kısa film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kısa film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

YALNIZCA İNANDIĞIMI GÖRÜRÜM


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 201.FİLM   



Fransa France - 2019 - Renkli Color - 12’ Belgesel Documentary - Fransızca French Yönetmen Director: Anissa Bouchra Senaryo Screenplay: Anissa Bouchra Görüntü Yönetmeni Cinematography: Alexandre Bloch Kurgu Editing: Sébastien Colas Yapımcı Producer: Anissa Bouchra Oyuncular Cast: Laetitia Cousin, Caroline Pastor

"Bu öykü, kemana tutkuyla bağlı, kör bir kadın olan Laetitia’nın öyküsüdür. Müziği sayesinde renkleri algılama yeteneğine sahiptir; bu, “kromestezi” olarak bilinen nadir bir durumdur. Bu belgesel, sizi müzikal ve renkli bir yolculuğa çıkararak bu olağanüstü müzisyen sayesinde “renkleri dinlemenizi” ve “müziği görmenizi” sağlayacak." 

Kısa filmler arasında en çok etkilendiğim yapım bu oldu diyebilirim. En çok notu burada almışım. 16-17 yaşlarından sonra hızlı bir görme kaybı yaşayan Laetitia yaşadıklarını anlatıyor:

"Bu dünyadan değiliz. Sıradan olursanız sizi daha az rahatsız ederler. Zamanla siz de kendinize daha az soru sorarsınız.Gözlerim görürken çizerdim. Bir süre sonra hiç göremez oldum artık. Beklemem gerekiyordu. Bu devre eşlik eden bir çok duygu vardı.Kaçınılmaz olarak çaresizlik ve öfke bir de haksızlığa uğramışlık hissi.Çünkü insanların iki gözü, iki kulağı vardı üstelik kullanmıyorlardı.

Sanatı seviyorsanız iki gözünüzün olmaması acı verici olabiliyor. Çünkü sanata sadece gözlerinizle erişim sağlıyorsunuz.

Zamanla bu durumun bir zenginlik olduğunu fark ettim.  Altı yaşında piyano öğrendim. Keman istiyordum ama ailem piyanoya zorladı. Çalarken kendimi baskı altında ve boğulmuş hissediyordum. Tüm bu badirelerden sonra yeter artık dedim. Ben buyum, size uyuyorsa ne ala, uymuyorsa çok yazık. On üç yaşında kemana başladım. 

Olayım müzik.Zihnimde erişemediğim birçok şeye ulaşmamı sağlıyor. Mesela Franz Schubert şarkıları adeta bir tablo gibi, acele etmeden, etrafına nasıl bakılacağını öğretir gibidir.   

Romantik sonbahar, yeşiller, bizi çevreleyen her şeyden haberdar olmak gibidir. 

Gerçek sanatçılar, kelimenin her anlamıyla düşlerini gerçekleştirirler. Bu günümüzde hala ayakta olan katedrallere bakarak anlaşılabilir. Muhteşem boyanmış pencereleri vardır onların.

Müzik, ruhun yükselmesini sağlayan harika bir histir. Her şarkının rengi vardır. 

Yaptıklarımdan hiç pişmanlık duymadım. Şuanda bir kavşakta gibiyim. Hem istediğim kadar pişman olayım bu bir şeyi değiştirmeyecek. Pişmanlığa takılmak yerine yoluna devam etmek en iyisi" 
  


1.İzmir Uluslararası Mülteci Film Festivalden Notlar 1

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 62. Film    

AHLEM



Bu kısa film Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Yönetmenlik okuyan, son sınıf öğrencisince Konya'nın Meram ilçesinde çekilmiş. Yönetmenin Hocası ile beraber gösterim sonrası söyleşiye katılıp anlattığına göre annesinin öğretmen olduğu okulda Suriyeli mülteci bir ailenin henüz tam olarak Türkçe bilmediği için yalnızlık çeken bir kız çocuğunun önce bir kedi ile sonra da sınıfına gelen konuşma özrü olan bir kızla dostluğunu anlatan, animasyon unsurlarının da kullanıldığı film çok güzeldi. Tüm salonun ayakta alkışladığı kısa film gösterdi ki, yönetmen Hande Doğan iyi işlere imza atacak. Şansı bol olsun. 11 dakikalık yapıma rastlarsanız bir yerde mutlaka izleyin.     

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 63. Film    


Bu kısa film ise Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yüksek lisansını yapan Soner Sert tarafından çekilmiş. Mültecilik kavramının farklı bir nedene dayandığı kısa film de gayet güzeldi. Rusya'dan ülkemize çalışmak için göç eden ardında kalan annesine ve çocuğuna para göndermek için burada kimsenin yapmak istemediği ağır işleri yapan, yatalak hastalara bakan Anna kalacak yer sıkıntısı yaşadığı için de değişik zorluklarla mücadele eder. Rastlarsanız izleyin. Gerçek bir öyküden çıkılarak çekilen bu senaryo bilmediğimiz görmediğimiz nice hayatı, zorlukları ile beraber gözler önüne seriyor. 

ASFUR -2014


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 59. Film  

ASFUR 


Müzikleri çok güzeldi. 

Ayrıca görme engelliler için sesli betimleme yapıldı. Bu deneyim salondakilere de yaşatıldı. Çok farklıydı. Bir düşünün, görmediğiniz bir şeyi seyrediyorsunuz. "Odada bir sandalye var, genç adam üzerine oturdu. Karşısındaki kadın ona bakıyordu. Kafesteki kuş çırpındı" şeklinde betimlemelerle mekan ve durum tasvirleri yapılıyor. Bir yandan da bizim gördüğümüz ve duyduğumu şekilde film akıyor. Dinleyerek film izlemek. Her şey zihninizde canlanıyor. 

Bir yönetmen söyleşi esnasında mültecilik ile engelli olmanın birbirine benzediğini söylemişti. Hele de ilk zamanlar, dilin içine yerleşememişken zordur mülteci olmak. Fiziki özelliklerin de o bölge insanından farklı ise "Boyalı kuş" olduğun hemen anlaşılıyorsa başka bir zorluk daha belirir. 

Hasılı kelam, zordur iltica etmek ama seçenekleriniz bir iç savaşta ya ölüm ya da hapse girmekse her risk her zorluk göze alınır. Bir zaman sonra da zorluklar yerini kolaylığa bırakır. Çünkü insan her şeye alışır. Bu belgeselde de işte bu hususlar işlenmiş. 

Kafesteki bir kuş mu olacaksın, kanatlarını açıp özgürce süzülen bir kuş mu?    

ALL TOGETHER- HEP BİRLİKTE 2016


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 55. Film

Mülteci Film Festivalinde ikinci gün en beğendiğim kısa film All Together oldu. Yapımın gösterimleri şöyle:
Hep Birlikte - 2016 .... Belgesel, 00:08:00


8. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, Sığınma Hakkı Bölümü, Gösterim Seçkisi. 2016
2. Kısa Film Kolektifi Kısa Film Festivali, 9. İstanbul Belgesel Günleri Filmleri Seçkisi. 2017
Live at Heart Festival in Örebro, Sweden, Short Film Program, Competition. 2017
7. Zeugma Film Festivali, Belgesel Bölümü, Gösterim Seçkisi. 2018
1. İzmir Mülteci Film Festivali, Kısa Film Gösterim Seçkisi. 2019

Gösterimin ardından Nejla Osseiran ile söyleşi vardı ki, son derece verimli idi.


Yönetmenin geçmişinde de iltica etme öyküsü olması yapımı daha duygusal bir zemine oturtmasını sağlamıştı. Belgeseli çekerken olduğu gibi bize anlatırken de gözlerinin dolması, onun ne kadar vicdanlı biri olduğunun göstergesiydi. 

