Nermin Yıldırım / Bavula Sığmayan
“Hayat Çemberi” Üzerine
Hepimiz hayatın düz bir çizgi üzerinde ilerlemediğini, inişleri ve çıkışları ile yaşandığını biliriz. Önümüze çıkan fırsatların kaçmasının peşinde “ah”lanır hep bir keşkeler yumağı içinde yuvarlanınca kaçırdıklarımızın yanından yeniden geçtiğimizi fark etmeyiz. Oysa hayat döngüseldir. Hatta iç içe geçmiş haliyle evren, galaksiler, gezegenler, uydular, mevsimler, gece ve gündüz de hep bu döngüsellik üzerine kurulmuş matematik işler. Belki de bu sistemde insan ruhunu besleyen bir yan da vardır. Devranın döneceği umudunu içten içe taşımasa hangi insan hayatına devam edebilir ki?
Bizler kendi çemberimizde yuvarlanıp giderken gün geliyor kesiştiğimiz hayatların yanında devrana girip seyran eyliyoruz yaşamı. Ve durma fırsatını bulunca saplandığımız kendimizden uzaklaşıyor, çemberimize yukarıdan bakabiliyoruz. İşte o zaman daha net bir şekilde kaybettiklerimiz kadar kazançlarımızın da tekrar tekrar önümüze geldiğini görüyoruz. Günlerin insanlar arasında döndürüldüğünü söyleyen kutsal öğretileri idrak aşamasına geliyoruz. Ama bunları fark etmek ve doğru anlamlandırmak kolay değil.
“Her istediğin hemen o vakit olmaz, kalben vazgeçtiğin sana döner.” cümlesini telaffuz etmesi için insanın feleğin çemberinden geçmesi gerekiyor. “Olduğu kadar, olmadığı kader!” söylemiyle hareket edecek kadar olgunlaşması da lazım. İşte o vakit seçimlerimizi tekrar gözden geçiriyoruz. İnsanız, değişiyoruz, dönerken çemberimizde başka biri oluyoruz. Yirmilerde yapılan seçimlerle otuzlarda yapılan tercihler hele de kırklardan sonra iyice netleşen düşünceler insana radikal kararlar aldırabiliyor. Bunu yapacak cesareti olmayanlara ise bir krizle sıkıştığı çemberden çıkma şansı veriliyor.
Bazen insan bunu bile göremeyecek kadar körleştiği eski yaşamına ısrarla tutunuyor. Rüzgâr fırtınaya dönüyor, elleri tutunduğu daldan batan kıymıklarla yaralanıyor, dayanacak gücü kalmıyor ama hala inat ediyor insan. Sonunda elinde işe yaramaz kırık dal parçaları ile kendini yerde buluyor. Kimi çok şanslı oluyor ve samanlarla dolu bir arabaya düşüyor. Sıyrıklarını pansuman yapacak insanlar etrafını sarıyor, belki de o güne kadar yaptığı iyilikler önüne duruyor belanın. Yine de kimsenin yaşamı kolay değil. Hem sırtında taşıdığı geçmiş yükü var hem de kendinden vazgeçişlerin çıkmazlarında kaybolduğu vakitler. İnsan öyle yaralıdır ki bazen pamuklara sarsanız da iyileşmesi için daha fazlasına ihtiyacı vardır. İşte o noktada kendiyle yüzleşir ve başkasının hakkına ne kadar az girdiyse o kadar çabuk toparlanır. İnsana kendi yükü yeterken başkasınınkinin altına girip ezici silindirleri davet etmemelidir yaşamına.
Kimi de en yüksekten asla düşmeyeceği tedbirleri alsa da uçurumun dibine yuvarlandığında sert kayalara çarpar başını ve kibrinin bedelini her şeyini kaybederek öder.
Elbette hayat bu yaşadığımızla sınırlı olmadığından toplama çıkarma işlemlerinin sonucu hemen yaşarken elde edilemeyebilir ama madem evrende her şey sistematik işler, onun da günü gelecektir. Herkes yaptığının bedelini bir şekilde öder, aynıyla olmasa da yolu bir gün acıya mutlaka uğrar. Oradan güçlenerek çıkanlarla yıkılanları ise önceki seçimleri belirler.
Zaman döngüsel, kader döngüsel, “kaderin üzerindeki kader” döngüsel. Bu durumda adalet, aşk, haksızlık, mücadele, zafer ve yenilgiler de döngüsel.
Bana yeniden bu konuları düşündüren “Hayat Çemberi” adlı kitap oldu: 2018 yılında “Meleğin Kanatları” adlı romanından tanıdığımız güçlü kalem Yonca Tandoğan’ın 2022 yılında yayınlanan ikinci romanı “Hayat Çemberi.”
Arte Yayınları’ndan çıkan kitabın arka kapak yazısı şöyle: “Bu kadınlar burada asla figüran değillerdi, kendi sahnelerinin başrol oyuncularıydılar. Ama herkeste bir geç kalmışlık, bir pişmanlık, bir yaşanmamışlık duygusu hakimdi. Kendini düşündü. Yanındaki adama baktı. Hayata geç kalmış olmak ve seneler sonra salaş bir kahvede keşkelerini sıralamak istemiyordu.”
Son derece akıcı bir dille yazılan roman, kahramanların hayatları üzerinden, ustaca açılıp gelişen, bir mandala titizliğinde ince ince işlenmiş bölümleriyle derinleşen ve sonunda başladığı çemberi kapatan üslubuyla etkileyici. Bittiğinde bir müddet bu duygularla sarsılacak, aşka ve ilahi adalete tekrar inanacak, kendi çemberinizin neresinde olduğunuzu düşüneceksiniz.
Yonca Tandoğan kalemiyle tanışmamışlar için iyi bir girizgâh olan kitaptan sonra yazarın farklı mecralarda yayınlanmış öykülerinin peşine düşeceksiniz. Umarım okurlarını daha çok bekletmez ve romancılığını yeniden hatırlattığı bu kitaptan sonra öykülerini de derler. Biz de “iyi yazan” bir insanın hem iyi öykücü hem de iyi romancı olabileceğini kitaplarını okurken bir daha görürüz. İyi okumalar.
Handan Kılıç
* Bu yazı ilk kez 3 Ocak 2023 tarihinde Medium/Türkçe Yayın sayfasında yayınlanmıştır.
Çam Ağacının Gölgesinde Pandabiyat ve Yazı-Yorum Dergi'de
Merhaba,
Pandabiyat edebiyat konusunda çok iyi bir internet sitesi.
Ocak ayı için okuma listelerine yeni kitabım Çam Ağacının Gölgesinde'yi de almış. Teşekkür ederim ve linki paylaşmak istiyorum.
Tıklayarak listeye ulaşabilirsiniz.
Yine Yazı-yorum Dergide kitaba dair bir yazı yayınlandı.
Balon Asonans Dergide!
Yeni öyküm
Basılı bu dergiye ulaşmak isterseniz tıklayarak alabilirsiniz.
Konuk Sibel Alaş
Konu AŞK
Büyü bozumu adlı roman da hediye!
Ölümsüz sevdalar ve yitik hatıralar üzerine
Handan Kılıç’ın yeni kitabı “Çam Ağacının Gölgesinde”
kadim meselelerle yürüyor yolunu!
Sinema analiz yazıları, öykü ve denemeleri ile tanıdığımız Handan
Kılıç bu sefer bir romanla okurlara sesleniyor.
21 Aralık 2022 tarihinde Armoni Yayınları’ndan çıkan “Çam Ağacının Gölgesinde” adlı romanda insanlığın
en kadim meselesi başlangıç noktası oluyor.
Her insan bir eve doğar. Ev onu korur, sarar, sarmalar.
Doğumla annesinden ayrılır ama ailesinden ayrışması için gereken daha fazlasıdır.
Gün gelir birey evini ve orada bulduğu hazır düşünceleri geride bırakıp yola
çıkar. Peki bu yolculuğa çıkan kişi geri dönebilir mi?
Yığınların, zorunlu olarak yersiz yurtsuzluğa mahkûm olduğu
bir dünyadayız. Peki bir kere yerinden olan vardığı yeri ev bilip yerleşebilir
mi?
