hiç bir şey değişmiyor. Hayat bir oyun oynuyor insana. Hiç bir şey yarım kalmaz. Eksikler hep tamamlanır. "    

17- GURUR YARASI

Türkiye'de "temizlikçi, kadın, yardımcı" gibi adlarla çalışan emekçilerin haklarını savunmak amacıyla kurulan İMECE Kadın Yardımlaşma Derneği'nin kuruluşu ve temizlik işçileri sendikasını anlatan belgesel yapım. Bilgilendirici, düşündürücü.

18-ARICI

Animasyondu. 6 dk. 

"Bambu ormanının derinliklerinde bir baba ayı, kendi yetiştirdiği cesur bir genç kız olan Mae’yi gözler. Baba Ayının topladığı ve bakımıyla meşgul olduğu arı kovanları sayesinde yaşamlarını sürdürebilen ikili, huzur içinde yaşarlar. Ancak bu huzurlu yaşamın devam edebilmesi için Mae’nin ihlal etmemesi gereken yalnızca bir kural vardır - asla arıların bulunduğu arı bahçesine girmemelidir. Bunu yapınca, ikisi için de her şey değişmek zorunda kalacaktır."

19-KUŞ VE BALİNA

Animasyondu. 

"Film, sesini bulmaya çalışan genç bir balinayı anlatır. Bir gemi batığını araştırmak üzere ailesinden çok uzağa yüzen balina, gemiden tek başına kurtulan kafesteki bir ötücü kuş bulur. Birlikte kayıp denizde hayat mücadelesi verirler. Film, artık neredeyse hiç kullanılmayan bir animasyon tekniğiyle, cam boyama tekniğiyle yapılmıştır. Yedi dakikası, 4300 adet A1 boyutunda yağlı boya ile yapılmış, beş ressamın 13 aylık çalışması neticesinde ortaya çıkmıştır. Ekibin çoğunluğu kadındır. Bugüne kadar 18 ödül almış ve dünyada pek çok festivalde gösterilmiştir."

20-EFSANEYE GÖRE

"Legend Has It, gelenek, onur ve dürüstlük üzerine kurulmuş mükemmel bir Kelt toplumunda geçer. Bu hikaye, benzersiz bir yaş töreni için hazırlanan kahramanımız Bronwyn’in yaşamını merkezine alır. Bildiği bazı şeyler, sadece ailesi değil, tüm topluluğun itibarını zedeleyeceği için, bunları itiraf etme mücadelesi verenBronwyn’in yolculuğunu takip ediyoruz. Gerçeğin baskısı ve sonuçları ile yüzleşmenin savaşını verir."

21-RUH HALİ ATLASI

Bipolar bir mühendisin hayatından hasatalığı ile ilgili kesitler sunan belgesel. Güzel.

22- BULUŞTUĞUMUZ YER HAKİKAT BAHÇELERİ

 “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, metne imza atan Barış Akademisyenleri ardı arkası gelmeyen bir cezalandırma ile karşı karşıya kaldılar. Bu karanlık atmosfer karşısında birbirleriyle kenetlenenler, ses getiren bir hareket, farklı güzellikler doğuran dayanışma bahçeleri yeşerttiler" olarak tanıtılan belgesel film çok güzel, çok etkili bir anlatıma sahipti. Mutlaka izlenmeli. İnsanların hayatlarının bir günde değiştiği, bütün çalışma imkanları, kariyerlerinin elden alınış hikayesi. 

23-KASITLI ANGARYA

  "Bağlı oldukları etnik grupların son temsilcisi üç kadın ve üç erkek, bir iklim felaketinden sağ kurtulurlar ve nesli tükenen medeniyetin son kalıntısı Hong Kong’ta sıkışıp kalırlar. Radyoaktif ve hüzünlü bir atmosferde, insanlığın geleceğini güvence altına almak için grup içindeki ruh eşlerini bulmaya çalışırlar. Ama bir tanesi aniden kaybolur. Geriye kalanlar, mahrem sırlarının açığa çıkmasıyla ortaya çıkan bir arayış içerisine dalarlar. Tedirginlik ve paranoya yayılır. Gerçekten bir şey onları tehdit etmekte midir?"

