Bir metro istasyonunda oturmuş gelen ve giden trenlere bakıyorum; kendime hiçbirine binmeyeceksin diyorum.
"Neden bir istasyondayız o zaman?" diye cevaplıyor.
Sus ve dinle diyorum, susmuyor.
“Neyi?” diye soruyor.
Sessizliği diyorum.
Sessizlik mi var, dışarıdan gelen çocuk sesleri bitmiyor, ezan başladı şimdi. Hiç bir şey durmuyor; dünya dönüyor hem de hızla, savurdu savuracak bizi...
Nereye bilmiyoruz; ceza ve mükafat diyarına ... Burası da öyle değil mi; cezalar ve mükafatlarla dolu...
Zihnim kadar dolu dünya, boşluğa yer yok.
Tabiat boşluk kabul etmez, zihin hiç etmez.
Ama sen et.
Boş beleş insan mı olayım?
Evet, bir beş dakika kır dizini otur.
Zaten bütün gün oturuyorum ve yoruluyorum.
İstasyona gelen trenler hızlanıyor, fotoğraflarını çekiyor zihnim, ışık hızında.
Hiç öyle hızlı giden metro var mı ? Ankara ve İzmir’dekiler tramvay sayılır; yerin üstünden avarece giden.
Avare, boş yani, avareyi niye sevmezler?
Biri illa sevmeli mi, yok ya, sev kendini...
Sevmeyen de ölsün de yürü ileri...
12/06/2020
Handan Kılıç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder