Boşversene sen niye beklemeli (Edip Cansever)

 


Boşversene sen niye beklemeli

Sıktı artık bu kent beni Çekip gitmeliyim hiç düşünmeden Bulmalıyım aradığım o yeri Şiirmiş, bilgelikmiş, her neyse Ne varsa benden kalsın geride Kalsın o yalanlar, o yalan ilişkiler de Ve ölümler ki sevdanın ikiz doğurduğu
Yetsin, taşımak istemiyorum hiçbirini yedeğimde

Nerdesin ey benim her gün yeniden doğan oğlum Sevginin çoğul oğlu Senin ülkende yalnız bütün özlemler Bilirim yalnız orda, içtenlik, erinç, çoşku Bayrağında bir tek çiçekli dalla Orda uçsuz bucaksız Olanca görkemiyle bir erguvan imparatorluğu
Öğrendim öğrenmesine, mutsuzluk da bir kelimedir Tanımadığım kentler, yüzler, hiç mi hiç tanımadığım Oteller, genelevler, nar ağaçları Dar sokaklar, eğri büğrü kaldırımlar Satın alamadığım bir örtüye çeviren yalnızlığı Ve bir yağmur öncesinde belli belirsiz Üç beş çocuğun birbirini çağırdığı Sopasını düşürdüğü bir dilencinin Unutup gittiği sonra ses çıkarmadan Anlaşılmaz mırıltılarla yokuş aşağı Yokuş aşağı, yokuş aşağı! İner gibi ben de Örgüsünden başını kaldıran bir kadının Gözlerinde Nasıl binlerce rengin içinden sıyrılırsa dünya Bulacağım elbette aradığım o yeri
Yıllar yılı tuttuğum aklımda Hani salkımlar içinde bir ev vardı Eski gemici feneri asılıydı kapısında Duvarlarında uçan balıkların kurutulduğu Yıkılmışsa ne yaparım bilmem ki Eksilmiş gibi ağzımda bir dişim Yerini dilimle oynaya oynaya Dalar çıkarım elbet bambaşka sokaklara. Geçerim kurduğum hayallerin altından Bir gökkuşağının altından geçer gibi Budakları kalın ellerimi andıran Asmaların yanıbaşından Yüzümde bir garajın tutulmaz akşamıyla O geçimsiz akşamla Ve mutlaka kayalardan doğmuş olan Göğün mavi yapamadığı bir şahin Başımın üstünde tek başına. Kırmızı dallar, göğe uzanan çitler Yıldızları birbirinden ayıran
Bilmez olur muyum hiç, mutluluk da bir gelişmedir Yaşarken olsun, ölümle olsun, sonu ayrılığa varan Ey günbatımı! benden duymuş olma bu yakınmayı Bir gül bana kendini kopardı verdi Daha dün akşam, daha dün akşam.
Yürek bir kez görür, sonra hep gözler görür Ben onu yüreğimle görmüştüm anlaşılan Çözüldü artık o büyü, yanımda Sıcaklığı parmaklarımı acıtan bir haziran Üstelik çoktan buldum aradığım o yeri Tam yedi kez doğan güneşlerin altında Bir yitip bir yükselen sıradağların ardından. Yıkansam, yıkansam, hep o güneşlerle yıkansam Dişleri tenime geçse yaz rüzgârlarının İzine pek rastlamasam Ama kalbini sert ve serin tutan bir denizciye Bunu bir daha sorsam Ne çıkar bir daha sorsam
Sonra hiç konuşmasam, sonra hiç konuşmasam Ve bu yorgun, bu üzünçlü yüreği Benim değilmiş gibi, benim değilmiş gibi Kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam…

Edip Cansever

09.08.2022 anısına...

Dalgalandım da duruldum

 Dalga geçmiyorum, dalgaların gelişini izliyorum. Hayatta üzerimize gelen şeyler gibi diye denize dair metafor yapmayacağım ama biri diğerine benzemiyor dalgaların. Hem yapsam ne olur ki? Metaforun kralı dalga sonuçta. Kıyıya vuruşları bazen gecikmiş bir sarılmanın şiddetinde bazen de yıllar sonra gizlice gelip gezdiği memleketinde kimseye görünmemek uğraşında antisosyal bir adamın hafif adımları ile geçiyor yanımızdan. 

Kıyının dudaklarına aynı aşkla da değmiyor her seferinde, rüzgârı bahane ediyor, dalgalanıyor ama durulmuyor. Sonra koşup arkasından sıkı sıkı sarılıp özür diliyor.

Geçmişte takılı kalmadan, aynı döngünün içinde ama sıkışık hissetmeden, yapması gerekeni yapıp geri çekiliyor sonra. Gürültüsüz, çemkirmesiz, öfkesi bile kafa ütülemiyor. Hatta alabildiğine açıyor zihni. 

Seyredeni muazzamlığına hayran bırakıyor. Gördüğünde sıradan bulduğun birinin tanıdıkça hayran olunabilecek ayrıntılarını fark edip onu herkesten ayırırsan ya işte bunu tek başına başarıyor. Alışsan da her seferinde şaşırtıyor. Sesiyle ninni söylüyor sanki, hem de herkesin kendi ana dilinde. Sessizliğiyle ürkütüyor. 

Dalgalanıyor ama durulmuyor. Bazen içten içe kaynıyor bazen yüzünde öfkeyle neşesi yön değiştiriyor.

İçindeyken sarıyor sarmalıyor. Alıp kaldırıyor. Dokunup iyileştiriyor, severken beşik olup sallıyor. Rüzgârla sarmaş dolaş kıyıdan kıyıya varana yoldaş oluyor.

Deniz peki, dalga onun cilvesi.

Deniz, hasrete köprü, gemiye yatak, balığa vatan, su bitkisine toprak.

Deniz tuzlu, deniz can, deniz dünyaya kan, canlıya ab-ı hayat.

5 Ağustos 2022/ Çeşme-Ilıca Sahili

Handan Kılıç

Zeytin Ağacı Netflix'te

SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ 

302- ZEYTİN AĞACI


 

Uzun zaman sonra Merhaba:)) 

Aslında son hızda dizi-film izliyor, yazıyor, yaşıyorum. Ama bir türlü deftere aldığım notları bloga geçiremiyorum. Bu ay Sanal Yazı evinde Kitap Yazma ayı var. Çok yoğun olacağımızdan son izlediğim diziyi hemen yazıvereyim dedim.

Zeytin Ağacı,  Sex and the City furyası ile başlayan özgür ruhlu, çalışan, aşk hayatlarını birbiriyle paylaşıp ölümüne destek olan şehirli genç kadınların karakter olduğu diziler serisinden. Yaz dizisi ve Netflix konsepti de göz önünde tutularak yazlık mekanlarda çekilmiş biz dizi. 

Geçen yaz burada yazdığım Kız kardeşlik dizilerinin Türk versiyonu. Diğerleri için bağlantıyı tıklayabilirsiniz.  

Konu olarak ise Aile Dizimi seçilmiş. Seninle Başlamadı adlı kitap merkeze alınarak yazılmış senaryosunda ailelerimizin yaşadıklarının bizim üzerimizde haberimiz olmasa bile etkili olduğunu, özellikle tekrarlayan kaderlerimizle ilişkisi nedeniyle sırtımızda yük olan bu durumların hastalıklara sebep olduğu, aile dizimi seanslarının canlandırabileceği şekilde çekilerek anlatılmış. 

Henüz birinci sezonu yayınlanan ortalama ellişer dakikalık sekiz bölümden oluşan diziyi altı bölüm üst üste ütü yaptığım esnada seyrettim. Yıllık ütümü bitirirken kalanı da bitirdim:)) Türk dizilerinin yabancı aksiyon film ve dizilerine göre yavaş ilerleyişi sebebiyle oturup saatlerce odaklanarak seyredemiyorum. Mutlaka yanında başka işler yapıyorum. Bu seferki de ütü oldu, hem de bu sıcakta:)) 

Aile Dizimi gibi mevzulara çok inanmazdım. Bir kitap grubundan tanıştığımız arkadaşım yaptığı seansı izlemem için davet edince elbette icabet ettim. Ortaya atılmayınca temsilci olarak canlandırmalar üzerinden beni de çalışmaya kattı. Çok etkileyiciydi doğrusu. Epey zaman enerjinin salınımı devam ediyor dedi. Dizide de çok sık kullanılan Z kuşağı cümlelerinden "Sal gitsin, bırak" gibi tavsiyeler söylendi. Üzerine düşündüm bir zaman. Kendim de katılımcı olarak yer alsam mı dedim ama sonra kendi travmalarıma ek büyüklerimin travmalarını da yüklenir miyim, bilmemek daha mı iyidir, hepsinin affediyorum diye niyet ederek vazgeçtim. Belki bir gün yüzleşecek gücü bulursam yeniden denerim. Ama bu diziden sonra aile dizimi çalışmalarında patlama yaşanacağını düşünüyorum. Özellikle de çaresiz bir sürü hastalığa düçar insanlar için umut kapısı olacaktır. Lakin dizide de sıkça tekrarlandığı üzere bu çalışma tıbbi bir tedavi içermez, ama kendi içimizde bizi sıkıştıran duyguları anlamlandırabilme şansı verir.   