Bu uzun metraj film distopya tarzı idi.

24-GÖZÜMÜN NURU

"2011 yılıdır. İsrail toplumsal huzursuzluk içindeyken Lee (45) yaşlanmadan kaynaklı zor bir dönem geçirmektedir. İnsanlar gözlerini açar ve hayat pahalılığının artışını, orta kesimin soyunun tükenmekte olduğunu fark ederler. Lee şimdi kendi gözlerini açıp, yaşıyla yüzleşmek ve hayatta esasen neyin önemli olduğunu fark etmek zorundadır."

25- GECE SÜRÜŞÜ

GÜZELDİ. "Ruhsal sıkıntılarla boğuşan bir korsan taksici, gece boyunca üç farklı müşteriyle karşılaşır. Taksici, müşterileriyle kurduğu ilişkide başta rahatsızlık veren kişi konumundayken sonrasında rahatsız edilen kişi durumuna düşer."

26-MARİLYN’LE BİR FİNCAN KAHVE A CUP OF COFFEE WITH MARILYN

"1956 yılında, Oriana Fallaci, Hollywood hakkında bir röportaj yapmak üzere çalıştığı dergi tarafından ABD’ye gönderilir. Oriana, Amerika’ya varınca, Marilyn Monroe ile röportaj yapmanın yollarını aramayı kafaya koyar, her yerde, her yolla, doğrudan veya dolaylı her irtibat kişisi aracılığıyla Marilyn’i aramaya başlar. Oriana’nın bu sığ dünya hakkında pek az fikri vardır ama çok geçmeden markası haline gelmiş cesaret ve azimle bunu başarabileceğini patronuna ve kendisine ispatlamak istemektedir. Sonunda bu görevi takıntı haline getirir. Umduğu gerçekleşmeyince, vazgeçer. Bu kaza, onun dünya çapında tanınan en ikonik İtalyan gazeteci olmasını engelleyemez."

27- BAHÇENİN SONUNDAKİ KIZ

 GÜZELDİ

28-DİŞ-ER-İL . Farklıydı.

29-BURADA GÖRÜLECEK BİR ŞEY YOK

Montrealde geçiyor, hayvan hakları ile ilgili.

30-BİR KIRILMA HİKAYESİ.

Çok güzel.Yulia, sınıf arkadaşı Lika tarafından sürekli zorbalığa maruz kalır. Bir gün Yulia, Lika’nın kaza geçiren kardeşinin hayatını kurtarır. Bu durum, zorbalık yapan Lika’yı değiştirir.



 

Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 1. Gün



İki gündür kendimi uzun ve yorucu bir maratondan çıkmış gibi hissetsem de verimli bir hafta geçirdiğim için mutluyum. Bu yıl izlencesinde 76 filmin yer aldığı ve benim de 2009'dan beri ilgiyle takip ettiğim Uçan Süpürge Film Festivali 23. kez izleyici ile buluştu. Biz de değerli arkadaşım ve meslektaşım olan kahve telvesi ile ayrı şehirlerde olsak da beraberce izleyip filmler üzerine konuşarak bu maratonu koştuk.

Pandemi nedeniyle ilk kez online olarak yayınlanan festival dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda sinemaseverce takip edildi. Bu çok heyecan verici bir şey bence. Canlı yayınlanan filmler Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam romanındaki kahramanın hayalini gerçekleştirmiş gibiydi. Hani der ya:

İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi, düşünüyordu;” Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar… Eve gidip okusam. Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birlikte çıksınlar. Kafasından geçenlere güldü…

Zaten festivali düzenleyenler "Sinema değiştirir." cümlesini slogan yapmış, her film öncesinde telif hakları ile beraber hatırlatmıştı. 

