Yeni öyküm
Basılı bu dergiye ulaşmak isterseniz tıklayarak alabilirsiniz.
Konuk Sibel Alaş
Konu AŞK
Büyü bozumu adlı roman da hediye!
Basılı bu dergiye ulaşmak isterseniz tıklayarak alabilirsiniz.
Konuk Sibel Alaş
Konu AŞK
Büyü bozumu adlı roman da hediye!
Handan Kılıç’ın yeni kitabı “Çam Ağacının Gölgesinde”
kadim meselelerle yürüyor yolunu!
Sinema analiz yazıları, öykü ve denemeleri ile tanıdığımız Handan
Kılıç bu sefer bir romanla okurlara sesleniyor.
21 Aralık 2022 tarihinde Armoni Yayınları’ndan çıkan “Çam Ağacının Gölgesinde” adlı romanda insanlığın
en kadim meselesi başlangıç noktası oluyor.
Her insan bir eve doğar. Ev onu korur, sarar, sarmalar.
Doğumla annesinden ayrılır ama ailesinden ayrışması için gereken daha fazlasıdır.
Gün gelir birey evini ve orada bulduğu hazır düşünceleri geride bırakıp yola
çıkar. Peki bu yolculuğa çıkan kişi geri dönebilir mi?
Yığınların, zorunlu olarak yersiz yurtsuzluğa mahkûm olduğu
bir dünyadayız. Peki bir kere yerinden olan vardığı yeri ev bilip yerleşebilir
mi?
İşte bu kadim sorulara cevap ararken kendi hayatındaki
depremlerle mücadele eden romanın kahramanı Hikmet “Ev uzakta değildir ama geri
dönüş yolu çoktan kaybolmuştur.” gerçeğiyle yüzleşiyor. Geçmişin şahidi ve
yerini bulmuşu olarak, karşısında sadece yaşlı çamı buluyor.
“Ölümsüz
sevdalar ve yitik hatıralar üzerine. Girit’ten İzmir’e hep çamın gölgesinde”
alt başlığı ile okuyucuyla buluşan kitapta göç, mübadele, yerleşememek,
gidememek, dönememek, eve dönmenin yollarında savrulma, nesilden nesile
aktarılan döngüsel kader, konuları üzerinden kurgu ilerliyor.
Yerleşemeyenlerin dünyasında romanın baş kahramanı Hikmet
başını sokacak bir yer, onu hayattan koruyacak bir sığınak bulabilecek mi?
Günümüz modern anlatı usullerinden müziğin de şarkılarla sık
sık karşımıza çıktığı romanın bir de çalma listesi var. Kitabın arka kapağında
paylaşılan barkod sayesinde bir yandan metni okurken bir yandan içinde geçen
şarkıları dinleme imkânı sunan kitapta metinlerarasılık başarılı şekilde
kullanılmış.
“Çam Ağacının Gölgesinde” adlı
romanın arka kapak yazısı da şöyle:
“Yerimi
bulamadım. Döndüm dolaştım, dağlar nehirler aştım. Dere tepe düz gittim, yok.
Milyarlarca insana bağrını açan koskoca dünya bana sığabileceğim bir yer
göstermedi. Tam her şey yoluna giriyordu ki olanlar oldu. Bir süre devam etmeye
çalıştım. “Hikmet halleder” lafı dillere pelesenk malum. Böyle alışmış herkes.
Halledemedim, gölgene geldim. Al beni, dinle, dinlendir, sağalt, sahip çık!
Kadim dostum çamla böyle selamlaştım. Ben doğduğumda en
boylu poslu ağacıydı mahallenin. Yıllar sonra döndüğümde ondan başkası
kalmamıştı sokakta. Gölgesinde serinlediğim, büyüyüp serpildiğim, her
geldiğimde dertleştiğim çam ağacıydı karşılayanım. O yerindeydi, ben dışarda.
Canım, asırlık çam ağacım! Sen şu hayatta yerini ne güzel de bulmuşsun. Peki ya
ben ne olacağım?”
Kitaba linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.kitaparmonisi.com/product-page/cam-agacinin-golgesinde-handan-kilic
#Girit #aşk #mübadele #göç #hasret #aidiyetsizlik
#gurbet #hayatdöngüsü #kendigücünegelmek
İyi Pazarlar ☺️
@yaziyorumdergi bu sayıda #göç temasını işliyor. Birbirinden değerli yazarların inceleme yazılarını okumak için dergiyi indirip okuyabilirsiniz. Arşivinize bereket👍Ben de bu sayıda çok önemli bir filmi yazdım. #ağlayançayır ı mutlaka izleyin ve yazımı okuyunca görüşlerinizi benimle de paylaşın.
