ASLAN KRAL 2019- THE LİON KİNG






  SİNEMA GÜNLÜĞÜ 67. Film     -Spoiler uyarısı-


Epey zamandır sinemaya gitmiyordum. Bunda her zamankinden daha bezgin ruh halimin etkisi büyüktü. Gün boyu koşuşturup çok yorgun vaziyette kanepeye serildiğim geçen akşam, oğlum ve yeğenim tarafından zorla gece seansına götürüldüm. Bir çok şeyi hayatta çocuklarımız için yapmaz mıyız zaten. Ama itiraf etmeliyim bu zorlama iyi oldu, bahaneyle kendimden çıktım. Artık küçük olmayan bu gençlerle çocuk filmi izlerken bir de baktım epey derin sulara yelken açmışım. 

Her zaman, hayatın madem bir döngüsü var, ona teslim olmak lazım diye düşünürdüm. İzlediğim bu filmden sonra da fikrim pekişti. Hayatın şefkat dolu bir döngüsü vardı. Her gün yeniden güneş doğuyor, minik yavrular dünyaya geliyor, her canlı aleminde anne ve babaları o güçsüz yavruların hizmetini karşılıksız görüyordu. Sonra o yavru büyüyor, kendi evladını büyüten ve ona hizmet eden bir yetişkin oluyor, vakti dolunca da sahneden çekiliyordu. 

İşte azot döngüsü dediğimiz ve indirgenemez komplekslik olarak da tarif edilen sistem bir saatin çarklarındaki düzenle yoluna devam ediyordu. Her şey arasında bir bağlantı ve matematiksel oran vardı. Her hangi bir gezegenin bir saniyelik hızlanması bütün sistemin sonunu getirebilirdi. Tüm canlılar aleminde herkes döngüdeki yerini koruyor, vazifesini aksatmıyordu. İşte, akla ve yüreğe sahip olması ile bir takım sorumluklar kendisine yüklenen insan, varlığını anlamlandıracak bu döngüyü fark etmeliydi. Yapması gereken tek şey olanı anlayıp oluşu kabul etmekti. 

"Hayat yazıyor, biz oynuyoruz" u bir süredir kendine motto edinmiş biri olarak büyük planda hayat senaryosuna müdahale hakkımın kısıtlı olduğunun bilincindeyim. Hatta yazan yöneten ben değilsem, sadece bir oyuncu olarak içinde bulunduğum sette yönetmenin isteklerini yerine getirmekten başka işim yok desem kim itiraz edebilir. Yapabileceğim tek şey rolümü oynarken jest ve mimiklerimle karaktere ruh katmak, bir nevi kendi imzamı atmak olabilir. Aksini iddia ettiğimizde hiç bir yönetmen bizi filminde oynatmaz. 

İşte hayat da böyle bir senaryo olduğundan direnirsek kısırlaşan bu döngüyü kıramayız. Oysa yapmamız gereken dengeleri fark etmek, müdahale şansımız olan noktalarda harekete geçerek hayatın doğal döngüsü içinde kalmayı başarmaktır. Bu nedenle insan önüne çıkan her fırsatı değerlendirmeli, kendisine gönderilen mesajları zamanında okumalıdır. Bu mesajlar illaki posta kutumuza düşen iletiler gibi açık olacak değildir. Kimi zaman bir filmin tek sahnesinde, bir şiirin kimsece sevilmemiş mısralarında, bir kitabın son sayfasında ya da gökyüzünde kayan bir yıldızın ışığındadır. 

İşte bu nedenlerle zorla getirildiğim filme dikkat kesildim ve bu animasyonda saklı olacak mesajların peşine düştüm. Hayat döngüsünden, evlatlardan, sevgiden, kıskançlıktan, kardeş ihanetinden, zalimlerden, yırtıcı hayvanlardan farkı olmayan fırsatçılardan, yıkılan umutlardan ve tekrar ayağa kalkmaktan bahsedildiğini gördüm ve zihnimde birikmiş hikayelerle ilişkilendirdim. Tabi bu durumda anlamı artan filmi keyifle izledim. Çünkü her başarılı sanat eseri gibi kendi teması etrafında saydığım evrensel konuları işlemişti. 

İlki 1994 yılında çekilen animasyon film serisinin birincisi olan The Lion King, 2019 yılında foto gerçekçi bilgisayar teknikleri ile yeniden çekildi ve vizyona girdi. Jeff Nathanson tarafından yazılan ve Walt Disney Pictures tarafından üretilen müzikli animasyon Jon Favreau tarafından yönetildi. Birbirinden renkli karakterleriyle ve dokunaklı öyküsüyle yakın dönem animasyon klasiklerinden biri olan Aslan Kral, müziklerini yapan Hans Zimmer’a da bir Oscar kazandırmıştı.


Şöyle ki linkten de izleyebileceğiniz gibi film bu şarkı ile başlamıştı:

"Hayatın farkı bu
bitmeyen bu yolda
Dertler ve umutlar
Sevgi ve inançla 
Bir dünya kurmaya çabalarken insan 
Her şey aynı hayat çarkında"

Yani devam eden döngüden bahsetmiş, sürekli tazelenen hayatla ilgili umut vermişti. 

