Umarım Bulurum Yolumu (Güler Özince)

 

Gürül gürül akan bir şelalenin güvenli bölgesinde ya da bir parkın süs havuzunda su savaşı yapan çocuklar gibi coşkulu olabilirdik bıraksaydık kendimizi. 

Yapamadık. Çünkü artık tanıyoruz insan cinsini. Sınırlarımızı biliyoruz, kıyısına kadar gelip havasını kokluyoruz karşımızdakinin ruhunun. 

Her şeyin bir kıyısı var… Sonrası belirsizlik. Yumuşak yataklar, pamuk ya da kuş tüyü yastıklar olsa sonunda, belki kolayca bırakır insan kendini uçurumdan. Ama yok, biliyoruz. Yuvarlandığımız gibi kayalar ellerimizi parçalar. 

Ya kıyıda kalmak?  O da yürek parçalamıyor mu? 

En iyi ihtimalle dağılmazsın belki düşerken, o esnada oluşan yaralar kanar, iyileşme sürecinde sızlar. Eski yaraları kanatır bazen. Gerek yok daha fazla kayba.

Sivrisineklere veriyoruz hem günlük istihkaklarını. Kenelerleyse işimiz olmaz. Kanına sahip çık. Kansızları boş ver, kanını değil canını verecek kadar sev, yüreğe karşı yüreği ver. 

“Zihnim bir sussa sonunda kalbimi duysam” diyor ya hani, Karanlık ormanda kayıpken buluruz bazen bize iyi  geleceği. Ulaşırsak ruh bütünlüğüne, içimizdeki derin yeşillere, dönüşebilirdik maviliklere, göğe bakma durağından izlerdik bulutları, denizleri” 

Aklıma yatsa, güçlükleri ardımda bırakıp içimdeki küçüğe fırsat versem yeniden. Hem büyütsem onu hem de  çocuk olduğunu hatırlatıp sakince yanındayım desem… Ahh…

“Bir varsam bir yoksam. 

Bir de doğsam yine küllerimden doğsam” diyor ya şarkıda az kaldı biliyorum. Bir şeyler değişecek, küllerim savrulurken ben de kanatlanacağım. 

Değiştim, eski ben değilim. Değiştim hem de çok. Elbette zamanın bile silemediği izler var içimde, dışımda, kader var hem, ne kadar çırpınırsan çırpın yazılmışsa geliyor başa. Allah iyi yazılar yaza…

Ferah kahvelerim olacak mı benim de? Yüzüme huzurun o herkese yakışan rengi yerleşecek mi?

Olacak hepsi olacak. Baştan başlayacağız her şeye. 

Bir insan hayatı boyunca kaç kez yeniden başlar? 

Düşünme, suni zekayı örnek al. Rota yeniden oluşturuluyor. Canlı takipte kal. 

Yarım bıraktıkların olacak elbette, olsun sen tam ve bütün olduysan yarımlardan bütüne koştuysan bu şansı hep bulduysan yine şansım yaver gider. 

"Herkesten daha çok şey biliyor mutlu olmanın harika bir yol yolunu bulmuş" diyorlar. Net insanların çözümlerini severim, doğrudancılık onlarda, sadede gel telaşı da. Bense sekme üstüne sekme açıp her sayfaya ayrı koşup yorulurken hazzı kaçırıyorum çoğu zaman.

Hayatında kutlama eksik demişti bir hocam. Hayat böyle karmakarışıkken neyi kutlayabilirim derdim eskiden olsa. Şimdi nefes almak sevmek sevilmek coşkuyla dans etmek şelalede su savaşı yapmak, çocuk olmak, her şey kutlanabilir derim. 

Kaybede kaybede öğrendim bunları. Kaybettikçe kazanmanın yeni yollarını arar insan. Kazanınca bir hale sıkışır kalır. "Bu muydu?" bile der zamanla. Diğer seçeneklerde dolaşansa soyunur katmanlarından. Dün neydi yarın ne olacak bilinmez. Bu günkü katmanda beklemen gerekmez. 

Değiş ki değişsin dünyan. Durmak insana ziyan.

Handan Kılıç

07. 07. 2022



Yaşamak (İkuru) Akira Kurosava

SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ 


300- YAŞAMAK
Merhaba,

Muhteşem bir filmi okumak isterseniz linkten dergiyi indirebilir, arşivinize bir hazine daha ekleyebilirsiniz. Filmi de mutlaka izleyin

TIKLA OKU İNDİR


 

EKSİ adlı ironik öyküyü okumak isterseniz bu linke gidin. 