53. SAYIYI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN.
#iyipazarlar #iyiseyirler #sinema #sinemart #sinemakeyfi #aglayancayir #göçmen #göçmenlik #gitmek #mülteci #iltica #mübadele #thedorosangelopoulos
“Bekle dur,” hayatın özeti. Doğumdan ölüme kadar hep bir
şeyleri bekliyoruz. İstediğimiz oluyor, onu unutup yenisini beklemeye
başlıyoruz. İnsan beklemeyi bıraktığında hayattaysa da ruhen ölmüş demektir. O vakit
ölmeden önce ölünüz tavsiyesi beklentilerden soyunmaktır. Beklemenin o pasif
direngen halinden sıyrılıp sütün üzerinde kaymak oluşana kadar çırpınmaktır. Bazen
tereyağı bazen çökelek olacağını kabullenmek ve neden diğeri değil
sorgulamasına kafayı takmadan olanla yetinmektir.
Beklemiyorum derken bile bekler insan iyi bir şeyler olsun
diler ama belki kötüyü bekler. Çağırır demiyorum Olacakla öleceğin önüne
geçilmez. Nasıl çırpınınca kaymak olacağı kesin değil aynı o şekilde tedbir
alırsan önüne geçilecek diye bir şey yok. Daha az yara alarak günü geçirmeye
çalışmak belki de hayat.
Beklemeye buradan bakınca herkesin yeni yıl hazırlıkları ile
çılgınca alışveriş yaptığı bir dünyada epey beklentimden soyunmuşum gibi geliyor.
Yine de kendim dahil insana güvenmiyorum bu noktada.
Ölünce bile bir şeyler beklemiyor muyuz? Kabir bir bekleme
odası değil mi? Birçok giden memnun olduğu için değil beklemeye takıldığı için
gelemiyor dünyaya ve ötesine geçişi bekliyor inancıma göre. Ve orada sonsuz
mutlu olacağı, aklından geçenin önüne geleceği, sorumluluklardan sıyrılacağı
bir hayatı bekliyor. Ama bunun için burada beklerken aktif, sorumluluklarının
bilincinde bir yaşam sürmesi gerekiyor. Körü körüne bir şeye tutunmadan,
konuşması gereken yerde susmadan, dünyanın kendi doğrularından ibaret olduğunu zannetmeden,
beş duyusuyla beraber aklı ve kalbini de kullanarak öteleri beklemesi gerekiyor.
İşte burada beklentiyle ertelemeler kesişiyor. Hayat
yetişilmez bir hızda akınca insan bir noktadan sonra ya akışa teslim olup mekanikleşiyor
ya da durup o akışı seyretmek zorunda kalıyor. Bekliyor ama erteliyor da. İkisi
de öyle yorucu ki, akıntının elinden alıp sürüklediklerinin peşinden koşacak
dermanı bulamıyor. Kaybetti diye yenisini beklemekten de vazgeçmiyor.
Hız insanı durduran bir şey. Sürekli koşarsanız bir gün önünüze
kesen bir duvara toslarsınız, kendi duvarınıza. Kendinize geldiğinizde dönüp halinize
bakarsınız. Zamanla düştüğünüz yerden kalkmanın hevesi bile geçer. Yaralarınız
vardır ama saracak biri yoktur. Koşanların erteledikleri arasındasınızdır.
Beklersiniz bir el uzansın ama kimse duymaz, kimse durmaz, ta ki kendi hızı onu
durdurana kadar. O vakitte sizin döngünüz tamamlanmıştır. Onun ki başlar, yarayı
fark ediş, pansuman, ummaktan vazgeçiş, beklemeyi bile terk ediş, Ertelenenler
çöplüğünde yerini alış, İstiklal Marşı, kapanış.
Öyleyse erteleme ve duvara çarpmadan dur. Nizami bir hızda
kurallara uygun giderken tosladıysan duvara yine de dur. Bekle, ruhunla
bütünleş.
Eni sonu ölümlü dünya.
Hakka girme, hakla gitme.
Emaneti geri verene kadar, tekrar tekrar duvara toslamayı
beklemeden yavaşla.
Ve kendinden başkasının farkına var. Kırdığın kalpleri, ezdiğin
çiçekleri fark et. Acıdan inleyenin sesini duy. Mahallene sıkışma, memleketin
bile değilken koca dünya. O ki bir durak, ölüm otobüsünün geçtiği. Vaktin
gelene kadar bak etrafına. Son anda ertelediklerin dizilmesin karşına.
Beklentilerin boğazını sıkmasın hala. Ölenle de ölünmez unutma. Ölüm lezzetleri
acılaştırsa da hayatı yaşanılır kıran coşkuyu da verir insana.
Hadi bugün ertelemeyi bırak ve başla.
Handan Kılıç
28/11/2022
Yazıyı dinlemek isterseniz linki tıklayınız.
Merhaba İzmir, Seni özlemişim. Hasret ne bitmez bir duyguymuş. Ama neyse ki etkinlikler ve dernekler var. Şubat Tatili sebebiyle düzenlene...