karşılaşmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karşılaşmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MÜSLÜM - BİR EFSANENİN FİLMİ


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 75. FİLM

Hayatta hiç bir şey için ön yargılı olmamak gerek. İşte bir önceki yazımda "Türk filmleri ile vakit kaybetmemek lazım" şeklinde ifadesini bulan ön yargımı yıkan bir filmle hem de çok kısa sürede karşılaştım: Müslüm

Hani "Anlatsam roman olur" repliği vardır ya, işte tam bu deyimin içini dolduran kişi Müslüm Baba imiş. Biyografisine uygun çekilen, hayat arkadaşı Muhterem Nur'un danışmanlık yaptığı film gerçekten zorlu bir hayat yaşamış sanatçının efsane oluşunun hikayesi.

Müslüm Gürses ismini bu ülkede yaşayıp duymamak mümkün değil ama açık konuşmak gerekirse arabesk müzik dinleyicisi olmadığımdan Neredesin Firuze'den önce hakkında hiç bir fikrim yoktu. Kendine jilet atanları, alnına müslüm yazan bandanaları takanları elbette televizyonlarda görüyordum ama dinlemiş değildim. Akabinde Teoman'la yaptığı düetlerden sonra bu toprakların yetiştirdiği büyük bir değer olduğunu fark edebildim. Müslüm Baba'ya geç kalmış biri olarak filminden epey etkilendiğimi söylemek isterim.

Travmatik bir yaşamı olan sanatçı için bu toprakların yetiştirdiği ifadesini özellikle kullandım. Acı ile, kanla, gözyaşı ile yoğrulmuş bu coğrafyada çekmediği acı, görmediği dert kalmayan bir insanın sadece içini dinleyerek yürüdüğü bir yol... Coğrafyanın acısını büyütmek dışında fonksiyonu olmamış bir garip çocuğun babasından gördüğü zulüm yüzünden en doğal hakkından babalıktan vazgeçip kaderin cilvesi ile kitlelerin babası olması yolculuğu...

İyi bir saz ustasına rastlama şansı da olmasa bütün bütün eziyetle geçen ömründe "Geri kalan her şeye sağır kesilip sadece içini dinleyeceksin, türküyü öyle söyleyeceksin. Sen susarsan susar her şey" diyen ustasına kulak vermiş bir adam Müslüm Baba. 

Hem maddi hem manevi olarak ölüp ölüp dirilen, hayatını idame ettirmek ve bunu sevdiği işi yaparak, türkü söyleyerek sağlamak dışında başka bir şey talep etmediği için, kitlelerin samimiyetine inandığı, kendini arzulardan, hırslardan soymuş, şöhretin zirvesinde, çevresi genç kadınlarla dolu iken kendinden yirmi bir yaş büyük bir kadınla evlenecek kadar derviş hırkası giymiş bir adam.

Bu seçimin arkasında belki daha on beşli yaşlardan beri takip ettiği güzel bir kadına hayranlığı, genç yaşta kaybettiği annesine olan özlemi, babası gibi bir ebeveyn olmaktan korkarak çocuk sahibi olmak istemeyişi yatıyor olabilir ama hassas sanatçı yüreğini de pas geçmemek gerek. Ölene kadar el ele göz göze gördüğümüz bu çiftin aşklarının efsane olduğu da tartışmasız bir gerçek. Yaşadığı travmalar sonucu dengesizliklerinde içinden çıkan başka birinin varlığına rağmen onu terk etmeyen Muhterem Nur'un aşkı da takdire şayan. Yani tam da aşk bu, her şeye rağmen illa da sen diyen bir kadın... Ondan başkasına dönüp bakmamış şöhretli, paralı bir adam... İkisi de önünde saygı ile eğilip alkışlanacak, şimdilerde tarihe karışmış  hasletler.

Oyunculukların başarılı olduğu filmde, şarkılar da Müslüm'ün sesinden verilse idi mükemmel olacaktı. Yine de çok başarılı bir yapım olduğunu düşünüyor, başta yapımcı Mustafa Uslu olmak üzere emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Mutlaka izleyin ve insanın hayattan, isteklerden soyunmasının nasıl bir şey olduğunu, aşkın güzelliğini ve bu yaşanan sancılı ve kısa ömürde ardından sayısız eserler bırakılabileceğini görün...

