YOUTUBE KANALIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YOUTUBE KANALIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çam Ağacının Gölgesinde Cansel Koç'un Youtube sayfasında

 



Bir yazarı en mutlu eden şey hiç bilmediği tanımadığı yüreklere dokunabildiğini görmesidir. 

14 yaşından 80 yaşına kadar geniş bir okur yelpazesine sahip olmak, benzer hisleri yaşatmak çok tatmin edici 🙏 

Sevgili @canselkc bu ayki YouTube videosunda benim kitabıma da yer vermiş. 

Genç bir kadından kitaba dair böylesi sözler duymaktan dolayı mesudum. 

Çok teşekkür ediyorum


Çam Ağacının Gölgesinde adlı kitabıma dair kısım 11:44 dk da başlıyor. 

Instagram sayfamda reels videosu olarak izlemek isterseniz tıklayınız.  


Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl herkese kutlu olsun:)

Hava civa her şey, hayat gelip geçiyor.

Havasız kalmak istemiyoruz onun için, üçüncü doz aşımı oldum dün. Çipin etkinliği azalmış, tazeleyelim dedim.

Ne oldu şimdi? Artık dış güçlerin kontrolüne girdim değil mi, genlerim de değişecek. Bir de çift başlı çocuklar doğacakmış.

Genlerimizi değiştirmeyen şey yok zaten. Bu model insanlardan da fayda görmediğimize göre değişim hayat kurtarır bahaneyle. Bakarsınız yeni insan daha da akıllı olur, kafasız olacağına geni değişsin ne yapalım!

Yoruldum artık bu saçmalıklara inanılmasından. Yine yayıldı her gün ölü sayılarına alışıldı. Tamamen zararsız demiyorum, üretilen bir hastalığa ilacı da üretip zengin oluyorlar da mantıklı, tamam onu da anlıyorum ama zararsız bir tek şey söyleyin günlük yaşamımızda! Yok ki!
Ne hava ne su ne süt ne et, hiçbiri temiz değil artık. Çıkmaz sokak burası. Yeni bir yön gösterecek mi belli değil. Yaşarsak göreceğiz.
Yıl biterken hastalara şifa, borçlulara eda, darda kalanlara sefa, gidene rahmet, kalana merhamet diliyorum.

Yorulduk, biliyorum. Bıktık, sıkıldık ama biraz daha dikkatli olalım her gün hala.

Mutlu yıllar bana, sana, ona.

 Bu arada #huzursuzkelimeler isimli şiir seçkisi Ekim 2021’de @parisyayinlari ndan çıktı. 

Seçkide benim de #bırakma adlı bir şiirim vardı. Kargoma ekledim son güne yetişti. Emeği geçen herkese teşekkürler ☺️ Şiir seçkisi okumak zevklidir hepsi ayrı ses farklı nefes.

Aslında bu yıl bir seçkide daha yer aldım ama kargosu henüz gelmediğinden seneye görüşürüz artık 🙃🎊😬🎉

#handankılıc



Ayrıca seçkideki şiiri aşağıdaki videoda seslendirmiştim.




 

Annneeee Anneler Günü :))


Bu yazı ilk kez https://medium.com/t%C3%BCrkiye/anneeeeeee-285b81fae67 adresinde yayınlanmıştır.

Anchor da dinlemek için

https://anchor.fm/dashboard/episode/e10hor6

****

İçi anne şefkati ile dolu bütün kadınların anneler günü kutlu olsun iki kısa tebessümlük bırakıyorum 

iyi pazarlar 

https://hayatyaziyor.blogspot.com/2021/04/ana-gibi-yar.html

https://open.spotify.com/episode/0tav7UNMnxLmEQLZG0zhDA?si=q1z48opITXetxFBcb2FIhw 

https://open.spotify.com/episode/0lmOo6WMQE24ghGXpBoSXK?si=HiAbcDh7RpGBk57eJg8mCA 

Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın


SESLENEN YAZILAR PODCAST YAYININA BAŞLADI!





Merhaba, 


Malumunuz Youtube da "Seslenen Yazılar" adlı bir kanalım vardı. Niye podcast de yapmıyorsun sorularına duyarsız kalamadım ve şimdi podcast yayını yapan tüm platformlarda yayındayım. 


Yukarıdaki logo ve kanal ismi ile aratırsanız hepsinden ulaşabilirsiniz.



En yaygın kullanılan platform olan Spotify'ı kullanmıyorsanız bile ücretsiz üyelikle dinleyebilirsiniz. 


Adres için tıklayabilirsiniz. 


Trailer için buraya tıklayabilirsiniz.

  






Spotify kullanmayanlar için ana dağıtıcı siteden yani aşağıdaki linkten dinlenebilir :


https://anchor.fm/s/5965fe74/podcast/rss


Bunun haricinde google podcast, apple podcast, breaker.auido, pocket casts, radiopublic.com  adreslerinden ulaşabilirsiniz. 


Seslenen yazılara duyarsız kalmamanız dileğiyle:)


Not: anchor.fm üzerinden dinlerseniz yorumunuzu sesli olarak bırakabilir, bana ulaşabilirsiniz. 











 

Yazıldığı gibi okunmaz her cümle!

Deforme ediyoruz zihnimizi, yüksünüyoruz bazen yaşamaya, unutmaya, unutulmaya.

Hayat bir oyun ve eğlenceden ibaret değil mi? Oyun içinde oyundayız aslında.

Sonra bir gün o yazı belirir karşımızda: Game over! Ve her cenazede o günü düşünüp kendimize ağlarız. Ölüm hepimizin hassas karnı. Ama besleniyoruz bu duygudan. Yine de üzülmemek elde değil. Dramı seviyoruz. 


Cenazesi olmuş, sonradan duydum.  Hastalık, ayrılık, uzaklık çok zor. "Arkadaşım eşek" şarkısını birkaç yıl önce duyduğumda öyle ağladım ki herkes şaşkına döndü. Çok özlediğim bir arkadaşımdı aklıma gelen. Eşek olan kimdi, o kendini bilir değil mi? 


Bunca zaman sonra bir kere sesini duydum, başsağlığı diledim. Her zamanki pozitifliğiyle beni teselli etti. Kaybeden ve teselli eden, hastalanan, imkansızlıklara sıkışan o iken ben gözyaşlarımı hissetmesin diye sessizce dinledim söylediklerini. 


Öyledir insan işte, tabi ki eşek olanlar! Ne yaparsa kendi yapar, ne ederse kendine eder. Bazıları, onun gibi insan olmayı becerenler yani, bu vasfı derisi gibi üzerine giyenler, kelimelerden soyunarak halleriyle konuşurlar. Yazıldığı gibi okunmaz ya her cümle, onlar kelimeler arasına kocaman paragraflar sığdırıp hissettirmeden ruhunuza bırakırlar. Hafif yaşar, bir tüy gibi temas etseler de hayatınıza, sizi bir dolu düşünce ile baş başa, kendinizle hesaplaşmanın kucağında bırakırlar. Böyle yüreklerin sayısı çok az, onlara rastlamak hem ödül hem ceza! Ödül, çünkü sizi değiştirirler. Ceza, çünkü artık kimse yerlerini dolduramaz. Gerçek bir insan tanıdıysanız, dublörler kesmez bir daha. Yenisine rastlayacak kadar şanslı olunur mu bu hayatta bilemem. 


Bu rastlaşmaya rağmen değişmediysek "Eşek benim" diyebiliriz sanırım.  Ya da kim bu eşek diye düşünüp dururuz. Sonra gülümseriz; kim değil ki! Herkeslerin arasına karışıp sıradanlıkta buluruz çareyi. Belki sadece öyle insanlar eşek değil, melek der kaçarız kendimizden, olmak için aşmamız gereken eşiklerden...


