Bu gün yazmak üzerine düşünenler için de önemli gördüğüm aslında sanatın her dalı ile ilgilenenler için mutlaka okunması gereken bir kitaptan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle kitap konusunda çevirmenin bir notunu aktarayım:
"Bu
kitap topluma hitap etmez. Okurunu oldukça bireyleşmiş kişilerden seçmek
zorundadır."
Bu nedenle ilgilisine zevkli gelecek bu eserin kolay akmadığını belirteyim. Çeviri metin olması hasebiyle iyi bir
çevirmene denk gelinmiş olması, çevirmenin(ALPER OYSAL) uzun bir sunuş yaparak
kitabı ve yazarını tanıtması ise bir şans.
Kitabı kısaca özetleyecek olursam şöyle diyor:
İnsanlar,
normal ve anormal (psikolojik hastalık sahibi) olarak ikiye ayrılıyormuş
gözükse de bir grup daha vardır ki, yeniden meydana getirme yetisine sahip olan
sanatçılardır. Bazen sanatçıların çılgınlıkları nevroz ya da şizoid görüntüsü
verse de bu özel yeteneklerinin ortaya çıkmasıdır. Onları sevelim.
Sanatın hangi dalı ile olursa olsun ilgilenen herkese tavsiye edeceğim bu
kitabın tanıtımı için biraz detaylı bilgi verecek olursak:
Kitap 1975 yılında
Amerikan varoluşçu psikoterapisinin önemli temsilcilerinden aynı zamanda
kendisi de sanatçı olan Rollo May tarafından kaleme alınmıştır.
Varoluşçu psikoterapi insan üzerinde çalışırken onu parçalara bölmeyen ve
insanlığını bozmayan bir bilimin olanaklılığı varsayımına dayanır. Teknik
kullanmaktan hoşlanmayan varoluşçu psikoterapistler “hastadan hastaya ve
tedavinin her safhasında değişebilecek” bir tavır izler.
Yazar bu kitabın adını bulurken esinlendiği eserin PAUL TİLLİCH’in THE
COURAGE TO BE = OLMA CESARETİ olduğunu memnuniyetle belirtiyor.
Cesaret nedir sorusuna şu cevabı verebiliriz: umutsuzluğa rağmen
ilerleyebilme yetisidir.
Cesaret Çeşitleri’ne gelirsek:
1-Fiziksel Cesaret
2-Moral Cesaret
3-Toplumsal Cesaret
4-Cesaretin Paradoksu
5-Yaratma Cesareti
Yaratma cesaretine sahip olanların dine karşı bir başkaldırı içinde
oldukları sanılabilir. Bu bir paradokstur ama dinde en büyük değer kazananlar
dalkavuklar ya da statükoya en sıkı sarılanlar değil başkaldıranlar olduğu,
tarihte ermiş ile başkaldıran insanın ne kadar sık aynı kişide birleştiğinden
anlaşılabilir. Sokrates, Hz.İsa gibi.
Psikanalitik çevrelerde yaratıcılığın sık kullanılan tanımı; egoya hizmet
eden bir gerilemedir. Ancak yazar empatik yaklaşmayı benimsediğinden özde
nevrozun bir dışavurumu olarak kabul etmiyor. Yaratıcılığın kendi özel
kültürlerinde ciddi psikolojik sorunlarla bütünleştiği muhakkaktır diyerek Van
Gogh çıldırıya kapıldı. Gaugin içe kapanık (=şizoid)ti, Poe alkolikti, Virgina
Woolf ciddi bir çöküntü içindeydi örneklerini sunuyor. Bu durumların
yaratıcılığın nevrozun ürünü olduğu anlamına gelmeyeceğini belirterek ikilemden
bahsediyor. Yani bu yazarların nevrotik durumları tedavi edilse artık yaratma
yetilerini kayıp mı edeceklerdir sorusu zihinleri tırmalıyor. Ve kendisinin de
sanatçı olması hasebiyle empati kurarak yeteneğin hastalık, yaratıcılığın
nevroz olduğu fikrine karşı durarak kitap boyunca sanatçıların özel insanlar
olduklarını ispata çalışıyor.
YARATICI SÜREÇ
Bu bahse gelindiğinde şöyle bir sıralamaya gidiliyor:
-Karşılaşma. İradi ya da gayri iradi olabilir lakin yoğunlaşmanın
sonucudur.
Kaçak yaratıcılık diye adlandırılabilecek bir durum vardır. Burada sanatçı
muhteşem bir karşılaşma yaşamaz yeteneği vardır ve bir şeyler meydana getirir.
Bir de tersi vardır, yani yetenek değil karşılaşma etkindir. Mesela Amerika’da
yüksek düzeyde yaratıcı simalardan biri olan romancı THOMAS WOLFE’un YETENEKSİZ
DAHİ olduğu söylenmiştir.Onu böylesine yaratıcı kılan, kendini malzemesinin
içine tümüyle fırlatması ve bunu söylemek için gösterdiği mücadeleydi, yani
büyüklüğü karşılaşmasının yoğunluğundan geliyordu.
Bu nedenle has yaratıcılığın yoğun bir farkındalık, bir bilinç artışı ile
nitelendiğini belirtir. Önemli bir nokta da farkındalığın daha derin yanlarına
ulaşmak için kişi kendini karşılaşmaya tam teslim etmelidir. Ancak bu hal
sarhoşlukla ya da vitalite(=canlılık, dirilik, yaşam enerjisi) ile karıştırılmamalıdır.
Bir nevi vecd halidir. Gerçekten de bir nesneyi ona duygulanımsal bir
bağlanışımız olmadan göremeyiz. Bu gerekçe en iyi biçimde vecd durumunda
geçerli olabilir.