Yine bir başka kitap grubundan yazar arkadaşım bu konu üzerine yazdı. İlgililer Aile Dizimi üzerine yazılmış kitaplara bakabilir. Özellikle Seninle Başlamadı önemli bir kitap. 

Ancak travmalarla yüzleşmelere sebep olacağı ve atlatamayacağınız sorunlara neden olabileceği gerekçesiyle uzman kontrolünde çalışmalara katılmak gerek. 

Ben mevzularla ilgilenmiyorum, bir yaz dizisi izleyeyim derseniz eğlenceli. Aşkın merkezde olduğu, hayırsızlara kayan kalplere çarenin bile kendinde, kendi hikayende olduğunu hatırlatan bir dizi. 

İyi Seyirler

Handan Kılıç

30 Temmuz 2022        

Beggin beggin you

 

Uyuyorsun. Yorgana sarılmışsın. Üşüyor olmalısın. Yanımda sen olmadığım için dersin uyanınca. Dün gece saatlerce konuştun. Kalbin, aklın hallaçla atılmış pamuk gibi kabarmıştı. Kafam karışık, düşünmeyelim, üzerine uyuyalım dedin. Haklısın. Sonra kollarımda uykuya daldın. Kalbinin atışlarını dinliyordum gecenin sessizliğinde. Çaresizce çırpınıyordun avuçlarımda. Uykun bile kuş uykusu. Huzurunu kaçıranlara söyleniyorsun. Küfretmek istiyorsun ama beceremiyorsun. Uyuyamıyorum. Sıkı sıkı tutuyorum seni, sanki uykuya dalsam kanatlanıp uçacaksın. 

Hep öyle geldin bana. Gidebilecek gibi. Beni diken üstünde tutmayı seversin. Önceleri içerlerdim buna. Herkese karşı böyle olduğunu fark ettiğim günden beri umursamıyorum. Dünya üzerinde bir küçük kuşsun adeta.

Seni öyle çok seviyorum ki… Bunu bildiğin için her eziyeti yapıyorsun bana. En büyük hayalimdi bir güne seni uyandırmak. Kahvaltını hazırlamak için sabaha karşı daldığım uykudan fırlayarak uyandım. İlk kez yanımda uyanacaktın. Her şeyin mükemmel olmasını severdin. Tabi ben de. Pankeke bayılırdın. Bir gün sana yapabilmek için tarifini bulup kaç kere denedim bilsen. En güzelini de bu sabah yaptım. Şanslıydın. Bu dünyaya seni bulmaya geldim galiba demiştin. Dünyaları bana vermiştin bir keresinde ya bu sabah da öyle olabilirdi dedim. Ama sonra öyle bir kahkaha atmıştın ki başımdan kaynar sular dökülmüştü. Kullanıyor seni oğlum diyen arkadaşımın sesi yankılanmıştı kulaklarımda. Haklı mıydı bilmiyorum ama ben seni böyle çaresiz severken her şeye razıydım. Sen de seviyordun, biliyordum. Ama daha çoğunu istiyordum.    

Bir garip hüzün çöktü üzerime sen bir türlü uyanmayınca. Tepsin hazırdı, meyve de soymuştum, ceviz de kırmıştım, ses çıkartmadan. Minik bir çiçek bile bulmuştum dışarı çıkıp. Severdin çiçekleri. Senin için hepsini koparabilirdim. Başkasına olsa kıyamazdım, hiçbir çiçeğe. Kökünden kopmak kolay mı? Birkaç gün bir yüz güldürecek diye kurumaya mahkûm bırakılır mıydı zavallı? Can taşıyordu o da. Ben de. 

