Tutma


Hiçbir yere götürmeyen basamakları çıktım bir bir... 

Vardığım düzlükte etrafıma baktım; kalabalıktı. Döndüm içime baktım, kendimin sığacağı kadar yer kalmıştı. 

Ayağa kalktım, halının üzerindeki kırıntılara takılınca gözüm çılgına döndüm. Hışımla yere eğildim üzerinde oturanlarla birlikte hepsini çırptım. Balkondan halı çırpanlardan, vazgeçip gidenlerden değildim ama her şey bir anda oldu. 

Odaya dönünce koltukların devrildiğini, perdenin uçuştuğunu, halının altına süpürülmüşlerin silktiklerimden çok olduğunu farkedince derin bir temizliğe giriştim. 

Duvarlarda çınlayan kahkahalarımızı sildim önce sonra sosyal medyadaki tüm fotoğraflarımızı. 

Kokusunun sindiği çarşafları yıkamak için sökerken kulağıma fısıldadıkları aklıma gelince olduğum yere çöktüm, hıçkırarak ağladım. Bu sefer kendimi tutmadım. Akacak kan damarda durmazmış, gözyaşı da öyleymiş anladım. 

Pınarları kuruyan gözlerimi silip çekmeceleri boşaltmaya devam ettim. Ona aldığım her şeyi çöpe attım, onun aldıklarını en büyük boy çöp poşetine tıkıştırdım. 

Yastığını kaldırırken beni üzdüğü gecelerde bununla nefesini kesmediğime pişman oldum. 

Öfkem kabardıkça kelimeleri ile kalbime kazıdığı aşkının üzerine ne döksem silerim diye düşünürken “Neden, neden, neden?” diyerek duvarı yumrukladım. 

Çok canım yanıyordu, parmağımın çatladığını anlayamadım. 

Israrla kapı çalınca açtım, kapıcıydı. "Aidat" derken "Yarın hesaba geçerim" diyerek kapıyı kapattım. 

Vazgeçtiğim sevdalardan kapattığım sayfalara kadar o gece oradan oraya dolaştım. Her odada nefessiz kaldım. Gece, karanlığından sıyrılınca kendimi dışarı attım. Epey yürüyüp semtten çıkınca başımı kaldırdığım o sokakta kiralık yazan cama takıldı gözüm. Numarayı aradım. Sorularıma yanıtlar alınca “Tutuyorum dedim, bırakıyor ve hayata koyuluyorum. 

Handan Kılıç

29/8/2020 

İzmir

Dünya dönüyor sen ne dersen de, yıllar geçiyor fark etmesen de!

 

Sözlü vasiyette bulundum dün gece, nefes alamıyordum bir yandan öksürük bir yandan ter. Soğuk soğuk terliyorum günlerdir. Üzerimi değiştiriyorum, beş dakika geçmeden giydiğim yeniden ıslanıyor. Twitter’a giriyorum; ölmeden önce şunu yazdı, şu tweeti attı haberleri çıkıyor karşıma. Dönüp bloga bakıyorum en son ne yazmışım; bir film yazısı, hiç film görecek halde değilim, biraz toplasam, ben de bir şeyler yazsam diyorum. Ne yazacaksın yat yerinde bir sabah uyu da dinlen diyorlar, hastayım ama uyuyamıyorum.

Bir masa hüzün...

 


Bir masa hüzün... Konuştuk, konuştuk sonunda sustuk. Söylenecek bir şey, gidilecek hiç bir kapı kalmamıştı. "Çaresizlik nedir?" iliklerimize kadar yaşamıştık. Yapılacaklar yapılmış, her şeyin sonuna gelinmişti. "Ben düşünmem daha fazlasını" dedi. "Ne yarının ekmeğini ne de başkasından gelecek bir yardım beklentim, hiçbiri yok içimde. Artık ne olacaksa olacak ve o zamana kadar bize beklemekten başka çare gözükmüyor. Yaşayacağız, nasıl yaşayabiliyorsak, nefes aldığımız yerde, nefeslendiren insanlarla, olduğu kadar her şey... Bu saatten sonra ne fazlası ne eksiği... Endişe ya da beklenti, hiçbiri geleceği değiştirmiyor. Öyleyse yapabildiğim kadarıyla ayaktayım."

Yalnızız hepimiz ya da kalabalığın içinde ama kimsenin kimseye faydası yok.. Her koyun kendi bacağından asılırmış öğrendik. Eskiden "Hayır bir koyun bacağından asılırsa etrafı leş kokusu sarar" derdik. Şimdi her yerde leşler, herkesin burnunda, kulağında parfümlü tıkaçlar, gözünde bant, gündüzler karanlık ve sıcak, geceler uzun ve mavi ışıklar altında...

Galiba artık kimse yaşadığını bile fark etmiyor, yaşarken ölenler, kendini yaşıyor sanan ölüler dolaştıkça etrafı kesif bir koku sarıyor.

Susuyoruz, bir masa hüzün etrafında oturmuş çaresizliğin ne olduğunu yaşıyoruz.

23 Ağustos 2020

Handan Kılıç

Günler ateşler gibi geçerken geriye hep kül kalıyor

Handan Kılıç May 29, 2025 Bir hafta aradan sonra selam, İhmal değil imkânsızlıktan atladığım hafta ve devamı son derece yoğun geçti. ...