Çam Ağacının Gölgesinde Cansel Koç'un Youtube sayfasında
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl herkese kutlu olsun:)
Havasız kalmak istemiyoruz onun için, üçüncü doz aşımı oldum dün. Çipin etkinliği azalmış, tazeleyelim dedim.
Ne oldu şimdi? Artık dış güçlerin kontrolüne girdim değil mi, genlerim de değişecek. Bir de çift başlı çocuklar doğacakmış.
Genlerimizi değiştirmeyen şey yok zaten. Bu model insanlardan da fayda görmediğimize göre değişim hayat kurtarır bahaneyle. Bakarsınız yeni insan daha da akıllı olur, kafasız olacağına geni değişsin ne yapalım!
Yoruldum artık bu saçmalıklara inanılmasından. Yine yayıldı her gün ölü sayılarına alışıldı. Tamamen zararsız demiyorum, üretilen bir hastalığa ilacı da üretip zengin oluyorlar da mantıklı, tamam onu da anlıyorum ama zararsız bir tek şey söyleyin günlük yaşamımızda! Yok ki!
Ne hava ne su ne süt ne et, hiçbiri temiz değil artık. Çıkmaz sokak burası. Yeni bir yön gösterecek mi belli değil. Yaşarsak göreceğiz.
Yıl biterken hastalara şifa, borçlulara eda, darda kalanlara sefa, gidene rahmet, kalana merhamet diliyorum.
Yorulduk, biliyorum. Bıktık, sıkıldık ama biraz daha dikkatli olalım her gün hala.
Mutlu yıllar bana, sana, ona.
Bu arada #huzursuzkelimeler isimli şiir seçkisi Ekim 2021’de @parisyayinlari ndan çıktı.
Seçkide benim de #bırakma adlı bir şiirim vardı. Kargoma ekledim son güne yetişti. Emeği geçen herkese teşekkürler ☺️ Şiir seçkisi okumak zevklidir hepsi ayrı ses farklı nefes.
Aslında bu yıl bir seçkide daha yer aldım ama kargosu henüz gelmediğinden seneye görüşürüz artık 🙃🎊😬🎉
#handankılıc
Çarkıfelek
Annneeee Anneler Günü :))
SESLENEN YAZILAR PODCAST YAYININA BAŞLADI!
Merhaba,
Malumunuz Youtube da "Seslenen Yazılar" adlı bir kanalım vardı. Niye podcast de yapmıyorsun sorularına duyarsız kalamadım ve şimdi podcast yayını yapan tüm platformlarda yayındayım.
Yukarıdaki logo ve kanal ismi ile aratırsanız hepsinden ulaşabilirsiniz.
En yaygın kullanılan platform olan Spotify'ı kullanmıyorsanız bile ücretsiz üyelikle dinleyebilirsiniz.
Adres için tıklayabilirsiniz.
Trailer için buraya tıklayabilirsiniz.
Spotify kullanmayanlar için ana dağıtıcı siteden yani aşağıdaki linkten dinlenebilir :
https://anchor.fm/s/5965fe74/podcast/rss
Bunun haricinde google podcast, apple podcast, breaker.auido, pocket casts, radiopublic.com adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Seslenen yazılara duyarsız kalmamanız dileğiyle:)
Not: anchor.fm üzerinden dinlerseniz yorumunuzu sesli olarak bırakabilir, bana ulaşabilirsiniz.
Yazıldığı gibi okunmaz her cümle!
Hayat bir oyun ve eğlenceden ibaret değil mi? Oyun içinde oyundayız aslında.
Sonra bir gün o yazı belirir karşımızda: Game over! Ve her cenazede o günü düşünüp kendimize ağlarız. Ölüm hepimizin hassas karnı. Ama besleniyoruz bu duygudan. Yine de üzülmemek elde değil. Dramı seviyoruz.
Cenazesi olmuş, sonradan duydum. Hastalık, ayrılık, uzaklık çok zor. "Arkadaşım eşek" şarkısını birkaç yıl önce duyduğumda öyle ağladım ki herkes şaşkına döndü. Çok özlediğim bir arkadaşımdı aklıma gelen. Eşek olan kimdi, o kendini bilir değil mi?
Bunca zaman sonra bir kere sesini duydum, başsağlığı diledim. Her zamanki pozitifliğiyle beni teselli etti. Kaybeden ve teselli eden, hastalanan, imkansızlıklara sıkışan o iken ben gözyaşlarımı hissetmesin diye sessizce dinledim söylediklerini.
Öyledir insan işte, tabi ki eşek olanlar! Ne yaparsa kendi yapar, ne ederse kendine eder. Bazıları, onun gibi insan olmayı becerenler yani, bu vasfı derisi gibi üzerine giyenler, kelimelerden soyunarak halleriyle konuşurlar. Yazıldığı gibi okunmaz ya her cümle, onlar kelimeler arasına kocaman paragraflar sığdırıp hissettirmeden ruhunuza bırakırlar. Hafif yaşar, bir tüy gibi temas etseler de hayatınıza, sizi bir dolu düşünce ile baş başa, kendinizle hesaplaşmanın kucağında bırakırlar. Böyle yüreklerin sayısı çok az, onlara rastlamak hem ödül hem ceza! Ödül, çünkü sizi değiştirirler. Ceza, çünkü artık kimse yerlerini dolduramaz. Gerçek bir insan tanıdıysanız, dublörler kesmez bir daha. Yenisine rastlayacak kadar şanslı olunur mu bu hayatta bilemem.
Bu rastlaşmaya rağmen değişmediysek "Eşek benim" diyebiliriz sanırım. Ya da kim bu eşek diye düşünüp dururuz. Sonra gülümseriz; kim değil ki! Herkeslerin arasına karışıp sıradanlıkta buluruz çareyi. Belki sadece öyle insanlar eşek değil, melek der kaçarız kendimizden, olmak için aşmamız gereken eşiklerden...
Vazgeçtim, sıpa değil eşek. Sıpadan korkmazdım sanırım. Anneannemin sokağında eşekli yaşlı bir adam vardı; evinin önünden geçen çocukların kulağını çekerdi, mani söylersen bırakırdı. Kırmızı başlıklı kızın ananesine varması için geçmesi gereken bir orman ve hain kurt varken benim yoluma siyah kıspetini urganla bağlamış, saçları her daim üç numara tıraşlı, ezberden mani okutan "Kulakçı amca" çıkardı. Ananemin evi sığınaktı. Ulaşmak için çok mani ezberledim. Bilmeceler ve manilerden oluşan kitaplarım vardı. Eskiden her şeyin kitabı vardı, okumayan cevaba ulaşamazdı. Kitaplar da sığınaktı, ananemin evi de. Yıktılar, yerine kara bir mezar taşı diktiler. Balkonsuz, bahçesiz granit ve camla kaplı biçimsiz, ruhsuz bir şey. Ne zaman sığınak ihtiyacım olsa kendimi orada bulurum hala. Ve gerçekle yüzleşirim yeniden. Güzel insanlar yok artık, gittiler, saklanacak, sığınılacak bir yer kalmadı, konum bilgilerin yüklendi, görüntün alındı, her yanın kuşatıldı. Maniler yok artık. Masallar tükendi, kabuslar yüklendi.
Nerden geldi şimdi aklıma bunca karanlık, hah tamam, hiç eşek görmedim diyecektim oysa her yer eşek değil mi? Hiç insan görmedim diyemem, o kadar şanssız değildim. Gördüğünden geri kalmak ne acı. Ben kalbi, vicdanı, sevgisi gerçek insanlar arasında olmayı çok özledim.
Yalanlar, riyalar, virüsler, maskeler, aşılar, aşılamayanlar, yılanlarla çevrili iken dünya hafif tüy gibi insanlar çekildi içine. Ağırlaştı rota, başkalaştı coğrafya.
Bir kere bir yılanla göz göze gelmiştim tabi ki rüyamda. Beyazdı, beyaz bir tavandan süzülüp bana bakıyordu. Hiç korkmadım oysa televizyonda görsem bakamam. Bu rüyamı yorumlamıştı. Korkma tamam mı, sana bir zarar vermeyecek demişti. Korktukça hatırlıyorum. Ama her zaman sakin kalamıyorum. Geçenlerde de rüyamda bir köpeğe sarıldım düşününce ürkütücü geliyor. Çünkü köpek kovucu ile dolaşıyorum. Bütün hayvanlardan korkuyorum derdim eskiden. Şimdi insanlardan da korkuyorum. Benle dalga geçeceksen malzemem budur.
Vay Eşek diyeceğim çok insan var ama o güzel gözlü canlılara da hakaret etmek istemiyorum.
Kahkahaların örteceği hüzünler biriktirdim. Gizlenmek istiyorum demek ki dramlarımın arkasına. Benim en komik sırrımı bilmenizin zamanı geldi desem de aklıma bundan başka hiç bir şey gelmiyor. Korku işte, hayvandan, topraktan, ölümden, virüsten, insan görünümlü dublörlerden, uydulardan, konum bilgilerinden, aşılardan, aşılanmamaktan, aşamamaktan...
Ama gerçek dramların tek faydası bu olmalı; üst üste gelince illa ki unutturuyor kişisel felaketlerimizi. Bizi üzenleri, yakıp yıkıp gidenleri, hatta herkesi, her şeyi; ömrün kaymış gitmiş, bir insana, bir olaya neden takılasın ki?
Buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz
Bu şarkı da hep korkutur beni. Anı denk gelir de tutarsa yanar insan, of ne büyük beddua; sevişirken, öpüşürken unutama beni diyor kadın hem de nasıl içten. “Bitmek bilmez karanlık geceler boyunca unutama beni, ayrılık acısını kalbinde duyunca unutama beni!”
Direniş diri tutar unutamazsın zaten. Hangisi dram acaba, unutamamak mı unutacağım diye direnmek mi? Önceleri "Unutacağım işte" diyoruz. Esmeray unutama beni diyor ya, ona inat bizimki. Melodrama bağlıyoruz. Sonra ardarda ne dramlar yaşanıyor hayatta. Bunları düşününce halimize güldüm, tabi acı acı.
Herkesin hayatında illa ki var bu duygu. Yetti gari bu kadar dram. Değiştiremeyeceğin şeyleri kabullenme huzuru, değiştirebileceğimiz şeyleri değiştirme gücü ve ikisi arasındaki farkı anlayabilme yeteneği ver demeli, bunun için dua etmeli. Sürekli drama yapıyorlar da kime ne faydası var? Olanı olduğu gibi kabul edip yaşa işte. Bir gün bitecek bu oyun, bil, fark et, sev, yaşa yine.
6 Nisan 2021
Handan Kılıç
Not: Bu çalışma sanal yazı evi derslerinde koyu renkli cümleler Yonca Tokbaş tarafından verilerek, Esmeray' sesi eşliğinde yazılıp tüm cümleler tersten sıralanarak bu hale getirilirken geliştirilmiştir. Bu nedenle adı, yazıldığı gibi okunmaz her cümledir:))
Sevda Kuşun Kanadında
Sebahattin Ali "Ruhumun dalgaları" şiirinde nasıl da güzel anlatmış kalbi kuşlar gibi insanları:
“Ruhumun dalgaları koşup kabarmayınız” diye seslenmiş içine, dışına, göğe, bize.
Hayat bazen bir vurgunla kıyıya atar insanı. Belayla, sevdayla, ölümle, ayrılıkla...
“Bilmediğim yeni bir masala başlasanız
Çekilse kulağımdan hatıraların dili
Eski günler artık bana yaklaşmayınız”
İnsanın bunları yazması için istiab haddinin dolması gerek. Oysa Sabahattin Ali kırk bir yaşında iken öldürüldü. Şair yüreği işte, ruhunun dalgaları koşup koşup kabardığında kendini hizaya çekmek istemiş olmalı.
“Ey hayaller vurmayın kalbimin sert taşına
Bütün bir hayat bile değmez bir gözyaşına
Ruhumun dalgaları köpürüp taşmayınız”
Taşarsa dökülür insan, dökülürse dilinden kelimeler bir kere, bağlar yüreğini.
Canım çok sıkılıyor diyerek kuş vurmak istetecek bir deli ruh hali uğradığında “Ruhumun dalgaları koşup kabarmayınız” demeli insan tıpkı şair gibi.
Melankolinin Dikitleri
Uzaktan görmüştüm
Ruhundaki gölgeyi
Sıcaktı hava
Özlemiştim serinliği
Elimde fener
Hevesle daldım
Mağarandan içeri
Karanlıktı her yer
Beraber dolaştık galerilerini
İlerledikçe fark ettik
Gizli kalmış obruk ve düdenleri
Sen, benimle tanıdın
Korktuğun labirentleri
İnsan,
İnsan da görür hallerini
Bir ışık tayfıdır aşk,
Yedi renkli
Ruhun ruhumdaki parıltıyı emdi
Oyuklarında nefeslenip
Yarıklarından yol bulmuştum
Dönemedim geri
Rüzgârın uğultusuna karışan
Damlaların sesi
Ürpertse de içimi
Kaya altı sığlıklarına ulaşmak
Nefes kesici
Biriken yağmur suları
Nasıl da lezzetli
İçtikçe susadık aşkla
Kayaçlar kaygan
Hava nemli
Tek isteğimiz biraz güneşti
O ki, ısıtır, ışıtır
Hayat bayrağını dikince
Kalp kalesi kolay düşerdi
Kırmızı ateşti
Yeşil, cennet bahçesi
Gök, deniz mavi
Karışınca hepsi
Beyazdı ismi
O ki, masumiyet rengi
Saklamaz içinde günahı kiri
Siyah gibi
Ama bir ışık tayfıdır aşk
Kırıp geçirir renkleri
Ateşle cennet
Denizle hasret
Nefretle sevgi
O tayfla yer değiştirirdi
Ruhun ruhumdaki güneşi emdi
Yine de denizim ışıltılı
Gönlüm çiçek çiçekti
Elim eline kenetlenseydi
Hiç kaybetmezdik bizi
Karanlık kuytularda
Topraksız mağaralarda
Güneşsiz ormanlarda
Boy veren mantarlar gibi
Sel oldu sonra,
Galerilerinde mahsur bıraktı seni
Toprak kaydı
Güneş çekildi
Ben karanlıktan korktum
sen ışıktan
Yağmurlar kesildi sonunda
Ormanlarsa alev alevdi
Değirmeni döndürmeyen taşıma sular
kesmeyince kimseyi
Susuzluk baş gösterdi
Denize koştu herkes
Umuttu suyun kaldırma kuvveti
Kıyıda rüzgar yaktı
Susuz tenleri
Şimdi duyulan
Aç martıların çığlık sesleri
Bir de kaçışan balıkların tek sortide
Can verişleri
Güvertesiz vapurların koyu renkli camlarında
Tanıdık bir adam silueti
Sahi kimdi bu fersiz gözlerin sahibi
Yüzünde acının çizgileri
Mağaradaki gölgeleri izler gibi
Rüzgâr çanının ince sedefleri
Notaları karışmış bir şarkı söylüyor sanki
Işık mağaradan çekildiğinden beri
Her gün içinde yükseliyor melankolinin dikitleri
Hiç kesilmeyecek mi bu karanlık rüzgârın nefesi
HANDAN KILIÇ
Hatıra
Odanın yerini süpürürken içeriye heyecanla giren iki çocuk “Anne, bugün doğum günün ya sana yeni bir elbise aldık." diyerek paketi uzattılar.
Çoktan unutmuştu. Hatırlanmasa umursamazdı ama bu günü atlamamaları mutlu etti. Hevesle açtı hediyesini. “Ay, şarabi pembe mi bu hem de saten ne masraf ettiniz yavrum” diye çıkışsa da sevinci yüzünden okunuyordu.
“Dinle bir dakika bugün vesikalık fotoğraf çektirecektik ya biz seni de götürelim istedik hem hatıra olur.”
Kadın elbisesini incelerken gözleri parladı. İyi ki uyumuşum bu akşam, gözlerimin altı şiş çıkmaz fotoğrafta” diye düşünürken yanaklarını ovuşturdu. Ama giderek uzayan çenesini hissedince aynaya bakma hevesi kaçtı.
Kızıyla oğlu hadi hazırlan diye sıkıştırıyordu. Heveslerini kırmak istemedi, saçlarını taramaya başladı, her zamanki gibi sola ayırdı. Eskiden uzun saçları vardı ama artık kısacık kestiriyordu. Odanın kapısını kapattı üzerindekileri çıkardı, aynaya sırtını dönmüştü elbiseye girebildiğine sevindi.
Çocukların neşesini görünce “Her şeye rağmen hayat güzel” diye mırıldandı. Beraberce fotoğraf çektirecekleri o eski dükkana geldiler. Adam, maskesini indirdiğinde önce ürktü kadından, geri çekildi. Epey zamandır dışarı çıkmayan kadın birden kendini hatırladı. Yüzüne kara bir bulut çöktü. Kızı biz fotoğraf çekilecektik önce annem geçsin dedi.
Fotoğrafçı çenesinde duran maskeyi ağzına doğru çekerken içinden “Elbisesi olmasa baban sanırdım” diye söylenerek arka fonu hazırladı.
Gülümseyin dese de kadın duymadı bir daha söylemek de içinden gelmedi. Tamamdır diyerek hızlıca işini bitirip kıza geçti.
Genç kız çıtı pıtı haliyle çok sevimliydi. "Bu anneden bu kız" diye şaşkınlıkla bakarken o bütün dişlerinin göründüğü bir gülümsemeyle poz verdi. Aynı neşeli halle hemen annesinin yanına geçti. Oğlanın fotoğrafı çekilirken beraber seyrettiler, fotoğrafçı en çok onun için uğraştı. "Erkek adamsın, yakışıklı ol, haşin bak" gibi cümlelerle pozunu yönlendirince kız rahatsız oldu. “Çok can yakacak maşallah” diyerek oğlan üzerinden iltifat etmeye çalıştı ama az önce bir yavru kedi kadar sevimli olan kız birden kaplana dönüştü ve “İnsan olsun, sevsin, sevilsin, kimsenin canını da yakmasın” dedi.
Lafı ağzına tıkılan adam perdenin ön tarafına geçen müşterilerine dalaşmadan “Bir hafta sonra alabilirsiniz” diyerek uğurladı. Dışarı çıktıklarında hala arkalarından bakıyordu. “Ne güzel çocuklar, Allah çirkin şansı versin diye boşa demiyorlar, demek adam yakışıklı, güzel müzel de kızın dil pabuç kadar, tam dayaklık” diye mırıldanarak dükkanın önüne iki maşrapa su döktü.
Ne zaman annesiyle bir yere gitse insanların acayip bakışlarına maruz kalan kız neşeli görünmek için fazladan çaba harcıyordu. Yorulsa da bu gün moralini hiç bir şey için bozmadan annesini gezdirmeye kararlıydı. Babasının onları bırakıp gittiği vakitten beri iyice içine kapanmıştı annesi. Bunun için “Biraz yürüyebilirsen sahile gitmek istiyoruz” diye ısrar etti. Başını sallayınca koluna giren kızı ve elinden tutan oğluyla kıyıya kadar geldiler. Kadın bunca zaman sonra dışarı çıkmanın verdiği şaşkınlıkla halini ve hastalığını unuttu. Herkes yüzündeki maskelerden şikayet etse de kadın içten içe sevinçliydi. Her şeyi örtüyor bu maske diye düşündü, güzelliği de, çirkinliği de.