TIKLA OKU  

Ses

 

Sessizlik dalgalı bir denizdir, ses ada deriz. Bir de seslerle yorulmak vardır. Üç küçük çocuğu olan bir anne kendisine seslenilmesinden bıkar, onun için ada sessizliktir. Bulamaz oraya götürecek bir sal, daralır ve içindeki seslere karışır dış sesler. Bir gün patlar hepsini birden susturmak için, çığlık çığlığa ses verir etrafına. “Herkes şaşkınlıkla ne oldu?” der, sessizliğine alıştığından.

Hastanenin karşısında oturan biri ambulansın acı, klaksonların kaotik, itfaiyenin yakıcı sirenleri arasında sıkışabilir. Yüreği ağzına gelir her seferinde. İstemese de irkilir. Uzun süre maruz kalırsa kanıksar ama yorgunluğunun sebebini anlayamaz. Peki ya doğduğundan beri böyle seslere maruz kaldıysa hep endişeli bir insan mı olur umursamaz mı? Sessizlik boğarken ses de yorar insanı.

Can insana emanet. Emanete iyi baksa da burası dünya, aşağılarda bir yerde, hem de gürültülü. Hepsinden sıyrılıp sessizliğinden de geçmek önemli. Kolay mı? Asla. Elektriğin, internetin olmadığında kimse yapacak bir şey bulamıyor artık değil mi? Kitap okumak, uyumak falan eskide kaldı.

Bir de saatler var hayatımızı esir alan. Zamanın geçtiğini bize ispata çalışan. Yelkovan ve akrebin bitmez koşuşturmacasının şahidiyiz. Zevkli bir şeyler içindeysek yani geçişini izlemiyorsak iyi de bir bekleyişin içindeysek misal bir hastanın ameliyattan çıkışıysa saate bakarak beklediğimiz işte o vakit işkence aletidir saat. Hele de saniyelerin sesini çıkararak ilerlediği duvar saatleri yok mu? Uyku kaçırır.  Başa inen balyoz gibi gelir. Hayatın geçtiğini hatırlatır saatler. Bunu unutmak için yaparız belki de adını yaşamak koyduğumuz her şeyi.

Doğduğumuz günden öleceğimiz vakte kadar zamanla ve sesle sarılıyız. Sınırlı biliyoruz, onları ölçmek için aletler, takvimler yapmış, saatler takmışız kolumuza, duvarımıza.

Sessizliği, sesi ile yırtmalı insan, ses olmalı başkasına, vakti dolmadan.

Gerisi lafı güzaf, gerisi yalan dolan.

Handan Kılıç

28 Mayıs 2022

Sessizlik

“Ses et” deriz bazen, “Seslen bir yere giderken”

Ses isteriz, sessizlik bir kuyudur. İçine düşersen, içindekileri dinlersin. Bir zaman sonra yorulursun. İnsanı tehlikelerden korumakla görevli bilinçaltı dizer durur bariyerleri, yığar bahaneleri ve insanı sessizliğin içinde kaosa sürükleyebilir. Ondandır herkesin bu kuyuya düşmemek için kaçarken başka başka kuyulara yuvarlanması. Evham, temizlik hastalığı, yoğun çalışmak, sosyal medya bağımlılığı, takıntılı bir şekilde spor, yoğun bir şekilde yoga, sürekli gezmek hepsi sessizlikten kaçmak içindir.

Sessizlik, karanlığına zor tahammül edilen bir tünel adeta. Her tünel bir gün biter. Kuyu dersen kapatılır ya da kaynağa bağlanır ama nihayetinde sessizlikten geçerken değişir insan.

Sessizlik çöldür, ses vaha.

Sessizlik dalgalı bir denizdir, ses ada.

Sessizlik yalnızlıktır, ses sığınak.

Sessizliğin içinden geçmek zor olduğundan hepimiz seslerle örüyoruz etrafımızı. Hatırlatıcıların sesleri bile iyi geliyor, su iç diyor, yürü diyor, yat diyor, yoruldun bir mola ver diyor bir araba ya da saatle telefon. Bu bile iyi geliyor. Sessizliği deliyor. Yaşadığını hatırlatıyor insana.

Hasılı kelam, uzun zaman maruz kalınan ses de sessizlik de zarar. Orta yolu bulmak gerek ama bu da en zoru. İnsan sosyal bir varlık, sesine ses verenin karlı dağlar olmasını istemez. Söylediklerinin kendi sesinden yankısı yetmez insana. O söz birine temas etmeli, bir kalbe, zihne değmeli, ses olup dönmeli kulaklarına. Yoksa boşluk genişler, yalnızlık sarar, sessizlik insanı yutar.

Ondan değil midir Oğuz Atay’ın “Ben buradayım okur, sen neredesin?” diye soruşu.

Sahi nerelerdesiniz?

Handan Kılıç 

27 Mart 2021 

 

 

Halsiz

 Memleketin hali içler acısı!

Senin de acıyor mu için?

Hayır, her şey olması gerektiği gibi belki de…

Bedelleri var seçimlerin.

Ama ben hiçbirini seçmedim, bunları neden yaşıyorum şimdi?

Sana da basamak gerekmiş demek, olduğun yerde kalma diye,

Uçmak, süzülmek, sıkışıklıktan çıkmak için yaşadıkların belki bir hediye.

Sularımız bile akmıyor ki yatağında,

Değiştiriyoruz yönünü vandallıkla.

Kendimizin de yönünü bulamıyoruz sonra.

Bir uçurtma olsak mavi gökte.

Güldüm,

Öyleyse kapat gözlerini ve düşle!

Bak gördün mü uçurtmasın işte

Her şey kaldı geride.

Açtı gözlerini kederlendi.

Duygularını yaşamaktan kaçıyorsun

Bu seni tutsak ediyor toprağa

Bir kopsa uçurtmanın ipi, biraz da rüzgâr olsa

Açınca gözlerini burdaysan ne fayda!

Sıkıştığın yerde,

Hareketsizlikten kramplar içinde,

Hislerin donmuş, buz kesmiş kalbinde

Acıtmıyor artık çaresizlikler, elbet memleketin hali de!

Handan Kılıç

11/5/2022

Yürürken ne kadar mutlusun?

Birkaç mevsim renkler solunca/ Tükenmez hayatının sesi” ama bize tükenmiş gibi gelir bir zaman. Bazen o sessizliğin, renksizliğin içinden geçmek gerekir, kendi rengini bulmak, dönüp yaşamına bakmak için. “Kocaman bir hiç” diye düşünürsen uzar o tünel ama bir gün bir yerlerde misal sevdiysen ya da ne bileyim düştüysen ama sonra kalktıysan yine yapabilirsin. Hatta tekrar yapmana, yaşamana da gerek yok, geçip gidenle de sana uğradığı için mutlu olabilirsin. Mantığın bunu söyler, arkadaşına teselli versen nice güzel gidiş ve varış yolları gelir insanın aklına da neden kendi sessizliği içinde kaldığında bütün renkleri silinmiş gibi hisseder yaşamın?

Oysa hayat bir yerlerde birileri için akmaktadır. “Günler insanlar arasında dolaştırılır” madem elbette iyileri gelecektir. Hiçbir şey göründüğü kadar iyi, söylendiği kadar kötü de değildir hem. Belki de biz çok iyi günler gördük ama içinden geçerken şükretmedik, dahasını istedik, şikâyet ettik ve olan da gitti. Bir daha bize gelene kadar da epey zaman geçecek farz edelim. Yine de olanı, günü, yaşanılanı kabul etmeden bitmiyor. Mevsimler, yıllar, şehirler değişiyor ama insan hep aynı kısır döngüsünü sırtında taşıyor. 

Yürü ve geç… Üzerinden dökülenler üzecek elbet ama insan nelere alışmıyor? Yaşamak için gereken tek şey sayılı nefesimiz. Bir gün biteceği bu dünya üzerindeki tek gerçek olan soluk alıp verişimiz. O da sağlıkla olsun dileğimiz.

Handan Kılıç

10 Mayıs 2022       



 

Dipsiz Göl ve Çam Ağacının Gölgesinde Mavibahçe AVM Kitap Sokağında

Merhaba İzmir, Seni özlemişim. Hasret ne bitmez bir duyguymuş.  Ama neyse ki etkinlikler ve dernekler var.  Şubat Tatili sebebiyle düzenlene...