SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ
EKSİ adlı ironik öyküyü okumak isterseniz bu linke gidin.
SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ
EKSİ adlı ironik öyküyü okumak isterseniz bu linke gidin.
Sessizlik
dalgalı bir denizdir, ses ada deriz. Bir de seslerle yorulmak vardır. Üç küçük
çocuğu olan bir anne kendisine seslenilmesinden bıkar, onun için ada
sessizliktir. Bulamaz oraya götürecek bir sal, daralır ve içindeki seslere
karışır dış sesler. Bir gün patlar hepsini birden susturmak için, çığlık
çığlığa ses verir etrafına. “Herkes şaşkınlıkla ne oldu?” der, sessizliğine
alıştığından.
Hastanenin
karşısında oturan biri ambulansın acı, klaksonların kaotik, itfaiyenin yakıcı sirenleri
arasında sıkışabilir. Yüreği ağzına gelir her seferinde. İstemese de irkilir.
Uzun süre maruz kalırsa kanıksar ama yorgunluğunun sebebini anlayamaz. Peki ya
doğduğundan beri böyle seslere maruz kaldıysa hep endişeli bir insan mı olur
umursamaz mı? Sessizlik boğarken ses de yorar insanı.
Can
insana emanet. Emanete iyi baksa da burası dünya, aşağılarda bir yerde, hem de
gürültülü. Hepsinden sıyrılıp sessizliğinden de geçmek önemli. Kolay mı? Asla. Elektriğin,
internetin olmadığında kimse yapacak bir şey bulamıyor artık değil mi? Kitap
okumak, uyumak falan eskide kaldı.
Bir
de saatler var hayatımızı esir alan. Zamanın geçtiğini bize ispata çalışan. Yelkovan
ve akrebin bitmez koşuşturmacasının şahidiyiz. Zevkli bir şeyler içindeysek
yani geçişini izlemiyorsak iyi de bir bekleyişin içindeysek misal bir hastanın
ameliyattan çıkışıysa saate bakarak beklediğimiz işte o vakit işkence aletidir
saat. Hele de saniyelerin sesini çıkararak ilerlediği duvar saatleri yok mu? Uyku
kaçırır. Başa inen balyoz gibi gelir.
Hayatın geçtiğini hatırlatır saatler. Bunu unutmak için yaparız belki de adını
yaşamak koyduğumuz her şeyi.
Doğduğumuz
günden öleceğimiz vakte kadar zamanla ve sesle sarılıyız. Sınırlı biliyoruz, onları
ölçmek için aletler, takvimler yapmış, saatler takmışız kolumuza, duvarımıza.
Sessizliği,
sesi ile yırtmalı insan, ses olmalı başkasına, vakti dolmadan.
Gerisi
lafı güzaf, gerisi yalan dolan.
Handan
Kılıç
28
Mayıs 2022
“Ses
et” deriz bazen, “Seslen bir yere giderken”
Ses
isteriz, sessizlik bir kuyudur. İçine düşersen, içindekileri dinlersin. Bir
zaman sonra yorulursun. İnsanı tehlikelerden korumakla görevli bilinçaltı dizer
durur bariyerleri, yığar bahaneleri ve insanı sessizliğin içinde kaosa
sürükleyebilir. Ondandır herkesin bu kuyuya düşmemek için kaçarken başka başka
kuyulara yuvarlanması. Evham, temizlik hastalığı, yoğun çalışmak, sosyal medya
bağımlılığı, takıntılı bir şekilde spor, yoğun bir şekilde yoga, sürekli gezmek
hepsi sessizlikten kaçmak içindir.
Sessizlik,
karanlığına zor tahammül edilen bir tünel adeta. Her tünel bir gün biter. Kuyu
dersen kapatılır ya da kaynağa bağlanır ama nihayetinde sessizlikten geçerken
değişir insan.
Sessizlik
çöldür, ses vaha.
Sessizlik
dalgalı bir denizdir, ses ada.
Sessizlik
yalnızlıktır, ses sığınak.
Sessizliğin
içinden geçmek zor olduğundan hepimiz seslerle örüyoruz etrafımızı.