Martıların çığlıkları, koşuşan çocukların cıvıltısı, bisiklet sürenlerin neşesi, kıyıda oturmuş denizi izleyenlerin huzurunu görünce iki çocuğunu omuzlarından sıkıca sarıp göğsüne bastırdı. “İyi ki geldik. Ne güzel bir armağan oldu bugün bana” dedi saçlarından öptü.
Boş buldukları masaya oturdular. İçinden aylar sonra denizi gördüm bazen yakın da uzaktır diye geçirirken kocasını hatırladı. Gözlerini kıpırtısız denize dikti içinde yükselen dalganın altında kaldı bir an. Hali kızının gözünden kaçmadı ama ses çıkarmadan elini tuttu.
“Anne bugün senin doğum günün böyle üzgün olmanı istemiyoruz” diyen oğluna sıkıca sarıldı.
Masaya çaylar geldi. Kadın yudumlarken günlerdir çay bile içmediği hatırladı. Hiç bu kadar özlememiştim diyerek bir dikişte bitirdi. Dünya varmış, gök, deniz, çocuklar, martılar meğer dışarıda hala hayat varmış" diye mırıldandı.
"Eylem insanı başka oluyor severim böyle hareketli adamları, Allah’tan kızım öyle. Kararlı ve inatçı. Düşünür ve uygular, beni buralara sürüklemeyin demiştim ama iyi ki gelmişim" diye düşünürken deniz kokusunu içine çekti.
“Yorulduk ama değdi, diyeceğimiz bu güzel günü bize armağan ettiğin için çok teşekkürler anne iyi ki doğdun iyi ki bizimle geldin, iyi ki annemiz oldun” derlerken çaylar yenilendi. Garsona işaret ederek sürpriz pastayı istedi kız.
Gözlerinde yaşlarla pastasındaki mumları üflerken çocuklarıyla beraber daha uzun yıllar geçirmeyi diledi. Tabağındaki dilimi yerken gülümsemeye zorladı kadın kendini. İstese de gülemez olmuştu bu hastalık yüzünden. Gülmek, ağlamak hatta konuşmak hep eziyetti. İnsanların soruları da yorduğundan nicedir kendini eve kapatmıştı. Ama o gün orada ilk defa insanların ne düşündüklerini umursamadan keyifle oturmayı başarınca karar verdi: Bundan sonra her gün evden çıkıp yürüyecek, maskeli suratlarına bakıp bu sefer o gülümseyecekti.
Handan Kılıç
12/3/2021
SESSİZ (ŞİİR)
Youtube kanalımın adı ve logosu belli oldu, fotoğrafta görüldüğü üzere Seslenen Yazılar:))
Ve yeni video bu gün yayında, link aşağıda:
https://www.youtube.com/watch?v=u0eH5CguHcM
Kadınlar günü projemizin gelirleri eçev'e bağışlandı. İnternet sitesinden mandala serisine ait fotoğraf sergisine bakabilirsiniz.
VE KADIN
VE kadın...
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Anısına...
KANALIMA HOŞ GELDİNİZ!
Merhaba,
Dünya hem küçük hem de herkese yetecek kadar geniştir ya, Youtube da öyle. Bu gün yeni bir adım atıp başta bu blogum olmak üzere digital platformlardaki yazılarımdan seçeceğim yazıları seslendirmeye karar verdim. Aşağıda ilk videomu paylaşıyorum.
Takipçilerimi abone olmaya, bildirimleri açmaya davet ediyor, yorumlar ve takip desteğiniz için şimdiden teşekkür ediyorum.
DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE
Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz” Eylül 9, 2...
-
312. Film/Dizi Kuvvetli Bir Alkış dizisiyle Berkun Oya yine Netflix'te. Biz 2020 yılından beri "Bir Başkadır" dizisinin d...
-
" Bazen ama bir insanla bir şey olur" der şair. Ne sır dolu bir mısradır. "BİR ŞEY" Her şey olabilir bu ya da hiç b...
-
Günlerdir yataktan çıkmamıştı. Hasta mıydı, hayır. Yorgun? O da değil. Uyku… Ah keşke! Ne zamandır bir değil birkaç il...