Vazgeçtim, sıpa değil eşek. Sıpadan korkmazdım sanırım. Anneannemin sokağında eşekli yaşlı bir adam vardı; evinin önünden geçen çocukların kulağını çekerdi, mani söylersen bırakırdı. Kırmızı başlıklı kızın ananesine varması için geçmesi gereken bir orman ve hain kurt varken benim yoluma siyah kıspetini urganla bağlamış, saçları her daim üç numara tıraşlı, ezberden mani okutan "Kulakçı amca" çıkardı. Ananemin evi sığınaktı. Ulaşmak için çok mani ezberledim. Bilmeceler ve manilerden oluşan kitaplarım vardı. Eskiden her şeyin kitabı vardı, okumayan cevaba ulaşamazdı. Kitaplar da sığınaktı, ananemin evi de.  Yıktılar, yerine kara bir mezar taşı diktiler. Balkonsuz, bahçesiz granit ve camla kaplı biçimsiz, ruhsuz bir şey. Ne zaman sığınak ihtiyacım olsa kendimi orada bulurum hala. Ve gerçekle yüzleşirim yeniden. Güzel insanlar yok artık, gittiler, saklanacak, sığınılacak bir yer kalmadı, konum bilgilerin yüklendi, görüntün alındı, her yanın kuşatıldı. Maniler yok artık. Masallar tükendi, kabuslar yüklendi.


Nerden geldi şimdi aklıma bunca karanlık, hah tamam, hiç eşek görmedim diyecektim oysa her yer eşek değil mi? Hiç insan görmedim diyemem, o kadar şanssız değildim. Gördüğünden geri kalmak ne acı. Ben kalbi, vicdanı, sevgisi gerçek insanlar arasında olmayı çok özledim. 


Yalanlar, riyalar, virüsler, maskeler, aşılar, aşılamayanlar, yılanlarla çevrili iken dünya hafif tüy gibi insanlar çekildi içine. Ağırlaştı rota, başkalaştı coğrafya. 


Bir kere bir yılanla göz göze gelmiştim tabi ki rüyamda. Beyazdı, beyaz bir tavandan süzülüp bana bakıyordu. Hiç korkmadım oysa televizyonda görsem bakamam. Bu rüyamı yorumlamıştı. Korkma tamam mı,  sana bir zarar vermeyecek demişti. Korktukça hatırlıyorum. Ama her zaman sakin kalamıyorum. Geçenlerde de rüyamda bir köpeğe sarıldım düşününce ürkütücü geliyor. Çünkü köpek kovucu ile dolaşıyorum. Bütün hayvanlardan korkuyorum derdim eskiden. Şimdi insanlardan da korkuyorum. Benle dalga geçeceksen malzemem budur. 


Vay Eşek diyeceğim çok insan var ama o güzel gözlü canlılara da hakaret etmek istemiyorum.


Kahkahaların örteceği hüzünler biriktirdim. Gizlenmek istiyorum demek ki dramlarımın arkasına. Benim en komik sırrımı bilmenizin zamanı geldi desem de aklıma bundan başka hiç bir şey gelmiyor. Korku işte, hayvandan, topraktan, ölümden, virüsten, insan görünümlü dublörlerden, uydulardan, konum bilgilerinden, aşılardan, aşılanmamaktan, aşamamaktan... 


Ama gerçek dramların tek faydası bu olmalı; üst üste gelince illa ki unutturuyor kişisel felaketlerimizi. Bizi üzenleri, yakıp yıkıp gidenleri, hatta herkesi, her şeyi; ömrün kaymış gitmiş, bir insana, bir olaya neden takılasın ki? 


Buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz


Bu şarkı da hep korkutur beni. Anı denk gelir de tutarsa yanar insan, of ne büyük beddua; sevişirken, öpüşürken unutama beni diyor kadın hem de nasıl içten. “Bitmek bilmez karanlık geceler boyunca unutama beni, ayrılık acısını kalbinde duyunca unutama beni!”


Direniş diri tutar unutamazsın zaten. Hangisi dram acaba, unutamamak mı unutacağım diye direnmek mi? Önceleri "Unutacağım işte" diyoruz.  Esmeray unutama beni diyor ya, ona inat bizimki. Melodrama bağlıyoruz. Sonra ardarda ne dramlar yaşanıyor hayatta. Bunları düşününce halimize güldüm, tabi  acı acı. 


Herkesin hayatında illa ki var bu duygu. Yetti gari bu kadar dram. Değiştiremeyeceğin şeyleri kabullenme huzuru, değiştirebileceğimiz şeyleri değiştirme gücü ve ikisi arasındaki farkı anlayabilme yeteneği ver demeli, bunun için dua etmeli.  Sürekli drama yapıyorlar da kime ne faydası var? Olanı olduğu gibi kabul edip yaşa işte. Bir gün bitecek bu oyun, bil, fark et, sev, yaşa yine.


