KİMLER GELDİ KİMLER GEÇİYOR


Merhaba,

Bloglara uğrayamayalı epey olmuş sağ olsun deeptone nun aklına gelmişim. Birinin sizi hatırlaması ne güzel bir şey. Teşekkür ederim kendisine. İdeal blogcu kendisidir. Hiç bitip tükenmeyen enerjisi ile bir insandan ziyade bir ekip olarak çalıştığını düşündüğüm olmuştur. Bir insan bu kadar şeye yetişemez çünkü. Ya da ne bileyim zaman tanzimi çok iyi, eli hızlı falan herhalde. 

O sıkı bir blogcu olarak her gün gezer buralarda ve yorumlar yazar. Bense o kadar yetişemiyorum hayata. Ara ara kopuyorum dünyadan. 

Kimler geldi kimler geçti diye derinlere dalıyorum. Epey zamandır da önceden arşive yüklediğim film yazılarını yayınlıyor, yeni yazılar yazmaya fırsat bulamıyorum. 

Uzak kalmamın elbette çeşitli sebepleri var. Bu aralar zor günler geçirdim, neler yaşadım anlatarak kimsenin canını sıkmak istemem. Ama galiba gönül yorgunluğumdan biraz dem vurabilirim. 

Hayat bana, bazı şeylerin şans eseri gerçekleştiğini öğretti. İstediğiniz kadar emek verin elde edemeyeceğiniz şeyler var. Analar tahtını yaparmış, bahtını değil diye boşuna söylememişler. İnsanın bahtı güzel olsun. Şimdilerde çocuğum, yeğenlerim falan akademik bir başarı ile gelince onlar için kurabildiğim tek cümle bu. Elbette tebrik ve teşvik ediyorum ama artık insanın emekle hak ettiği yere geleceğine inanmıyorum. 

Her gün daha da değişen değerler zincirimiz farkında olmadan kırılıyor. Böyle giderse gün gelecek kendimizi tanıyamayacağız. 

Ben yazı ile başkaları için ilgilenen biri değilim. Modasının çoktan geçtiğini bilerek blog yazıyorum. Ama tabi psikoloji de önemli. İnsan, emeğine karşılık şahit istiyor. Hepimiz bu her konuda fark edilmek istemiyor muyuz? Bir yemek yaptığımızda eline sağlık denmesini, övgüleri beklemiyor muyuz? Amacımız sevdiklerimizin karnını doyurmaksa bunu zaten yiyerek yapıyorlar ama güzel yorumlar bize yorgunluğumuzu unutturuyor değil mi? 

Gönül verdiğim, kendimce okumalar ve çıkarımlar yaptığım edebiyat da meşakkatli bir yol. Bu yolda yürüyenlerin de görülmeye, alkışlanmaya ihtiyacı var elbette. 

Düşünsenize, koskoca evren bile, biz Yaratıcı'sını merak edelim, fark edip onu tanıyalım diye yaratılmamış mı? O nedenle "Yazmak için yazıyorum, sanat için sanat yapıyorum"lara pek itibar etmiyorum. En basitinden şöyle düşünelim: Bunu söyleyenler nerede ifade ediyor, röportajlarda değil mi? Eeee, röportajlar nerede yayınlanıyor. Boy boy resimleri görünmemek için mi veriyorsunuz. O gazeteciler nelerle ilgileniyor. Sorular arka arkaya böyle gider. Öyleyse herkes şahit peşinde ama nasibinde olan bunu buluyor, diğerleri kaderine küsüyor.  

Bu gün ortam iyice yozlaştı. Gerçek akademik başarılar mı daha çok gündeme geliyor yoksa "Hellööö" diye çıkıp videolar çeken vasıfsız insanlar mı daha fazla dikkate alınıyor, ortada. Kimi ne salak, kimi ne tatlı demek için bu videoları izliyor. Kimi eleştiriyor, kimi özeniyor. İzlenme sebepleri onları ilgilendirmiyor ama tıklanma sayıları sayesinde işi ticarete döküyorlar. Böylece kolay yoldan para kazanıyorlar. Tıpkı bir zamanın topçu, popçuları gibi. 