Ancak 1994'ten beri insanların yaşam dili öyle değişti ve sertleşti ki, bu sefer film "Hayat adaletsizdir" diye başladı. O cümlede daha moralim bozulmuştu. Ama sonra gerçekleri hatırladım. Hayatın adaletsiz görünen bir yüzü elbette vardı ama şarkıda söylendiği gibi, canlılığın devamı, hiç bıkmadan tekrarlanan döngü ile mümkündü. Günler insanlar arasında döndürüldüğünden, kötü günler yaşarken yarın ola hayrola, illa ki sabah olacak diyebiliyorduk. 

Elbette hayat da, tıpkı ormandaki gibi çok farklı zorluklarla dolu idi ama zayıfı kollayan bir döngü de inkar edilemezdi.  Bunun tersinin işlediği durumlarda mutlaka insanoğlunun parmağı vardı. Ozon tabakasına zarar veren ve günümüzde aşırı sıcaklara maruz kalan da saat gibi işleyen düzeni bozan insanoğluydu mesela. 

Kahramanımızın başına gelen elim olaydan sonra da can dostlar tanıması güzellikti. Kendini arama ve bulma sürecinde aslında yaşadığı duygusal çöküntü ile her şeye karşı geliştirdiği farketmez modundaki isteksizlik onu minik böceklerle doymayı denemeye kadar götürdü. Ama aslan yavrusu fıtratı ile çelişen kararları bir süre hayata geçirse de bunlar ona mutluluk vermedi. Dostlarının tek önerisinin "Kafana takma, hayatın zevkini yaşa" olması da geçici bir çözümdü. Yüzleşmesi gereken gerçekler vardı. Yolunu dört gözle bekleyen sevenleri, sorumluluklarını yerine getirmesini isteyen halkı ve ülkesi uzaklardaydı. Artık yetişkin olmuştu. 

Sonunda yolculuk onu değiştirmiş ve geliştirmiş olarak vatanına döndü. Kararlı bir mücadele içine girdi, evladı oldu. Babasından devraldığı döngüde yerini buldu. Filmin başında babasının söylediklerini idrak etti. O, sorumlulukları olan bir kraldı ve bu evrende başıboş davranamazdı. Hayatın yardımlaşma ile örülü döngüsünde kimse sahip değildi. Herkes bulduğunu korumalı, kendisine bir süre emanet edilen düzenin devamı için gayret göstermeliydi.  


Filmi izlerken zihnimde Mehmet Akif'in bir şiirinden mısralar dolaşmaya başladı:
"Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; 
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! " diyor ya hani, sırtlanların izleyeni rahatsız edecek kadar çirkin görüntülerini ve sürü halinde gezip kendisinden daha güçlü aslanları hilelerle tuzağa düşürme çabasını gördükçe her dönem yırtıcılıkta sırtlanları geçen o zalim insanları düşündüm. 

Hz Adem'in katil oğlu Kabil gibi kral olan kardeşini kıskanan amca aslanın kötücül planı ile sorumluluk sahibi kralın öldürülmesi görünürde kötü bir durumdu ama gerekli idi. Ayrıca film, tarih boyunca her toplumda iktidarını korumak isteyen muktedirin düzeni korumak için kardeş katlini uygulanmasına esaslı gerekçe gibiydi. 

Bir de film, asil insanları sırtlanların önüne atarak parçalatacak kişinin çok yakınımızda olabileceğini hatırlattı. Zaten insan en çok zararı yakınından görür. Bütün kaleler içten fethedilir. Düşmanına karşı teyazkkuzda durur bütün insanlar ve ordular ama dostun sırtından bıçaklayışı ile yıkılırdı. Herkes bu hikayeleri bilir ama yaşarken kendi başına geleceğini düşünmezdi. Bu nedenle her ihanette bir daha üzülür, kimi zaman da hayatını kaybeder, ya da geleceğini yıkacak yanlışlar yapardı.  

Kahramanımız, babasının tehlikeli olduğundan "Gitme" diye uyardığı vadiye gitmese, söz dinlese ülkesinde kalacak babası ile büyüyecekti. Ama Hazreti Adem'in cennetten kovulması gibi bir kandırılma süreci yaşadı, bedelini babasını, yani asli vatanını kaybederek ödedi. 

Kral, iktidar hırsından gözü dönmüş kardeşini fark edip cezasını kesse canından olmayacak, Habil gibi öldürülmeyecekti. Uzun süre sürgünde kalacak oğlunun kaderinin Yusuf gibi olacağını bilmiyordu elbette. Kardeşleri tarafından ölsün diye kuyuya atılan Yusuf'un kurtlarca yendiği yalanına kanan Yakup gibi üzülmeyecekti. 

