NEXT STATİON-BİR SONRAKİ İSTASYON 2017

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 64. Film  

En beğendiğim yapımlardan biriydi. "Mülteci için hep bir sonraki istasyon vardır" diye yola çıkmış kendisi de bir mülteci olan Yönetmen Alla Arabi Katbi'nin belgesel filmi çok güzeldi. Gösterim sonrası söyleşiye de katılan yönetmen, verimli bir sohbet yaptı. 

Türkiye'ye yerleşen ve bir yapım şirketi kuran yönetmen bir çok kez gitme denemesi başarısız olan genç bir Suriyeli'nin Almanya'ya gitme yolculuğu üzerinden mülteci olmanın her halini çekmiş. 

Hala irtibatta olduğu belgeselin kahramanı her aşamayı telefonu ile kaydetmiş ve yönetmene iletmiş. Filmi izlerken azmine hayran kaldığım genç ülkesinde üniversite öğrencisi imiş. Aslında yönetmen olmak isteyen ancak puanı yetmediği için başka bir bölümde okurken savaş çıkınca orada kalmak istememiş ve hayallerinin peşine düşmüş. Türkiye'ye kolayca gelmiş ama buradan gidişi kaçakçılara verecek çok parası olmadığı için epey uzun sürmüş. 

Filmi izlerken hep şunu düşündüm, hani "Allah bir kapıyı kapatırken birini açar" derler ya, işte bu genç de istediği bölümü kazanamamış ama hayalinden vazgeçmediğinden yönetmen olmak için alacağı eğitim çok daha nitelikli bir ülkede nasip olmuş. Hem de bir savaş sonrası. En çok istediği şey film çekmekken kendisinin hayatı ilham veren bir belgesele konu olmuş. 

Hem de görüntülerin çoğunu kendi çektiği için bir nevi hayalini de gerçekleştirmiş. Filmin hem kahramanı hem kazananı olmuş. Şimdi bir çok ülkede festivallerde gösterilen bir filmi var ve eğitimine Almanya'da devam ediyor. 

Öyleyse "Her zorlukla beraber kolaylık da vardır" Umutlu olmalı, kalpten istemeli. O vakit bize verilmeyecek bir şey yok.   

1.İzmir Uluslararası Mülteci Film Festivalden Notlar 1

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 62. Film    

AHLEM



Bu kısa film Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Yönetmenlik okuyan, son sınıf öğrencisince Konya'nın Meram ilçesinde çekilmiş. Yönetmenin Hocası ile beraber gösterim sonrası söyleşiye katılıp anlattığına göre annesinin öğretmen olduğu okulda Suriyeli mülteci bir ailenin henüz tam olarak Türkçe bilmediği için yalnızlık çeken bir kız çocuğunun önce bir kedi ile sonra da sınıfına gelen konuşma özrü olan bir kızla dostluğunu anlatan, animasyon unsurlarının da kullanıldığı film çok güzeldi. Tüm salonun ayakta alkışladığı kısa film gösterdi ki, yönetmen Hande Doğan iyi işlere imza atacak. Şansı bol olsun. 11 dakikalık yapıma rastlarsanız bir yerde mutlaka izleyin.     

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 63. Film    


Bu kısa film ise Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yüksek lisansını yapan Soner Sert tarafından çekilmiş. Mültecilik kavramının farklı bir nedene dayandığı kısa film de gayet güzeldi. Rusya'dan ülkemize çalışmak için göç eden ardında kalan annesine ve çocuğuna para göndermek için burada kimsenin yapmak istemediği ağır işleri yapan, yatalak hastalara bakan Anna kalacak yer sıkıntısı yaşadığı için de değişik zorluklarla mücadele eder. Rastlarsanız izleyin. Gerçek bir öyküden çıkılarak çekilen bu senaryo bilmediğimiz görmediğimiz nice hayatı, zorlukları ile beraber gözler önüne seriyor. 

AVTOBUS-2012

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 61. Film    

AVTOBUS-2012



Bu film bir yol öyküsü. Bilmediğimiz, görmediğimiz bir yerlerde ama bu toplumda bizimle yaşayan insanların mecburen her ay yaptıkları bir yolculuğa konuk olan yapımcılar, yaklaşık gidiş dönüş dört gün süren yolu, içindeki yolcuların kısa hayat hikayelerini ele alarak kayda almışlar. Türkiye'nin, diplomatik ilişkilerini kestiği için sınır kapısı kapalı olan komşusu Ermenistan'dan yine çalışma izni alamadığı için turist olarak gelen ancak aslında burada bir çalışma hayatı olan insanlardan bahsedilmiş. Turist statüsü gereği ayda bir gün sınır kapısından giriş çıkış yapmak zorunda olan bu insanlar başka ülkelerden de geçerek bu zorunlu yolculuğu yapıyor ve bir gece topraklarında kalıp yeniden İstanbul'a, çalışmaya dönüyorlarmış. 