Babası Lübnanlı, annesi Türk olan Osseiran’ın çocukluğu birkaç farklı ülkede geçmiş. İlk ve ortaokulu Beyrut’ta okumuş. 1975’te, iç savaşın patlak vermesinden bir yıl sonra, annesinin ülkesi Türkiye’ye ailesiyle göç etmek zorunda kalmış. 

1989 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu öğretim görevlisi olarak çalışmış. Fotoğrafa üniversite yıllarında başlamış. Yoksulluk, Çalışan Çocuklar, kimlik ve zorla tahliyeler gibi konularla ilgili çalışmaları çeşitli etkinlerde sergilenmiş ve yayımlanmış. 2007 yılından 2009 yılına kadar Sulukule’de belgeleme çalışmaları yapmış.

Bazı sahnelerini fotoğrafladığım belgeseli youtube da bulunca sevindim doğrusu. Çünkü gösterileni seyretmeyen birine kelimelerle anlatmaya çalışmak sessiz sinema oynamaya benziyor. Buradan izleyebilir ve siz de görüşlerinizi yazının altında yorum olarak paylaşabilirsiniz. 

Özellikle Midilli halkının yardımseverliği, gönüllü psikologların çabası ve bu sayıda Yunan ya da Avrupalı ölse dünya yerinden oynardı diye mültecilerin karşı karşıya kaldığı çifte standardı haykırmaları önemliydi. 

Dünyada her şeyin birbiriyle ilgili olduğunu, hepimizin görünmez iplerle birbirimizin hayatını etkilediğini fark eden genç bir mankenin memleketini, işini, gücünü bırakıp gelip bir Yunan adasında insan kazanmalıyız diyerek gönüllü çalışması, empati gücünü kullanarak vicdanını aktive etmesi de çok rastlanır bir durum değil ama dünyanın ihtiyacı olan bir bakış açısı. 

Kısa filmde, kendilerine büyük bir tekne çarpınca savrulan çocukları denize dalıp tek tek çıkaran babanın dört çocuğundan üçünü kaybettiğini söylediği sahne insanın kalbine saplanıyordu. Yönetmenin söyleşide verdiği detaylara göre karısı tamamen aklını yitiren adam çıktığı umut yolculuğunda yaşadığı travmalarla baş edebilecek mi sorusu zihinlere kazındı. Zaten çocuklarının cesetlerini alıp aynı tehlikeli yolculuğu yaparak geri dönmeyi, evlatlarını Suriye'de defnetmeyi istemişler ama kamptaki görevliler kalmaları konusunda ikna etmiş. Geriye kalan tek çocuklarından anne de baba da uzak duruyormuş. Psikologların gönüllü rehabilite çalışmaları dışında çocuk hep tek başına imiş mesela. 

Ne çok acı var, ne zor travmalar! 

Bir de vurgulanması gereken önemli bir nokta var: Dünyanın her yerinden Avrupa'yı, demokrasiyi, insanca yaşama şartlarını umut görüp Yunanistan'ı giriş kapısı gören bunca mülteciye hoş geldiniz diyen, kendisi ekonomik krizler içinde olsa da yardım eli uzatan, bizdeki bazı atasözleri ile dost olmayacağı söylenen Yunan halkı yaşanan dramlar karşısında insanlık sınavını başarı ile verdi, veriyor. 

Bu da bize dünyaya sadece bize belletilen doğrular-yanlışlar üzerinden bakmamamız gerektiğini gösteriyor. Ülkelerinin, dost bildiklerinin, kardeş kavgalarını iç savaşa varacak şekilde genişletenlerin yaptığı zulme karşılık bir halkın insanları canla başla ellerinden geleni yapıyor. Güvenlik güçleri dahi orta doğulu zihniyette olmadığından gelenlere kötü davranmıyor.  

Ne mutlu insan olanlara, insan kalmak için çabalayanlara!

Tekrar elinize, yüreğinize, sohbetinize sağlık Nejla Osseiran...    


DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE

Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz” Eylül 9, 2...