Gerçekten de sinema bu güne kadar dünyada çok şeyi değiştirdi. Özellikle dünyanın her tarafından kadın yönetmenlerin filmlerine yer verilen festival izleyicilerde farkındalık düzeyini arttıracak kadar zengindi. 

Daha önce salonlar arasında gezerken kaçırdığımız, saatleri uymadığı için izleyemediğimiz filmler sorunu da festivalin online olması ile ortadan kalktı. Evde rahat koltuğumuzda salonları geze geze izledik. 76 filmin 74'ünü izledim. Bunun haricinde bazı kısa filmleri iki kez seyrettim. Yönetmen ve oyuncularla yapılan söyleşiler, açılış kapanış derken 80 ayrı programda dolaştım. Festival online olmasa çok daha az verim alacakken yeni dünya düzenine geçtiğimiz söylenen bu günlerde pandeminin bir faydası oldu dünyaya. 

Üzerine ayrı olarak yazmak istediğim filmler elbette var ama yedi gün boyunca izlence üzerine aldığım kısa notlar ile defterime yazdıklarımı paylaşmak istiyorum. 

Seyrettiklerimi yukarıda resim olarak paylaştığım izlencenin 1. gün çizelgesinde numaralandırdım. Detaylı bilgiyi ilk yazıda paylaştığım linkteki izlence ve katalogdan bulabilirsiniz. Tıklayın.  

1. gün kısa filmler yoğundu. Süreleri çok kısa olup yumruk yemişcesine sarsan filmler de vardı, "Şair burada ne demek istemiş" diye sorgulaması yaşatanlar da:)

Detaylı bilgi, film künyeleri için katalogu tıklayın.

1-YAZ KIŞ DEMEDEN 

Bu belgesel ananesi Ermeni olan kendisi Almanya'da yaşayan yönetmence çekilmiş. Geçen yıl Uluslararası Mülteci Filmleri festivalinde  bir kaç yapım izleyip aşina olduğum Ermenistan'daki yaşama dairdir. Daha çok köklerini arayış üzerine görüntülerle müzikle zenginleştirilen yapım bana yavaş geldi. Süre kısaltılarak yoğunluk artırılabilirdi ama yönetmen bunu bilinçli tercih ettiğini söyleşide anlattı.  İtiraf etmek gerekirse yönetmenin söyleşisini daha zevkle ve enerjik izledim. Belki de festivalin ilk filmi olduğu için uzun geldi. Sonuçta sürekli hız çağındayız diyerek uyarılıyoruz. Ama festival takip etmek yavaşlamayı gerektirir.  Konu ile ilgilenen belgesel tutkunları için iyi bir alternatif olabilir.

2-AYAM

Bu 4 dakikalık bir animasyondu.  Güzel ama kısaydı:) Anne, anane, torunun hikayesi yüzde bir tebessüm bıraktı. Anadil Arapça.

3-BENİM ELİM BENİM HİKAYEM 

Zimbabede el işi yaparak kendi ayakları üzerinde duran kadınların aile ve toplum içindeki yerinin değiştiğini görüyoruz. Güçlü, üreten ve cesaret gösterip üretiminden para kazanan kadınlarla ilgili bir belgesel. 

4- İLK GÜNLER

 Çok güzeldi. Elif Şafak'ın Siyah Süt kitabında da anlatılan loğusalığın ilk günleri anlatılmış. 

5-OTOBAN

Uzun metajlı bir İran filmi. Çok iyi bir anlatım. Coğrafya  kaderdir, kadına bakış zihniyetle çok ilgilidir. "Çocuk da yaparım kariyer de" sloganının bazı meslekler için geçerli olmadığını görürüz.

6-KARŞILAŞMA

 İspanya yapımı, çok beğendiklerimden. Kendisine bırakılan noktaları takip eden kadının heyecanını izliyoruz. Sonu sürprizli idi. Seyredin. 

7-GEZEN BULUT

Yas biter ve bir gün yine çiçeklenir insan dedirtti. 

"Aileyle yeniden birleşme konusunda doğrusal ilerlemeyen görsel bir anlatım; Kolhan’daki yerel Ho kabilesinde görülen ölülere saygı ve animizm. Ölmekte olan büyükannesini görmek üzere uzun yıllar sonra köyüne dönen ihmalkar ve mesafeli bir kızın hikayesi. Kız, kırsal bölgelerdeki tanıdık değişken manzaralarda yürürken, çocukluk anılarına, köklerine ve öz kimliğine geri döner."  

8- YALNIZCA İNANDIĞIMI GÖRÜRÜM

Şahaneydi, detaylı bir yazıda yazacağım.

9-DİNLE BABA

Animasyon, güzeldi.

10- KIYIDA 

"2 yıl önce ülkesinden siyasi nedenlerle kaçmak zorunda kalmış 30’larındaki bir kadın, Yunanistan’da sığınmacı olarak yaşamına devam etmektedir. Ülkesinde öğretmenlik yapan bu kadın Atina’da bir barda temizlik, garsonluk gibi işleri yaparak para kazanmaya çalışmaktadır. Geride bıraktığı annesi ve 3 yaşındaki oğlunu yanına getirebilmesinin hiçbir yasal yolu kalmamıştır. Film bu kadının ailesini kaçak yollarla Yunanistan’a getirebilme çabasını anlatmaktadır. "

Bu kanayan yara siyasi mültecilik sorununa insani bir bakış, çaresizliği çok güzel anlatmış, seyredilmeli. 

11-SERÇE

"2015’te Avusturya’da ve 2019’da İrlanda’da geçen gerçek bir olaya dayanmaktadır… Daha iyi bir yaşam arayışındaki bir grup mülteci kendilerini güvenli bir ülkeye ulaştırma çabasındadır. Bir kaçakçıya, onları bir buzdolabı kamyonu içinde sınırın ötesine taşıması için para verirler. Ancak, kamyonun dondurucu soğuğu, daha iyi yaşama dair umutlarını ölümüne bir hayatta kalma mücadelesine dönüştürür."

Çok etkileyici idi. Mültecilik sorunu, keçeden yapılmış kuklalar ile tüm dekorun da keçe ile yapıldığı farklı bir animasyon. 

12-PAYDOS

Bazı filmler bir cümleden çıkışla yazılır. Burada da çocuğun anneye söylediği etkileyici bir cümle için çekilmiş, biraz zorlama olmuş senaryo.

13-BİR BALIK HİKAYESİ

Fildişi Sahilleri pasaportuna sahip bir Afrika'lının balıkçı olan babası ölüyor. O da ailesini geçindirmek için 4 aylık ikizlerini bırakıp İsraile karısı ile beraber gidiyor. 12 yıl sonra göçmenlere karşı politika değişince ülkesine dönmek istiyor ama balık çiftliği kurma hayali var ve eğitim aldığı için karısı ve orada doğan üç çocuğunu Amsterdam aktarmalı uçakla Afrika'ya gönderiyor. Ancak karısı imkanları kötü köyüne dönmemek için Hollanda'dan aktarma uçağına binmeyip göçmenlık başvurusu yapınca adamın hayalleri suya düşüyor. Afrika'daki ailesini mi Amsterdam'dakileri mi tercih edeceğini görüyoruz. Gerçek hayat hikayesinden uyarlanan belgesel güzeldi. 

14-VEGANDA HİKAYELERİ +18

Sevgi iki yüreğin bir olmasıdır, birbirini kabullenmektir. Sevgi bir zincir, asla bir pranga değildir. Komedi filmi idi. Kadınlar üzerinde kurulan evlenmelisin, çocuğun varsa hamile isen iş hayatında şansın yok gibi trajedik durumlara da  değiniyor.