Gösterim sonrası Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan ile söyleşi yapıldı. O bize bu belgeselin ve halkının hikayesini anlattı. "Savaş çok zordur. Biz savaş sebebiyle gelmedik. Ama yine de mültecilik, başka bir ülkeye sığınmak zordur. Mültecilik ile sınanmak kolay bir sınav değildir. Hele de tarih boyu ders kitaplarında birbirine düşman belletilen halkların bir arada olması başka bir zorluktur. Ermenistan Sosyalist Devleti birden yıkılınca gelecek kaygısı olmayan insanlar biranda dünyaya savruldu. Zenginler Amerika'ya gitti. En yoksullar çalışmak için en yakın olan Türkiye'ye geldi. Hep yanyana, iç içe yaşamış iki halk, bildik coğrafyalar ve burada iyi muamele görmeleri buraya gelişleri arttırdı." diye anlattı. 

Hayat hikayeleri arasında çok etkileyici olanlar vardı. Televizyonda konserler veren devlet sanatçısı yaşlı bir kadın iki kızı üniversite okusun diye buraya çalışmaya geliyor ve her ay bu geliş gidiş çilesine katlanıyordu. Önceleri birilerinin işini yapmak çok ağır geldi diyordu. Türk yardımcılara yaptıramadıkları her türlü zor işi yabancı yatılı yardımcılara nasılsa mecbur diye yaptırdıklarını anlatıyordu. Yine de Türk ailelerle çalışmaktan memnun olduklarını ekliyordu. 

Bazıları illa ki Ermeni ailelerin yanında çalışmak istiyormuş. Uzun süre Türk ailelerle çalıştığı ve memnun olduğu halde bu isteğinin sebebi sorulduğunda çevresinde kendi ana dilini duymak istediğini söylemiş biri. Bu durum çok etkiledi beni. Çünkü dil insanın evidir. Anadili dışında bir dilin konuşulduğu yer gurbettir. Evinden uzaklığını hatırlatır ki, evsizlik büyük bir çiledir. 

Hasılı kelam ne kadar insan varsa o kadar hayat var. O kadar hayal, o kadar yıkılmışlık, o kadar zorluk, o kadar ikram var. 

Kimsenin imtihanı diğerinden kolay değil. Kimseye özenecek ya da acıyacak konumda da değil insanoğlu. 

Sadece yaşamalı, iyi olmaya çalışmalı. Elimizden geldiği kadar da kendimizden çıkıp "Ben olabilirdim" düşüncesiyle empati yaparak başka hayatlara dokunmalı. Bazen sadece birini dinleyerek, duyarak, elinden tutarak ona, o an bizim fark etmediğimiz çok büyük yardımlar edebiliriz. 

Unutmayalım, mutlu eden, mutlu olur.  

       



YOLLARDA BULURUM BENİ



Kaybolduk...
Evden çıkıp patikadan ormana doğru ilerledik. 
Daha o an evin yolunu bir daha bulamayacağımızı hissettik.
Her adımla evden biraz daha uzaklaşırken Hansel ve Gratel'i hatırladık.
Bizim de ekmeğimiz çantamızda, çakıl taşlarımız ceplerimizdeydi ama geçtiğimiz yola serpmedik. 
Çünkü, kaybolmak istedik.
Sonunda ormanın derinlerinde bulduk kendimizi.
İstediğimiz olmuştu, kaybolduk. 
Korkmadık, üzülmedik, geri dönmeyi düşünmedik.
Zaten kaybolmak için çıkmıştık evden.
Kaybolmak, eskiyen yanlarımızdan kurtulmak, döke saça içimizi dışımıza yeniden kendimiz olmak istedik. 
Yeniden mi, komik...
Evde kimse kendisi olamaz.
Evden çıkmadan, karanlıkta kaybolmadan ışığın olduğu yere adım atamaz.
Bir başka yüreğin karanlık ormanında gezinirken karşılaşır kendisiyle insan. 
Orada tanır benliğini, yüreğini, cesaretini.
Anlar ederini.
Gece karanlıktır orman. Soğuktur, ıssız, tehlikeli... 
Bir kulübe gerek diye düşünüp geldiği yolda ilk bulduğu kapıyı çalar insan. 
Başını uzatana sorar, başkasına yerin var mı?
Başkası bakar, başkasına yer açması gerektiğini anlar, kapıyı açar.
Başkası başkasına bakar, onun aynasında görür yansımasını.
Bazen korkar yansıyandan, kendinden çekinir ve can havliyle sarılır başkasına.
Başkası, başkalaşmak ister o an, bambaşka biri olmak, görmediği, bilmediği kendine ulaşmak ister.
Bir süre kaybolur. 
Çoğu zaman kaybolduğuna mutlu olur.
Bulduğunu sever, dalgalanır, durulur. 
En çok da yorulduğu kendinden saklanır insan. 
Bir başka gönülde dinlenir.
Başkasında karşılaşır kendiyle, yenilenir. 
İyileşir ve kulübeden ayrılır. 
Yine yola çıkar.
İnsan yolda hep kendini arar. 
Yolda olmakta hayır var.

KAFE YAZAR 'DAYIZ...


Merhaba, 

Güzel bir günden selamlar. Bu gün bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Bu blogtan önce epey internet sitesine yazı veriyor, çeşitli dergilere de yazıyordum. Ancak bir süredir vakitsizlik kıskacında olunca sadece burada yazdım. Şimdi mekan değiştirmede, genişletmede hayır vardır diyerek yeni bir site bünyesinde edebiyata, hayata, şiire, sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 

Geniş bir yelpazede yayın barındıran sitede hayata ve hukuka dair her şey var. Ayrıca meslektaşım hukukçular tarafından geniş kitlelere hukuki yardım amacıyla hazırlanmış her türlü dilekçe örneğini bulabilirsiniz.

İNCELEMENİZ İÇİN LİNK BIRAKIYORUM: BURAYI TIKLAYINIZ

TAKİP VE DESTEĞİNİZİ BEKLERİZ. 
DUYANLAR DUYMAYANLARA DUYURSUN:))  

İLK YAZIM İÇİN TIKLAYINIZ.

İKİNCİ YAZIM İÇİN TIKLAYINIZ.

Lİ VİR-BURADA

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 60. Film   

Lİ VİR-BURADA


Konusu yandaki resimde yazan, festivalde izlediğim on dört film içinde çok sıkıldığım tek yapım bu idi. Vicdani retçilik biraz daha net anlatılsa ve süresi yarıya indirilse belki daha anlamlı olurdu. 

Sahnelerin uzun tutuluşu, Türkiye'ye iade edilmeyen ama orada gözlem altında tutulan bir yabancının aile, memleket hasreti, adeta bir hücrede yaşıyorcasına kısıtlanmış hissettiği hayatı oyunculukların da olmadığı belgesel tarzı bir yapımla izah edilmiş ama görünürde İngiltere sokaklarında özgürce dolaşan bir insanın kendini tutsak hissetmesi anlamsız. Yalnız olabilir ama ailesinin tüm önerilerini reddeden ve kendisine saygı gösterilmesini isteyen birinin bu yalnızlığın bedeline katlanmayı göze alması gerekiyor. Bu yolu neden seçtiği  konuya vakıf olmayanlar için son derece havada kalıyor.  Tavsiye etmek zor. 



  

ASFUR -2014


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 59. Film  

ASFUR 


Müzikleri çok güzeldi. 

Ayrıca görme engelliler için sesli betimleme yapıldı. Bu deneyim salondakilere de yaşatıldı. Çok farklıydı. Bir düşünün, görmediğiniz bir şeyi seyrediyorsunuz. "Odada bir sandalye var, genç adam üzerine oturdu. Karşısındaki kadın ona bakıyordu. Kafesteki kuş çırpındı" şeklinde betimlemelerle mekan ve durum tasvirleri yapılıyor. Bir yandan da bizim gördüğümüz ve duyduğumu şekilde film akıyor. Dinleyerek film izlemek. Her şey zihninizde canlanıyor. 

Bir yönetmen söyleşi esnasında mültecilik ile engelli olmanın birbirine benzediğini söylemişti. Hele de ilk zamanlar, dilin içine yerleşememişken zordur mülteci olmak. Fiziki özelliklerin de o bölge insanından farklı ise "Boyalı kuş" olduğun hemen anlaşılıyorsa başka bir zorluk daha belirir. 

Hasılı kelam, zordur iltica etmek ama seçenekleriniz bir iç savaşta ya ölüm ya da hapse girmekse her risk her zorluk göze alınır. Bir zaman sonra da zorluklar yerini kolaylığa bırakır. Çünkü insan her şeye alışır. Bu belgeselde de işte bu hususlar işlenmiş. 

Kafesteki bir kuş mu olacaksın, kanatlarını açıp özgürce süzülen bir kuş mu?    

Handan Kılıç Substack Platformunda

  Merhaba, Yılların blogcusu olarak ben de substack platformunda yerimi aldım.  Her mecranın okuru başka ama Blogger, Medıum ve Substack p...