Çocuk kitapları okumayalı çok olmuştu. Küçük Prens yeni çekilen filmi ile beraber tekrar popüler olunca yıllar önce okuduğum esere yeniden dönmüştüm. Satırları arasında kaybolduğum kitap beni gözyaşlarına boğmuştu. İyi kitapların her yaşta yeri başka diyerek bir yazı da kaleme almıştım. Blog formatına uygun olmayan uzunlukta olduğundan henüz burada paylaşmadım ama belki bir sonraki kitap paylaşımında bu yazıdan parçalara yer verebilirim. Ama şimdi başka bir konudan bahsetmek istiyorum.
Bu gün hepimiz, sanal alem bataklığına saplandığımızdan okumaya yeterince vakit ayıramıyoruz. Ama çocuklarımızın okumasını istediğimizden mi yoksa kendimize dair vicdan azabından kurtulmak için mi bilinmez çocuk kitaplarına geniş bütçe ayırıyoruz. Yayıncıların rant kapısı olarak gördüğü bu alanda ise edebi nitelikte kitaplar çok az.
Oysa hayat kısa, okunacak kitaplar sayısız. Dünya üzerinden geçerken düşünen herkes bir kaç kelam etmiş. Birçoğu kaybolup gitmiş. Bize ulaşanlar arasından da bilinçli seçimler yapmak gerekiyor. Son zamanlarda masalların bile pedagojik formasyondan yoksun kişilerin elinde zararlı hale geldiğini ispatlayan haberleri sık sık okur olduk.
Bir süredir yeğenlerimle birlikteyim. İster istemez gözüm kitaplıklarında dolaşıyor. Büyük yeğenim henüz beşinci sınıfa gitse de hızına zor yetişilecek bir okur. Tıp doktoru olmakla birlikte iyi edebiyat okuru olan akademisyen bir ailenin çocuğu olması onun için büyük bir şans. Böylece iyi kitaplara kolay ulaşıyor, bilinçli seçimlerle zaman kaybetmeden okumalar yapabiliyor.
Ben de onun kitaplığından altı yaşındaki kardeşine masal okumak için Nazım Hikmet'in Sevdalı Bulut Masalı adlı kitabını seçtim. 47 sayfalık kitabın yarısında uykusu gelen ama nezaketinden uyumak üzereyken bile vazgeçmeyen ufaklık bana iyi geceler dilemeyi unutmadı. Kitaptaki olağan dışı olayları dinlerken de, galiba masallar bizi trollemek için yazılmış diye yorum yapmaktan geri durmadı. Yüzümde gülümseme ile yıllardır uzak olduğum o masumiyetin uykuya dalışını izledim. Sabah uyandığında merak ettiğinden kalan kısmını da okuduk. Kötülerin kazanıyor gibi göründüğü bu hayat oyununda eninde sonunda galip gelecek olanın iyiler olduğuna inancımızı tazeledik.
Bu arada çocuk kitabı diye nitelendirilen bir çok kaliteli eserin büyüklere daha çok şey söylediğini de bir süre önce okuduğum bir yazıda Ertuğrul Uzun Hoca hatırlatmıştı. Mutlu Prens'e dair derin bir okuma yapmaktan bahsetmiş, bize yeni pencereler açmıştı. (Ayrıca Blog adresi de burada)
Gündemin boğuculuğu ile hayattan çok masala kaçmak istediğimiz şu günlerde okuma yolculuğunuzu kaliteli yayınevlerinden çıkan kitaplara uğratın derim.
Ben bir süre daha çocuk kitapları arasında olacağım.