Müslüm'ü Dinlemek için tıklayınız. 

 "Eğer seni kırdıysam
Darıl bana Ama bir gün beni ararsan Bak ruhuna Birden gecem tutarsa Güneşi çevir bana Sevgilim bağışla Biraz zor olsa da Affet beni akşamüstü Gölgem uzarken Öğleden sonra affet Ne zaman istersen Affet beni gece vakti Ay doğmuş süzülürken Sabaha kalmadan affet Tam ayrılık derken Çünkü sen çölüme yağmur oldun Sen geceme gündüz oldun Sen canıma yoldaş oldun 
Sen kışıma yorgan oldun      

 Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de
Zaaflarına bir gece
Hatalarına bir nilüfer
Sevgisizliğine bir kalp verdim
Artık geri ver
Geri veremezsin aldıklarını
Artık geri ver
Geri verilmez hiçbir yanılgı
Yokluğuma emanet et
Sende benden kalanları
Herşeyi al, bana beni geri ver
Bir şansım olsun
Başka yer, başka zaman
Sensiz ömrüm olsun
Herşeyi al
Bir şansım olsun
Başka yer, başka zaman
Sensiz ömrüm olsun
Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de
Zaaflarına bir gece
Hatalarına bir nilüfer
Sevgisizliğine bir kalp verdim
Artık geri ver
Geri veremezsin       

MY OWN LOVE SONG - AŞK ŞARKIM



SİNEMA GÜNLÜĞÜ 68. Film

Taşınmak meşakkatli bir eylemdir ama sanırım yerleşmek daha da zor. Yıka, ütüle, temizle, yerleştir işleri bir türlü bitmiyor. Bunda her şey ile tek başına ilgilenmek zorunda olmam kadar minimalizme tepki olarak doğmuş olmamın da etkisi büyük. Yıllardır onlarsız yaşayabildiğim ama yine de vazgeçemediğim, karşılaşmaların, coğrafyaları dolaşmanın yani yolculukların hatırası olan bir sürü objeyi geldiği mekanın yarısı kadar olan bir yere yerleştirmek tam bir legoculuk bilgisi gerektiriyor. Bilgisayar oyunu kültürüm tetrisle sınırlı olsa da lego ve yeniden yaratım sanatlarında iyi olduğumdan zaman alsa da yavaş yavaş yerleşiyor, anılarımdan ödün vermiyorum. 

Hayatın bir yolculuk olduğuna inananlardanım ve yoldaki yeni durağım burası. Yolda olmayı, hareket halinde olmayı sevsem de insanın ev denen sığınağa ne kadar ihtiyacı olduğunu acı tecrübelerle idrak ettikten sonra dönülüp gelinen yer olduğunda anlamı derinleşen "Ev" e yerleşme telaşının yorgunluğundan hiç de şikayetçi değilim. Ancak okuma ve yazmama sekte vurduğu kesin. Lakin bu zamanı da düşünerek geçiriyorum aslında. 

Elimiz ayağımız gibi olan şu internet de bağlansa düşündüklerimi hayata geçirme konusunda epey mesafe katedeceğim. Telefon dışında bağlantı şansı olmayınca uzun zaman sonra mecburen TRT2 'ye döndüm. Bari akşamları film izleyeyim diyerek iki gecedir pazardan aldığım yeşillikleri ayıklarken alt yazı okumaya yetişme çabası ile film izliyorum. 

Bu gece de yukarıda resimde paylaştığım "Aşk Şarkım"ı izledim. Film önü ve film arkası programı ile zenginleştirilmiş bir yayın sunan TRT2'ye teşekkür ediyorum. Bu aralar yolculuk üzerine düşünürken böyle bir filme denk gelmek yazmaya sevkedince gecenin bu saatinde bir şeyler karalayayım dedim. 

