Kırık Beyaz

 

Bu binaya yeni taşındı. Tam karşıma. Bir kek yapıp ‘hoş geldin’e gideyim dedim. Aslında sık yaptığım bir şey değildir ama kapılarımız birbirine bakınca yeni gelen bu kiracıyı tanımak istedim.

Yerleşmesi için yeterince süre verdim bence, iki oda bir ev için iki hafta. O da tek başına diye. Bu kadar zaman kimse uğramadı ne desteğe ne ziyarete.

Boşanmış dedi kapıcı, çocuğu yokmuş. İyi ki dedim içimden, her şeyi kendi başına halleden birinin ya bir de çocuğu olsaydı.

Kapıyı çaldım, epey bekledim, açılmadı. Dışarı çıktığını görmemiştim. Tekrar çaldım, ayak sesi duyunca geri dönmekten vazgeçtim. Üçüncüye kalmadan kapı açıldı, buyurun dedi.

Girer çıkarken birbirimizi görmüştük. “Size hoş geldin demek istedim,” diyerek üzerini peçeteyle örttüğüm keki uzattım. Aldı ve birkaç saniyelik tereddütten sonra buyurun, geçin dedi.

Hol, açık mutfaklı salona bağlanıyordu, hiç sevmem. Apartmanda her daire farklı büyüklükte olduğundan bu modeli ilk kez görüyordum. Kendi evimi bir daha sevdim. Girişte jüt bir halı, salonda köşeli bir kanepeyle orta sehpa ve televizyon ünitesi vardı. Ha bir de mutfakla salonu ayıran tezgahın kenarında iki bar sandalyesi. Tek renk hakimdi eve, kırık beyaz.

Keki tezgaha bırakırken kahve içer misiniz diye sordu. Makinesi çalışıyordu. Az önce çay demlemiştim evde, keşke alıp gelseydim diye düşünürken zift gibi bir kahveyi doldurmuştu bile. Oysa hiç aram yoktur.

Demek ki vakti yok. Bir firmada müşteri hizmetlerine bakıyormuş ama evden çalışıyormuş. Kapı çaldığında bir müşteriyle görüşüyormuş. Aslında daha çok bilgisayar başında geçiyormuş vakti ama bazen sesli görüşmeler de yapıyormuş. Bir çırpıda bunları anlattıktan sonra aniden durdu işler yoğun dedi. Kahve teklifinin üzerine ikinci kez oyalama beni diyordu sanki.

Ben konuşurken kulaklarının arkasına geçirdiği mavi saçlarıyla oynuyordu. Sık sık gözlüğünü düzeltip dizini de sallamaya başlayınca toparlandım. O hevesle fırladı ama kahvemi içtiğim görünce hazır kalkmışken içerideki odadan yarım kahvemi alayım dedi. Duvarlar boştu, bomboş. Salona dönünce 5 dakika daha oturdum.

Neden mavi diye sormak istedim ama çekindim benim de maviye boyamak istediğim o gün geldi aklıma, vazgeçtim. Kırıp dizimi oturmuş, saçıma o günden sonra değil mavi tek bir boya bile sürmemiştim, nefesim daraldı, hissetti, su getirdi.

Aferin dedim birden. Bu genç yaşta rengini de kendini de bulmuşsun.

Yüzüme boş boş baktı, bulmak diye mırıldandı arayan buluyor belki aramayan da. Aradıkça yolu yoluna çıkıyor insanın, evi evi oluyor, kendine ev arıyor buluyor. Sonra uzaklara bakarak sustu.

Yarısı duran kahveyi orta sehpaya bıraktım. Keşke keki bütün getirmeseydim, diye iç geçirdim. Müsaade istedim, elbette diyerek benden önce kapıya yöneldi.

Dönüp boş köşeyi gösterdim bir çiçek belki bir çiçeklik gerek buraya dedim ama hemen pişman oldum. Dişleri görünmeden gülümsedi, sana ne der gibiydi.

Terliklerimi giyerken bir dakika diyerek mutfak tezgahına bıraktığı keki başka bir kaba aktarıp sudan bile geçirmediği tabağıma bir paket kahve koyup getirdi.

Kırk yıl hatırı vardır diyerek aldım tabağı girdim daireme. Çaycının düğmesine bastım, bir kek yapayım dedim, bu sefer kendime.

25 Temmuz 2025

Handan Kılıç

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kırık Beyaz

  Bu binaya yeni taşındı. Tam karşıma. Bir kek yapıp ‘hoş geldin’e gideyim dedim. Aslında sık yaptığım bir şey değildir ama kapılarımız birb...