Hatırlatıcıların sesleri bile iyi geliyor, su iç diyor, yürü diyor, yat diyor,
yoruldun bir mola ver diyor bir araba ya da saatle telefon. Bu bile iyi geliyor.
Sessizliği deliyor. Yaşadığını hatırlatıyor insana.
Hasılı
kelam, uzun zaman maruz kalınan ses de sessizlik de zarar. Orta yolu bulmak
gerek ama bu da en zoru. İnsan sosyal bir varlık, sesine ses verenin karlı
dağlar olmasını istemez. Söylediklerinin kendi sesinden yankısı yetmez insana.
O söz birine temas etmeli, bir kalbe, zihne değmeli, ses olup dönmeli
kulaklarına. Yoksa boşluk genişler, yalnızlık sarar, sessizlik insanı yutar.
Ondan
değil midir Oğuz Atay’ın “Ben buradayım okur, sen neredesin?” diye soruşu.
Sahi nerelerdesiniz?
Handan Kılıç
27 Mart 2021
Memleketin hali içler acısı!
Senin de acıyor mu için?
Hayır, her şey olması gerektiği gibi belki de…
Bedelleri var seçimlerin.
Ama ben hiçbirini seçmedim, bunları neden yaşıyorum şimdi?
Sana da basamak gerekmiş demek, olduğun yerde kalma diye,
Uçmak, süzülmek, sıkışıklıktan çıkmak için yaşadıkların belki
bir hediye.
Sularımız bile akmıyor ki yatağında,
Değiştiriyoruz yönünü vandallıkla.
Kendimizin de yönünü bulamıyoruz sonra.
Bir uçurtma olsak mavi gökte.
Güldüm,
Öyleyse kapat gözlerini ve düşle!
Bak gördün mü uçurtmasın işte
Her şey kaldı geride.
Açtı gözlerini kederlendi.
Duygularını yaşamaktan kaçıyorsun
Bu seni tutsak ediyor toprağa
Bir kopsa uçurtmanın ipi, biraz da rüzgâr olsa
Açınca gözlerini burdaysan ne fayda!
Sıkıştığın yerde,
Hareketsizlikten kramplar içinde,
Hislerin donmuş, buz kesmiş kalbinde
Acıtmıyor artık çaresizlikler, elbet memleketin hali de!
Handan Kılıç
11/5/2022
SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ
48. sayıyı linki tıklayarak indirebilirsiniz.
“Birkaç mevsim renkler solunca/ Tükenmez hayatının sesi” ama bize tükenmiş gibi gelir bir zaman. Bazen o sessizliğin, renksizliğin içinden geçmek gerekir, kendi rengini bulmak, dönüp yaşamına bakmak için. “Kocaman bir hiç” diye düşünürsen uzar o tünel ama bir gün bir yerlerde misal sevdiysen ya da ne bileyim düştüysen ama sonra kalktıysan yine yapabilirsin. Hatta tekrar yapmana, yaşamana da gerek yok, geçip gidenle de sana uğradığı için mutlu olabilirsin. Mantığın bunu söyler, arkadaşına teselli versen nice güzel gidiş ve varış yolları gelir insanın aklına da neden kendi sessizliği içinde kaldığında bütün renkleri silinmiş gibi hisseder yaşamın?
Oysa hayat bir yerlerde birileri için akmaktadır. “Günler insanlar arasında dolaştırılır” madem elbette iyileri gelecektir. Hiçbir şey göründüğü kadar iyi, söylendiği kadar kötü de değildir hem. Belki de biz çok iyi günler gördük ama içinden geçerken şükretmedik, dahasını istedik, şikâyet ettik ve olan da gitti. Bir daha bize gelene kadar da epey zaman geçecek farz edelim. Yine de olanı, günü, yaşanılanı kabul etmeden bitmiyor. Mevsimler, yıllar, şehirler değişiyor ama insan hep aynı kısır döngüsünü sırtında taşıyor.Yürü
ve geç… Üzerinden dökülenler üzecek elbet ama insan nelere alışmıyor? Yaşamak
için gereken tek şey sayılı nefesimiz. Bir gün biteceği bu dünya üzerindeki tek
gerçek olan soluk alıp verişimiz. O da sağlıkla olsun dileğimiz.
Handan
Kılıç
10
Mayıs 2022
SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ
Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...