Orta/la

 


Yıllar önce çocuklara çip niyetine akıllı saat alınıp takma rahatlığı yokken kalabalık yerlerde gezmekten korkardım çünkü oğlum el tutmayı sevmezdi. Bağımsız, özgür birey yetiştirecektik ne de olsa zorlamadık. Haliyle muradımıza erdik ama şimdi yüzüne hasret kaldık. O vakitler de şimdi de bir dakika yerinde durmazdı. Nereye koşar belli değil ama hep bir hareket… O yorulmazdı ama biz enerjisine yetişmekte zorlanırdık. “Üç çocuğa bedeldin, ondan tek kaldın.” dediğimde kızıyor ama kendine benzeyen evladı olmadan anlamıyor kimse anne babanın çektiklerini.

Ben hep uslu tabir edilen çocuklardandım, babası da öyleymiş. İkimiz de bir yerimizi bırak kırıp dökmeyi dizimizi morartmadan büyümüşüz. Okumayı öğrenince de köşemize çekilip kitapları seçmişiz ama bizim oğlan hepsini yapardı. Böyle olunca da insan endişe ediyor. Aman kaybolmasın diye bütün kotların, salopetlerin cebinde anne, baba adı ve telefonları olan kağıtlar olurdu. Tembihlerdik evden çıkmadan, bizi bulamazsan bunu sadece güvenlik görevlilerine göstereceksin derdik. Çok şükür gerekmedi ama her çamaşır öncesi çıkarıp ütü sonrası yerleştirirdim o kağıtları. Arada yenilerdim. İnsanın vakti de sabrı da daha mı çok oluyormuş eskiden? Şimdi her şey kolay takıyorlar saati çocuğun koluna sinyal alıp neredesin diye de soruyorlar.

Aradan geçen on dört on beş seneye rağmen çocukların kaçma seremonisinde değişen bir şey yok. Apartmanlarda büyütüldüklerinden belki de semerinden boşanırcasına koşuyorlar dışarı çıkınca. Ben tek çocuğun hakkından gelemezken kardeşim, annemlerin de katkılarıyla tabi üç oğlanla uğraşıyor. Gerçi onlarda sadece ortanca yaramaz, annesine ve babasına çekmiş, onlar da ortanca. Diğer iki yeğenim de herhalde bana çekti ki hep sakin çocuklardı. “Zeki çocuk hareketli olur” klişesini yıktı büyük olan. Matematikte dünya ikinciliği aldı ama bebekken de şimdi de sakin bir çocuktu. Lakin ortanca fırtına. Geçen İstanbul’a gelen misafirlerini gezdirirlerken kalabalıklara karışmış, bütün aile onu aramış. Tabi bunu çoğu zaman bilinçli yapar ortancalar. Saklanayım bakalım fark edecekler mi merakından vardır böyle çılgınlıkları, görün beni çabaları. Tek çocuk zaten odakta, büyük çocuk diğerlerine göz kulak olur, küçük küçük olduğundan göz önündedir ama ortancalar hep daha kolay arazi olurlar. Büyüdüklerinde bu avantajdır kimse onlara bulaşmaz, onlar da tavşan boku gibi yaşarlar. Başka yerde sosyal olsalar da evde böyle hep olayların arasından sıyrılırlar.

Biz böyle konuşurken duyan yeğenim “Teyze tavşan boku ne demek ” dedi.

“Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan insanlar için kullanılan bir deyim, hiç görmedim adı anılanı ama kokmaz, bulaşmazmış” dedim. Sonra ekledim “öyle çok insan tanıdım.” Baktım ki tabletine dönmüş, uzatmadım kendi kendime konuşmayı, sosyal medyadan da yaparım yahu deyip sustum. Ben de telefonumu çıkardım çantadan.

İki hafta geçmişti ki bu konuşmanın üzerinden sinemaki de diyebileceğim eski bir arkadaş çıktı karşıma. Doğum günümdü ya kutladı. Yıllardır aklı neredeydi bilmem, hem kaç zamandır bir beğeni bile yapmıyordu paylaşımlarıma. Cemaziyülevvel de bir vakit takibe almış ama ne haber bile demeyince geldi röntgenci diye iç geçirmiştim. Yine de ilkelerim gereği takibe takip atmıştım. Ne bekletti gizli hesabına kabul için beni. Telefon çaldıktan sonra daha bir dakika geçmeden geri döndüğünde açmayan insanlarla böyle kendisi takip edip geri takip isteğini haftalarca kabul etmeyen insanlara ifrit oluyorum. Elinde işte telefon, niye görmedi numaraları yapıyorsun. Aklınca ağırdan alacak, geçti artık öyle ağırmış hafifmiş halleri. Buradaysan ve elindeyse telefon yanıtla arkadaş. Ben takip etmedim ki seni, gelen sen, arayan sen ve dakikasında cevap vermeyen yine sen. Neyse bir zaman sonra gördük gizleyip sakladığı hesabını. Çok da matah değilmiş üç beş uyduruk foto koymuş ne ortalamış ne ışığa dikkat etmiş. Sorsan her şeyi bilir. Fotoğraf sanatçısıyım diye diye gezer elinde telefon parkta çiçek böcek çeker. İyi insan işte, andık geldi yeni post. Bak sen son fotoda ne var, torununa o da akıllı saat almış. Ne yazmış altına son turfandama son moda, etiket oğlum. Allah Allah kaç yaşında doğurdu bunu yakın gözlüğü ile okurken çocuk mu oluyormuş. Kaybolmaz artık senin torun da pardon oğlun desem bizim oğlandan yeğenden bahsetsem. Yok yok hiç uğraşamam şimdi. Onun gibi yapalım görüp görmezden gelelim, o kalbe basmayalım ki kendini bir şey sanmasın. İncilerimiz bizde kalsın. Gün gelir dizdirir, takarız boynumuza. Ah ah, içimizde tuttuklarımız yüktür sevgi de nefret de bunu biliyoruz da sonra şikayet ediyoruz hastalandıkça, sanki dünya sırtımızda.

Handan Kılıç

17 Şubat 2022

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çam Ağacının Gölgesinde Ekşi Sözlükte

Ekşi Sözlük sürpriziyle karşılaştım bugün.  Oradan verilen linkteki yazı aşağıdadır:  Medium sitesinde yayınlanmıştır.  Teşekkürler Handan K...