15-KOŞ

 "Bir kadın, partnerinin zorlayıcı ve kontrolcü tavırlarını, eski bir arkadaşın akşam yemeğine gelmesine izin verildiğinde fark eder. Sarah Flood, Ronan P. Byrne, Paddy C. Courtney ve Gail Brady’nin başrolleri. Prömiyeri Temmuz 2019’da Galway Film Fleadh’de gerçekleşti. Prömiyerinden bu yana Run, San Francisco İrlanda Film Festivali, Miami Bağımsız Film Festivali, Kerry Uluslararası Film Festivali ve Richard Harris Uluslararası Film Festivali’nde gösterime girdi. En son New York ve Los Angeles’taki gösterilerinde Irish Screen America ile birlikte gösterime seçildi " 

Güzeldi.

VOİD-WAYNON- 2013 LÜBNAN FİLMİ ve FEYRUZ ile Lİ BEYRUT


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 81. FİLM 

-Spoiler içerir -



Yedi ayrı yönetmenin (Maria Abdel KarimNaji Bechara, Jad Beyrouthy, Salim Habr, Christelle Ighniades, Tarek Korkomaz, Zeina Makki) çektiği "Void" isminde etkileyici bir film izledim dün gece. Kelime manası dilimize "Geçersiz, boş, hükümsüz" olarak çevrilen film gerçekten de yeri dolmaz bir boşluğu anlatıyor. Hükümsüz kalan sözleri, arafta yaşayan insanları, umutsuz bekleyişin insanı o yoran, yıkan, acıtan hali ile beraber bir direnişin temsilcisi haline gelmiş kaybının bir gün döneceğine dair umudunu seyrediyorsunuz her karede. 

Hayatın kırılma noktaları vardır. Bunu dünyanın her yerinde, farklı şekillerde de olsa herkes yaşar. İnsana dair olan her şey evrenseldir. Bu yüzden acı, aşk, tutku, hırs, mücadele, direniş filmlerde, kitaplarda kurguyu ayakta tutan değerler olarak var olur. Sanat evrensel acının, sevginin taşıyıcısı olduğunda dilden dile çevrilerek farklı coğrafyalarda, başka başka kalplerde aynı yere dokunur. Sanatın, gerçeğin en çıplak haline olan bu yalın tutkusu, yazanına göre değişen resmi tarihlerden daha çok tercih edilen yapıtların doğmasına sebep olur. O zaman iyi ki edebiyat var, yaşasın sinema der, günlerce, aylarca çekilen acıları kocaman perdelere taşıyan yönetmenlere, kurgu için gecesini gündüzüne katan, yaşamaktan vazgeçip yazmaya kendini adayan ustalara teşekkür ederiz. Bu film de öylesi bir etki bıraktı üzerimde. 

Dün Şili, bu gün 70' li yılların Lübnan'ı derken aslında geçmişin geçmişte kalmadığını, sürekli yeni yüzlerle varlığını devam ettirdiğini hatırladım. O kırılma anlarını düşünürken dalıp gittim.     

Hayat, sürprizlerle dolu bir cümbüş. Bahtımıza ne çıkacağı hiç belli olmaz. Ama kesin olan şu ki, karanlık ve aydınlığın bir anda yer değiştirmesi gibi her şey her an değişebilir. Bir sabah uyanırsınız ve o kırılma anından sonra bir de bakarsınız ki, dünün hükmü kalmamıştır. Uzak bir mazi gibi gelir bir anda. Her şey elinizden kayıp gider. Hayat bir daha eskisi gibi olmaz. Bir adam tanırsınız, başka bir kadın olursunuz. Vurulduğunuz bir kadın sizi ummadığınız yerlere sürükler. Bir sabah kulakları yırtan bir ses duyarsınız, havada uçuşan bedenleri televizyondan izlerken akşam masaya koyduğunuz bir tabağın boş kalacağını bilmeden yemek yaparsınız. Babasınızdır, oğlunuzun çok istediği gitarı almışsınızdır. Daha çalamadan gitmiş ve bir daha dönmemiştir. İnsanoğlu bir kaza geçirir de kendinden bildiği ve basit bulduğu yürüme eylemini bir daha yapamaz. İşe giderken bir arabaya zorla bindirilir, bir daha haber alınamaz. Bir camdan atılır, ancak gazetelerin üçüncü sayfasına konu olur, bir iki gün yazılır çizilir sonra unutulur gider. Ama geride bıraktıklarının çektiği acı kalplerinde iyileşmez yaralar açar. 