İşte bu kadim sorulara cevap ararken kendi hayatındaki
depremlerle mücadele eden romanın kahramanı Hikmet “Ev uzakta değildir ama geri
dönüş yolu çoktan kaybolmuştur.” gerçeğiyle yüzleşiyor. Geçmişin şahidi ve
yerini bulmuşu olarak, karşısında sadece yaşlı çamı buluyor.
“Ölümsüz
sevdalar ve yitik hatıralar üzerine. Girit’ten İzmir’e hep çamın gölgesinde”
alt başlığı ile okuyucuyla buluşan kitapta göç, mübadele, yerleşememek,
gidememek, dönememek, eve dönmenin yollarında savrulma, nesilden nesile
aktarılan döngüsel kader, konuları üzerinden kurgu ilerliyor.
Yerleşemeyenlerin dünyasında romanın baş kahramanı Hikmet
başını sokacak bir yer, onu hayattan koruyacak bir sığınak bulabilecek mi?
Günümüz modern anlatı usullerinden müziğin de şarkılarla sık
sık karşımıza çıktığı romanın bir de çalma listesi var. Kitabın arka kapağında
paylaşılan barkod sayesinde bir yandan metni okurken bir yandan içinde geçen
şarkıları dinleme imkânı sunan kitapta metinlerarasılık başarılı şekilde
kullanılmış.
“Çam Ağacının Gölgesinde” adlı
romanın arka kapak yazısı da şöyle:
“Yerimi
bulamadım. Döndüm dolaştım, dağlar nehirler aştım. Dere tepe düz gittim, yok.
Milyarlarca insana bağrını açan koskoca dünya bana sığabileceğim bir yer
göstermedi. Tam her şey yoluna giriyordu ki olanlar oldu. Bir süre devam etmeye
çalıştım. “Hikmet halleder” lafı dillere pelesenk malum. Böyle alışmış herkes.
Halledemedim, gölgene geldim. Al beni, dinle, dinlendir, sağalt, sahip çık!
Kadim dostum çamla böyle selamlaştım. Ben doğduğumda en
boylu poslu ağacıydı mahallenin. Yıllar sonra döndüğümde ondan başkası
kalmamıştı sokakta. Gölgesinde serinlediğim, büyüyüp serpildiğim, her
geldiğimde dertleştiğim çam ağacıydı karşılayanım. O yerindeydi, ben dışarda.
Canım, asırlık çam ağacım! Sen şu hayatta yerini ne güzel de bulmuşsun. Peki ya
ben ne olacağım?”
Kitaba linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.kitaparmonisi.com/product-page/cam-agacinin-golgesinde-handan-kilic
#Girit #aşk #mübadele #göç #hasret #aidiyetsizlik
#gurbet #hayatdöngüsü #kendigücünegelmek
Çam Ağacının Gölgesinde Handan Kılıç
Ağlayan Çayır Yazı-Yorum Dergide!
İyi Pazarlar ☺️
@yaziyorumdergi bu sayıda #göç temasını işliyor. Birbirinden değerli yazarların inceleme yazılarını okumak için dergiyi indirip okuyabilirsiniz. Arşivinize bereket👍Ben de bu sayıda çok önemli bir filmi yazdım. #ağlayançayır ı mutlaka izleyin ve yazımı okuyunca görüşlerinizi benimle de paylaşın.
53. SAYIYI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN.
#iyipazarlar #iyiseyirler #sinema #sinemart #sinemakeyfi #aglayancayir #göçmen #göçmenlik #gitmek #mülteci #iltica #mübadele #thedorosangelopoulos
Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum
Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...

-
Ülkü Tamer şiirinde “ Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen ” diyor ya, düşündüm de ben hiç kuş vurmadım, yuvasını bile bozmaya korkarım...
-
" Bazen ama bir insanla bir şey olur" der şair. Ne sır dolu bir mısradır. "BİR ŞEY" Her şey olabilir bu ya da hiç b...
-
Hayat güzel anılar biriktirdiğimiz bir yolculuk. Bu blog da benim arşivim. Sosyal medya platformları ve handankılıc.com adresi emaneten biz...