handankılıc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
handankılıc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE


Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz”

Eylül 9, 2024

Söyleşi: Ahmet Karadağ

Handan Kılıç’la bir yazar söyleşisinde tanışmış, ancak uzun yıllardır yazan birinin yazdıklarından habersiz olduğumdan dolayı mahcup olmuştum. Bu nedenle yazar kimliği yanında hukukçu kimliği de olan Handan Kılıç’ın geçtiğimiz ay çıkan ikinci romanı Dipsiz Göl’ü vakit kaybetmeden okudum ve gerçekten geç okuduğum için üzüldüm. Kendisini, yazın dünyasını ve yazma süreçlerini daha iyi tanıma adına bir söyleşi yapmanın önce kendim sonra da okurları ve onu tanımayan diğer okurlar için iyi olacağını düşündüm. Bir söyleşi yapalım teklifimi kendisine ilettiğimde de kabul etmesi beni sevindirdi. Sonuçta aşağıdaki söyleşi ortaya çıktı.

Handan Hanım, yazar kimliğiniz yanında hukukçu kimliğiniz de var. Farklı birkaç söyleşinizde de okuduğum kadarıyla aslında yazarlığınız hukukçuluğunuzdan önce gelmekteymiş. Çok küçük yaşlarda yazıya yönelmişsiniz. Mühendis bir babanın kızı, kardeşlerinin tamamı sayısalcı olan birisi için hem yazma eylemini hem hukukçuluğunuzu düşündüğümüzde sosyal bilimlere ve sanata yönelmeniz aile geleneğinizden sapma gibi görünüyor.  Hem sizi daha iyi tanıma hem de yazma süreçlerinizi anlama adına biraz kendinizden bahseder misiniz?

Merhaba Ahmet Bey. Öncelikle bu söyleşi için teşekkür ediyorum. Handan Kılıç evlat, anne, eş, yazar, hukukçu. Bu sıfatların hiçbiri kolay bir yaşantı barındırmıyor ama sanırım yazarlığıma katkı sağlıyor. Bu nedenle ilk defa biraz detaylı anlatmak istiyorum. X profilimde okur, yazar, güler geçer yazıyor. Okuyorum, yazıyorum ama artık eskisi kadar kolay gülüp geçemiyorum.

İzmir’de doğdum. Ailemde iki tarafta da göç hikâyesi var. Sanırım bu yüzden içimde hep gitmek arzusuyla beraber vardığım yere yerleşememek ve ruhen aidiyetsizlik hissi baskın. Oysa ailem Bornova’da doksan yıldır aynı yerde oturuyor. Ve içlerinde yerleşmek, kök salmak duygusu o kadar baskın ki asla hiçbir aile ferdinin mahalleden dahi ayrılmasını istemezlerdi. Ama hayat işte, şimdi hepimiz gurbetteyiz.

İlkokulu ve ortaokulu mahallemizde okudum, iyi bir öğrenciydim. İzmir Amerikan Kolejini kazanmıştım, ailemin bu okula gönderecek durumu da vardı ancak babam sınava seviyemi görmek için soktuğunu, yabancı bir kültürle büyümemi istemediğini söyleyip iki yüz metre ilerimizdeki kız meslek lisesine kaydettirdi. Babam TÜBİTAK ödülleri olan bir mühendis olsa da kızlarının her işi bilmesi gerektiğini düşündüğünden akademik başarıdan ziyade hayata dair mesleklerin öğretildiği bu okulu seçti.

Meslek lisesini istemesem de gittim. Geriye dönüp bakınca anlıyorum ki, olmak istemediğim yerde, ilk Türkçe kompozisyon dersinde beni keşfeden hocam ve yazmak bana teselli olmuş. Yarışmalarda derece almak moral vermiş ve yazar olma fikrini içime düşürmüş. Ama tabi normal müfredatın yanında turşu kurmaktan örgüye, dikişten ev ekonomisine, gıda teknolojisinden yemek yapımına, çocuk gelişiminden kreş oyunlarına varan kapsamlı ve tam gün eğitimle epey vaktim geçti.

Liseden sonra Hukuk Fakültesini kazandım. DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ

edebiyathaber.net (9 Eylül 2024)

Behiye Malkoç'la Yolda Programına konuk oldum!


Merhaba, 

Geçen hafta Sanal Yazı evinin yeni serisi Behiye Malkoç'la Yolda Programına konuk oldum. 

Dinlemek isterseniz aşağıdaki videoyu tıklayabilirsiniz.




 

Dipsiz Göl Çıktı!


 Merhaba,

Heyecanlı bir gün daha yaşadım. 3 Ağustos 2024 tarihinde elime ulaşan üçüncü basılı kitabım Dipsiz Göl adındaki roman heyecan sebebimdi. 

Satışının sadece bırakacağım linkte olduğu kitabı seveceğinizi umuyorum. 

Tıklayarak alabilirsiniz.


#dipsizgöl romanımın çalma listesine Spotify uygulaması içinden aşağıdaki barkodu okutarak ulaşabilirsiniz.




Arka kapak yazısından... 


"Her temas iz bıraktı. Kuşlar ekmek kırıntılarını yiyince eve dönemeyen Hansel’le Gratel misali herkes her santimetrekaresi izlenen bir ormanda kayboldu. Dönüp dolaşsa da çıkış yoktu. Hatta yeni dünya dipsiz göllerle doluydu. Susayıp içeni kandırmayan su birikintileri tekinsizdi. Denizler dalgalı, dolunaylarda gelgitler sarsıcı, bir türlü yüzünü göstermeyen güneş dondurucuydu. Daha ilerideki bataklıktan çıkana da rastlanmadı. Çırpınanı da müptelası da artık herkes düşsüz bir uykudaydı."

Handan Kılıç yeni romanı;  Dipsiz Göl kitabında edebi çizgisini sürdürürken karakterlerine merhametle yaklaşmayı ihmal etmiyor. 

Türkiye'nin sıklıkla geçtiği karanlık günlerin arka planda aktarıldığı eserde okurların kalbine dokunacak bir hikâye sunuluyor.
 

  • Kitap Adı: Dipsiz Göl
  • Yazar:Handan Kılıç
  • Yayınevi:Armoni
  • Kağıt Tipi:Enzo 70 gr
  • Sayfa Sayısı:311
  • Ebat:13,5 x 21
  • İlk Baskı Yılı:2024
  • Baskı Sayısı:1. Basım
  • Dil:Türkçe
  • ISBN: 978-625-6304-28-4

   

 

Karnıyarık/ “½ tatlı kaşığı biz ne çektik nasihati ilaveli”

 

Hadi gelin bugün karnıyarık yapalım. Adında hayır yok demeyin, en çok sevilen yemeklerdendir. Çok aşamalı olduğundan zahmetli de kabul edilir. Özel günlerde, bayramlarda, iftarlarda baş köşededir. Lafı uzatmadan tarife girelim. Merak etmeyin, her evde bulunan malzemeler. Eksiğiniz varsa komşudan da alabilirsiniz. Özellikle sesleri çok çıkanlardan, onların ki tazedir. Ama inanın sessiz evlerde de kilerler doludur. Bir zaman sonra vegan olup unutmuşlardır hepsini. Sorarsanız onlar da bakar belki.

Başlıyoruz:

• 6 adet orta boy aile bireyi

• 3 yemek kaşığı sofra muhabbeti

• 1 adet büyük boy kurutulmuş dert

• 2 adet yeşil taze bağırtı (iç harcı için)

• 350 gram kıyılmış evlat

• 2 diş mızıldanma

• ½ tatlı kaşığı biz ne çektik nasihati

• ½ tatlı kaşığı siz ne gördünüz nasihati

• 1çay kaşığı tuz

• 1çay kaşığı karabiber

• 2 adet küp doğranmış eziyet

• 6 adet orta boy yeşil sivri laf sokma

• 1avuç gülümseme

Kızartmak için:

• 1su bardağı kızgınlık

Karnıyarık yemeğinin püf noktası, 6 adet orta boy aile bireyinin acısının alınması için tuzlu suda bekletilmesidir. Yoksa acısından yenmez. Hem zaman her şeyin ilacı. Hepsini atın suya beklesin, beklesin, beklesin. Sonra zaten kızgınlık yağında pişireceksiniz. Tabi o aşamaya gelene kadar yapacağınız bir dolu iş var.

Bol suda yıkadığınız, pakladığınız aile bireylerini, pijamalı şekilde soyun ki dışarıya gösterdikleri yüzleri düşsün. 3 yemek kaşığı sofra muhabbetini bir tavada kızdırın. Yemeklik doğradığınız 1 adet büyük boy kurutulmuş derdi üzerine ekleyip pembeleşene kadar kavurun. 2 adet kelime kelime doğranmış taze bağırtı ilave edip kavurmaya devam edin.

350 gram orta yağlı kıyılmış evlat da ekleyin ve kavrulmakta olan dertlerle birlikte renk alıp, suyunu çekene kadar pişirin. Kıyılmış evlat miktarı size kalmış, elinizde ne varsa artık.

Aralarda karıştırıp pişirme işlemine devam ederek sırasıyla; 2 rendelenmiş eziyeti, yarım tatlı kaşığı biz ne çektik nasihatini, yarım tatlı kaşığı siz ne gördünüz nasihatini, birer çay kaşığı tuz ve karabiberi ekleyin ki şenlensin yemeğiniz.

2 adet küp doğranmış rendelenmiş eziyet de ekleyin, 5 dakika kadar pişirdikten sonra ocağın altını kısın ve bir avuç doğranmış gülümseme de koyup son kez karıştırarak ocaktan alın.

Acısını alıp, pijamalı soyduğunuz 6 adet aile bireyini kızartma vakti geldi.

Fırına dayanıklı bir kaba yerleştirin ki dağılmasınlar.

Ve en zevkli yerine geldik. Aile bireylerini orta kısımlarından yarın. Tam kalbine kalbine sokun bıçağı. Zaten görmediği kalmadı, ayakta duramaz halde, fırın kabına uzanmış yatıyor, bir yemek uğruna Ya Rab, ne bireyler kızgınlıkta kızarıp fırınlanıyor.

Neyse edebiyatı bırakalım, tarife geri dönelim. Hazırladığınız iç harçtan karınlarını deştiğiniz aile bireylerinin üzerine bol bol ekleyin.

Gassalın elindeki ölüden farksız bireyler iyice dağıldığına göre şimdi başını gözünü süsleme vakti. Kapı falan çalar biri gelir maazallah, el alemin ağzı torba değil ki büzesin, ver karnı yarığı afiyetle yesin, sesini de kessin. Hem sunum önemli, önce Instagram’a sonra sofraya. Üzerine birer adet doğru profilden post gülümsemesi serperken orta boy yeşil sivrileri tatlı bunlar laf sokmasıyla ekleyin.

Pijamalı aile bireyleriniz bunca işlemden sonra önceden ısıtılmış 170 derece fırında 20–25 dakika kadar pişirilmeye hazır. Karnıyarığınızı, sıcak olarak, dilerseniz tereyağlı tane tane dert pilavı ve hayatınıza her yerden dahil olmuş hıyarları doğradığınız bol köpüklü bir cacık eşliğinde servis edebilirsiniz. Şimdiden afiyet olsun!

Bu arada unutmayın, hıyarlar kesmezse acınızı, salamura edilmiş güzel günler turşuları veya taze tatil planları yaparak karnıyarık yemeğinin ağırlığını dengeleyebilirsiniz. Belki gittiğiniz yerde de caciki bekliyordur sizi, kah gülüp kah ağlayarak karnıyarıklı günleri yad edersiniz.

Yeni tariflerde buluşmak üzere.

Esen kalın diyeceğim ama esmiyor.

Handan Kılıç

*Bu yazı ilk kez 23.7.24 tarihinde medıum.com #türkçeyayin 'da yayınlanmıştır. 

Netflix'te Son Bir Yıldan Esintiler

Son zamanlarda izleyecek bir şey bulamıyoruz, çoklukta kayboluyoruz, senin önerilerin vardır diyerek gelen arkadaşlarımın önerisiyle bir analiz yazısı yazmadan Netflix listesine bakarak hatırladığım kadarıyla son bir yılda izlediklerimi sırayla yazdım. Zevkler ve renkler tartışılmaz elbette ve yatırım tavsiyesi değildir. Meraklısına iyi okumalar iyi seyirler.  



323-Kübra 

Çağatay Ulusoy çok yakışıklı bir oyuncu ama ilk defa burada oyunculuğunu sergilemiş. Terzi'de hiç sevmemiştim. Takım elbiseleri iyi taşıyan bir mankendi adeta ama burada oynamış.

Oyun içinde oyun dedim ve ne kadar manipülasyona açık bir toplum olduğumuzu gördüm. Yapay zekanın yavaş yavaş her yeri ele geçireceği aşikar. Seyredilir mi, vaktiniz çoksa. Daha iyi bir şey bulamadıysanız...

324-Kimler Geldi Kimler Geçti

Gördüğüm en boş en anlamsız, senaryosuz, temasız dizi. Asla vakit ayırmaya değmez.

325-Şahmaran

Önemli bir efsane. Epey oldu izleyeli, çok beğensem yazardım. Serenay Sarıkaya hangi dizide oynasa insanlar seyrediyor diye çok iyi senaryo yazmaya gerek duymuyorlar bence. Vakti olan baksın.

326-Sweet Manolya

Kız kardeşlik dizilerine meraklı olanlar için bir Amerikan kasabasında geçen, yavaş tempolu, gidenler gelenler, ailelerin tarihiyle hesaplaşmalar falan yaşanan, sakin izlenebilir bir dizi. 

327-La Pasion Turca

Merak edip başladığım bir kaç bölümde yarım bıraktığım dizi. Normalde pek yarım bırakmam ama merak ettirmedi. Bir gün çok sıkılırsam falan tamamlarım belki. 

328-Ada ve Maestro 

Uslanmaz romantiklere demiş tanıtımında hemen atladım tabi. İyon adalar grubundan Paksu paxos adasında geçiyordu. Bu da izlemek için güzel bir neden. Ne çok benziyor kültürlerimiz, ayıplarımız, sınırlarımız. Biz Yunanistan kültürüyle iç içeyiz. Yine sakin bir yaz dizisi isteyenlere uygundur.  

329-Sen Büyümeye Bak (Film)

Babasız doğurduğu ve babasına hiç haber vermediği çocuk okula başlamadan kendisi hastalanan bir anne ve çaresizliğini anlatan, Aslı Enver başrolde diye izlenen bir dizi. Fakir ama gururlu kadın kendi çocuğunu büyütür kafasının patlayışını görüyoruz. Bir çocuğu bir köy büyütür.

330-Sen Yaşamaya Bak (Film)

Kaan Urgancıoğlu'nun başrol olduğu, Aslı Enver'in ölmüş anne olarak ara sıra göründüğü, Sen Büyümene Bak adlı dizinin devamı bir içerik.

Hayatın anlamsızlığını sorgulayıp alkol bataklığına düşen zengin aile çocuğu sendromlu, sonu bir yere varmayan bir anlam arayışı. Son yıllarda Türk sineması hep bunu üretiyor. Gerçi eskiden de vardı. Ülkede iki tür insan var bu nedenle her türlü alıcısı oluyor farklı yapımların. Biri çalışmaktan iflahı kesilmiş fakir tabaka biri de hayatın her zevkini tattığı için tatminsizlikten bunalmış zengin tayfa. Sanatçılar genelde bu zengin zümreye yakın ama fakirlerin dertlerini sinemaya aktaranlar oluyor ve yaşamadıkları şeyi hissettiremiyorlar. Zenginler de hep mutsuz imajı verilerek fakirlerin isyanı engelleniyor. Her şey sosyoloji ve psikoloji işte.     

331-Kulüp

Beğendiğim bir senaryo. Oyuncu kalitesi de çok iyi. Gerçek hikayeler insana dokunuyor. İzlenmeli ve öteki olan gözünden de dünyaya bakmalı ki insan olma yolunda adım atalım.

332-Terzi

Yine başrol oyuncuları ve reklam hatırına dönen herkesin içinde tuttuğu gerçek duyguları yüzünden öfkeyle bakıştığı bence başarısız 2 sezonluk dizi.

333-Atiye

Göbeklitepe tanıtımı amaçlı çekilmiş 3 sezonluk bir dizi. Uzmanlarının Göbeklitepe'yle olan ilişkiler yüzünden yanlışları olduğunu ileri sürdüğü ama uzman olmayanın bunları fark etmeden izleyebileceği bir dizi.

334-İyi Adamın 10 Günü (Film)

Çok güzeldi. Üçleme olacak ve kitap uyarlaması olunca senaryo hemen dolu dolu oluyor. 

335-Kötü Adamın 10 Günü (Film)

İyi filmdi. 

336-İstanbul için Son Çağrı (Film)

Behlül -Bihter ikilisinden faydalanma der geçerim. Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ nereye koysak gider demişler ama çok saçmaydı. Söylenecek söz, çekilecek film bitti gibi geliyor bazen. Kaliteliler vardır belki ama popülarite içinde sesleri kayboluyor.

337-Çok Aşk (Film)

Hasan Can Kaya'nın kendi filmi, kendisini de kendi oynamış olmamış. Diğer oyuncular usta toparlamaya çalışmışlar ama Hasan Can gösterilerine devam etsin, zira bir kaç sene onu izleyerek güldük. Ama sinema başka bir şey.

338-Kurak Günler (Film)

Gelecekten umut kestiğim bir zamanda izlemiştim. Genç ve idealist bir savcının ilk görev yeri olan bir orta Anadolu ilçesinde dürüst kalmak isterken içine çekildiği oyunlar, iftiralar ve sonunda tıpkı bir önceki savcı gibi oradan gitmek zorunda kalmasını anlatan tam bir kurak mevsim filmi. En iyi Türk yapımlarından olduğunu düşünüyorum. Yazana da çekene de tebrikler.

339-Erşan Kuneri 

Cem Yılmaz markadır, bu dizi de epey güldürmüştür. Çok yaratıcı karakterler vardı.  

340-Kül (Film)

Bir yayınevi- yazar var diye izlediğim ama berbat bir senaryosu olan, yine popüler oyuncularla yürümeye çalışan film olmadı. 

341-Pera Palas'ta Gece Yarısı

Güzel bir diziydi. Merak ettirdi. Epey oldu izleyeli.

Şimdilik hatırladıklarım bunlar. 


Düğüm, Fleabag, The Big Bang Theory Amazon Prime'da

319- Düğüm


Çok uzun zamandır izlemeyi sürdürsem de dizi ve filmleri buraya yazmadığımı fark ettim. Düzenli blog yazarken de ancak izlediklerimin üçte birini yazıyordum. 

Her cuma yeni bölüm şeklinde verilen Düğüm dizisini de vaktinde, kışın izlemiştim. Her insan iddiasından sınanır ana fikri olan dizi polisiye severler ve normal Türk dizisi uzunluğundan bıkanlar için uygun. Gerçi ben ilk bölümde katili tahmin etmiştim:) Yine de merak ettiren bir senaryoydu.

 Neslihan Turan, insanların hayatlarına dokunan, karanlıkta kalmış hikayeleri aydınlatan, kariyerini adalet ve doğruluk ilkeleri üzerine kurmuş, ‘’Tek Gerçek’’ adlı programın sunucusudur. Başarılarla dolu kusursuz hayatı oğlu Can’ın adının karıştığı Lal Kaleli ‘nin ölümüyle alt üst olur . Oğlu Can ve inandığı tüm doğrular arasında kalan Neslihan hayatının en zor sınavını verir.

320- Fleabag 

Dördüncü duvarı yıkma tekniğiyle çekilen dizileri sevdiğim için başladım. Komedi denmiş ama trajikomik demek daha mantıklı. Travmalarını duygusallıktan uzak, sayısız partnerle ilişkiye girerek atlatmaya çalışan bir kadını izliyoruz 2 sezon. Sonunda yolun bu olmadığını anlıyor. Herkesin kolay izleyebileceği bir dizi değil. Meraklısı zaten bulur.  

Fleabag, Phoebe Waller-Bridge tarafından yaratılan İngiliz komedi-drama televizyon dizisi. Waller-Bridge, Londra'da özgür ruhlu ve cinsel açıdan aktif ama öfkeli ve kafası karışmış genç bir kadın olan baş karakter olarak rol alıyor.

321-The Big Bang Theory


Sanırım en sevdiğim dizi bu. Epey sezonu da var, kısa, yormayan, eğlenceli bir dizi. Kafa boşaltmak için ideal.

322- Young Sheldon

The Big Bang Theory dizisindeki baş karakter Sheldon'ın çocukluğunu anlatan dizi Netflix'te. Ve çok tatlı bir karakter, ailecek seyredilebilecek bir dizi. The Big Bang Theory de annesini oynayan karakterin kızı bu dizide de çocuk halinin annesini oynuyor.



Zeytin Ağacı 2. Sezon Netflix'te

 318- Zeytin Ağacı


Bu diziye büyük bir merakla başladım. Aile dizimi çalışmalarını patlatmıştı. Bu konunun araştırılmasına vesile oldu ve dizilim yapanlara iyi paralar kazandırdı. 

İlk sezonu da bir günde izlemiştim. İkinci sezonu da aynı izledim. Karakterleri hatırlasam da ilk sezon neler olduğunu çok da hatırlamadığımı gördüm. Oysa çok etkilendiğimiz yapımları yıllar sonra bile ürpererek ya da sevinçle hatırlarız. Olan bitenden bize kalan hep duyguyla zihnimize işlenendir.

Bunları safsata bulan doktorun kendi içinde yaşadığı yolculukta farkındalıklarının artmasıyla mesleğini bırakıp bu işe koyulduğunu gördük. 

Amma velakin yakın arkadaş olan üç kızın da hiç bir sorununa derman olmadı. Keşke öyle bir mekanizma olsa, düğmeye bassak bu başımıza neden geldi, öğrensek ve çözsek. 

Dede koruk yer torunun dişi kamaşır diye atasözümüz var bizim. Elbette üzerimizde veballer olabilir. Ama suçların şahsiliği ilkesi de var hem hukukta hem de dinimizde. Elimizden geldiği kadar farkındalıklarımızı artırıp kazasız belasız yaşamaya bakacağız.   

Hasılı kelam dizi dağı fare doğurdu, güzel kadınlar, yakışıklı adamlar ve Ayvalık manzarası dışında bir şey vaad etmiyor dizi. Ben yanında koca bir çanta ördüm, kendime tatil verdiğim bir günde izledim. Yanıma kar kalan çanta:)) 

Ayrıca birinci sezonu yazmışım, iyi ki arşiv var  

House of the Dragon: 1 ve 2. Sezon Blu Tv'de

316-House of the Dragon



"House of the Dragon, George R. R. Martin ve Ryan Condal tarafından HBO için yaratılan Amerikan fantastik drama dizisidir. Martin'in Ateş ve Kan kitabına dayanan dizi, Ejderhaların Dansı adı verilen iç savașa giden süreci ve bu iç savaşı ele alıyor."