---Spoiler içerir---

Baş roldeki kadın karakter trafik kazası sonrası tekerlekli sandalyeye mahkum oluyor. Bu nedenle Psikiyatri servisine yatırılıyor. Burada tüm ailesini yangında kaybettikten sonra gördüğünü iddia ettiği meleklerle konuşarak, hayata tutunmaya çalışan bir adamla tanışıyor. Hastaneden çıktıktan yedi yıl sonrayı anlatan filmde birbirine dayanışma içinde iki yakın arkadaşı görüyoruz. İnançlı bir adamla her şeye inancını kaybetmiş, ona bakan annesi de ölünce hayata tamamen küsüp küçük oğlu ile dahi görüşmeyen kadının birbirlerinin engellerini tamamlayarak, sürekli dertleşerek birbirine destek olarak kurdukları yakınlığa rağmen birbirlerinde olumlu gelişmeye sebep olamadıklarını görüyoruz. 

İşte bu noktada düşünmeye başlıyorum. Demek ki bazen yakın arkadaşlar birbirine ancak koltuk değneği kadar destek olabiliyor ama asıl tedavi için yetersiz kalıyor. İnsan neden en yakınındakinden onun için çırpınan arkadaşından değil de uzaktaki bir yabancıdan daha kolay etkileniyor. 

Filmde de, yakın arkadaşı onu değiştiremiyor ama birlikte bir yolculuğa çıkmaya ikna ediyor. Yol boyunca yaşadıkları ve yeni tanıştıkları insanlar kısa bir sohbetten sonra onların değişimine vesile olacak anılar bırakarak uğradıkları hayatlardan çekilip yollarına devam ediyorlar. 

Çok yaklaşırsan göremezsin, uzaktan da seçemezsin ya nesneleri araç takip mesafesini kolayca ayarlar ama insanlarla o meşhur kirpi mesafesini bir türlü tutturamazsın ya filmde de böyle oluyor. Kısa bir süre temas ettiği ölümcül bir hastalığa sahip kadının neşeyle hayata tutunması yedi yıldır insanlardan kaçan, tutkuyla yaptığı şarkı söyleme işini de bırakan kadının değişmesine sebep oluyor. Yolda bir sürü kaotik olay yaşayıp hayatlarına yön verecek insanlarla karşılaşmaları da hayatın en güzel cilvelerinden olsa gerek. Her şerde bir hayır var sonuçta:)

Bir de çok inandığım "Karşılaşmak" kavramı var ki, büyülü bir andır. Herkes herkesin yanından geçer ama karşılaşmak ruh işidir. Bazen kısacık temaslarla bile derin bağlar kuran, büyük değişimlere sebep olan karşılaşmalar vardır. Bir gün birine rastlarsınız ve bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmaz. Herkes kendi yolculuğunda ilerlerken o kader örgüsü ilmekleri birbirine takar. Bir ters bir düz derken herkes herkesle başka bir motifin parçası olur ama kimileri ile anlamlı bir desen ortaya koyar. Eğer şanslıysanız sizden yeni bir insanı çıkaran kişi size yeniden aynı motifi tek başınıza devam ettireceğiniz hediye anlar bırakır. 

Filmde de bu iki arkadaş hayatlarına dokunan insanlarla başkalaştılar ve yollarına yine beraber devam ettiler. Şanslıydılar... 

Film müzikler açısından da çok başarılı. Bob Dylan şarkıları çok güzel yorumlanmış. Stilize bir film hem de dramatik unsurlar taşıdığından oldukça yoğun ve farklı yöntemler kullanılmış. Bu da doku uyuşmazlığına sebep olmuş görünse de belki de yönetmen klasikler dışında farklı bir filme imza atmak istemiştir. 

Yol filmi olduğu için çok fazla kişi giriyor, çıkıyor Her karakter ayrı bir hikaye iken süre sebebiyle kişilerin özellikleri derinlemesine işlenmiyor ama başarılı bir yönetmen. Aynı zamanda reklam filmi de çeken, şair de olan yönetmen animasyonlar eklediği filmle sıradan gişe filmlerinden farklı bir çizgi yakalıyor. 

Bu nedenle tavsiye edilebilir bir film olduğu notunu düşerken hayat yolumuzda duraklarımız güzel karşılaşmalarla renklensin dilerim.   

Filmin künyesi için tıklayınız.

DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE

Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz” Eylül 9, 2...