6 Nisan 2021

Handan Kılıç





Not: Bu çalışma sanal yazı evi derslerinde koyu renkli cümleler Yonca Tokbaş tarafından verilerek, Esmeray' sesi eşliğinde yazılıp tüm cümleler tersten sıralanarak bu hale getirilirken geliştirilmiştir. Bu nedenle adı, yazıldığı gibi okunmaz her cümledir:))

Sevda Kuşun Kanadında



Ülkü Tamer şiirinde “Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen” diyor ya, düşündüm de ben hiç kuş vurmadım, yuvasını bile bozmaya korkarım bir örümceğin. 

Sapanım olmadı hiç, canımın çok sıkıldığı zamanlar da bilmem. Yani ne yapacağım diye düşündüğüm pek olmaz, hangisini yapayım derim sadece. 

Ama her daim şiir okurum hele de sıkıldığım da. Ülkü Tamer canı sıkılınca şiir yazmış. 

Sanatın zirvesi bence şiirdir. Birkaç manzuma yakın denemem var lakin şiir demeye gerçek şairleri düşünerek dilim varmaz. Ama yine de melodisi var yazdıklarımın. Şiirde melodiyi yakalamak önemli. Müzik de şiirin içinde, söz de, sanat da. İşte bu sebeple şiir her türün üstünde. 

Bu arada bilinenin aksine şairler sadece ilhamla yazmazlar. Ama ilham bir esintidir, sadece şairlerin hissettiği. O esintiden yakalarlar kelimeleri. Bazen uykuda bazen uyanık, sonra onlarla çalışırlar. Gece gündüz zihinlerindedir ve aylarca içlerinde gezdirdikleri kelimeler vakti gelince akar gider kağıdın üzerine. 

Akan her şey güzeldir. Takılan, duran, biriken her şeyse ağırlaşır, ağlatır, aratır. 

Aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır. 

Bir kuş neyi arar, bir çocuk neden bir kuşun peşinden gider. Anne çocuğun peşinden koşarsa aslında kuşun izinde midir? Kuşun, kanadın, özgürlüğün ya da bile isteye seçtiği bu tutsaklığın, sevdanın... 

Sevda kuşun kanadında, ürkütürsen tutamazsın. 
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın” mı diyordu Cem Karaca. 

Sapanla kuş vurmadım hiç, vurmayacağım, kimseye zarar vermeden yaşadım öyle devam etmek muradım.

Sebahattin Ali "Ruhumun dalgaları" şiirinde nasıl da güzel anlatmış kalbi kuşlar gibi insanları:

Ruhumun dalgaları koşup kabarmayınız” diye seslenmiş içine, dışına, göğe, bize.

Hayat bazen bir vurgunla kıyıya atar insanı. Belayla, sevdayla, ölümle, ayrılıkla... 
O vakit yorulur insan ve der:

Bilmediğim yeni bir masala başlasanız

Çekilse kulağımdan hatıraların dili

Eski günler artık bana yaklaşmayınız


İnsanın bunları yazması için istiab haddinin dolması gerek. Oysa Sabahattin Ali kırk bir yaşında iken öldürüldü. Şair yüreği işte, ruhunun dalgaları koşup koşup kabardığında kendini hizaya çekmek istemiş olmalı.

Ey hayaller vurmayın kalbimin sert taşına

Bütün bir hayat bile değmez bir gözyaşına

Ruhumun dalgaları köpürüp taşmayınız


Taşarsa dökülür insan, dökülürse dilinden kelimeler bir kere, bağlar yüreğini. 
Ya susmak çare midir? 
Peki yürek susmayı bilir mi, dil gibi, dudak gibi? 

Bir yola girdiysen dönmek her zaman mümkündür. Yanlış kararlar verip bedelini ödesen de seçtiğim der katlanırsın ama bir de seçmediklerin var: Kuşun kanadında bir sevda, ürkütüp tutamadığın mesela.

Canım çok sıkılıyor diyerek kuş vurmak istetecek bir deli ruh hali uğradığında “Ruhumun dalgaları koşup kabarmayınız” demeli insan tıpkı şair gibi. 

Köpükler geçene kadar beklemeli. Geçmiyorsa köpük değildir, fark etmeli. 

