Çığlık




Kadın, arabayı bilmediği bir yöne sürdü. Ana arterler, yan yollar derken çevre yoluna çıktı ve gaza bastı. Etrafında binalar azalana kadar ilerledi. Yol dümdüz akıp giderken görüntüye giren ağaçlar tek tüktü. Sarı ve kahverenginin yer değiştirdiği uçsuz bucaksız ovaların arasından geçerken sarı bir denizi yarar gibiydi. Aniden fikir değiştirdi, gördüğü ilk tali yola saptı. Bir süre daha gidip ıssız, toprak bir yolda durdu. Arabadan indi ve avazı çıktığınca bağırmaya başladı. Nefesi kesilene kadar çığlığına çığlık ekledi. Dermanı kesilen dizleri üzerinde toprağa çöktü. Ağlamaya başladı. Ağladı, ağladı, gözündeki son damla gönlündeki ile denkleşince durdu. Vakit ilerlemiş ortalık serinlemişti. Gözyaşlarını silerken bir göğe bir yere baktı. Ufukta güneş batmaktaydı. "Yer sarı gök sarı, gece kara, toprak kapkara" diye mırıldandı. Gökyüzünde bir kaç kuş aheste kanat çırparken elinde bir ürperme hissetti. Boy boy karıncalar sarmıştı her yanını. Bir süre izledi. Eline tırmanan karıncanın ardında bir sızı bıraktığını fark etti. Yürüdükleri yer yanıyordu yine ısırıyorlar diye düşündü.

Bugünlerde en çok karıncalar dokunuyor tenime nereye gitsem oradalar. "Canını yakıyorsa o sarı karıncadır" demişti annesi. "Topraktakiler daha başka, çok büyük, küçük ve daha koyu renkliler" diye düşünürken elindeki ile konuşmaya başladı. 

“Ayak altındayız değil mi ikimiz de, bir türlü uçamıyoruz. Mahkûm muyuz biz, ezilmeye, hor görülmeye katlanmak zorunda mıyız?" 

Doğruldu, toprak yolda yürümeye başladı. Biraz sonra arkasında bir hareket hissetti. Dönüp bakınca irkildi. Siyah bir köpek adım adım yaklaşıyordu. Önce kalbi hızla atmaya başladı, sonra omuzlarını silkti, dudağını büktü, “Ne olacaksa olsun!” diye mırıldandı. Yürümeye devam etti. Köpek ters yönde uzaklaşmıştı. “Normalde hep yüreğim ağzımda kaçardım, peşimden geldiğini düşündükçe nefessiz kalırdım, ondan kurtulmak bu kadar kolay mıydı?” diye mırıldandı. 

Hava kararmaya başlayınca dönmeliyim diye düşündü, kuş uçmaz kervan geçmez bu yerde daha fazla dolanmamalıyım diyerek arabaya yürüdü. Ama yine göğsünde o daralmayı hissetti. Gözleri doldu. “Kendimi bir türlü anlatamadım, ne desem ne yapsam kar etmedi, kimseden bir isteğim yok artık, atı alan Üsküdar'ı geçti, Bor'un pazarı geçip gitti de eşekler Niğde'ye mi sürüldü bilmiyorum ama bir benim gönlümün dileği yerine gelmedi. Bunca kelimeyi kullanıp hiçbir şey anlatamamak. Yine de biliyorum ki, bu kadar izahımın kalbe değmemesi beni beceriksiz bir anlatıcı yapmaz. Kabı kadar alır herkes, nasibinde kabının çapı darsa ben kimseye bir şey yapamam ki! Zaten elimden gelen buydu ama yetmedi, hiçbir şey değişmedi. Peki, öyle olsun! Döndüm kendime, içimde aradım yitirdiklerimi. İyi de oldu bu dönüş. Kendi gücüme gelmem, dağıttıklarımı geri almam, içimde devrilen rafları toplamamla oldu.”  

Yüzüne, yağmurdan sonra açan güneşler kadar güzel bir gülümseme yerleşti. Arabaya binerken tekrar göğe baktı, laciverte doğru ilerleyen maviye gülümsemesinden bulaştırdı. Çığlığının asılı kaldığı uzaktaki o ağacı selamladı. Dönüş yoluna girdiğinde boğazı acısa, gözleri yansa da gönlü ferahtı. 

10/11/2020
HANDAN KILIÇ

4 yorum:

  1. Bazen anlatmak istediğimizi karşımızdaki istediği şekilde anlıyor. Ya da sizi anlıyor anlamamazlığa geliyor. Hayat içinde ne ararsan var. Güzel bir yazı. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim Allah kalbi taş, kulağı sağırlarla karşılaştırmasın

      Sil
  2. Çığlığın ve çığlık ihtiyacının sebebi sevgi diliyle, gönül diliyle iletişim kuramamaktan geçiyor.Söz ağızdan çıkınca kulağı bile aşamıyor,gönlünüzden çıkanları iliklerime kadar hissettim.Sağolun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet öyledir bu da bir meditasyon hikayesi zaten :) çığlık iyidir hissettirebilmek de güzel ...Siz de sağolun

      Sil

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...