Elbette hepimiz, sık sık her şey para değil deriz ama para da sağlık gibi varlığının kıymeti yokluğunda belli oluyor. Kolay yoldan para kazanan bu insanlar istedikleri gibi dünyayı gezip farklı vizyonlar ediniyor. Dilediklerini yiyip güzel evlerde oturuyor. Sahip oldukları imkanlara kimse kolay kolay çalışarak sahip olamayacağından gençlerde özenti başlıyor. Zaten aileden gelen ekonomik refah seviyesinin % 2.5 olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İş böyle olunca gençler de kolaya kaçıyor. 

Eskiden değerleri önceleyen, kalıcı olana, öze kıymet veren büyükler de rahmetli olup, onların yerine kalanlar, biz süründük bari onlar gün yüzü görsün diyerek çocuklara destek oluyor. Böylece herkes şöhretin, paranın peşine düşüyor. 

Kalem, dergi, üstat devri bitti. Herkes göstermenin peşinde. Belli bir takipçi sayısına ulaşınca tabi oradan buradan kopyalanıp yapıştırılarak oluşmuş kitapları da piyasaya çıkıyor. 

Beğeni sayısı düştüğünde intihar eden ya da öldü haberleri çıkartıp dikkat çekmeye çalışan çocuklar var. Bunları beğenelim ya da beğenmeyelim seyrederek, hem zaten zor olan hayatta kendimizle kalacağımız kısa vakti harcıyor, günü tüketiyoruz hem de gençlerin prim peşinde harcanan ömürlerini fark etmelerini engelliyoruz. 19 yaşında çocukların, bu uzun(!) hayatlarını film yapmalarını alkışlıyor, ömrünü hayırlı ve faydalı işlerde başarılar kazanarak geçiren insanlarımızı pas geçiyoruz. 

Ben ikisinden de değilim. Ama insanın bir yolcu olduğu bu alemde önce kendini sonra da bu evreni keşfetmek için var olduğunu düşünen bunun için kendine ve insanlara emek veren biriyim. Okuyan, düşünen, akletmeye çalışan, fark ettiklerini paylaşmaya gayret eden biriyim. 

Ama tabi artık kimsenin bu incelikli şeyleri düşünmeye, okumaya vakti olmadığını biliyorum. Lakin toplum olarak kendimize yazık ettiğimizi düşünüyorum. 

Yolumuz yol değil yani. Hatta kendimiz seçtiğimizi sandığımız bu yol bizi nerelere götürür bir düşünelim.

Yarın devam edelim. Herkes kara cumanın peşindeyken biz bunu düşünelim desem kaç kişi ses eder:))



8 yorum:

  1. Selam yazınızı okuyunca hayatta ne istersen var.Emek verilenler o kadar değerli değil.Albenisi bol olan daha değerli. Maalesef öyle. Bel ki de kurgulanmış hayatları izliyor gerçeği yaşıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aynen dediğiniz gibi kurgularla gerçeği unutmaya çalışıyoruz ama geçen bizim hayatımız

      Sil
  2. Yolumuz yol değil kesinlikle . Bir gün ayarmıyız yoksa kalanlarda çoğunluğa uyum sağlar mı bilmiyorum . Yaşayıp göreceğiz iyi, kötü. Bunu düşünelim ben varım ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ergen çocuklarla daha net görüyoruz gerçeği umarım ayarız:) umarım gençler dur der bir şeylere

      Sil
  3. Çok güzel demişsin. Çıkıp bağıracağız: kötüye kötü, vasata vasat diyeceğiz...başka türlü olmayacak.....

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel yazmışsınız. Adına popüler kültür denilen hızlı tüketime dair akım maalesef mutsuzluğu ve tatminsizliği de beraberinde getiriyor. Popülaritenin bu kadar önem kazandığı ortamda ilgi azaldı mı buhran kaçınılmaz oluyor. Hızlı tüketim en çok da insanı hızlı tüketiyor. Çok kazanma hayali tükenişle sonlanıyor, tabii ki her zaman olduğu gibi istisnalar kaideyi bozmuyor.

    YanıtlaSil
  5. hımmm keyfin yok yani işte :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. keyfim gelgitli ama bir koşuşturma içine girdim ki okuma ve yazma çabası istiyor bir yere yetişemiyorum bir ay en azından böyle :)

      Sil

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...