Ballıbaba Sokak

Uykusuz bir gecenin ardından yorucu bir sabahtı. Kendimi bir anda yirmi yıl önce oturduğum evin önünde buldum. 


Neden hep döner dolaşır anıların kucağına döneriz? Bu seferki rastlantıydı ama “Tanrı istemezse yaprak bile düşmediğine” göre tesadüf değildi buraya gelişim. Epeydir dağılmış parçalarımı toplamakla meşgul zihnim. 

Kendimden vazgeçtiğim şehirde ilk kabuğumdu o ev. Ballıbaba sokak. İsmini sevmiştim. Yerini, sokağını, Tunalı’ya, Kuğulu’ya, Kızılay’a, Beğendik’li Kocatepe’ye yürüme mesafesindeki yakınlığını. Memlekete uzaklığını, düzlüğüne doyduğum hayatın ovalarından sonra yokuşlarını bile sevmiştim Ankara’nın. O vakitler ne de olsa gelecek diye gördüğüm zamana inanıyor, azimle çalışmaktan yorulmuyor, bulduğum her şeyi okuyarak güneşli günlere, çocukların ellerinde gelecek güzel vakitlere inanıyordum. Ne kadar da safmışım. Çekip gitmek için ideal zamanlarmış oysa ki! Ama gençtik bilemedik. 

Sonrası karışık... Bir yükseğe bir alçak yerlere, sürekli değişen rakım, basınç farkları, baş dönmesi derken altı ev gezdim Ballıbaba’dan beri... Hiç birinde yüzüm o zamanlar kadar gülmedi. Gördüğüm en kötü evdi oysa. Daha o zaman otuz yıllıktı. Şimdi yarım asırlık, iki odalı, zemin kat, arka bahçenin duvarını gören karanlık sayılabilecek bir mekan. Ama her şeyi yerli yerinde, planlı, eşyaları o eve göre ayarlanmış, hepsi yeni...

Pırıl pırıl bir gelecek hayaliyle binlerce ilmekle örülmüş fiskoslar, danteller, yatak örtüleri ile gelin evi. İçinde fazla bir şey yok, vazgeçemediğin bir sehpa mesela ya da bir lamba, durduğu yerde sırıtan ama işlevli. İnsan yıllarla yüklenirken dertleri, eşyalar da artıyor, acıtıyor, vazgeçilmiyor. Seninle oradan oraya sürükleniyor. Yan yana gelmesi imkansız insanların hediyeleri vitrinde sarmaş dolaş duruyor. 

Bir an geliyor bir kaplumbağa kadar yalın, üzerinde kabuğun geride her şeyin bırakıp ilerliyorsun. Bitiş çizgisine varacağı kesin her varlık gibi yürüyorsun sadece, dağ, tepe, düzlük, vadi, ırmak ne çıkarsa karşına ona göre bir hal alıyor, yeni yollar buluyorsun ve rastladıklarının, evlerinin, yaşadıklarının geçeceğini, gideceğini biliyorsun... 

"Hayat ne ki sonuçta, anlık bir buluşma..." 

Vazgeçmedikçe adımlanıyor yollar, kah tavşan kah kaplumbağayla... 

Handan Kılıç

19/11/2020



 

4 yorum:

  1. 20 yıl sonrada yeni sokağınızı yazmanız ümidi,temennisi ve duasıyla inşallah.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O çok uzun ve sancılı bir hikaye :) git gelli :) aslında bu yazıyı tekrar eden takıntılılar üzerine yazacaktım olmadı bir dahakine 😬🤭☺️

      Sil
  2. Bence insanlar büyüdükçe dünyanın kötülüklerini görmeye başlıyor ve bununla mücadele etmek zorunda olmakta yoruyor. Bu nedenle geçmişimizin masumluğunu özlüyoruz. Ama her ne olursa olsun anı biriktirmeye devam etmeliyiz...

    Kötü bir evin güzel anılar bırakmasına da sevindim. Daha güzel anılar biriktirirsiniz umarım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkürler
      yaş aldıkça çok şey kaybediliyor ve özleniyor ama yapacak bir şey yok, hayatın akışı böyle... hep sonradan geliyor aklımıza başımız

      Sil

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...