Don't Look Up -Netflix


SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ 

295-DON'T LOOK UP- YUKARI BAKMA

Son günlerin popüler filmi Netflix'te yayına girdi. 2 saat 25 dakikalık bir kıyamet senaryosu, yuvarlandığımız sanal alem, popülerite merakı, herkesin delirmişcesine gerçekleri yok saymasına dokunduran komedi filmi gayet güzeldi. 

Başları biraz uzun tutulmuş olabilir. Film süresi kısaltılabilirdi. Son kırk beş dakikasının nasıl geçtiğini anlamadım mesela. Tempo önemli filmlerde. Hele de günümüz sabırsız seyircisine. 

Ve(d/f) asız adlı öyküm Halley Dergisinde

 Merhaba,

Bir öyküm daha farklı bir mecrada yayınlandı. Halley Dergisinden okumak için linki tıklayabilirsiniz.


Nardugan Bayramı


#nardugan

21 Aralık, Nam-ı diğer “Şeb-i yelda” geldi çattı. Gün dönümünün ve uzun gecelerin taşıyıcısı kış başlıyor. Zaten 2021’nin bitmeyen dertli günleri, virüsleri, maskeleri, ekonomik krizleriyle hepimizi zorladığı bir dönemde, hayattan yorulmuşken şimdi bir de Nevruz bayramına kadar sürecek bu soğuk mevsimi atlatmamız gerekiyor. Zaman döngüsü, bizi de önüne katmış bahara akarken, bu kış içimizi ısıtacak, gönlümüzde kök salıp meyveye duran ağaçların çiçeklerini tomurcuklandıracak bir seraya ihtiyaç var.

Yaza Düğün Var

 Hanımefendi camı diyorum, açar mısınız?

İyi çalışmalar, buyrun memur bey!

Kimlik numaranızı söyler misiniz.

150…

Biraz yavaş, tamam.

Hayırdır bir durum mu var?

Yok yok, rutin kontrol.

Bizi de kontrol edecek misiniz memur bey?

İstiyorsanız edelim söyleyin TCinizi

142

Bir de ehliyetinize bakalım hanımefendi,

Arabayı ben kullanıyorum, onunkine neden bakıyorsunuz ki?

Ooo Ankara mı? İlk görev yerimdi Kalecik. Sonra merkez. Doğu derken şükür memlekete döndük.

Hayırlı olsun memur bey de rutine dönsek.

Fethiye karışma istersen!

Seval Hanım siz nerelisiniz. İnstagram kullanıyor musunuz?

Memur bey işimiz bittiyse mesai saati bitmeden yetişmem gereken bir yer var da…

Ya dursana Fethiye memur beye eksik bilgi vermeyelim. Seval alt çizgi sev sev

Seval, işim var sonra ekleşirsiniz, kolay gelsin memur bey.

Ekledim Seval hanım, görüşürüz.

Tövbe tövbe Seval, cidden ilginçsin.

Ya adam sana sorarken bile gözü bendeydi yavaşladın ya karşıdan gördü beni, ondan çekti kenara. Diğer memur daha yakındı koşa koşa kendi geldi. Neden acele edip bahtımı kapatıyorsun? Otuz yaşındayım ve kapımda sıra yok, ekledim vallahi yakışıklı adamdı, hem işi de sağlam bak, seni bile mum etti karşısında.

Valla haklı Fethiye Abla. Ben durduğundan beri adamı izliyorum arkaya da uzattı kafayı bana da baktı güya da gözü Seval’deydi.

Ekledi bile kızlar, hadi hayırlısı bu yaza düğün var.

Handan Kılıç

#handankılıc

16 Aralık 2021


Le Bazar de la Charité Alevlerin Ardından 2019 Netflix

 SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ 

294-Le Bazar de la Charité Alevlerin Ardından 2019


Dün gece sabah olmak bilmeyen, o karanlığın en siyah haliyle ruhumu ele geçirdiği efkarlı vakitlerden biriydi. Gün boyu hastane işleri vs ile uğraşırken yorulmuştum. Bana eşlik eden yakınım, yemek de ısmarlamasa güne ait güzel anlardan bahsedemeyeceğim. Ama daha ilk çatalı almadan kötü haber yetişti ve böğrüme oturan öküz gün ağarana kadar yerinden kıpırdamadı. Böyle zamanlar iştahımı kesmez bilakis açar. Hızlıca yedim yemeğimi. Yirmi dakikada çevre yolundan il değiştirdim ama şehir içinde beş dakikalık mesafeyi yetmiş beş dakikada aşamadım. Akşam trafiğinde ayağım dur kalktan uyuştu, kalbim ve ruhum ezildikçe ezildi. 

