AŞK, ELİF ŞAFAK

Bir başka zaman, bir başka şehirde çıktı karşıma. Hiç beklemediğim bir anda. "Aşk da neymiş, kaldı mı hala ona inanan?" dediğim zamanlarda. Onu okumanın üzerinden çok yıllar geçmişken. Aşka kanmayacak kadar büyümüşken. Ama onu hemen tanıdım, ışıltısından.

“Selam Ella! Sen ne şanslı bir karaktersin, bu karanlık, ürkütücü dünyada ışığa yürüdün, aşkı buldun, aşk oldun.”


Ella uçar adımlarla yürürken adını duymanın şaşkınlığı ile durdu. Dönüp baktı:

“Adımı nereden biliyorsun? Karakter derken film mi çekiyoruz?”

“Yok yok, kitaptan bahsediyorum “Aşk” var ya Elif Şafak’ın.”

“Pardon ama o da kim? Ya siz?”

“Ben bir okurum, tanımaman normal de yaratıcını da mı tanımıyorsun?”

İrkildi: 

“Tövbe hâşâ! Yaradanım benimle beraber her şeyi yaratandır, tanıdım, bildim. Ama o en yücedir, Elif tekliğini gösteren sembol bir harftir. Aşk, hayatımdır. Sevdiğim adamdan Yaradan’a giden, her zerremle onu hissedip Hayat Verene teslim olduğum uzun bir yol…” derken göğe baktı. 

Kalbinden akan teslimiyet gözlerinde adeta bir yıldız oldu parladı. Bana karşıdaki bankı işaret edince beraber yürüdük. Az önce itiraz eden o kadın gitmiş aşkını anlatmanın heyecanında bir genç kız gelmişti sanki:

“Yirmi yılın sonunda onca şey paylaştığım, beraber üç çocuk büyüttüğüm kocamın ilgisizliğinin altından beni aldatması çıkınca yıkılmıştım ama çocuklar için devam ettirdim ilişkimi. Bu durum her gün daha çok canımı yaktı. Öyle kolu kanadı kırık bir kuştum ki o vakitlerde, içten bir dua ettim. Kabul oldu, hatta daha bu dünyada karşıma çıktı meyvesi: Onu tanımak, sanki cennette olmak gibiydi, aklımdan geçenler oluveriyor, canımın istediği meyvenin ağacı dalını önüme uzatıyordu.”

Dayanamadım söze girdim:

Ya aşkı öğret bana ya da aşkın yokluğuna üzülmemeyi” Böyle dua etmiştin hatırlıyorum. Ben de gönülden “Âmin” demiştim de ondan çok net kalmış hafızamda.”

“Ama sen bunu nereden biliyorsun?”

Gülümsedim: 

“Dedim ya, kitaptan. Sen Elif Şafak’ın kitabından, Amerika’da yaşayan evliliğinden yorulmuş bir karaktersin. Amsterdam’a yerleşmiş Aziz Zahara’ ya aşıksın. Onun yazdığı kitabı editlerken sanal dünyada tanıştınız. Birbirinizi hiç görmeden, sadece yazdıklarını okurken daha etkilendin, bağlandın ona. Sonra yazışmaya başladınız, aynı kıtada bile değildiniz ama ileti kutusuna düşen satırlar ikinizi de derin bir aşkın taşıyıcısı yaptı.”

“Dur biraz yazışmalarımız mahremdi. Bunlar da mı var bahsettiğin kitapta? Nerede kaldı özel hayatın gizliliği, dava edeceğim kadını, nerede bu yazar?”

“Artık İngiltere’de yaşıyor. Bu kitabı yazdığı yıllarda demokrasisi umut veren, gelişmekte olan ülkeler statüsündeki memleketindeydi ama artık buralarda anlaşılamadığını fark edince daha fazla vakit kaybetmek istemedi ve gitti. Aslında dönem dönem her görüşten aydının yaptığı gibi tek kurtuluşu gitmekte buldu. Şimdilerde aydını, dışlanmışı, mecbur kalanı bırak okumuş yazmış her insan gibi.”

“Neyse ne ama satır satır kalbimi döktüğüm iletileri kimse bir kitaba koyamaz, bunun hesabını soracağım?”

“Ella, seni o yazdı. Hayalinde kurduğu bir karaktersin, gerçek bir insan değilsin.”

“O zaman nasıl karşılaştık? Yolda giderken beni durduran sen değil miydin? Yani sen olmayan biriyle mi konuşuyorsun şu an?"

“Evet ama bu seni gerçek beni de deli yapmaz. Yazarını usta yapar sadece. Yaşadıklarının benzeri bire bir kendi hayatı olan, ağır yüklerin altında ezilmiş o kadar çok kadın var ki yazarın/okurun ülkesinde, kimi çevirip konuşsam benzer hikayeler dinlerdim. Ama senin ışıldayan gözlerin herkeste yok bak”

“Tabi ki, benimki eşsiz bir aşktı.”

“Her aşk eşsizdir. Hatta her insanın farklı zamanlarda düştüğü aşk diğerinden bağımsızdır. Çünkü aşk dönüştürür. Önceki olarak kalamazsan aynı insan da değilsindir. Tabi insan bir kere gerçekten âşık olur, diğerleri onun gölgesidir derler ama bu çok tartışmaya açık bir konu. Sanırım orada da kastedilen yine dönüşümdür. Hiçbir şey bir insanı gerçek bir aşk kadar değiştiremez.”