İnsan her şeye alışır. Zaman, günlerini un ufak ederken duyguları da bundan nasibini alır. Bir zaman sonra acı azalır. Aşk söner, tutku yitirilir, hırs önemsizleşir. Kalpte yeri çok değişmez belki ama duygusu kanıksanır, hayat acılaşır. Zevkleri duyumsama eşiği yükselir. Yüz güldüren olaylar da, kelimelerin anlamları da değişir. Ama sonu ölüm de olsa her acı zamanla kabuk bağlar. 

Ya kayıplar? Bir sabah evden çıkan ve bir daha kendisinden haber alınamayan insanlar... Ya geride bıraktıkları... Bir daha hiç bir şey aynı olmaz onlar için. Gidenin nerede olduğunu, ne yaptığını, bir gün dönüp dönmeyeceğini bilememek her gün yeniden ölüm haberi alacağın korkusu ile yaşamaktır. 

William Shakespeare, "Beklemek cehennemdir, ama yine de beklerim seni" der. İşte bu filmde de, on beş yıl süren ağır iç savaş sonrası hem hayatta olmanın şansı ile zevk almanın cenneti, belirsizliğin cehenneminde bekleyen, arafta kalıp telef olan farklı yaşlardan altı Lübnanlı kadının hayatı ayrı yönetmenlerce çekilip film yapılmış. 

Lübnan iç savaşında, cezaevlerinde on yedi bin insan kaybolmuş. Tabi ki, devlet bu acılarla yüzleşmemiş. Ailelere de her hangi bir bilgi verilmemiş. Ama hayatta olanların döndüğü herkesin malumu. Yakınları için "Belki bir gün gelir" ümidi ile yaşayan insanlar aslında içten içe yirmi yıl geçmesine rağmen dönmedikleri için umutsuzlar ama içlerindeki "Ya hayatta ise, dönerse" bekleyişinin de esiri olmuşlar. İnsanlar, kayıp olan oğullarının, kardeşlerinin, kocalarının veya sevgililerinin geri dönüşünü beklerken eğer bir gün bu gerçekleşirse hayatın nasıl akacağını kestiremiyorlar. Çünkü onları değiştiren kırılma, gideni de başka biri yaptı. Yine de sonucu bilmek, yüzleşmek, yollarını ayıracak kadar başkalaşmışlarsa da bunu kendileri yapmak istiyorlar. 

VOID, kadınların, kayıp erkek vakalarını yeniden gündeme getirmek için rutin toplanan kayıp ailelerinin, dilekçe verdikleri Beyrut Parlamento Meydanında Meclisteki oturum arifesinde kadınların bir gününü konu alıyor. Bu kesitten, hayatlarının kırıldığı o anın yıkıntıları arasında dolaştıklarını görüyoruz. Bu kadınların yaşamları da, erkeklerin yaşamları da beklemek etrafında dönüyor. Belirsizlik ve umut dolu bir bekleme.