Kısa sürecek bir iktidar hırsı için aslan kardeşlerini ezeli düşmanları sırtlanların önüne atan kardeş aslan sonunda ülkesinin başına bela ettiği sırtlanlar tarafından parçalanacağını hesap etmeliydi oysa. Çünkü herkes eninde sonunda fıtratının gereğini yapar, yılan sokar, akrep zehirler, sırtlanlar sürü halinde üşüşür, ne var ne yok hepsini parçalayarak yerdi. Ama ülkesini ve diğer aslanları satarken güç sahibi olmak uğruna kendi korumasını bile ezeli düşmanlarına verdiğinin farkına varmadı. Ya da yaptığı bile isteye, döngüde kısa bir zaman eline geçecek iktidar gücü için hainlikten başka şey değildi. 

Kahramanımız, vatanının terk etmemesi gerektiğini unutmasa, babasının öğretilerine sadık kalsa idi, hayatın düz bir çizgi olduğu, başlayıp bittiği, orada her şeyin anlamsızlaştığı bunalım sürecini yaşamayacak, kayıtsızlık çizgisi yerine mükemmel döngünün parçası olarak mutlu yaşayacaktı. 

Ama işte bu hayat bir yolculuktu. Kahraman evinden çıkmalı, yolda başına gelen olaylarla sarsılmalı, kendi yolunu bulup yeni yöntemler keşfedip evine değişmiş ve gelişmiş olarak dönmeliydi ki, hikayesindeki o dairesel hareket tamamlansın. Her varlık gibi o da büyük döngüde yerini alsın. 

Hasılı kelam, dünya kuruldu kurulalı, öyküler de döngüler de aynı. Kısır döngüler de güzel devranlar da, yaşam sahiplerinin seçimlerinin sonuçları. Senaryo bize ait olmasa da, rolün hakkını verirsek alkışlar, baştan savarsak yuhlar da bizimdir.

Unutmayalım, kimse bedel ödemeden rolünde başarılı olamaz. Kimse yerinde durarak döngüye katılamaz. Mutlaka kendinden çıkmalı, öteki ile karşılaşmalı, başkalaşıp evine dönmelidir.

Herkese iyi yolculuklar!






Hepimizin bildiği filmin konusu ve teknik detaylar kısaca şöyle anlatılmış:

Vahşi Afrika’da henüz yeni doğan bir aslan, doğaya egemen düzenin kökünden sarsılacağı bir döneme tanıklık etmek üzeredir. Ormanın kralı olan babasının tacını ileride devralacak olan yavru aslan Simba, kötülüklerle dolu ormanlarda farklı deneyimlerden geçecek, bir arayışa sürüklenecektir. Simba’nın sorumluluklarını üstlenme ve sorunları çözme becerisi, ormanın yeni kurallarını belirleyecektir. "

Biraz daha detay verecek olursak beyazperde sitesinden alıntı ile; "Aslan Kral, yavru bir aslan olan Simba’nın maceralarını konu ediyor. Ormanın kralı olan babası Mufasa'ya hayran bir yavru aslan olarak mutlu bir hayat süren Simba, sinsi amcası Scar'ın planlarından habersizdir. Kral olmak için fırsat kollayan Scar, Mufasa'yı öldürdükten sonra Simba için tehlike baş gösterir. Amcasının ihaneti ve babasının kaybı ile yıkılan Simba sürgüne gider. Zamanı geldiğinde hakkı olanı almak için geri dönecek ve amcasına yaptıklarının bedelini ödetecektir...

Genç Simba'nın cesur babası Mufasa'yı, orijinal filmde de karakteri seslendiren usta oyuncu James Earl Jones seslendiriyor. Simba'ya başarılı oyuncu ve müzisyen Donald Glover'ın hayat vereceği seslendirme kadrosunda; Disney'in ikonik kötüsü Scar olarak Oscar adayı oyuncu Chiwetel Ejiofor, sırtlan Kamari olarak komedyen ve oyuncu Keegan-Michael Key, yaban domuzu Pumbaa olarak Seth Rogen, mirket Timon olarak oyuncu Billy Eichner ve Simba'nın aşık olduğu aslan Nala olarak pop yıldızı Beyonce yer alıyor. Filmin yönetmen koltuğunda "Orman Çocuğu"na imza atan yönetmen Jon Favreau oturuyor."





4 yorum:

  1. hakuna matata. en sevdiklerimdeeen :) deniz kızı arielle den sonra tabiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. içindeki çocuğa sarılanlardansın deeptone, hep böyle kal:)

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakan Bey, teşekkür ediyorum güzel detaylı yazınız, katkınız için dediğiniz her şeye katılıyorum sadece Scar ın bile isteye kötülüğü savunan, planlayan bir hain olduğunu düşündüğümden muhalefet şerhimi koyuyorum :) tekrar teşekkürler yoruma verdiğiniz emek için.

      Sil

Çam Ağacının Gölgesinde Ekşi Sözlükte

Ekşi Sözlük sürpriziyle karşılaştım bugün.  Oradan verilen linkteki yazı aşağıdadır:  Medium sitesinde yayınlanmıştır.  Teşekkürler Handan K...