Sen kıyarsın bana değil mi? Ben neden kıyamıyorum sana? Aşk neden aynı zamanda aynı dozda düşmüyor kalplere? Yanımdasın ama benim misin? Sevdikçe sevesin gelir, diye şarkılar söylerdin eskiden gözlerime bakarak. Şimdi susuyorsun. Dertlenince arıyorsun. Keyfin yerindeyken aklında değilim gibi geliyor. İtiraz ediyorsun. Kendi hayatlarımız da olmalı. Mıç mıç ilişkilere karşıyım diyorsun. Ben senle bütün olmak istiyorum. Kendimden başka biri gibi göremiyorum deyince kızıyorsun. Seninle doluyum, içim dışım, aklım ve kalbim. Ara sıra sen de istediğin için uzaklaşıyorum senden. Kendimden korktuğum için aslında. Ama fark etmiyorsun bile. Bari merak et. O da yok. Bunları söyleyerek kırıyorsun kalbimi. Önemsemiyorsun. Sonra ben bir kıyıda tek başıma bahaneler bulup avutuyorum kendimi, affediyorum seni. Tanıyamıyoruz diyor arkadaşlar bana. Dön bak aynaya! Bu sen misin oğlum? Aşık olun da görün diyorum. Lan ilk aşkın mı amma abarttın diyorlar. Böylesine hiç vurulmamıştım dediğimi anlatırken sana sözümü kesip kendimiz olarak kalmak için ara sıra uzaklaşmaya ihtiyacımız var diyorsun yeniden. Kelimelerim duvarlarını aşamıyor. Neden?

Dün yaşadıklarından sonra kendin olmak yetmedi değil mi? Sana onlara güvenme demiştim. Denize düştüm yılana sarıldım demiştin. Polise gidelim, bu tehditlerle yaşanmaz deyince karşı çıkmıştın. Başlarında olan adam herkese hükmeder. Biz suçlu çıkarız. Kendimiz halledeceğiz, dedin ya gözlerim fal taşı gibi açıldı. O ödemeyi yapmak için krediyi çekerken maaşımın limitlerini zorlamıştım. Sadece sen güvende ol diye. Ah be güzelim, nasıl bulaştın bu işlere. Tamam bankalar dolandırıcı da hiç mi haber okumuyorsun, tefeci faiziyle isterken parasını, belinde silah dayanır kapına. Feda olsun param da malım da sana, aşka, her şey feda olsun. Kapattık işte borçlarını, ne istiyorlar daha senden diye sinirle yumruğumu masaya indirdim ya akşam şimdi sızlıyor parmaklarım. Habersizsin. Yine de sen iyi ol önemli değil. Bu sefer de bir yolunu bulup ödeyeceğim.

Ya bilmediğim şeyler varsa, ya bu iş burada bitmez, dallanıp budaklanırsa, öyle hissediyorum. 

Neyse böyle zor bir geceden sonra güzel bir kahvaltı yapsan kendine gelirsin. Nasılsa çözeceğim derdini, bana gelmişsin, güvenini boşa çıkaracak değilim. Seviyorum seni. Bütün duvarlara yazıp ilan etmek istercesine. Yaban mersinlerini de koyalım pankek üzerine, çay da tam sevdiğin gibi. Beyaz çay, sırf senin için evde bulunduruyorum. Ben siyah çay içerim.

Kıymetimi bilsen güzelim, bir de seni ne kadar sevdiğimi… Keşke bu sabah dün gecenin devamı olmasaydı. Hayallerime korku karışmasaydı. Sensizdim ne zamandır, huzursuz, yılgın. Bu hale getiriyor işte beni yokluğun. Acıktım. Pankekler pişerken birkaç lokma yemişim iyi ki. Gazetem de bitti. Hala uyuyorsun. En iyisi dinlerken yerinde duramadığın şarkıyı açayım. Ve yanına uzanıp minik dokunuşlarla günaydını fısıldayayım kulaklarına, boynuna. Uyan ve gözlerini açtığın o an şarkıyı mırıldanmaya başla: "Beggin beggin you" Ve bir öpücük kondur ruhuma. Her şeyi halledeceğim, dünya bir yana, sen bir yana, unutma aşkım unutma... Seni ne çok sevdiğimi unutma. 


Handan Kılıç
22/07/2022
04:24






Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981)

SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ 


301- KIRIK BİR AŞK HİKAYESİ

 Merhaba,

Bu ay Yazı-yorum Dergide çok özel bir yazar var. Selim İleri. Mutlaka indirip okuyun.

   Ben de çok sevdiğim yönetmenlerden Ömer Kavur ile Selim İleri'nin beraber senaryosunu kaleme aldığı bir filmi yazdım.

Kırık Bir Aşk Hikayesi 1981'de çekilmiş 41 yıl geçse de aşk durdukça izlenir. 

Ayrıca bakir deniz kıyıları görmek için son yıllar... 

Eskiyi özleyenlere ısrarla tavsiye edilir. 