Filmin sonunda hepsinin elinde farklı bir resim olan bu kadınların aslında aynı adamı beklediklerini anlıyoruz. Biri onu büyüten zenginleştiren biricik ağabeyini kaybetmiştir diğeri asla öldüğüne inanmayıp her gün sofraya oğlu için tabak koyan bir annedir. Birinin kendini tanımasına vesile olmuş ilk aşkıdır, diğerinin ömrünü beraber geçirmek için yola çıktığı kocasıdır. Bir başkasının en son yedi yaşındayken gördüğü babasıdır. Artık genç bir kadın olsa da bir türlü güvenli bağlanamayan, terk edileceği korkusu ile terk eden, ardında bıraktığı kırık kalplerin onu unutamadığı ama o da hayalen hatırladığı babasının peşinden kaybolmuş bir kadındır. 

Hasıl-ı kelam, bir kayıp, sadece bir kayıp değildir. Dokunduğu her kesin eksilmesidir. Bekleyen her insanın cehennemidir. Hayat duvarında kocaman bir boşluktur. Yaşamak isteyen yanları ile savaşan sevdiklerinin arafıdır. Ne yaparsa yapsın vicdan azabı duyan, hayatı bir daha asla eskisi gibi olmayan insanların mutsuzluğudur. Umudunu yitirdikçe her gün yeniden ölen, merhamet görmedikçe, ötekileştirilip itildikçe yalnızlaşan kalbinde merhamet pınarları kurumaya yüz tutan, gülmeyi unutmuş insanların dünyasıdır. 

Bu kayıp olayları sadece Lübnan'da yaşanmış değil elbette. Hala dünyanın bir çok yerinde, karadelikleri bol ülkelerde her an insanlar kayboluyor. Kayıplarını arayan insanlar da tıpkı filmdeki gibi belli aralıklarla bir araya geliyor ve çocuklarının akibetini soruyor. Bunlardan en ünlüleri Plaza de Mayo Anneleri, Arjantin’deki cunta hükümetine karşı mücadele verirken hükümet tarafından kaybedilen çocuklarını aramak için 1977’de Buenos Aires şehrinin Plaza de Mayo Meydanı‘nda ilk eylemlerine başlıyorlar. Hükümetin eyleme öncülük eden annelerden bazılarını kaçırarak göz korkutma çabasına rağmen, katılımcıların giderek artmasıyla her Perşembe saat 3’te buluşmak suretiyle aralıksız devam eden bu oturma eylemi, hak arayışlarına onlardan tam 18 yıl sonra 1995’te başlayan Cumartesi Anneleri’ne ilham olmuş. İki grup da oturma eylemine beyaz tülbentleri ile katılıyor ve erkeklerinin, evlatları için dile getiremedikleri o acının taşıyıcılığını yapıyor. Birbirlerinin dilini, kültürünü ve hatta coğrafyasını dahi tanımayan bu annelerin arasındaki en büyük ortaklık düzenin çocuklarını yutan bir kara delik olması. Bu ağır acı elbette tarif edilemez. Filmde de oğlunun ölmediğine, bir gün mutlaka eve döneceğine inanan sadece annesi kaldığı gibi dünyada da Plaza de Mayo Anneleri 42, Cumartesi Anneleri 24 yıldır çocuklarını arıyorlarmış.

Film gösterimi Uçan Süpürge Derneği'nin etkinliği olarak Mülkiyeliler Birliğinde gerçekleşti. Gösterim sonrası kalabalık bir grup filmi tartıştı. Moderatör olarak Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin eski hocalarından Prof. Dr. Funda Şenol Cantek kürsüde idi. Sosyolojiden tarihe, sinemadan psikolojiye geniş bir yelpazede film okuması yapıldı. Son derece verimli bir akşamdı.

Ödüllere doymamış bu filme festivallerde denk gelirseniz izleyin derim. 

Yukarıda söyleşi öncesi paylaşılan Feyruz'un Beyrut şarkısını ve aşağıya fragman ile filmin ödüllerini de ekledim.

Kaybedeceğimiz tek şeyin kaygılarımız olduğu günlerde, kırılan hayatlarımızı toplayacak bekleyişlerin bitmesi, insanlığın sahneye çıkıp ötekileştirmeyi alt etmesi temennisi ile... 














DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE

Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz” Eylül 9, 2...