AŞK, DAİMA!

Düşüncelerimden sıyrılamadığım bir gündü. Kendimi dışarı attım. Yürümeye başladım. Yüzümde aşkın sıcaklığından yayılan bir gülümseme vardı. Epey tur attıktan sonra parkurun ilerisindeki kaldırımda onu gördüm. Önce yok, benzettim falan dedim. Sırt çantamdan kitabı çıkarıp baktım. Kesinlikle oydu. Aynı anlatıldığı kadar canlı bir kadın. Adımlarımı hızlandırdım. Seslendim. Önce duymadı. Biraz yaklaşınca omzuna dokundum. Heyecanla konuştum:    

“Ella selam. Seni görmek ne güzel! Yıllar önce beni sarsan bir romanın karakterisin. Okuduğum kitaplar arasında hayranlık duyduğum böylesi güçlü bir kadınla yol ortasında karşılaşmak heyecanlandırdı doğrusu”

Önce durdu, baktı ve gülümsedi:

“Selam, demek bir okursun. Beni kâğıt üstünde kalmaktan kurtaran, yaşadığımı fark ettiren kahramanlardan. Peki söyle bakalım nasıl sarstım seni?”

“Cesaretin ve çevikliğinle, şansların, şansızlıklarınla…”

“Bunlar hepimizin hayatında olan şeyler değil mi? Şimdi sen kendi hayatından anekdotlar anlatsan kim bilir ne çok zaferin vardır beni sarsacak. Kendine haksızlık etme. Bu dünyada kadın olarak ayakta kalmaya çalışırken güçleniyoruz hepimiz”

“Orası öyle, var olduğumuz bir yerde bir de bunu ispatlamamız isteniyor. Teşekkür ederim hatırlattığın için. Ayrıca bu kadar mütevazi olman şahane, muhtemelen aşık ve mutlu olmanın sana verdiği güzelliklerden tevazu. Elbette yaptıklarım var ama galiba insanın aklı hep yapamadıklarında kalıyor.”

“Onun için dene, yapamazsan da pişmanlığın bu olsun diyorlar.”

“Kesinlikle haklısın, deniyorum elimden geldiğince.”

“En çok neden etkilendin peki kitapta?”

“Sıkıştığın yerden, konfor alanından çıkma cesaretinden, her şeyi arkana alıp ilerleme kararlılığından, yıllarca kurmak için uğraştığın kaleyi, evini, çocuklarını, emeğini, yirmi yıl hatasıyla günahıyla kabul verdiğin insanı bırakıp hiç bilmediğin bir yerde hiç tanımadığın birinin peşinde bir maceraya atılmak seçimlerinden. Düşününce akıl karı değil.”

Ella güldü, koluma girdi. Az önce yürüdüğüm parkı işaret ederek “Oturalım” dedi. “Mevzu derin”

Oturduk gözlerine baktım. Huzuru, sükûneti gördüm.

“Çok güzelsin. Farkında mısın?” dedim.

Elimi tuttu. İki avucunun arasına alıp konuşmaya başladı. Sıcacıktı.

“İşte bunlar hep aşkın marifeti sevgili okur. Meşhur Kırk Kuraldan beşincisi der ki;

“Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır, akıl temkinlidir, korka korka atar adımlarını, aman, sakın kendini, diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği bırak kendini koy gitsin” Aziz Zahra, aşkım yani, “Akılcı kararlarla planlar yaparak hayatımızın akışını denetleyebileceğimizi zannediyoruz, oysa balık yüzdüğü okyanusu denetleyebilir mi?” demişti bir keresinde. Bu söz hep kulağımda.”

Başımı salladım. Akışına engel olduğum yaşlar süzülürken cevap verdim:    

“Çok doğru söylemiş, zaten onun için çok etkilendim. İlk okumamdan on iki yıl sonra bir başka şey ararken kitaplıkta gözüme çarptı AŞK. O hislerle elime aldım. Kalbime değen, altını çizdiğim satırlarda dolaştım. Geçen zamanı düşündüm. Satırlardan akan yalnızlığı, aşkı, teslimiyeti, ilmek ilmek işlenmiş bir kitabın tüm eleştirilere rağmen okurunu bulma şansını… Sana garip gelebilir belki ama erkeklerin elinde pembe bir kitap taşımaya utandığı bu ülkede aynı kitap bir de gri kapakla basıldı. Her şeye rağmen pembesini okuyan erkekler de oldu tabi.”

“Gerçekten mi, şaşırdım bu cinsiyetçiliğe!”

“Ah o dediğin mevzu aşktan bile derin, sürekli kanayan bir yara, şaşıracağın çok şey var bizim buralarda da aşka dönelim yine? Adeta susuz kalmışçasına insanlar kitabın peşine düştü. Burası aşklarını acısıyla harmanlayanların topraklarıydı. Kavuşulan aşkların güzelliğini, kitaplardan okuyanların… Dizilerden izleyenlerin. Uzun sözün kısası aşkın büyüsüne kapılmış her insanın şanslı olduğunu düşünüyorum. Hele de kendini teslim ettiğin akışın sahibi seni atmosferi sevda olan bir dünyaya bir el uzatışla alıp aşkla nefeslendiriyorsa. Kendisi de baştan başa aşk olan bir adamsa, Aziz Zahara gibi.”

“Herkesin karşısına bir kere olsun bu şans çıkmaz mı sevgili okur?”

“Bilmem. Çıkar herhalde ama anlayana kadar iş işten geçebilir çoğu insan için. Şanslısın dediğim konu şu: Düşünsene ya Oblomov olsaydı karşındaki? Aşkı, tutkuyu bilen ama yataktan bir türlü kalkamayan, her şeyi erteleyen, dur bakalım ne olacak diyerek hareketsiz kalan, yaşam alameti, kalp çarpıntılarını hissedince daha da yavaşlayıp saklandığı köşede geçmesini bekleyen Oblomov’un yaptığını yapsaydı sana Aziz Zahara, sen de muhteşem bir dille yazılmış ve çevrilmiş bir Rus romanının tanrı anlatıcısından, yani bir nevi yazar Gonçarov’dan aşka, dostluğa dair nutuklar dinlerdin. Doğulu toplumları anlayamaz, neden bunca cesaretsiz bu adam der, şaşırırdın. Olga gibi acı çeker aşktan ümidi keserdin. Şanslıymışsın Ella, doğru ülkede, doğru romanda doğru adamla atılmışsın maceraya.”

Başını salladı, “Oblomov kim bilmiyorum. Ama feci halde konfor alanına sıkışmış biri olmalı. Ben hep hareket halindeydim. Evde hiçbir şey yapmadığımın düşünüldüğü zamanda bile öyle çok şey yapıyordum ki çevremdekiler için, çok şükür sonunda atikliğimin ödülü oldu Zahara”

“Ne mutlu sana, kalbe değen bir aşk, hele de seninki gibi karşılıklı olanı yazılmış bahtına. Böylesi aşk bahardır ruha. Biz ediyoruz, sen de teşekkür et, seni aşkla buluşturan Elif Şafak’a.” deyince ellerini kalbinin üzerinde birleştirdi. Gözlerini kapatıp şükretti. Sonra sıkıca tuttu ellerimi.

“Seni tanımak güzeldi. Bizim buralarda “Kalbinin ekmeğini yemek” diye bir deyim vardır. Seninki o hesap. Aşk eksilmesin kalplerimizden” dedim.

Kalktı, sarıldık. Arkasından uzun uzun baktım. Banka tekrar oturup yıllar sonra Aşk’ın sayfalarını çevirmeye devam ettim.

Handan Kılıç

10/10/2021

İzmir


*Görseldeki mandalanın çizimi bana aittir.

Körlük ve Yerdeniz Öyküleri Yazı-yorum Dergide


 









Merhaba,

Çok yoğun  olduğundan epey yoran bir süreç yaşıyorum. Geçen ayki Körlük filmine dair dergi yazımı paylaşmadan yeni ay geldi. Bu seferki film Yerdeniz Öyküleri. İkisi için de ücretsiz PDF dergi indirme linki şöyle:

  https://www.yazi-yorum.net/pdf-dergi/

Keyifli Okumalar... 

KIRMIZI LALE



Canım,



Dön bak kendine, iyiliğe kötülüğe, her şeyin içindeki dengeyle dönüşe. 

Bırak artık suçlamayı, suçlanmayı, başkasını...

Seni ezen çarkları kır. Her zaman bir çıkış vardır, hatırla yürüyüp geçtiğin zamanları.


Gitti gidiyor!

Dünden devamla... 


“Koza gibi burası. Hem bitsin istiyorum hem de buradan hiç ayrılmamak.”

İşte tam da bu, alıştığını bırakamamak, moda tabirle konfor alanı. Oysa sığmıyorsun işte o kozaya.

Gün geldi. Çıkmak zorundasın. Ya kanatlanacak ya öleceksin. Değişimin bedeli var ne de olsa.

Dışarısı güvenli değil elbette. Rüzgârı, yağmuru, kışı, sıcağı, börtü böceği, ilacı zehri var. Ama belirlenen bir ömür de var hepsine. Mecburen biçilen süreye riayet edeceksin.

Bitti bitiyor!

 

Büyüyordu işte… Her şey kendi döngüsünde ilerliyordu. En çok da doğan büyüyor, büyüyen yaşlanıyor, yaşlanan yolculuğun sonuna geliyordu.

Her yolun bir sonu vardı çünkü. “Her gecenin sabahı, her karanlığın aydınlığı” klişesi işte.

Ama tünelde ilerlerken her yer çok karanlıktı. Klişelere sığınmak saflık, ışığı yok saymak, bir yerleri aydınlatan, neşelendiren, hayat veren güneşin varlığına saygısızlıktı.

Assassin's Creed Netflix'te

 SİNEMA GÜNLÜĞÜ 286. FİLM



Assassin's Creed ciddi sayıda hayranı olup çok oynanan bilgisayar oyunlarından imiş. Oyunun bağımlıları için film nasıldı bilmiyorum ama farklı konusu ile ilgi çekici bir bilim kurgu olmuş. İnsanların atalarının kaderini yaşadığı, suikastçi, katil sıfatların tıpkı sağlık sorunları gibi genlerle gelecek nesillere aktarıldığı iddiasıyla yapılan araştırmalarda dünyadan şiddeti silmek amacını perde yapıp aslında gücü elinde tutma mücadelesinin verildiğini gördüğümüz film görsel efektleri, ses düzeni itibariyle sinemada izlemeye çok uygun. 

Kıvırcık mı? Düz mü?

 

Saçlar insanın en doğal süsüdür. Yüzün güzelliğini çerçeveler. Onu canlandırır, ortaya çıkarır, kusurları gizler, hareket verir ya da söndürür. 


Saç tipleri de insanlar gibi çeşit çeşittir ve yine herkesin kendinde olmayanı istemesi kuralı burada da geçerlidir; kıvırcık saçlılar düzleri, düzler kıvırcıkları beğenir. 


Kendi saç tipi ile barışık olup doğal haliyle kullananlar bile “Acaba diğeri nasıl olurdu?” merakına yenilir ve çeşitli yollarla saçının modelini, rengini şeklini değiştirir. 


Mesela kıvırcıklar düz saç rahatlığına özenir en çok. Bir zamanlar şampuan reklamlarının sloganı olan “yıka ve çık” sanki düz saçlar için söylenmiştir. Oysa kıvırcıkların yıkadıktan sonra evden çıkma aşamasına gelene kadar saçlarını zapturapt altına almak için çeşitli yağlardan, köpüklerden, bukle belirginleştiricilerden, elektriklenmeyi önleyen saç kremlerinden geçerek bir dizi seremoniyi tamamlamaları gerekir.  


Yine de hangi tarafa kabaracağı belli olmaz kıvırcık saçların.


Hele de ıslak bir şekilde yatarsa sabah hepsi ayrı bir yöne savrulmuş buklelerle karşılaşır. Yastıkla başın arasında sıkıştığından ne istenen ne de istediği gibi olabilen saç bölgeleri ile kıvırcıklar için tam bir kaostur sabahlar.


Çeşitli tokalar, bandanalar yardıma koşabilir böyle vakitlerde. İşiniz acele değilse en iyisi baştan yıkamak ve kururken köpük, jöle, briyantin, bukle bakım yağı ve sair sürerek tekrar şekil vermekten geçer. 


Çünkü yıkmadan, yıkamadan yenisi yapılamaz. O kaostan dönüş kolay değildir.


Saçları dümdüz hele de iyice kalın telliler ise her daim fönlü halleriyle sadece yıkayıp kuruttuklarında bile bakımlı görünürler. 


En iyileri pırasa gibi diye nitelendirilen dümdüz olanlarıdır ama genelde onlar da dalgalı saçlara özenirler ve bunun görüntülerine yansıtacak şekilde yollarını ararlar ama alışmadık saçta bukle durmaz ve saatlerce uğraşsalar da kısa bir süre sonra saç kendini özgürleştirir, dümdüz haliyle devam eder güne, geceye.


Kıvırcıklar için de tersi söz konusudur onlar da her zaman düz fönlü, daha uzun boylu, daha zayıf gösteren bir saçı tercih etmek isterler ama havadaki nem, boyundaki ter dahi saçın tekrar kendi haline dönmesine sebep olur. 


Bu satırları yazarken saçları kıvırcık olanların daha düz insanlar olduğunu fark ettim ve dümdüz saçlıların hayata bakışlarının, insanlarla ilişkilerininse daha esnek olduğunu düşünmeye başladım.


Yani çevremi gözlemlediğimde saç formuyla yaşama bakış tarzının ters orantılı olduğunu düşünüyorum.


Bu tarz çıkarımlar yaptığımda çevremdeki üç örnekten hareketle genellemelere varmamı, bilimsellikten uzak olması sebebiyle eleştiren oğlum üzerinden de olaya bakarsam ne düz ne de tam kıvırcık olan saçlarıyla arafta bir esnekliğe sahip olduğunu söyleyebilirim:)) 


Ne düz saçlılar kadar kıvırır, ne de kıvırcıklar kadar düz ifade eder kendini :)  (Yine denek oldum oğlum bana:) Ne yapayım sen bir tanesin 😘)


Peki sizce nasıl, saçla karakter arasında böyle bir ters orantı olabilir mi ? 🧐☺️🙃 


19 Ağustos 2021


#handankılıc

Kırık Beyaz

  Bu binaya yeni taşındı. Tam karşıma. Bir kek yapıp ‘hoş geldin’e gideyim dedim. Aslında sık yaptığım bir şey değildir ama kapılarımız birb...