Olamaz mı, olabilir...



Yıllardır tanırız birbirimizi, hassasiyetlerimizi biliriz, onunla sohbet etmek hep iyi gelir bana. Aynı yerlerde dolaştık yıllarca ayrı ayrı ama aynı şeyleri sevmiş, aynı insanlarla arkadaş olmuşuz. Yıllar sonra karşılaştığımızda tıpkı "Olamaz mı olabilir" şarkısındaki gibi gülüyorduk rastlaşmalara. 

O gün, sahilde yürüyüp yanımda getirdiğim poşetteki abur cuburları yemeye karar verince arabaya doğru yürüdük. ikimiz de uzaktık buradan, evimizden, şehrimizden. İnsanlar akıp geçiyordu önümüzden. Herkese ve her şeye yabancılaşmıştık. Yıllar çok şey götürmüştü bizden.

-Mutluluk zamanları geride kaldı dedi.

Arabaya yaklaşınca "Bu mu gerçekten?" diyerek bıyık altından güldü. Bozulduğumu anlayınca toparlama telaşına girdi. "Şehir içine uygun, park yeri sıkıntısı yaşamazsın büyük araç zor oluyor ama ben yüksek araç seviyorum, senin bu ufaklığa sığmam" derken bagajdan sandalyeleri almıştım. Biraz ileride, boş bir alan belirleyip yürüdük. Oraya varınca yerleştik. Yüzümüzü denize dönüp yan yana oturarak konuşmaya başladık. 

-Yıllar sonra seni görmek nasıl iyi geldi dedim. Sonra ekledim; 

-Biliyorum mutluluk zamanları geçti, artık kabul ettim kaderimi, olup biteni. 

Sözü değiştirdi, 

-Kırmızı Ferrari ile beyaz Passat var ya feci kapışmışlar gene. 

-Hadi canım, ne olmuş da birbirlerine girmişler bizimkiler. "Kabuğum" derdi yıllar önce, ne zaman dünyadan kaçsam sana sığınırım, seninle akarım, hayat seninle güzel der dururdu. Hepimiz özenirdik nasıl bir tutkuydu onların ki! 

Omuzlarını silkti: 

-Öyle işte herkes dost kalamıyor, büyük aşk büyük düşmanlık. Hala da temas ediyorlar birbirlerine; yıllar geçti ikisi de göz ucuyla birbirini takip ediyor. Bizim kırmızı ile buluşuyoruz arada. Ya adımını at artık ya da bakma o tarafa diyorum, Nuh diyor peygamber demiyor, başkasını seviyor hem diyor. "Sever tabi ömrünce seni mi bekleyecek sanki sen bekliyorsun da!" deyince "Sevmiyorum ama ben, günümü geçiriyorum sadece. Ama onun benden başkasını sevmesini kaldıramıyorum. Elime geçse gırtlaklarım onu da, o adamı da" diyor.

-Oldu olacak ya benimsin ya toprağın desin! 

-Sorma, bunu ben de latife olarak söyledim de ne dese beğenirsin. "Onu dediğim için gitti zaten." 

-Hasta oğlum o, rahat bıraksa ya kadını. 

-"Elimden bir kaza çıkacak, onu başkasıyla gülerken görünce ama gidemiyorum yanına, çok geç artık hem sonra çocuklar var." diyor. 

-Sonunda hatırladı onları, ya gerçekten evine barkına dönsün. Gidemiyor, kalamıyor. İki cami arası beynamaz gibi. 

-Kaybolmuş, bir türlü evin hissedeceği yeri bulamıyorsun dedim diye anlatırken sözünü kestim:

-Boş ver, sıkıldım onlardan asıl sizden, çifte kumrulardan haber ver. 

Bozuldu, ayağa kalktı, dönüp durdu yerinde.

-Ne oldu?

-Otur otur uyuştuk, biraz koşalım mı ?  

-Güldürme beni, koşacak ciğer mi var bende, istiyorsan sen koş derken alyansının olmadığını fark ettim. Sormaya fırsat bulamadan ayrıldı. Arkasına bakmadan koşmaya başladı her zaman böyle yapardı, sorunlardan kaçar ama kurtulamazdı. Gözden kaybolana kadar onu izledim sonra gözümü ufka çevirdim o iki mavinin arasındaki ince çizgiden hayal alemine geçerken "Her gidişin bir dönüşü vardır" diye mırıldandım.

Handan Kılıç

26/11/2020
Ankara



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...