Renk Kartelası

 


"Günlerin de renkleri vardır varmış” (Ece Ayhan) o gün öğrendim:

Kıpkırmızı bir gündü; vedalar, karşılaşmalar, kayboluşlar ve kıyıda kalışlara yenilerinin eklenmesi. Yine bir sabah sıfıra sıfırı tükettik dedi karşısındaki adama bakarak. Anılar gölgeli bir bulut gibi üzerlerinde dururken herkes susmuştu.

İçimizde hala denizi izleyen tek adam oydu.” Sakince gülümsüyor, kelimelerde ketum davranıyordu her zamanki gibi. Bir daha dönmemek üzere giderken daha çok konuşmasını istemiştik oysa…

Son yirmi beş yılı beraber yaşadığımız şehirlerden geçerken, daha çok kelime duymak hakkımız diye düşündüğümden sık sık yeni bir şey söylüyor sohbetin akması için gayret sarf ediyordum ama orada kalmıştı herkes, o cümlede: “Gidiyorum.”

Boşa kürek çektiğimi anlayınca ben de sustum. Şaklabanlığa gerek yoktu, üzülecek bir şey de değildi. Hayallerime geç kalmıştım ama çocuklar için daha iyisi hala mümkündü diye sordum cevabı hayata geçirdim demişti.

Gençtik, geçtik beraberce günlerin gecelerin içinden, çarptığımız kayalar da oldu, üzerine çıkıp dinlendiğimiz, akışı sadece seyredebildiğimiz zamanlar da… Hepsi geçti gitti işte.

Nehir akardı, yol gider, insanlar değişir, bir zamanı beraber geçirir, sonra akış hızına göre herkes yeni bir yol belirlerdi “Biz” yolda değişirdi bunu o gün anladım.

O kahverengi gözlerini denize dikmiş uzaklara bakıp gülümserken benim için kıpkırmızı o günün onun için mavi olduğunu fark ettim; umuttu işte ve elbet her şey unutulurdu.

Mahir için de gün sarıydı, ayrılık koyardı, ama o her zaman her derdi bir kenara bırakmasını bilirdi, sadece ben hep kırmızıda dururdum.

O gün ben de arkadaşlarıma baktım, mavi ve sarı, gülümsedim. Kırmızıyı bırakmanın vaktiydi. Bir miktar karıştırdım: Yeşil, günün, hayatın rengi yeşil olsun madem dedim.

Olduğu gibi güzeldi her renk ama yeşil başkaydı, hep istediğim filizlenmiş yeşil dallardan tacı başıma takmaktı. O gün anladım yeşil takı da ben yapabilirdim, tacı da. Ayrılığa da takabilirdim, geceye, gündüze, geleceğe de.

Hatta geçmişe bile yayılırdı, yemyeşil ovalardan geçerek gelmemiş miydik o kırmızı güne. Ve yine yolumuz derin vadilerden kıvrılıp yemyeşil dağlar arasında ilerleyen trendeki huzurlu yolculukmuşçasına devam edebilirdi. Hayat bir perspektiften ibaretti.

Pekalâ bir gün ben de giden olmak neydi, yaşayabilirdim. Hem kalmakla kalınmaz, gitmekle varılmazdı. “Her şey yolunda gitseydi trenden iner inmez tanımadığım bir adam tarafından karşılanacaktım” demişti Calvino, elbette her şey her zaman yolunda gitmezdi. Ama yol illa giderdi. Sonrası meçhul. O yolda, “Biz” mi olacağız, kendimiz mi kalacağız bilinmezdi. Günün rengi her zaman keyfe göre seçilmezdi lakin kartela genişti. Alternatifleri bulmak, hayatımızı yepyeni bir renkle şenlendirmek bizim işimizdi.

Handan Kılıç

1 Haziran 2021/İzmir

#handankılıc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çam Ağacının Gölgesinde Ekşi Sözlükte

Ekşi Sözlük sürpriziyle karşılaştım bugün.  Oradan verilen linkteki yazı aşağıdadır:  Medium sitesinde yayınlanmıştır.  Teşekkürler Handan K...