Game of Thrones'un yaratıcılarından diye lanse edilen bu dizi Fantastik severlerin tutkusu. Hepsini oğlumun isteğiyle beraber zaman geçirmek için izledim. Sonuç ben fantastik sevmiyorum:)) Sürekli aynı şey oluyor, taht oyunları için herkes herkesi satıyor, Bir süre sonra sıkıyor. Hayatın gerçeklerinden kaçanlar fantastik sever deseler de gerçeklerden kaçmak mümkün değil diyorsun izledikçe. Ülkelerin iktidarların adları fantastik yaşananlar gerçek. İktidar nasıl bir şeyse kaybetmemek için her şey yapılıyor, her kaynak harcanıyor, hatta en yakınlarını yok ettiriyor sahibine, zerre vicdan azabı duyurmuyor.  


317- Prens 

Komedi Türk dizisi olarak bence başarılı. Instagram'da bir tiplemeyle ün kazanan tiyatrocu Giray Altınok yeteneği paraya dönüşen nadir sanatçılardan. Allah bahtından güldürsün diyorlar ya, o hesap, iyiysen fark edilirsin cümleleri falan hikaye. O kadar kalabalık ve telaşlı ki dünya iyi sesler de kakafoniye karışıyor. 

VE DÜNYA BİR PENCERE, BAKAN GEÇİYOR.    

Not: Neden resim yok? Telifi en iyi korunan dizi olmalı ki hiçbir fotoğrafının kullanımına, buraya yüklenmesine izin verilmedi ben de kendi çayımı koydum, bence oldu. Herkesin ejderhası kendisine.  

The Regime Blu TV

   315- The Regime 




"Dizi, çökmekte olan otoriter bir rejimin sarayında geçen bir yılı anlatıyor. Uzun bir süre saraydan ayrılmayan Şansölye Elena Vernham giderek paranoyaklaşır ve dengesizleşir ve beklenmedik bir sırdaş olarak uçarı bir asker olan Herbert Zubak'a yönelir. Zubak'ın şansölye üzerindeki etkisi arttıkça, Elena'nın gücünü genişletme girişimleri sonunda sarayın ve ülkenin onun etrafında parçalanmasıyla sonuçlanır."

Wikipedia böyle anlatmış, kara mizah olarak çekilen dizi otoriter rejimlerin hali pür melalini ortaya koyuyor. Aslında kendisi de doktor olan bir lider kendi sarayına kapandıkça etrafındaki dalkavuklar yüzünden gerçeklik algısını kaybediyor. Halk fakirlikten sürünürken o her şey yolunda gibi davranıyor. Aslında arkasında bir yönetici grubu var, onu istedikleri gibi kullanıyor. Herkes gitse, zaman değişse de o gruba bir şey olmuyor. Olan her zaman halka ve idealist düşüncelere sahip olanlara oluyor. Bir dünya klasiği. Yüzünüzde acı bir tebessüm bırakacak bir kara komedi. Güzeldi.




Handan Kılıç

18 Temmuz 2024

Kuşadası Mübadele Evinde Çam Ağacının Gölgesinde'yi konuştuk

 Hayat güzel anılar biriktirdiğimiz bir yolculuk. Bu blog da benim arşivim. Sosyal medya platformları ve handankılıc.com adresi emaneten bizde ama blog adeta evimiz, günlüğümüz. Bu nedenle oralarda olup burada eksik kalanları başta kendim için buraya alıyorum. 

İkinci kitabım, ilk romanım Çam Ağacının Gölgesinde adlı kitabımın ilk söyleşisi için Kuşadası'ndan davet almıştım. Çok güzel ağırlandığım Mübadele ve Anı Evinde kıymet bilen görmüş geçirmiş insanlar arasındaydım. İlk kez tanıştığım bir topluluk olsa da sanki onları hep tanıyordum. 


Aynı halam aynı amcam aynı babamdı kimisi. Ben kitabı ve ailemin mübadele öyküsünü sevgili Zerrin Boratav'a anlatırken  izleyiciler arasında ne zamandır istediğim ama cesaret edemediğim mavi saçlarıyla hemen dikkat çeken bir hanımefendi vardı.   


 Kuşadası 105 FM'in programcılarından sevgili Belma Bircil Özgün uzun bir söyleşi boyunca telefonunu sabit tutarak Facebook üzerinden canlı yayın yapmış. Bundan sonradan haberdar oldum. Videolar çok yer kapladığı için buraya linkini bırakmak ve bana böyle güzel bir günü yaşattıkları için tüm katılımcılara teşekkür ediyorum. 




Zerrin Hanımla Belma Hanıma dernek başkanı Ahmet Beye ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Instagram üzerinden diğer katılımcılardan gelen kısa videoların linklerini de ekliyorum. Ben buradan geçtim demek üzere yazdığımız ve konuştuğumuz dünyada hep böyle güzel insanlarla keşişsin yollarımız. 

Belma Bircil'in söyleşimizi aktardığı canlı yayını 1 

Belma Bircil'in söyleşimizi aktardığı canlı yayını 2 

Soru cevaplardan Ahmet Bey

Bir parça kitaptan, yazar okumasıyla  

Edebiyat öğretmeni Asude Hanımın sorusu, okullarda okutulabilir kitap tespiti

Yazar Özer Arabul'un müzedeki çalışma odasında 

#kuakmer kuşçubaşıeşref mekanı 




Çam Ağacının Gölgesinde ile Önce Okur'a konuk oldum

 


 Merhaba,

2 Haziran 2024 akşamında Önce Okur adlı Youtube kanalına konuk oldum. Çam Ağacının Gölgesinde kitabım, yazı maceram ve hayata dair konuştuk. İzlemek isteyenler için geceden bir hatıra fotoğrafı ile videoyu bırakıyorum.

Teşekkürler Önce Okur.

İyi seyirler Sevgili Okur.

Handan  





Hadilere

Bir sabah uyandığımda

Hazır sofra bulsam yanı başımda

Annem hadilese ben savsaklasam

Hadiler artsa, ben neşemde kaybolsam

Bahçeye insek sonra elimizde tepsiler 

Masada renk renk kızartmalar olsa

Üzerine mutlaka domates sosuyla

Yesek yesek sevinsek, pişmanlık nedir bilmesek

Keyfimiz tamam olunca bir koşu toplasak masayı

Birimiz süpürgeyi kapsa öteki hortumu, serinletsek ortalığı

İşler bitince divana uzanıp kitap okusam

Yine romanların içinde kaybolsam

Hadiler yükselse hiç durmadan 

Ben yine duymasam

Hadi gezmeye gidiyoruz diye gelse başıma annem, ayak diretsem

Onlar da gelecek diye fısıldasa kulağıma

Hemen kalksam ne giyeceğim şimdi diye darlasam annemi

Ne seçsem beğenmese

Ütülü kıyafetleri illa tekrar ütüle dese

Koca bir gün yaşanmış gibi olsa ama daha vakit öğlen olmasa

Annem yanına bir iş al, elinde tığ bari olsun dese

Omuz silksem kitap koysam çantama

Herkes konuşurken ben bir okusam bir kulak kabartsam konuşulanlara

Dertlerden bahsedildikçe büyümekten korksam

Sonra arkadaşlarım gelse, hadi top oynayalım deseler

İstop, yakan top, voleybol oynasak

Bir kavga edip bir barışsak

Boş arsaya gitsek 

Ok atsak birbirimize

Elbiselerimize yapışsa

En çok yapıştıran kazansa

Kaybeden ağlasa

Kazanan sarılsa

Bugün doğum günüm ama kimse kutlamaz dese kulağıma

Ona papatyadan taç yapsam başına taksa

Ben prenses oldum diye dolaşsa etrafta

Abisi saçını çekse tacını alıp kaçsa

Peşinden koşup yakalasak beraber

Kardeşine dil çıkarıp cadı dese

O ağlarken elimizden kurtulsa tacı bana takarken fısıldasa

Sana daha çok yakışıyor diye

Ben gülsem yanaklarım pembe pembe

Günler uzasa, gülüşler uzasa

Poğaçalar kabarık, kekler ıslak olsa

Tabağını önce bitiren sıcak sıcak çaya hak kazansa

Bebeklerle ortancalar ılık çayına bisküvi bansa

Büyükler kendini koskocaman sansa  

Oyunlar sürse, sevgiler de

Günler çocukken ki kadar uzun ve güzel geçse.

Keşke!

Handan Kılıç

29 Mayıs 2024

 

Hayattaki yerini arayıp bulamayanlara samimi bir yol arkadaşı: Çam Ağacının Gölgesinde

 

Elif Arslan 

Ah şu merak yok mu şu merak? Sayfaları arka arkaya çevirip başladığımız kitabı bir çırpıda bitirmemizi sağlar. İşte böyle bir merakla okudum Handan Kılıç’ın yeni kitabını. Ve hemen konuşmak istedim yazarıyla.

Çam Ağacının Gölgesinde kitabının yazarı Handan Kılıç kimdir?

“Kim kimdir” adlı ansiklopedilerin olduğu günlerden “Metaverse” dünyasına dayandığımız zamanlardayız ve halen insanın kendinden bahsetmesi çok zor. İzmirliyim. Hukuk okuyan ama edebiyata ebediyen aşık kalacak, sinemaya da tutkun bir yazarım. Okumadan önce yazmayı öğrendim. Kendimi bildim bileli de yazıyorum. Mesleki yazışmalar, genel yazı çalışmalarımı sekteye uğratsa da yıllar içinde birçok edebiyat, hukuk dergisinde deneme, öykü, kitap tanıtım yazısı yazdım. Deneme konusunda ödüller aldım. İnternet sitesi ve bloglarım oldu. Kısacası yazmak kalbimin hep üst başlığındaydı. Şimdi hayatımda da en üst sıralara yerleşsin diye tam zamanlı yazıyorum. Son beş yıldır kurgu üzerine çalışmakla beraber Yazı-Yorum Dergisi’nin sinema analiz yazılarını da kaleme alıyorum. “Seslenen yazılar” adıyla podcast, YouTube hesaplarım da var. Vakit buldukça kendi yazılarımı seslendiriyorum.  

Çam Ağacının Gölgesinde ne anlatıyor? Hikayeniz hangi yıllar arasında geçiyor?

Yerini bulamamak asıl tema. Tabi burada hem ruhen hem de fiziken aidiyetsizlikten bahsediyorum. Aile köklerinde göç olan ve hayatın dalgalı denizinde yorulan insanın hep bir kıyıya ulaşma çabası anlatılıyor. Kahraman bir dönüşümden geçerken yanına alıyor okuyucuyu ve her durakta kendi hayatına bir daha bakarken sen yolculuğunun neresindesin dedirtiyor.

Hikâye günümüzde başlayıp günümüzde biterken kahramanın geçmişine, oradan dört nesil kadının hayatına dair pencereler açılarak ilerlediğinden 1900 yılında Girit’ten İzmir’e gelmiş Afet’e, doğduğu toprağı benimseyip biz buranın yerlisiyiz diyerek göç yükünü taşımak istemeyen Hikmet’e, çocukken Bulgaristan’dan gelip İzmir’e yerleşen gelini Sevdiye’ye, Hikmet’in kocası Halil’le Milas’a derken geniş bir coğrafyada geziyor, yerini arayan bu insanlarla beraber okuyucu da dönüp içine bakma fırsatı yakalıyor.        



Bu kitabı yazmanızda ne etkili oldu?

Uzun yıllar önce üniversite okumak için ayrıldığım ve sonra da evlenerek uzaklarda kaldığım şehrime epey zaman sonra dönmüştüm. Hızlı bir tempodan sonra durduğum bir döneme girmiştim. Hayatı ve yaşadıklarımı anlamlandırmaya çalışıyordum. Doğ, büyü, oku, çalış, evlen, çocuk sahibi ol, onu büyüt derken hayatın çok hızlı geçtiğini ancak durunca idrak edebilmiştim. Hayatta azot döngüsüne katkımızdan daha fazlası olmalı diyor ve sürekli yazıyordum. Sonra bir gün baskısı bulunmayan bir kitaba sesli kitap uygulamasında rastladım. Önce ismiyle sonra üslubuyla hayran kaldığım kitabı defalarca dinledim. Bir gün Alejandro Zamra’nın su içme kolaylığında anlattığı, derin mevzuları o kadar kısa cümleler ve metaforlarla anlatmayı diledim. Sonra diğer kitaplarını okudum. Tüm samimiyetiyle aslında o kadar da kolay yazmadığını anlatıyordu. Yazıya gönül vermiş herkes bu işin sancılı bir süreç olduğunu bilir. Yazamadığı zamanları, yazdıklarını okuttuğunda aldığı tepkileri, ailesinden bahsettiği bölümleriyle samimiyeti kalbimde derin bir hayranlık uyandırdı. İşte beni masa başına oturtan “Eve Dönmenin Yolları” adlı kitap oldu.    

Yazma sürecinizden bahseder misiniz? Nelerden esinlenip ilham aldınız?

Bu kitap ilk esin kaynağımdı. Ben de yazara ve kitabına bir vefa borcu olarak kitabımın başına hem de uyarı mahiyetinde olan bir alıntıyı ekledim. “Hiçbir kitapta olmamak en iyisi. Çünkü cümleler bizi korumak istemez.”

Eve dönmek ama şehri ve evi aynı bulmamak sarsıcıydı. Hayatın hızı yorucuydu. Ev neresidir? Sorusunun cevabını aradığım okumalar yaptım ve sonra içime baktım. Evimi buldum ve ona yerleşmek için bu satırları yazdım. Sonuçtan memnunum. Nerede olsam bir kâğıt bir kalemle inşa edeceğim bir evim var artık. Uzun yıllar yazının çeşitli türlerinde konukluktan sonra yerleşik hayata bu kitapla geçtiğimi düşünüyorum. 

Kitaptaki çam ağacı kahramanınız Hikmet için neyi temsil ediyor?

Çam ağacı kadim bir dost. Kimsenin kimseyi dinlemediği, gelenin gittiği ve insanların en çok insanlarca yaralandığı bir dünyada ağaç dimdik ayakta ve hep olduğu yerde duran, sen de yapabilirsin diyen bir simge. 

Kahramanımız Hikmet çok hoşuma giden bir cümle söylüyor “Zaman ne acımasız bir silgi,” diyor hikâyenin en başında; hayattaki yerini ararken ve yerini çoktan bulduğunu düşündüğü sohbet arkadaşı çama özenirken. Peki çam ağacı sizin için neyi temsil ediyor?

Çam ağaçlarının sokakları doldurduğu bir şehirde büyüdüm. Bizim de evimizin önünde asırlık bir çam var. Bana her mevsim yeşil kalabilmeyi, kaç yaşına gelirse gelsin yeni kozalaklar vererek, üretimin, varlığın ispatında önemini anlatıyor. Çam ağaçları birbirine yakın dikilirse dimdik büyür ama yakınında bir çam yok ve alanı genişse neredeyse yan yatarak büyürmüş. Bunu araştırmalarım esnasında öğrendim. Gördüğüm çoğu çam dikti. Mahalle arasında olmasından böyleymiş. Artık neredeyse kampüs alanı dışında şehirde çam korusu kalmadığından, İletişim Fakültesinde öğrencisi olduğum Ege Üniversitesine gidip koruyu ve geniş alana yayılmış çamları bir de bu gözle inceledim. Heyecanla fotoğrafladım yan yatmış ağaçları. Bu beni çok etkiledi. Kalın gövdeli bir ağaçtan bahsediyoruz. Rüzgârın bile kıpırdatamadığı dallarını yer varsa rahat yoksa disiplinli büyütüyor. Duruma göre vaziyet alıyor. Biz neden almayalım dedim. Hayatın inişleri çıkışları çok. Hepsine göğüs germek için sağlam bir kök yeterli. Çam beni hem aile köklerimdeki hikayelere götürdü. Hem de durduğun yerde sebat ederek, bir konuya ancak çok zaman ve emek harcadığında alınan sonucun sağlam olacağını gösterdi.

Hikmet’le ortak noktalarınız var mı?

Hikmet baş karakterim. İki Hikmet var, babaanne ve torun, Hikmet Hikmet’e karşı diyebiliriz. Her yazarın her karakterinde yazardan esintiler vardır. Sonuçta kalemi elimizle tutuyor, yazıyı, kan, ter, gözyaşıyla yazıyoruz. “Bir yazı yazanın neresinden çıkarsa okurun orasına değer.” derler. Okurlardan en sık aldığım geri bildirim, “elimden bırakamadım, sıcaklığı, samimiyeti sardı, sarmaladı. Karakterler bizden.” Dolayısıyla her karakterde yazar bir görünür kaçar. Belki de yazıyı bu kadar aşkla sevmemizin sebebi bize birçok kişiyi olma fırsatı vermesidir.    

Çam Ağacının Gölgesinde bir ilk kitap mı? Ne kadarı otobiyografik?

