Fransızfilmi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fransızfilmi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

PRENSİM MON ROİ 2015


                   SİNEMA GÜNLÜĞÜ 125.FİLM   
                               


Spoiler içerir.

Benim gibi Avrupa filmlerini seviyorsanız iki yıl arayla iki kez izlediğim bu filmi izleyebilirsiniz. İMDB Puanı 8.1  

Bana bittiğinde bıraktığı his, "Issız Adam" olarak literatüre geçen erkeklerin evliliğe yanaşsalar bile eşlerine yaptıkları eziyet çok can yakıcı oluyor. Burada kahramanımız Avukat bir kadın.

BİR KADININ GÖZYAŞLARI 2012


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 91.FİLM 

-Spoiler içerir -


Çok başarılı bir drama diye bahsedilip Audrey Tautou da görünce filmi izlemeye başladım. Öncesinde de I, Tonya'yı izlemiş, hemen de yazmıştım. Dram seven biri olarak da günde üç tane bile izleyebilir, epey gözyaşı döktükten sonra kendisi de dram olan hayatıma şükür arası vererek devam edebilirim. Buna rağmen bu filmden acayip derecede sıkıldım. Hani hız çağında falanız ya, ona inat çekilmiş, festival filmi tadında (ki festival filmlerini de severim ama bu baydı. Hele de Audrey'in hiç değişmeyen poker surat ifadesi ile fenalıklar gelse de, başladığı işi bitiren biri olarak sonuna kadar geldim. 


Aksiyon, olay takıntısı olanlar, hız isteyenler izlemesin, çekemezler. Kesin bilgi yayalım.

Kısaca özetlemem gerekirse, 1920'ler Fransa'sı, zengin bir toprak sahibinin tek kızı, komşu arazilerin sahibinin kızıyla çocukluktan beri arkadaş. Taşrada çok sıkılıyorlar, boğucu bir tekdüzelik var. Evliliğin iyi geleceğine dair umutlar var içlerinde. O zamanlar daha duygulardan konuşulmuyor. Evlilik de önceden planlanmış. Arkadaşının  ağabeyi ile evleniyor. Gelin görümcesinin bir çocuğa aşık olduğunu, her duyguyu coşku içinde yaşadığını görünce çok rahatsız oluyor. Bunu da yazdığı ve ulaştırmadığı mektupta "Seni severken gördüm ve nefret ettim" diye anlatıyor. Zaten aile de Yahudi'ye kız verilmez diyerek kızı tecrit ediyor. Ama aşık olunan adam Paris görmüş, evlilik niyeti olmayan, azıcık oynaşma şansı verdim ona diyecek türden, o zaman için taşrada ahlaksız sayılan bir adam. Gelin de çok kitap okuyan uyumsuz ama bunu dışa yansıtmayan donuk bir insan. Çocuğunu bile ağladığında kucağına almayan bu ruhsuz kadın kocasını yavaş yavaş zehirliyor. Çünkü evlilik içinde sıkılmış ve aileler siyasetçi olduğundan boşanması mümkün değil. Zehir fark edilince yargılanıyor ve tüm zenginler gibi yargının da elinden kurtulsa da kocası onu taşradaki o boğucu yerde bir çatı odasına kapatıp bir nevi hücre cezası veriyor. Ymeden içmeden kesilen kadın çok zayıflıyor. Aylar sonra kocası bunu görünce onu iyileştirip boşuyor. Paris'te bir dairede yaşamasını sağlıyor. Kadın yüzünde hafif tebessüm kalabalıklara karışmışken film bitiyor. (Ay böyle anlatınca epey olay olmuş gibi göründü gözüme Ama iki saatte olduğundan film bitmek bilmedi, manzaralarsa güzeldi bakın; yeşile de maviye de doyuyorsunuz.) 

Sonuç, erkeklere uyarı, kitap okuyan kadın evliliğe uygun değildir:)) Kadınlara çağrı: Boşanmak mutluluk getirir. Hoş bu eleştirilen mantık ve bakış açıları Fransa' da 1920'lerde varmış. 2020 Türkiye'sinde ise hala geçerli.  Bir yüz yıl daha da böyle gideriz gibi.

   

VELAYET-ÖDÜLLÜ BİR FRANSIZ FİLMİ











SİNEMA GÜNLÜĞÜ 71.Film
-SPOİLER UYARISI-

Bu gece yine TRT2'de 2017 yapımı güzel bir film vardı; adı velayet bir Fransız filmi Aslında konu bize uzak değil bu yıl özellikle medyaya taşınması sebebiyle görünür hale gelen kadına şiddet işlenmiş.

Yaşadığı kabustan kurtulabilmek için boşanma yolunu seçen bir kadının yaşadıkları anlatılıyor. Saplantılı koca çocukların velayet hakkını kullanarak hem kadının hem çocukların hayatına çörekleniyor. Can güvenliği sıkıntısı yaşayan kadının yaşadığı evi sık sık basıyor. Son gelişinde kabul edilmemesinin öfkesi ile tüfekle geliyor. O esnâda karşı komşunun gürültü üzerine polisi araması sayesinde ölümden kurtulan anne ve çocuğun yaşadıkları dehşet gözler önüne serilmiş. Düşünün, 12 yaşında bir oğlan çocuğu hafta sonları yapılan velayet anlaşması gereği babası ile görüşmesi gerekirken bunu istemiyorsa ciddi bir sorun var demektir. Buna rağmen öfke kontrolü sıkıntısı olan baba zorla çocuğu alıyor ve sürekli bir şekilde hırpalıyor. Çocuk kendinden geçmiş, ne olur annemi dövme diyerek babasının isteklerini kabul etse de içinde büyüyen nefret, öfke ileride onun hayatını etkileyecek, belki de hiç istemese de onu da babasına döndürecek  bir travmaya sebep oluyor. Ve bu şiddet kısır döngüsü kırılamadan devam edip duruyor.  
 
Hakim, anne ve babanın avukatlarına dinleyerek çocukların hakkını gözeterek babaya da görüş hakkı veriyor ama bu karar neredeyse anne ile oğlunun canına mal olacak bir sonuca kapı aralıyor. 

Dünyanın en zor kurumlarından birinin evlilik olduğunu hepimiz biliyoruz. Kavun değil ki koklayarak alasın denecek bireylerle başlayan bu kurumun dağıtılması süreci de son derece sancılı oluyor. Mesleğim gereği bir çok farklı olayla karşılaştım. Sosyal ilişkilerinde beyefendi/hanımefendi olan, eğitimli insanların bir canavara dönüştüğünü de gördüm. Vazgeçilmiş bir erkek çoğu zaman bunu kaldıramıyor ama tıpkı burada ki gibi öfke kontrolü sorunu yaşayan insanlar hayatı hem kendilerine hem de çevresindekileri zehir ediyorlar. Varlığı zarar verdiğinde yokluğunun zorluğu göze alınarak bir yola geliyor ama hani iki ucu boklu değnek dedikleri bir durumla karşı karşıya kalıyor herkes. Yoksunluk ayrı bir travmayken varlığında da şiddete maruz kalmak çocuklarda başka yaralar açıyor.

"Ben değiştim" diyerek zorla eve gelip aynı şekilde ailesine şiddet uygulayan adam en son polis zoruyla tutuklanarak cezaevine gönderiliyor. Bizim ülkemizde ise ancak sosyal medyada gündem olabilir ise bu tarz şiddet uygulayan erkekler tutuklanıyor ama onlar da kısa bir süre sonra tekrar salınıyor. Böylece yarım kalan işi tamamlıyor. Cinnet hali bir kere ruhu ele geçirdi mi insanı bir vahşiye çeviriyor. Allah böyle insanlara denk getirmesin. 

Filmde net olarak gördüğümüz şey şiddetin kadın ve çocuklar üzerindeki travmatik boyutu, içlerine yerleşen korku ve huzursuzluğun en önemli ihtiyaç olan güvenliğin yitirilmesi ile yaşamın çekilmez hale getirdiği idi. Hele de bu şiddetin koruma kolama görevi olan, insanın sırtını dayayacağı dağ olması gereken babadan gelmesi travmanın boyutunu arttırıyordu. 

Budan çıkarılacak ders bence: Komşu kadının dikkati ile hayatta kalan kadın ve çocuk bize çevremize göz kulak olursak yaşam hakkını korumada insanlığa katkımız olabileceğini hatırlatıyor. 

Şiddetten uzak sevgiyi hayat rotası belirlemiş insanlarla yollarımızın kesişmesi umuduyla...

Bu arada velayet çekişmesinin anlatıldığı Gülen Karaman tarafından çok güzel seslendirilmiş ve tabi ki etkileyici bir dille İnci Aral'ca yazılmış öykü videosunun linkini de buraya bırakıyorum. 

Film dram dalında ödüller almış olsa da bizim ülke için sıradan sayılacak bir konu ve izlerken gerdiğine göre iddiasında başarılı, dilerseniz izleyin. Ama bu öyküyü mutlaka dinleyin... Bu kadar ağır bir konu nasıl bu kadar naif anlatılmış hissedin. 


DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE

Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz” Eylül 9, 2...