Herhangi bir tarih döneminin psikolojik ve tinsel mizacını anlamak
istiyorsanız bunu sanatın derinlerinde aramaktan daha iyisini yapamazsınız.
Dolaysız biçimde eserlerine sembollerle yansır bunlar didaktik ifadelerle olmaz
yoksa propaganda vb. hatalara düşülerek verilen eserlerde o ölçüde ifade gücü
kırılır, kültürün bilinçdışı düzeyleriyle olan ilişkileri tahrip olur. Dönemsel
özellikleri en iyi sanat eserlerinde bulmamızın sebebi de sanatın özünün
sanatçıyla dünya arasında güçlü ve canlı bir karşılaşma olmasıdır.
BİLİNÇDIŞI: Bireyin gerçekleyemeyeceği veya gerçeklemeyeceği eylem ve farkındalık
gizilgüçleri olarak tanımlıyor yazar.
BİLİNÇDIŞI VE YARATICILIK: Bu durumun aşamaları şöyle sıralanabilir:
1- Zihinde şimşek çakar.
2- Çevresindeki her şey aniden canlılık kazanır.
3- Kavrayış hiçbir zaman ıskalayan ya da denk gelen bir şey değil, kavrayışın
belirişi asıl unsurlarından biri de kendimizi verişimiz, bağlayışımız olan bir
model uyarınca gerçekleşir. Bu hamle sadece “oluruna bırakarak”, “işi
bilinçdışının halletmesine bırakarak” çıkıp gelmez. Kendimizi en yoğun biçimde
bağladığımız alanlardaki bilinçdışı düzeylerden doğar.
4- Kavrayışın çalışma ve gevşeme arasındaki bir geçiş anında gelmesi; iradi
çabanın kesintiye uğradığı ara zamanlarda olması da dördüncü aşamadır.
Psikolog POİNCARE şu soruyu soruyor: Fikirler ileri fırladıktan sonra zihinde
neler oluyor? Cevabı özetlersek bu deneyimin özniteliklerini şöyle sıralarız;
1- Aydınlanmanın birdenbireliği
2- Kavrayışın kişinin kuramlarında bilinçle sarıldığı şeye karşı çıkıp
gelişi; bir bakıma da ona karşı gelmek durumunda oluşu
3- Olayın ve onu sarmalayan sahnenin capcanlı oluşu
4- Kavrayışın az ve özlükle ortaya çıkan dolaysız kesinliğinin yaşanması
5- Konu üzerinde bilinçdışı hamle öncesinde harcanan yoğun emek
6- “Bilinçdışı emeğe” kendi başına öne çıkma fırsatının verildiği ve
ardından bilinçdışı hamlenin oluşabileceği bir istirahat (ki daha genel olan
meselenin özel bir durumudur)
7- İstirahat ve çalışmayı değiştirip durma gerekliliği
İnsanın bu süreçte yapacağı hatalardan biri tek başınalığın kaygısını
sürekli kışkırtılan oyalanma ile önlemek olur. Bilinçdışından gelecek
kavrayışları yaşamımıza alabilmek için kendimize tek başına olabilme yetisini
kazandırmak zorunda olduğumuz aşikardır.
Yaratıcı karşılaşmanın muhteşem örneği iki sanatçının yaptığı bir çalışmada
verilmiştir. Yazar JAMES LORD ressam ALBERTO GİACOMETTİ’ye poz vermiş ve eserin
çizimi esnasında ressamın yaşadıklarını açık açık anlatmıştır.
YARATICILIĞIN SINIRLARI:
Yazar, “insanın olanakları sınırsızdır” tezine katılmıyor ve bunun şevk
kırıcı olduğunu söylüyor. Bu birini kayığa oturttuktan sonra “Hadi bakalım, tek
sınır gökyüzü!” diyerek İngiltere’ye doğru okyanusa itmeye benzer diye ekliyor.
Oysa kayığın içindeki diğer kaçınılmaz sınırın okyanusun dibi olduğunun da
pek tabi farkındadır. Bu da bize sınırların sadece önlenemez değil bir de
değerli olduklarını gösterir. Yaratıcılığın kendisi sınırları gerektirir; çünkü
yaratıcı edim insanı sınırlayan şeyle birlikte ve ona karşı ortaya çıkar.
Hasıl-ı kelam; sanat eserinin özgün olabilmesi için karşılaşmadan doğması,
yeterince demlenmiş duygu yoğunluğunun olması, bilinçdışını harekete geçirmesi
ortaya çıkanın biçimle sınırlanması ama sınırların tutkuların denetiminde
biçimlendirilmemesi gerekir.
Yaratıcı süreç biçim için duyulan bu tutkunun dışavurumudur. Parçalanmaya
karşı bir mücadeledir yaratıcı süreç: Uyum ve bütünleşmeyi doğuracak olan yeni
varlık türlerinin varoluşa getirilmesi mücadelesi.
Platon’un bize özet olacak çarpıcı bir öğüdü var:
Bir yolu hakkınca yürümek isteyen biri gençliğinde güzel biçimleri ziyaret
ederek başlamalı; eğer ilk başta eğitmeni tarafından yolu ona bu güzel
biçimlerden sadece birini sevecek şekilde doğru olarak gösterilirse, bu tek
sevilenden doğru ve güzel düşünceler yaratacaktır; ve sonra o tek olanın
biçiminin güzelliğinin bir diğerinin güzelliğine benzer olduğunu ve her
biçimdeki güzelliğin tek ve aynı olduğunu kendi kendine algılayacaktır.
Kısa alıntılarla bahsettiğim kitap defalarca okunabilecek önemli bir eser. İlgililere tavsiye ediyorum.