SİNEMA GÜNLÜĞÜ 78. FİLM
-Spoiler içerir -
Yaş sınırına rağmen gişede 1 milyar dolar barajını aşan ilk
film olan Joker’i izledim bu akşam. Başrol oyuncusu Joaquin
Phoenix film için 25 kg vermiş. O gülüş için altı ay çalışmış. Performansı
etkileyiciydi. Ancak film bittiğinde çok gerilmiştim. +18 yaş uyarısı
olan filmde kan ve şiddet sahneleri epey çoktu.
Twitter’da “Vahşetin gıpta
edilecek hale getirildiği, şahane bir temaşa, tam şeytan işi” şeklinde bir
yorum gördüm. Film boyunca da aynı hissi yaşadım. Bu sebeple filmi, her zaman
yaptığım şekilde sadece benim hislerim üzerinden değil eleştirmenlerin
görüşlerine de yer vererek yazıyorum. Çünkü gerçekten uzman bakışı gerektiren,
çok katmanlı bir yapım.
Ancak sıradan, ezilmiş, hakkı hep yenen, asgari şartlarda yaşamaya
çalışan, işsiz kalan, bir türlü çıkış bulamayan, sonunda varoluşsal sorgulamalarla
her şeye inancını yitirmiş, insanlara karşı iyi olmaya çalışsa da horlanan,
toplumun başarıya verdiği önemle sürekli kendini yetersiz hisseden insanlarca izlendiğinde,
temas ettiği sorunlar, katmanlı tabakalardan çekilip çıkarılacak ve üzerine
düşünülüp horlayan insanları daha iyi biri olma yoluna mı sevk edecek yoksa “Yakarsa
dünyayı garipler yakar” sözünü hayata mı geçirtecek karar veremiyorum. Amerika’da
da bu korkularla eleştiri alan film hiçbir şiddet olayına sebep olmamış.
Ülkemizde de haftalardır gösterimde ancak daha duygusal bir millet olmamız
sebebiyle ileri derecede psikolojik problemleri olan bireylerde tetikleyici bir
etki yapar mı bilmiyorum doğrusu. Hele de her gün ayrı sorunla boğuşan ülke
insanı intiharı seçenek olarak hayata geçirmiş, son iki haftada geçim derdi
yaşayan aile reislerinin kararı ile üç aile siyanürle ölümü seçmişken, ODTÜ
sosyoloji bölümünde yine son zamanlarda altı genç arka arkaya intihar etmişken
böyle şiddeti yücelten bir film fayda mı sunar zararı mı büyütür kestiremediğim
için sözü uzmanlara bırakıyorum.
Yazan ve yöneten Todd Phillips, fazla gelir, çok çılgınca olur
diye bir çok doğaçlama sahnenin de çıkarıldığını belirtmiş. Çin’de gösterimi
yasaklanan film için bazı devletler önlem almaya başlamış.
Filmi beğenenler de çok ama beğenmeyenlerin ciddi eleştirileri söz konusu. Şiddeti romantikleştirdiği ve sorunlu bir
karakterin davranışlarını haklı gösterdiği gerekçesiyle filmi eleştirenler ve
sakıncalı bulanlar çok fazla.
Ben ikisi arasındayım. Eleştiriye gitmeme sebebim
bütün bu yaşananların zaten hastanede yatan Joker’in kafasında geçiyor olduğunu
düşünmem. Ama o zaman neden elleri kelepçeli olarak hastanede idi sorusu da beliriyor. Bir çok noktanın hayal mi gerçek mi olduğu muamma olarak
izleyiciye bırakılmış. Psikolojikten ziyade sosyolojik bir bakış açısı
kullanılmış.
Sinema dünyasının en saygın eleştirmenlerinden Slavoj Zizek ise
Filmloverss.com’da alıntılanan röportajda şöyle demiş:
“Film, Amerikan Ordusundan sosyal adalet savaşçılarına kadar
bir çok grup tarafından eleştirildi ama aslında şiddete teşvik eden bir film
değil, bunun yerine günümüzdeki siyasi sistemin hatalarına ışık tutuyor. “Kötü”
bazı insanları şiddete teşvik edeceği gerekçesiyle neredeyse herkes tarafından
eleştirildi ama görünen o ki, eleştirenler filmin altında yatan mesajı kaçırdılar. Film
psikolojik sorunları olan bir bireyle değil, bizim “Hiç olmadığı kadar iyi”
politik düzenimizin birçok kişinin kabul etmeyi reddettiği umutsuzluğuyla
ilgili… “Toplumsal korku filmi” olarak nitelendirenler de var. ”
Bu röportajın devamını linkten okuyabilirsiniz. Zizek en son
“Bu filmdeki şiddete şaşırmak gerçek hayattaki şiddetten kaçmaktır” demiş.
Ama biz her gün kadın cinayetlerinin yaşandığı, çocukların
ailede, okulda, kursta, sokakta taciz edildiği, ailelerin intihar etmeye
başladığı, zorluklara dayanan, haksızlığa maruz kalmış bir çok insanın da yine kendilerine
sahip çıkan aileleri sayesinde toplumsal patlamaların yaşanmadığı, işsizliğin
giderek arttığı, gençlerin umutsuz, uyaran çokluğu ve baskıdan vurdumduymazlaştığı
ve anne babaları dahil herkese karşı gaddarlaştığı bir zamanda yaşıyoruz.
Yani yeterince şiddete maruzuz.
Joker filmin başında sosyal hizmet uzmanı ile görüşürken “Bir
ben mi yoksa bütün dünya mı çıldırıyor?” diye sorarken haklı aslında. Her şeyin
çivisinin çıktığı bir çağda, akıl ve kalbini korumak tam bir kahramanlık işi. En
büyük başarımız her hal ve şartta insan olmaya çalışmak, bu hal üzerine yaşamak
olmalı iken insanın kalbinin ölmemiş olduğunun tek kanıtı olan vicdanına hayat
vermesi süreci epey sancılı. Dışarıdan bakıldığında da saflık, salaklık olarak
algılanan iyilik duruşunun bu günün acımasız sistemleri içinde yer bulması giderek
zorlaşıyor.
İşte hal böyle iken
seyrettiğimiz filmde yönetmenin, defterine “Umarım ölümüm yaşamımdan daha
anlamlı olur” diyerek hayattan çok ölüme yakın duran, cinnet geçirerek annesi
dahil onlarca kişiyi öldüren bir jokeri sevilen bir kahraman yapması insanı korkutuyor.
Toplumsal olarak her türlü haksızlık, hukuksuzluk karşısında
susmayı adet edinmiş, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığı zirveye taşımış
bireyler olarak görmezden geldiğimiz ve içimizde joker olmaya aday çok fazla
insan barındırdığımızı fark etmemiz lazım.
Tüketimin kutsandığı bir dünyada sadece
sosyal medya üzerinden bile yaşanılan zamana bakınca, eğitimin, emeğin hiç de
önemli olmadığı, üniversite okumanın faydasızlaştığı, derslerinde başarılı
olsunlar aman deyip maddi manevi destek ve sorumluktan uzak yetiştirilen gençlerin
kolay yoldan para kazanmak için her yolu mübah gördüğü, işsizlerin arttığı, fenomen
olamayanların yaşam hakkını kaybetmişcesine üzüldüğü, maaşlı işlerdeki kazançların
ancak yaşamı idame ettirecek düzeyde olduğu bu zamanda, kendini gerçekleştiremeyen herkes her an cinnet
geçirebilecek potansiyele sahip görünüyor.
Filmde, aslında kendini korumak için saldırıya uğradığında
işlediği ilk cinayetlerin ardından sosyal hizmet uzmanı ile yaptığı görüşmede “Hayatımın
geri kalanı için gerçekten var olup olmadığımı söyleyemem ama ben artık varım
ve bunu insanlar da anlamaya başlayacak” diyen hasta bir adama, jokere, devlet genel ekonomik
tedbirler kapsamında uzman ve ilaç desteğini kesiyor. Zaten işsiz, horlanan, hasta,
yalnız sevgisiz, zenginler hatta fakirlerce bile ittirilip kaktırılan adamı
devlet de yalnız bırakıyor. Böylece kaçınılmaz değişim başlıyor.
İnsanın en önemli ihtiyaçlarından görülme, fark edilme, kabul
edilme, sevilme ihtiyaçlarının farkında olunmaması bir süre sonra bunları
gerçekleştirmek için tıpkı dikkat çekmeye çalışan yaramaz çocukların olumsuz
davranış kalıpları sergilemeleri gibi bireyin normalden sapmasına sebep oluyor.
Joker de defterine, Arthur Fleck’ten Joker’e dönüşmeye
başladığının sinyallerini veren şu cümleyi yazıyor: “İnsanlar, başka insanların
kendileri hakkında nasıl düşünmelerini istiyorlarsa öyle görünürler.” Yani taktığı
maske toplum içinde hepimizin arkasına saklandığı rol kimliklerimiz,
gerekliklerimizi temsil eden varoluşsal bir simge olarak kullanılmış filmde.
Olduğu gibi kabul görmeyen, kahraman olacak niteliklerden uzak olan adam bir anti
kahraman olarak görünür oluyor.
Hasılı kelam, yapacak çok şey var ama imkanlar ve zaman kısıtlı.
Bu durumda elimizin, gönlümüzün eriştiği yerlere yardımı esirgememeliyiz. Uçaklardaki
oksijen maskeleri gibi önce kendimize nefes aldıracak alanlar açmalı sonra da
en yakınlarımızdan başlayarak etrafımızı görmeliyiz. Yaşadıkları ruh halini fark
etmeli, her halleri ile kabul etmeli, sevgimizle desteklemeliyiz.
Herkes kendi
evinin önünü süpürürse nasıl temiz bir dünya için umutlu olabiliyorsak, elimizin,
kalbimizin yetiştiği evladımıza, kardeşimize, anne babamıza, eşimize, dostumuza
yoldaş olalım ki yalnızlıklarının karanlığını dünyayı yakarak dağıtmasınlar. Ama
önce kendimiz “Gör beni” diyebilecek cesareti gösterip acil durum çekici ile
kapalı kaldığımız benliğimizin duvarlarını yıkmalı, kendimizden çıkmalıyız.
İcinde bulunduğumuz durumu çok guzel ifade etmişsin. Korkuyorum ben kendi adima da ülke adina da açıkçası. Yolda yürürken etrafimdaki insanlari öfkeden patlamaya hazir bombalar olarak görüp sürtünmeden geçmeye çalişiyorum!
YanıtlaSilFilm ise bakan kişiye gore sekillenecek , hep olduğu gibi... İzlemedim ve izlemeyi de düşünmüyordum.
Son paragrafda yazdıkların cok doğru, Allah yardımcimız olsun, ne diyeyim...
N.Narda
Evet narda, amin, umutlu olalım yine de gençler belki bizden akıllı davranır
Silizlerim bi ara. amerikan sineması işte, en uyduruk sinema :)
YanıtlaSilKesinlikle
Sil