Anahtarla eve girerken yumuşak bir şeylere tutunmak istedim dönüp pasta aldım. Evet kutlamak için değil, bir nevi isyan. Sağlıklı beslenmeye, hayata verilen emeğe, umudun hiç bir işe yaramamasına. Aksi gibi annem babam başka şehirdeydi. Eşim ve oğlum da birbirinden farklı şehirlerde. Bana yine karanlığı yalnız atlatmak düşmüştü. Demek bunu öğrenmem lazım ki tekrarlayan bir imtihanım oldu son yıllarda. 

Şu hayatta çok aydınlık günler görmedim ama karanlıktan çocukken bile korkmadım. Geceleri severim. Sabaha karşı yatıp üç beş saat uyumak yeter. Günlerdir sel boyutlarında yağmur alan şehirde güneşe hasretiz ama gündüz gündüzdür diyerek karanlığın yırtılmasını bekledim dün gece. Zaten öküzüm de bir gıdım kıpırdamadığından pasta da yumuşacık saramadı yalnızlığımı. Sonra can dostum Netflixi açtım ve ilk önerdiği diziye başlayıp sabaha kadar sezonu bitirdim.

Alevlerin ardından adlı bu dizi trajik ve tabi ki gerçek bir yangın hikayesiyle başlıyordu. 1897'de Paris'te çıkan bir yangında yüz yirmiden fazla kadının yanarak can verdiği olaydan esinlenen senaryoda birbirinden zor hayatın ve aşkın taşıyıcısı üç kadının hikayesi anlatılıyordu. Çoğu eziyet tanıdık geldi. Fransa'nın 1800'lerde yaşadığı sıkıntılar ülkemizde her gün hala yaşanıyordu. Bir buçuk asır geriden gelen bu haksızlık ve yalnızlıklar, keder coğrafyasında her gün yeniden sahnelenen trajedilerden farksızdı. 

Kaza ile çıkan bir yangını gariban bir kaç fakir gencin üzerine atmak isteyen yöneticiler toplumu yanlarına çekmek için onları vatan haini ilan ettiler. Ve özgürlük mücadelesi veren gençler bu iftira ile giyotine mahkum edildiler. Taksimde sallandıracaksıncılar her devirde her ülkede vardı. Bu vahşeti seyretmek için toplanıp tezahürat yapıyorlardı. Ve bu çetrefilli işlerin içinden kadınların yılmayan cesareti ve zekası ile çıkıldı.

Yangın sahneleri dehşet vericiydi. Yanmak en ağır yaralanma biçimidir. Eziyetli olduğundan sanırım her dinde ceza olarak cehennemden bahsedilmiştir. İki dünyada da yanmamak dileğiyle karanlık gecemi aydınlatan diziyi tavsiye ediyorum. 

Sonuçta bir şekilde sabah oldu. Hiç bir şey eskisi gibi değildi. Çok zamandır da öyle zaten. 

Hayatta yaşarken, yol ayrımlarında seçimler yaparken gözü kara olmak lazım, amenna. Ama dizide de olduğu gibi insan zorluklar karşısında hep yalnız. Bazı eşikleri yalnız aşmak zorunda. Öyleyse ilk iş insan kendine destek olmayı öğrenmeli. Erkekler genelde sıkıntılarını kendileri yaşarlar, içlerinde. Yanlarında birileri olsa da saklarlar duygularını, paylaşmazlar. Aydınlığa çıkana kadar mağaralarında gizlenirler ama biz kadınlar bazen destek arayabiliyoruz. Bundan da vazgeçmek lazımmış demek. Çok istediği hep uzaklaşıyor insandan. 

Hayat gerçekten yorucu. Son zamanlarda da çok hızlandı. Ve bir de çok sıkıştı, bizim topraklar için tabi. Yurt dışından çok takipçim var onlar belki yaşadıklarımızın yoruculuğunu anlayamazlar tatlı Noel telaşından ama gerçekten nefes almak bile lüks oldu. İnsanlar çok yorgun. Herkes kendi derdinin peşinde, dağılmış zihniyle hayaletler gibi dolaşıyor. Bir başkasını göremeyecek kadar mutsuz, yalnız ve uzak birbirine. Kendine yetme gayretinde. Bir arkadaşım öyle demişti yıllar önce. Herkes bir bir dökülecek üzerimizden ve biz kalacağız bir tek Rabbimizle. Ona anlatacağız derdimizi. Ve bu değil midir insanın yaratılışının gayesi. Aciziz, çok konuyu biz çözemeyiz. Seçtim oldular hikaye. Anestezisiz ameliyat olmak gibi yaşadıklarımızı tüm ayıklığımızla kaldırmak için bizden çok büyük bir gücün yardıma muhtacız. Gerisi lafı güzaf. 

Handan Kılıç

15/12/2021 

18:22

İzmir               

Ne verirsen elinle o gider seninle


          “Komodin gerekli mi? Onun yerine bir şifonyer alalım, çok raflı olanlardan, oda genişlesin. Başında su falan tutmuyorsun, çok susarsan kalkarsın, hem hareket olur. Abajurların modası desen çoktan geçti. Uzanınca elektrik düğmesine yetişirsin. Telefon zaten girmesin yattığın yere. Anne ben bunları boyaya gelen çocuğa veriyorum, oturma odasındaki ikinci grup sehpayı da. Bitti artık misafircilikler. Sehpanın da yedeği olmasın hem canım.”

“İyi, sen bilirsin.”

“Ne fazlanız varsa alırım abla dedi, ev kuruyormuş genç çocuk daha. Her şey ateş pahası bir faydamız olsun hem. Sehpanın çiziklerini gösterdim, boyarsın dedim. En alasından dedi, kapıları görünce marifetini anladık zaten masayı da verdim.”

“Hangisini kız iki gün teyzene geldim diye evimde eşya bırakmayacaksın.”

“Yapma anne, yarısını versem evden daha üç ev döşeyecek eşya çıkar. Babaannemin gençliğinden masa var yahu.”

“İşte eski hepsi, insana verilmez. Hem hatıra kızım saygılı ol, biz gidince her şeyimizi atmayın bak, evinize götürün, biz öyle yaptık, olmadı hayra verin, çöpe falan bırakırsanız hakkımı helal etmem”

“Anneciğim Allah gecinden versin de sen kendin hayattayken ver vereceğini. Ne verirsen elinle o gider seninle. Kimse ölüden gelen bir şey istemiyor ki! Helvası bile kavrulduğunda kimse yemek istemez, sen de anlatırdın babaannemin helvasını kendim kavurana kadar getirilenleri yemezdim diye. Sanki ölü yapmış gibi korkarız derdin.”

“Cahillik işte, gençken insan hiç ölmeyeceğine sanıyor, ondan ölü şeyi diyor, öleceğiz hepimiz.”

“Tamam işte o vakit yaşarken faydamız olsun birine. Dolabı da veriyorum komodinler tek kalmasın çocuğa, takım olsun, oda açılır hem.

“Leyla, yeter ama.”

“Annem kapatmam lazım, geldi ustalar, hadi selam söyle teyzeme. Allah hayırlarını kabul etsin şimdiden.”

#handankılıc

9.12.2021

Bilmiyorum seninle sonumuz ne olacak?

“Bilmiyorum seninle sonumuz ne olacak, belki bu aşk ölümsüz belki yarım kalacak” diye şarkıya eşlik ederken yine seslendin bana.

Değirmen taşı edasıyla yavaşsın ama öğütüyorsun pastayı, böreği. Gelenler yeşillik olmasın sade. O vakit bir naz bin niyaz. Günlerce bekletiyorsun değil mi?

Hele bu ara hep bir isyan! Ne vereceğim sana, şaşırdım vallahi.

Çok yüz verince böyle olur. Kimi başına taç edersen ondan görürsün eziyeti.

İlk zamanlar neler çektirmişsin anneme, bir yumurtayı alman saatlerce sürermiş. Sonunda onun istediği gibi ne verirse alacak şekilde hizaya gelmişsin ama bu sefer büyüdün diye en çok kızan yine o olsa da olan bana olmuş.

Seni kestirip atmayı çok düşündüm ama kıyamadım. Hem sonra bir parça bile kalsan büyüdüğünü söylediler. Üretkensin maşallah. Öyleyse uğraşmaya değmez dedim. Komşular da üşüşür başına, kan parası ister. Sonra uğraş dur, isyan bastırmaya dediklerinde tamamen vazgeçtim. Bana senin başkaldırıların yetiyor.

Allak bullak hayatım belki yirmi gündür. Gel seninle bir anlaşma yapalım sen beni üzme, isyana son ver, ben de seni üzmek zorunda kalmayayım. Aman bu lafları da çok duyduk değil mi? Üzmem, kıymetlimsin diyenler üzmedi en çok beni, seni.

Ama neyse boş verelim, önümüzdeki maçlara bakalım. Gel seninle anlaşalım. İstediklerini vereceğim ama sen de şartlarıma uyacaksın. Öncelikle bekleme yapmayacaksın. Girişleri, çıkışları düzenleyeceksin. Geleni denetle. İstemiyorsan hiç sokma, daha o anda iade et. Hadi katakulliye geldin kapıyı açtın. Çıkışı da bırak, sal gitsin yahu! Sen ne uğraşıyorsun. Başkasının işini yapma, bırak öbürleri de çalışsın hem sana da yazık. Ve inan bana da yazık.

 Suçum ne benim, neden yapıyorsun bana bunu? Hangi dediğine karşı geldim, ne istedin de vermedim? Ömrüm senin emrinde geçti. Krallık senin, söz senin, daha ne istersin?

Hadi gel, el sıkışalım, barışalım. İnan bugüne kadar ne hata yaptıysam bir daha yapmayacağım.

#handankılıc

9.12.2021 

 

Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum

  Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...