“Evet, Zahara başkaydı, bambaşka bir aşıktı. Bana önce yeniden baharı yaşattı. Sonra her mevsimim oldu”

“Onun için şanslısın diyorum ya. Sanırım bu kadar kanlı canlı, çilekeş ve aşığına teslim olan bir mâşuk olduğun için herkes çok sevdi seni. Bir türlü elinden bırakamadı aşkının kare kare anlatıldığı eseri. Çünkü sen onlara umut oldun." 

"Aşk hep bir umuttur zaten."

"Kesinlikle. Girilen çıkmazlardan yeniden hayata çağıran bir ışık. Belki bir gün bir yerde “Aşk olmak” ihtimaliydin."

"Ne güzelmişim?" 

"Bu ülkenin insanları bir caddede beraber yürüme ihtimalini bile severler, aşk isterler ama aşıkları sevmezler, caddede, sokakta görse rahat vermezler. Romanların, filmlerin dizilerin hayali karakterleri olarak kalmalarını yeğlerler. O yüzden bir kat daha şanslısın. Aşkı bulmuş, sayfalar arasında saklanmış sırlarla beraber, aşkın kalbi yoran safhasından kalbi genişleten, hayata her şeyiyle kabul verdiren safhasına yürümüşsün. Seni okuyanları da yolculuğuna şahit kılmışsın. Öyle dokunmuşsun ki kalplere, bu kadar insan peşinden gelmiş, yıllar sonra bile okur, okutur olmuş hikayeni.”

Ella, sakinleşti, ona hatırlattıklarıma teşekkür edercesine elimin üstüne koydu elini. Gözlerim uzaklarda devam ettim konuşmaya:

“Aşka susadıkça eğilip gürül gürül akan bir çeşmeye dayar gibi ağzını “Aşk”ın sayfaları arasına koşuyorsa insanlar, dava etmek yerine teşekkür etmen gereken kişidir Elif Şafak. Sırf senin değil hepimizin…”

Sessizce dinledi:

“İç içe geçmiş sevdaları, yüzyıllar öncesinden sonrasına hep yaşayacak bir olgu etrafında “Aşk”la buluşturmuş çok katmanlı bir kitapta karakterine kendisini gerçek sanacak kadar güçlü bir kimlik biçmiş. Ve uzun bir emeğin neticesinde başka bir şey değil sadece “Aşk” demiş adına. Ve seni baş kahramanı yapmış. Daha ne isteyebilir bir karakter?”

Ella gülümserken ben derin bir nefes aldım:

“Seveni olduğu kadar sevmeyeni de vardı tabi. Her kesimden insan çok farklı bahanelerle eleştirmişti yazarı, bugün bile hatırlıyorum. Ama ne demişler “Hiçbir zaman senden daha fazlasını yapan biri tarafından eleştirilmeyeceksin, hep senden daha azını yapanlar eleştirecek seni, sakın kulak asma” O da öyle yaptı zaten. Yirmi üç yaşında “Pinhan” ı yazarak yeteneğini gösteren, usta olacak bir romancının doğumunu haber veren yazar, hayatın en önemli dönüm noktası kırka yaklaşırken “Kırk Kural” belirleyip aşk yolunda bir hatırlatıcı oldu. Her kitapta bambaşka zamanlara, farklı karakterlere hayat verdi, veriyor. Bir yandan kendi hayatını yaşarken ona dokunan ne varsa büyütüyor içinde. Sonra kendini belli eden yeni bir karakterin peşine takılıp devam ediyor yazı serüvenine.”

Ella, gözlerime baktı:

“Bunları bilmiyordum, sağ ol okur.” diyerek gülümsedi.

“İşte böyle Ella, sen sokakta yürüyebilir, benim gibi bir okurun dikkatini çekebilir, hatta yaşadığını derinden hissedebilirsin ama sen sadece önce aşık sonra aşk olmuş bir kitap karakterisin." 

"Artık sadece kitap karakteri değilim. Yazarın verdiği kimlikle okurun arasında dolaşırken simge olmuşum meğer de sen durdurdun beni."

Gülümsedim: 

"Bak az önce itiraz ediyordun. Aşk deyince hepsini unuttun. Aşk "Ama" gibidir. Hani sayfalarca yazar ya da konuşursun sonra bir ama gelir sünger gibi emer ya söylediklerini, işte aşk da öyledir. Gerçekse hiç bir bahane duramaz önünde. Bize aşk gerek, senin huzurunun daha görünür olması gerek." 
 
"Hadi o zaman şimdi kalkıp hayata karışalım, aşka hala inanan bir okur ve baştan başa aşk olan bir karakter beraber akalım. Başka kitaplarda başka isimlerle devam eden maceraların peşine takılalım.”

Ella “Eyvallah” dercesine başını eğerken büyük bir huşuyla elini kalbine, aşkın mekanına götürdü. Selamlaştık ve ayrıldık.

Bankta bir süre daha oturdum, yalnız başıma. Neden sonra kitabı hatırladım. Çantamdan çıkarıp yıllar önce çizdiğim satırlarda ve onların sürüklediği anılarda dolaştım. “İyi ki karşılaştık seninle!” diye mırıldanıp pembe kapağı kapattım.

Eve doğru sakin adımlarla yürürken Ella ile Zahara’yı düşündüm ve elbette Şems’i.

Aşkı, kendinden vazgeçebilme kapasitesine sahip yüreklere yerleşmesini…

“İnanç ve aşkın insanı normal şartlar altında olduğundan çok daha cesur kılmasını, her ikisinin de kişinin yüreğinden evhamı, vesveseyi söküp atışını”

Ve tabi yazarının dilinden yazıya yüklediği anlamı: “Yazı, göçebe ruhumun yanında götürebildiği tek bavuldu.”

Ve aşk, yazanın önüne düşen umuttu.


Handan Kılıç
14/10/2021 
İzmir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...