Androidler için uygulamayı da indirebilir oradan daha kolay okuma şansı elde edebilirsiniz.

Bilgisayarınıza dergiyi indirmek için tıklayın.

Ahşap Kahve Sunum Tablaları

 









































7-7-7 mucizesi bulsun beni. 7-7-2022

Umarım Bulurum Yolumu (Güler Özince)

 

Gürül gürül akan bir şelalenin güvenli bölgesinde ya da bir parkın süs havuzunda su savaşı yapan çocuklar gibi coşkulu olabilirdik bıraksaydık kendimizi. 

Yapamadık. Çünkü artık tanıyoruz insan cinsini. Sınırlarımızı biliyoruz, kıyısına kadar gelip havasını kokluyoruz karşımızdakinin ruhunun. 

Her şeyin bir kıyısı var… Sonrası belirsizlik. Yumuşak yataklar, pamuk ya da kuş tüyü yastıklar olsa sonunda, belki kolayca bırakır insan kendini uçurumdan. Ama yok, biliyoruz. Yuvarlandığımız gibi kayalar ellerimizi parçalar. 

Ya kıyıda kalmak?  O da yürek parçalamıyor mu? 

En iyi ihtimalle dağılmazsın belki düşerken, o esnada oluşan yaralar kanar, iyileşme sürecinde sızlar. Eski yaraları kanatır bazen. Gerek yok daha fazla kayba.

Sivrisineklere veriyoruz hem günlük istihkaklarını. Kenelerleyse işimiz olmaz. Kanına sahip çık. Kansızları boş ver, kanını değil canını verecek kadar sev, yüreğe karşı yüreği ver. 

“Zihnim bir sussa sonunda kalbimi duysam” diyor ya hani, Karanlık ormanda kayıpken buluruz bazen bize iyi  geleceği. Ulaşırsak ruh bütünlüğüne, içimizdeki derin yeşillere, dönüşebilirdik maviliklere, göğe bakma durağından izlerdik bulutları, denizleri” 

Aklıma yatsa, güçlükleri ardımda bırakıp içimdeki küçüğe fırsat versem yeniden. Hem büyütsem onu hem de  çocuk olduğunu hatırlatıp sakince yanındayım desem… Ahh…

“Bir varsam bir yoksam. 

Bir de doğsam yine küllerimden doğsam” diyor ya şarkıda az kaldı biliyorum. Bir şeyler değişecek, küllerim savrulurken ben de kanatlanacağım. 

Değiştim, eski ben değilim. Değiştim hem de çok. Elbette zamanın bile silemediği izler var içimde, dışımda, kader var hem, ne kadar çırpınırsan çırpın yazılmışsa geliyor başa. Allah iyi yazılar yaza…

Ferah kahvelerim olacak mı benim de? Yüzüme huzurun o herkese yakışan rengi yerleşecek mi?

Olacak hepsi olacak. Baştan başlayacağız her şeye. 

Bir insan hayatı boyunca kaç kez yeniden başlar? 

Düşünme, suni zekayı örnek al. Rota yeniden oluşturuluyor. Canlı takipte kal. 

Yarım bıraktıkların olacak elbette, olsun sen tam ve bütün olduysan yarımlardan bütüne koştuysan bu şansı hep bulduysan yine şansım yaver gider. 

"Herkesten daha çok şey biliyor mutlu olmanın harika bir yol yolunu bulmuş" diyorlar. Net insanların çözümlerini severim, doğrudancılık onlarda, sadede gel telaşı da. Bense sekme üstüne sekme açıp her sayfaya ayrı koşup yorulurken hazzı kaçırıyorum çoğu zaman.

Hayatında kutlama eksik demişti bir hocam. Hayat böyle karmakarışıkken neyi kutlayabilirim derdim eskiden olsa. Şimdi nefes almak sevmek sevilmek coşkuyla dans etmek şelalede su savaşı yapmak, çocuk olmak, her şey kutlanabilir derim. 

Kaybede kaybede öğrendim bunları. Kaybettikçe kazanmanın yeni yollarını arar insan. Kazanınca bir hale sıkışır kalır. "Bu muydu?" bile der zamanla. Diğer seçeneklerde dolaşansa soyunur katmanlarından. Dün neydi yarın ne olacak bilinmez. Bu günkü katmanda beklemen gerekmez. 

Değiş ki değişsin dünyan. Durmak insana ziyan.

Handan Kılıç

07. 07. 2022



Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum

  Merhaba, Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştiril...