Ellerimin altından kayıp gider zaman...



1-Koca bir devir kapandı. Yaşamak istediğin hayata seni götürecek o yola girmek için ne bekliyorsun? Başlamaktan seni alıkoyan ne, ya yaşamaktan? Evlatlar değil, eş değil, yaşayacaksan kendin için, iki dünyan için yaşayacaksın, kimse için değil. Herkes tek tek gidiyor, bir devir kapanıyor, bir yıl daha bitiyor. Gidenlerin arkasından herkes yine dünya derdine düşüyor, mal hırsı bürüyor gözlerini. Kalk ve yaşa her şeyin düzelmesini beklemek boşa...

2-Hala dans edebiliyorken dans et derler, oysa hiç dans etmedim ki ben! Kolumu kaldırmadan geçti ömrüm. Ama izlemeyi severim, hayalen dans ederim de beceremem diye girişmem, mükemmelliyetçilik işte, fena... Sonuç hep bir hayal dünyasında yaşama ya da gerçeğin soğuk duvarına çarpıp yere yığılma. Galiba kendimi hiç bırakmadım hayatın, müziğin, aşkın, dansın salınışına. Öyle düğünde bile oynayanları sevmezdi bizimkiler, hanımefendiliğe yakıştırmazlardı, sonradan da alışamadım. Kurtlarını dökenleri izlerken de sıkılırdım. Denesem ben de yapar mıydım bilmiyorum ama mesela şu müzikte kim dans etmeden durabilir ki?


 
3- Mis kokulu yaseminlerin altında oturdum. O şehirde geçen yarım günü düşündüm İç Anadolu'nun bozkır sarısı her yeri kuşatmıştı, düğün vardı, büroca, kız evinden gelini almaya gitmiştik. Hazır gelmişken bir yemek yiyelim diyerek girdiğimiz restoranda testi getirip kırdılar. Tabağımda kiremit rengi bir toprak parçası vardı. Hiç bir lezzet alamadım, çok da yağlıydı. Ama gelin hanım iyi insan çıktı. Arkadaşımız icra takibi için yoldayken, şehirlerarası otobüste görüp peşine düşmüş, yolu o şehre kadar uzanmıştı. İki çocukları oldu mutluydular, yani sanırım, herkes öyle görünür çocukları olunca. Şimdi ayrı düşürmüş kader diye duydum, bunca severken. Hayat belli olmuyor. Yaseminler mis kokuyor. Çiçeklerin ismi çiçeklerde kalsa olmaz mıydı, niye insanlar kirletir isimleri. Babaannem yaseminleri çok severdi. Yere düşenlerini bile masaya koyar koklardı. İnsanlarda bulamadığı ne varsa çiçeklerde bulmuş olmalıydı, arka bahçe, ön veranda, her yer renk renk çiçekti. Yitip gitmezler, kurumaya meyletseler bile biraz ilgiyle toplanır çiçeklenirlerdi. İnsan gibi çiğ süt emmiş olmadıklarından sırtından bıçaklamazlardı.  

4- Simsiyah gözlükleri neden takar bir insan, neden kaçar aşktan, ışıktan, yaşamaktan... Saklandığı yer neresi? Kaplumbağa gibi kabuğunun içi mi? Hiç ışık sızdırmaz mı, deve kuşu gibi kuma gömsen de başını siyah gözlük takılıp aşktan kaçılır mı?

5- Herkes beni hayalperest sanıyor ama değilim. Keşke hayalimde dans etmekten öte bir şey yapabilseydim ama gidip sarma sarmam lazım. Annemin yeni aldığı yapraklar çok kalınmış o kadar da para verdi organik diye, haşla haşla yumuşamıyormuş. "Ege yaprağı" böyle olur mu "Tokat yaprağı" mı bu tüylü ve kalın? Ama insanlar neden seviyor. Düdüklüde pişmesi lazım o zaman güzel oluyormuş diyorlar, denemedim tokat yaprağını hiç tercih etmedim. Herkes alıştı lezzetlerin peşinde dolaşmaya, çünkü hayal kurup hayat geçirmiyoruz ki, ne çıkarsa bahtımıza deyip yaşıyoruz bu ülkede. Yıldızlar, umutlar, nerede? Yine neler neler olmuş sosyal medyada dolaşınca içi şişiyor insanın. Her yere ateş düşüyor. Her haneye başka ama sürekli bir düşüşler, toparlanamayışlar, üzüntüler, yıkıntılar arasında dolaşmaktan yorgunum. Nasıl dans edilir ki bu topraklarda, sürekli ağıtlar yükselirken. 

6-Ben de herhangi biriyim yani bir insanın başına gelebilecek en kötü şey nedir ki, sağlığını kaybetmek, sevdiklerini kaybetmek, özgürlüğünü kaybetmek. Geçenlerde bir tanıdık, pandemi nedeniyle hafta sonu sokağa çıkış yasağının onu bunalttığını söyledi. Kendi isteğiyle dışarı çıkmasa olurmuş ama yasak kararı onu sıkıyormuş. Acı acı güldüm; evindesin, yemeğin var, internetin var, sevdiklerin yanında, dışarıdaysa hastalık var, hadi dayanamadın elinde ekmek sokaklarda dolaşma özgürlüğün var, ki görüyoruz herkes dolanıyor. Hasta oldun ilaç alma özgürlüğün var, hastaneye gitme hakkın var. Hiçbiri yok ve evde durmak istemiyorsun; idari para cezasını ödeyip sokakta gezebileceğin bir kısıtlılık insanı bunaltırsa daha ne denebilir ki? İçeri kapatılmış çaresiz insanları düşününce, yoğun bakımda nefes alamayanları hatırlayınca, insanın hay senin özgürlüğünün kısıtlanmasına diye küfür edesi geliyor.

7-Suçsuzum Hakim Bey desen de, dinlemezler kafalarını kaldırmazlar, gözünün içine bakarak konuşmazlar, monitörlerin arkasına sakladıkları suratlarında duygusuz ifadelerini kimse görmez, ağızlarında geveledikleri kelimelerle hayatların gidiş yönüne karar verirler. Bazen içine ederler, düşünmeden, bilmeden. Çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Oradaki kişi tek suçlu değildir. Kim bilir yaşam yolunda neler oldu, onu oraya neler sürükledi ve şimdi kendileri görünürde haklı, aslında haksız kararlarıyla yeni bir belaya sürüklüyor dinlemeyerek. Şeker çocuk mesela. Kurtardığı kadın hayatını bitirdi. Tıp okuyacak fen lisesi öğrencisi kadın şiddetine dur derken nerelere sürüklendi.  Sürükleniyorum, sürüncemede kalan konular beni zorluyor artık. Ne olacak bu işler hiç bilmiyorum. Hayra çıkacak mı bunca şer? 

8- İtalyan bir sevgilisi varmış. Lasciatemi Cantare çalmaya başladı. Güzel şarkı. İtalya da güzeldir, İtalyan filmleri de. Hayat da güzeldir, yaşamayı becerirsen. 

Peki yaşamak nedir? Nefes almak mı, günü kurtarmak mı, aşık olmak mı, dans etmek mi, hakkının peşine düşmek mi, özgürlüğün arkasından gitmek mi, ölmeden önce ölmek mi? Bir kadına yaşam hakkı verirken kendinden vazgeçmek mi? Eril faillik deyip tacizlerin, sözde tercih deyip dayattığın zorunlulukların arkasında keyif sürmek mi, sıkışınca kuyruk sallamasaydı gibi ucuz söylemlerle yandaş toplamak mı? Gerçekten nedir yaşamak?

Elimizdeki her şey, sahibi olduğumuzu sandığımız tüm varlığımız bir gün bizi bırakıp gidecek, elimizden hızla kayıyor zaman. 

Tutmak, tutunmak, var olmak için ne gerek?

Handan Kılıç
9/12/2020 
İzmir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...