Ne verirsen elinle o gider seninle


          “Komodin gerekli mi? Onun yerine bir şifonyer alalım, çok raflı olanlardan, oda genişlesin. Başında su falan tutmuyorsun, çok susarsan kalkarsın, hem hareket olur. Abajurların modası desen çoktan geçti. Uzanınca elektrik düğmesine yetişirsin. Telefon zaten girmesin yattığın yere. Anne ben bunları boyaya gelen çocuğa veriyorum, oturma odasındaki ikinci grup sehpayı da. Bitti artık misafircilikler. Sehpanın da yedeği olmasın hem canım.”

“İyi, sen bilirsin.”

“Ne fazlanız varsa alırım abla dedi, ev kuruyormuş genç çocuk daha. Her şey ateş pahası bir faydamız olsun hem. Sehpanın çiziklerini gösterdim, boyarsın dedim. En alasından dedi, kapıları görünce marifetini anladık zaten masayı da verdim.”

“Hangisini kız iki gün teyzene geldim diye evimde eşya bırakmayacaksın.”

“Yapma anne, yarısını versem evden daha üç ev döşeyecek eşya çıkar. Babaannemin gençliğinden masa var yahu.”

“İşte eski hepsi, insana verilmez. Hem hatıra kızım saygılı ol, biz gidince her şeyimizi atmayın bak, evinize götürün, biz öyle yaptık, olmadı hayra verin, çöpe falan bırakırsanız hakkımı helal etmem”

“Anneciğim Allah gecinden versin de sen kendin hayattayken ver vereceğini. Ne verirsen elinle o gider seninle. Kimse ölüden gelen bir şey istemiyor ki! Helvası bile kavrulduğunda kimse yemek istemez, sen de anlatırdın babaannemin helvasını kendim kavurana kadar getirilenleri yemezdim diye. Sanki ölü yapmış gibi korkarız derdin.”

“Cahillik işte, gençken insan hiç ölmeyeceğine sanıyor, ondan ölü şeyi diyor, öleceğiz hepimiz.”

“Tamam işte o vakit yaşarken faydamız olsun birine. Dolabı da veriyorum komodinler tek kalmasın çocuğa, takım olsun, oda açılır hem.

“Leyla, yeter ama.”

“Annem kapatmam lazım, geldi ustalar, hadi selam söyle teyzeme. Allah hayırlarını kabul etsin şimdiden.”

#handankılıc

9.12.2021

Bilmiyorum seninle sonumuz ne olacak?

“Bilmiyorum seninle sonumuz ne olacak, belki bu aşk ölümsüz belki yarım kalacak” diye şarkıya eşlik ederken yine seslendin bana.

Değirmen taşı edasıyla yavaşsın ama öğütüyorsun pastayı, böreği. Gelenler yeşillik olmasın sade. O vakit bir naz bin niyaz. Günlerce bekletiyorsun değil mi?

Hele bu ara hep bir isyan! Ne vereceğim sana, şaşırdım vallahi.

Çok yüz verince böyle olur. Kimi başına taç edersen ondan görürsün eziyeti.

İlk zamanlar neler çektirmişsin anneme, bir yumurtayı alman saatlerce sürermiş. Sonunda onun istediği gibi ne verirse alacak şekilde hizaya gelmişsin ama bu sefer büyüdün diye en çok kızan yine o olsa da olan bana olmuş.

Seni kestirip atmayı çok düşündüm ama kıyamadım. Hem sonra bir parça bile kalsan büyüdüğünü söylediler. Üretkensin maşallah. Öyleyse uğraşmaya değmez dedim. Komşular da üşüşür başına, kan parası ister. Sonra uğraş dur, isyan bastırmaya dediklerinde tamamen vazgeçtim. Bana senin başkaldırıların yetiyor.

Allak bullak hayatım belki yirmi gündür. Gel seninle bir anlaşma yapalım sen beni üzme, isyana son ver, ben de seni üzmek zorunda kalmayayım. Aman bu lafları da çok duyduk değil mi? Üzmem, kıymetlimsin diyenler üzmedi en çok beni, seni.

Ama neyse boş verelim, önümüzdeki maçlara bakalım. Gel seninle anlaşalım. İstediklerini vereceğim ama sen de şartlarıma uyacaksın. Öncelikle bekleme yapmayacaksın. Girişleri, çıkışları düzenleyeceksin. Geleni denetle. İstemiyorsan hiç sokma, daha o anda iade et. Hadi katakulliye geldin kapıyı açtın. Çıkışı da bırak, sal gitsin yahu! Sen ne uğraşıyorsun. Başkasının işini yapma, bırak öbürleri de çalışsın hem sana da yazık. Ve inan bana da yazık.

 Suçum ne benim, neden yapıyorsun bana bunu? Hangi dediğine karşı geldim, ne istedin de vermedim? Ömrüm senin emrinde geçti. Krallık senin, söz senin, daha ne istersin?

Hadi gel, el sıkışalım, barışalım. İnan bugüne kadar ne hata yaptıysam bir daha yapmayacağım.

#handankılıc

9.12.2021 

 

Zaman tüm topukları yaralar

Bir Fas atasözünde “Zaman tüm topukları yaralar” diye ne güzel söylemişler.

Zamanın yapamadığı mı var insana?

Bazen bir değirmen bazen bir sel, kimi zaman deprem, kimi zaman özlemle geçer hepimizin üzerinden.

Yorar, yaralar, gözyaşına boğar.

Sevinçli zamanları hatırlasan bile geçtiğini fark edince üzülürsün.

Zamanın henüz topuklarına yaralar açmadığı yaşlarda insan çok da fark etmez bu durumu.

Zaman yönetimi üzerine geliştirilen teknikleri uygulayarak onu zapturapt altına alacaklarını zannederler.

Heyhat o bir yılkı atıdır, eğerlenmez.

Geçer gider, eğlendirirse de eğlenmez.

Durmak nedir bilmez.

Çatlayıncaya kadar koşar özgürce.

Herkese ayrı biçilmiş vaktince eşlik eder.

Yaralı topuklara, kana, gözyaşına bakmaz.

Dur diyeni dinlemez.

Bekle diyene yüz vermez.

Acısıyla tatlısıyla geçer gider.

Bitişiyle bize sonlu olduğumuzu hatırlatan her şey gibi acıtır.

Zaman, sonsuz görünen en sonlu varlıktır.

#handankılıc

10/12/2021

#izmir





 

Kilimin dilinden ancak anlayan okur

 “Hayata serili kilimin” saçaklarından başlarmış yıpranma. “Bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir” ne de olsa.

İlk ilmeyi tutan sıra söküldü mü gerisi gelir. Dişlerinin arasında bir yemek kalıntısı nasıl rahatsız eder insanı. Ya da eksik bir diş olduğunda, yani fazlalık ve yokluk durumunda dilin hep oraya gider ya hayat kiliminin bir yerinde o yıpranmışlık varsa göz de oraya kayar, ayak da.

Zamanında tamiri mümkün olan durumlar olabilir tabi, ustasının elinde derlenir, toplanır o sergi ama bir de ehline düşmezse yamalanır, yırtılır. Bir bakmışsın yörüngesi kaymış varlığı zarar görmüş.

Hayatım herkesin ayakları altına serilmiş bir kilim adeta. Oysa hayata serili kilim olmaktı niyetim. Doyurmak, doğurmak, doymak, yeniden kendi ile karşılaşacağı bir platformda insana dokunmaktı isteğim ama olmadı. Ayağımın altından kayıp gitti zaman tutamadım. Uçan halıya dönüşmedi kilimim. Kıymet bilmezlere denk geldi, soldu rengim. İlmek ilmek dokumuşken saçaklarındaki sökükten tuttular. Çekip ucundan sonuna kadar gittiler. Kök boyayla boyanmış o ilk halime dönünce öylece bıraktılar. Kaybolup gitti emeklerim. Yordu, ehline denk gelmeyişlerim. En zoru da başarısız değilken yenik sayılmaktı ya, kazanmak sevdasından çoktan vazgeçtim.

#handankılıc

23/11/2021

Ben Buradayım Sevgili Okur…

Bu yıl ne kadar çok ölüm haberi ile sarsıldık. Çocukluğumun şahidi insanların gidişi artık çok geride kalan o zamanlara veda etmem gerektiğini hatırlattı. İçimdeki çocuk büyümeliydi. Saat işliyordu herkesle beraber benim için de…

Ne yapıyorum diye düşündürttü bu olanlar. Geride hayırlı bir iz bırakabilmek için ne yapıyorum? Yazmak dışında kayda değer bir cevabım olmaması hem hoşuma gitti hem canımı acıttı.

Yazıyorum çünkü bir gün bir yerlerde okurunu bulacağına inanıyorum. Canımla, yüreğimin en ince, en samimi halleriyle, ışığım ve gölgemle bir bütün olarak yazıyorum. İnsan olduğumu satırları okudukça görüyorum.

Ve bazen "Aferin" diyorum iyi dayanıyorsun. Ve zor bir döneme şahitlik ediyorsun, olanı kayda geçiriyorsun. Zor günleri yaşayanların şimdilik bunları okuyacak güçleri yok. Çünkü bir şeyin içinden geçmek kolay değildir. İnsan o zorlukları unutturacak şeylerin peşinden koşar. TikTok videoları seyreder, Instagram’da reelslerde kaybolur. Ama okumaktan ve yüzleşmekten kaçar çoğu zaman.

Acıyı çekenler de acıtanlara göz yumanlar da kulağının üstüne yatar. Ne vakit her şey biter insan geçtiği tünelin farkına varır, işte o zaman salim kafayla yaşadıklarının üzerinden geçer. Orada hatıratlar önemlidir. Geçmişi tüm çıplaklığı ile ancak bu tarz yazılarda buluruz. İşte o zaman geldiğinde yazdıklarım okuyucusunu bulacaktır. Önemli olan devam edebilmek insan olmaya, insan kalmaya çalışmak.

“Ben buradayım sevgili okur sen neredesin” diyen ustaya selamlar.

#handankılıc

08/12/2021

 

Neden Buradasın?


Salona girdi ve ilk sırada oturan bana pat diye sordu:

-Neden buradasın?

Önce afalladım. Neyse ki çabuk toparlarım:

-Yazmak için elbette dedim.

Yaklaştı, gözlüklerinin ardındaki iri gözlerini kocaman açıp soruyu yineledi:

-Neden buradasın? Niye ben?

Güldüm. Masaya doğru iki çevik adım attı. Koltuğuna yerleşirken her zamanki gibi kırmızı rujlu dudaklarını ısırıyordu.

-Yonca ile yazmak demek gölgelerinde dolaşıp kendini kazmak, çıkanla yüzleşmek, sarsıntının içinde belki günlerce artçılara maruz kalmak demek. Bazen içimde kuytuda gizlenmiş hikayeler de gün ışığına çıkıyor ama daha çok kendime içimin aynasından bakabilmek için buradayım, deyince sustu. Yerinden kalktı, bir başkasına doğru yürüdü. Soru aynıydı. “Sen neden buradasın?”

O an düşündüm “Peki sen neden buradasın?”

Soruyu kendine soruyordu aslında. Her söylediği, her sorduğu, her yazdığı kendine idi. Belki de yüzleşmek için kendine ait bir oda yaratmıştı bizimle. Şahit istiyordu. Kâh kol kola girip birbirine destek olacak bir yakınlık kâh herkesin aynı acılardan geçtiğine onu inandırarak teselli sunacak, kendine mesafelendirecek bir uzaklık.

İkisi de lazım diye mırıldandım. Haklıydı insana olana insan lazımdı. Yazmak kazmaktı, sonunda kendine ulaşırdı insan. Öyleyse yazmalı, vur kazmayı Ferhat çoğu gitti azı kaldı.

Handan Kılıç

07/12/2021

 

Lokma lokma her yanını mıydı o şarkı?

 

“Hardaldan iğreniyorum” diyor bizim arkadaş. İğrenmek demeyeyim de ben de çok yemem. Yeşil hali otunu yani çok yapar annem, limonlu zeytinyağlı salata, acı gelir bana. Oğlum da sos olarak sever onu hiç tatmadım kokusundan hoşlanmadım o da midesi iyiken yer. Bu ara hepimizin midesi berbat. Hadi onun sınav stresi var koşuşturuyor işi çok. Sana ne oluyor neyin var diyor bana. Neyim olduğunu bir ben biliyorum sonuç ne olacak bilmediğimden demeyeyim şimdilik. Cibes yapmıştım bitiremedim. İlk gün haşladığımda yarısını yengeme indirmişim iyi ki. Apartmanda aileden birilerinin olması çok güzel. O da bana tavuklu pilav getirmiş, ah halam da yaşasaydı hiç yalnızlık çekmezdim. Ay kız hadi gezmeye gidelim derdi her gün. Dünden hazırdı dolaşmalara. 

Bugün halamın birinci ölüm yıl dönümü. Öyle hayat dolu kadın gitti. 

Pelikanların Kursağında Heveslerim

  Pelikanların kursağındaydı heveslerim. O geniş, esnek torbada, biriken umutlar gibi sallanıp dururdu. Pelikan, denizin bereketini gagasıyl...