İlk kitap değil. 2015 yılında yayınlanmış Akışına Bırak isimli bir kitabım var. Üç bölümden oluşuyor. Denemeler, öyküler ve sinema analiz yazıları. Blogda çok beğenilen yazıları tekrar gözden geçirip 328 sayfalık bir kitapta toplamıştım. Kısa sürede iki baskı yapan kitap zaman içinde tükenince hem dünyanın sanal aleme kayışı hem de ülkenin ekonomik şartlarını göz önüne alarak dijital alemin imkanlarını kullandım. Zaten böyle giderse basılı kitaba ulaşım zorlaşacak ve hepimiz bir zamanlar eli boş olanların kullandığı mecralar diye sosyal medyadan uzak dururken şimdi her birinde en meşhur ve meşgullerin adresine mavi tık kapma savaşı verdiği gibi kitapta da dijital dünyaya kayacağız. Ben de şimdiden bu alanda varlığımı göstereyim istedim.  2023 yılında yeni bir önsöz ve ilavelerle 418 sayfa olan ilk kitabım Google Play Kitaplar uygulaması içinde yeniden yayınlandı. Merak edenler linkten ulaşabilir.   (https://play.google.com/store/books/details?id=mYmjEAAAQBAJ) Zaten deneme yazılarında yazar kendi duygu ve düşüncelerinden bahsederek bir kavramı anlatır. Otobiyografik yazılardır aslında denemeler. Ben de yıllarca böyle yazılar yazdım ve deneme kitaplarımda topladım. Deneme Tahtası, Dene/me ve Akışına Bırak e-kitap olarak yayınlandı.

Sonrasında da basılı beş kollektif öykü kitabı, iki şiir seçkisinde yer aldım. Ancak roman türünde ilk yayınlanan çalışmam Çam Ağacının Gölgesinde. O yüzden heyecanım büyük. Aslında üzerinde çalıştığım başka dosyalar varken bir de baktım ki bu kitap doğmuş, büyümüş, gülümsüyor. Hatta e-kitap formatı da adımlamaya başladı. Uzun yıllardır dergilere verdiğim sinema analiz yazılarım da İşler Güçler Sinema 1 ve 2 adıyla e-kitap oldu. Öykün/me, Aşk Öyküleri, Bir Mandala Bir Öykü, Küçürek öyküler adlarıyla dört öykü kitabım da yine e kitap olarak Google Play Kitaplar uygulaması içinde (https://play.google.com/store/books/author?id=Handan+K%C4%B1l%C4%B1%C3%A7) yayınladı. Orada artık basılı iki kitabımın e-kitap haliyle beraber on kitabım var. Sanırım yazı artık yaşam şeklim, yazı artık evim.

Kitapta anlattığınız hikâye İzmir’de geçiyor. Kitabınızı yazarken, bir İzmirli olarak ve mekanla, anlattığınız yıllarla ilgili ne kadar kendi gözlem ve deneyimlerinizden yararlandınız, ne kadar araştırma yaptınız?

Hepimiz dünyayı kendi gözlerimizden görür, deneyimlerimizden de anlamlandırırız. İzmir’e dair kitaba girenler elbette benim ilgimi çeken farkındalıklar oldu. Kitap bir akışta ama bölüm bölüm. İçine yakın zamanda yaşadığımız büyük İzmir Depremi de girdi, pandemi de girdi, 1930 yılında Bornova’da yaşanan sel felaketi, 1900 yılında Urla Karantina adasına getirilen göçmenler, Girit’in tarihi, göçlerden önceki siyasi ve demografik yapısı, birinci dünya savaşı, Çanakkale savaşı, devletler arası anlaşmalar, mübadele, yeni cumhuriyetin göç politikası gibi birçok noktada araştırma yaptım. Ve edindiğim bilgiler üzerine kurguyu ilerlettim. Tabi hayatta olan aile büyüklerinden de tecrübelerine dair fikir alışverişinde bulundum. Ama bir anı kitabı yazmadığım için malzemeleri kurgu için kullandım. 160 sayfalık kitabın arkasında en az onun iki katı kadar not ve birkaç taslak olduğunu da söylemeliyim.         

En sevdiğiniz yazar ve kitap?

Aslında çok var. Çocukluğumdan beri en yakın dostum kitaplar. Farklı tarzlardan sevdiğim romancılar var. Aynı anda masasında hem çay hem kahve bulunduran, aynı zamanda üç beş kitap okuyan biri olarak tek bir tane söyleyemem. Hadi iki olsun. Honoré de Balzac, Vadideki Zambak ve İvan Gonçarov, Oblomov. Defalarca okuduğum kitaplardan. 

En sevdiğiniz yazarla sohbet etme fırsatınız olsa, ona ne sorardınız? O soruyu yanıtlar mısınız?

“Bu melankoli hep sürecek mi?” diye sorardım. Aşkın bir ömür sürdüğü yer kitaplar sanırım ve “evet melankoli hepimizi yazıya aşkla bağlayan duygu diyebilirim, sürsün ki yazalım” diye yanıtlardım. Yorucu ama iyi ki var.

Şimdilerde ne üzerinde çalışıyorsunuz? Yeni bir kitap gelecek mi?

Aynı anda birkaç ayrı dosya çalışıyorum aslında. Bir roman serisi gelsin istiyorum. Üç cilt olarak planlıyorum. Ama hayat bu belli olmaz. Onlardan hızlı davrananlar çıkabilir. Basılan iki kitabım da plan dışı hayat buldular. İnsanlar gibi kitapların da kaderi olduğundan şimdiden onlara da bize de baht açıklığı diliyorum. Bu güzel sorular için size ve sitenize de teşekkür ediyorum.

Biz teşekkür ederiz, yeni çalışmalarınızda buluşmak ve konuşmak temennisiyle.


DİPSİZ GÖL SÖYLEŞİSİ EDEBİYATHABER'DE

Handan Kılıç: “Bir ülkede kadınların kızların, çocukların, hayvanların güvenliği yokken sadece kadınlar değil kimse mutlu olamaz” Eylül 9, 2...