Taşmıyorsa içte tortu bırakır, bilmeli. 

Ruhun dalgalarının sükuna ereceği vakitler de gelecek, üzülmemeli. 

"Bütün bir hayat bile değmez bir gözyaşına" diyen Sebahattin Ali’yi hatırlamalı. 

Çok da üzerine gitmemeli hayatın, kalbin, kuşların ve çocukların... 

Durup dinlenmeli... 

Nefeslenip devam etmeli. 

Hayat ırmağı sürekli akmakta.

Handan Kılıç
5 Nisan 2021




Melankolinin Dikitleri




Uzaktan görmüştüm

Ruhundaki gölgeyi

Sıcaktı hava

Özlemiştim serinliği

Elimde fener

Hevesle daldım

Mağarandan içeri

Karanlıktı her yer

Beraber dolaştık galerilerini

İlerledikçe fark ettik

Gizli kalmış obruk ve düdenleri

Sen, benimle tanıdın

Korktuğun labirentleri

İnsan,

İnsan da görür hallerini



Bir ışık tayfıdır aşk,

Yedi renkli

Ruhun ruhumdaki parıltıyı emdi

Oyuklarında nefeslenip

Yarıklarından yol bulmuştum

Dönemedim geri

Rüzgârın uğultusuna karışan

Damlaların sesi

Ürpertse de içimi

Kaya altı sığlıklarına ulaşmak

Nefes kesici

Biriken yağmur suları

Nasıl da lezzetli

İçtikçe susadık aşkla

Kayaçlar kaygan

Hava nemli

Tek isteğimiz biraz güneşti

O ki, ısıtır, ışıtır

Hayat bayrağını dikince

Kalp kalesi kolay düşerdi



Kırmızı ateşti

Yeşil, cennet bahçesi

Gök, deniz mavi

Karışınca hepsi

Beyazdı ismi

O ki, masumiyet rengi

Saklamaz içinde günahı kiri

Siyah gibi

Ama bir ışık tayfıdır aşk

Kırıp geçirir renkleri

Ateşle cennet

Denizle hasret

Nefretle sevgi

O tayfla yer değiştirirdi



Ruhun ruhumdaki güneşi emdi

Yine de denizim ışıltılı

Gönlüm çiçek çiçekti



Elim eline kenetlenseydi

Hiç kaybetmezdik bizi

Karanlık kuytularda

Topraksız mağaralarda

Güneşsiz ormanlarda

Boy veren mantarlar gibi



Sel oldu sonra,

Galerilerinde mahsur bıraktı seni

Toprak kaydı

Güneş çekildi

Ben karanlıktan korktum

sen ışıktan

Yağmurlar kesildi sonunda

Ormanlarsa alev alevdi

Değirmeni döndürmeyen taşıma sular

kesmeyince kimseyi

Susuzluk baş gösterdi

Denize koştu herkes

Umuttu suyun kaldırma kuvveti

Kıyıda rüzgar yaktı

Susuz tenleri

Şimdi duyulan

Aç martıların çığlık sesleri

Bir de kaçışan balıkların tek sortide

Can verişleri



Güvertesiz vapurların koyu renkli camlarında

Tanıdık bir adam silueti

Sahi kimdi bu fersiz gözlerin sahibi

Yüzünde acının çizgileri

Mağaradaki gölgeleri izler gibi



Rüzgâr çanının ince sedefleri

Notaları karışmış bir şarkı söylüyor sanki

Işık mağaradan çekildiğinden beri

Her gün içinde yükseliyor melankolinin dikitleri

Hiç kesilmeyecek mi bu karanlık rüzgârın nefesi

HANDAN KILIÇ



Hatıra

 


Odanın yerini süpürürken içeriye heyecanla giren iki çocuk “Anne, bugün doğum günün ya sana yeni bir elbise aldık." diyerek paketi uzattılar. 


Çoktan unutmuştu. Hatırlanmasa umursamazdı ama bu günü atlamamaları mutlu etti. Hevesle açtı hediyesini.   “Ay, şarabi pembe mi bu hem de saten ne masraf ettiniz yavrum” diye çıkışsa da sevinci yüzünden okunuyordu. 


“Dinle bir dakika bugün vesikalık fotoğraf çektirecektik ya biz seni de götürelim istedik hem hatıra olur.”


Kadın elbisesini incelerken gözleri parladı. İyi ki uyumuşum bu akşam, gözlerimin altı şiş çıkmaz fotoğrafta” diye düşünürken yanaklarını ovuşturdu. Ama giderek uzayan çenesini hissedince aynaya bakma hevesi kaçtı.


Kızıyla oğlu hadi hazırlan diye sıkıştırıyordu. Heveslerini kırmak istemedi, saçlarını taramaya başladı, her zamanki gibi sola ayırdı. Eskiden uzun saçları vardı ama artık kısacık kestiriyordu. Odanın kapısını kapattı üzerindekileri çıkardı, aynaya sırtını dönmüştü elbiseye girebildiğine sevindi. 


Çocukların neşesini görünce “Her şeye rağmen hayat güzel” diye mırıldandı. Beraberce fotoğraf çektirecekleri o eski dükkana geldiler. Adam, maskesini indirdiğinde önce ürktü kadından, geri çekildi. Epey zamandır dışarı çıkmayan kadın birden kendini hatırladı. Yüzüne kara bir bulut çöktü. Kızı biz fotoğraf çekilecektik önce annem geçsin dedi. 


Fotoğrafçı çenesinde duran maskeyi ağzına doğru çekerken içinden “Elbisesi olmasa baban sanırdım” diye söylenerek arka fonu hazırladı. 


Gülümseyin dese de kadın duymadı bir daha söylemek de içinden gelmedi. Tamamdır diyerek hızlıca işini bitirip kıza geçti. 


Genç kız çıtı pıtı haliyle çok sevimliydi. "Bu anneden bu kız" diye şaşkınlıkla bakarken o bütün dişlerinin göründüğü bir gülümsemeyle poz verdi. Aynı neşeli halle hemen annesinin yanına geçti. Oğlanın fotoğrafı çekilirken beraber seyrettiler, fotoğrafçı en çok onun için uğraştı. "Erkek adamsın, yakışıklı ol, haşin bak" gibi cümlelerle pozunu yönlendirince kız rahatsız oldu. “Çok can yakacak maşallah” diyerek oğlan üzerinden iltifat etmeye çalıştı ama az önce bir yavru kedi kadar sevimli olan kız birden kaplana dönüştü ve “İnsan olsun, sevsin, sevilsin, kimsenin canını da yakmasın” dedi. 


Lafı ağzına tıkılan adam perdenin ön tarafına geçen müşterilerine dalaşmadan “Bir hafta sonra alabilirsiniz” diyerek uğurladı. Dışarı çıktıklarında hala arkalarından bakıyordu. “Ne güzel çocuklar, Allah çirkin şansı versin diye boşa demiyorlar, demek adam yakışıklı, güzel müzel de kızın dil pabuç kadar, tam dayaklık” diye mırıldanarak dükkanın önüne iki maşrapa su döktü. 


Ne zaman annesiyle bir yere gitse insanların acayip bakışlarına maruz kalan kız neşeli görünmek için fazladan çaba harcıyordu. Yorulsa da bu gün moralini hiç bir şey için bozmadan annesini gezdirmeye kararlıydı. Babasının onları bırakıp gittiği vakitten beri iyice içine kapanmıştı annesi. Bunun için “Biraz yürüyebilirsen sahile gitmek istiyoruz” diye ısrar etti. Başını sallayınca koluna giren kızı ve elinden tutan oğluyla kıyıya kadar geldiler. Kadın bunca zaman sonra dışarı çıkmanın verdiği şaşkınlıkla halini ve hastalığını unuttu. Herkes yüzündeki maskelerden şikayet etse de kadın içten içe sevinçliydi. Her şeyi örtüyor bu maske diye düşündü, güzelliği de, çirkinliği de. 


Martıların çığlıkları, koşuşan çocukların cıvıltısı, bisiklet sürenlerin neşesi, kıyıda oturmuş denizi izleyenlerin huzurunu görünce iki çocuğunu omuzlarından sıkıca sarıp göğsüne bastırdı. “İyi ki geldik. Ne güzel bir armağan oldu bugün bana” dedi saçlarından öptü. 


Boş buldukları masaya oturdular. İçinden aylar sonra denizi gördüm bazen yakın da uzaktır diye geçirirken kocasını hatırladı. Gözlerini kıpırtısız denize dikti içinde yükselen dalganın altında kaldı bir an. Hali kızının gözünden kaçmadı ama ses çıkarmadan elini tuttu.


“Anne bugün senin doğum günün böyle üzgün olmanı istemiyoruz” diyen oğluna sıkıca sarıldı. 


Masaya çaylar geldi. Kadın yudumlarken günlerdir çay bile içmediği hatırladı. Hiç bu kadar özlememiştim diyerek bir dikişte bitirdi. Dünya varmış, gök, deniz, çocuklar, martılar meğer dışarıda hala hayat varmış" diye mırıldandı.


"Eylem insanı başka oluyor severim böyle hareketli adamları, Allah’tan kızım öyle. Kararlı ve inatçı. Düşünür ve uygular, beni buralara sürüklemeyin demiştim ama iyi ki gelmişim" diye düşünürken deniz kokusunu içine çekti. 


“Yorulduk ama değdi, diyeceğimiz bu güzel günü bize armağan ettiğin için çok teşekkürler anne iyi ki doğdun iyi ki bizimle geldin, iyi ki annemiz oldun” derlerken çaylar yenilendi. Garsona işaret ederek sürpriz pastayı istedi kız. 


Gözlerinde yaşlarla pastasındaki mumları üflerken çocuklarıyla beraber daha uzun yıllar geçirmeyi diledi. Tabağındaki dilimi yerken gülümsemeye zorladı kadın kendini. İstese de gülemez olmuştu bu hastalık yüzünden. Gülmek, ağlamak hatta konuşmak hep eziyetti. İnsanların soruları da yorduğundan nicedir kendini eve kapatmıştı. Ama  o gün orada ilk defa insanların ne düşündüklerini umursamadan keyifle oturmayı başarınca karar verdi: Bundan sonra her gün evden çıkıp yürüyecek, maskeli suratlarına bakıp bu sefer o gülümseyecekti. 


Handan Kılıç


12/3/2021




SESSİZ (ŞİİR)

 


Merhaba,

Youtube kanalımın adı ve logosu belli oldu, fotoğrafta görüldüğü üzere Seslenen Yazılar:))


Ve yeni video bu gün yayında, link aşağıda:

https://www.youtube.com/watch?v=u0eH5CguHcM



Yazı yorum dergi yeni yazım:


ayrıca bu yazıyı kanalımdan dinleyebilirsiniz:


medıum.com Türkçe Yayın'daki yeni yazım da yayınlandı:


yazıyorum dergi PDF son sayı Yaşar Kemal Filmi Yılanı öldürseler yazım için linkten ücretsiz dergiyi indirebilirsiniz.


Bu arada bir kaç iyi haberden de bahsedeyim: 




Velespit yayınlarından çıkan Başkalarının Çiçekleri adlı öykü derlemesinde Tülüm'le adlı öykümle yer aldım. Kitaba internet üzerinden ulaşabilirsiniz.


Şiddet konulu kitaba seçilen öyküm "Kimse Değil" de yakın bir tarihte yayına girecek.


Kadınlar günü projemizin gelirleri eçev'e bağışlandı. İnternet sitesinden mandala serisine ait fotoğraf sergisine bakabilirsiniz.






VE KADIN


 VE kadın...

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Anısına...

Günü gün yapan güneşse, hayatı yaşanılır kılan varlık da kadındır. 

Herkesin içi, uyanınca gördüğü o gülümseme ile mis kokulu sıcak bir çayı yudumlamaktan çok önce ısınır. 

Hayatın olduğu kadar evin de temel dinamiği kadına bağlıdır. 

KANALIMA HOŞ GELDİNİZ!

 


Merhaba,

Dünya hem küçük hem de herkese yetecek kadar geniştir ya, Youtube da öyle. Bu gün yeni bir adım atıp başta bu blogum olmak üzere digital platformlardaki yazılarımdan seçeceğim yazıları seslendirmeye karar verdim. Aşağıda ilk videomu paylaşıyorum. 

Takipçilerimi abone olmaya, bildirimleri açmaya davet ediyor, yorumlar ve takip desteğiniz için şimdiden teşekkür ediyorum.


  

DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE

Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz” Eylül 9, 2...