Deniz kenarında dolaşıyorlardı, kırmızı yeşil taşları topladı, en güzel şekilde olan, pürüzsüzleri aradı. Arkadaşı yamuk yılık delik bir sürü taş toplamıştı, şaşırdı. “İşini iyi yapsana, yamuk bunlar” diye çıkıştı. “Ben renklere baktım sadece. Işıl Işıllar, şekillerine bakmak hiç aklıma gelmedi” yanıtı gelince ağız burun büktü.
“Babam” dedi, “Babam
yamuk şeyleri istemez. Annem de düzgün olmayan taşları götürürsem “Bunu mu
buldun?” diye söylenir. Düzgün olmalı her şey” deyince arkadaşı boş boş bakıp
sonra umursamadan taş toplamaya devam etti. O ise sanki dünyayı düzeltmeye
gelmişti. Koca bir sahili yürüdüler. Yeni bir taş daha ekleyemedi. Elinde üç
güzel taşı varken arkadaşı ona göre bir torba çerçöp toplamış “Ganimetlerim
işte!” diye sevinçle annesine seslenmişti.
Annesi daha taşları bile
görmeden “Aferin kızıma” dedi. O da kendi elindekileri gösterdi. “Seninkiler de
güzelmiş, niye bu kadar az?” deyince annelerin hep bir niyesi var işte diye
sevinirken “Sana ne, ben böyle istedim” demek geçti içinden ama “Bu kadarını
buldum” diye eksiklendi. Öyle ki, konuşurken sesi bile çıkmamıştı.
Zaten soran teyze de
çoktan kendi işine dönmüş arkadaşının getirdiği taşları bahçenin bir köşesine
atmıştı. Çocuk da çoktan başka bir oyuna geçmişti. O ise hala elindeki üç
düzgün taşa bakıyor “Neden bu kadar az topladım?” diye düşünüyordu.
Handan Kılıç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder