Özledim

 

Ben Handan Kılıç. Bu yazının başlığı “özledim.”

Çünkü, özledim. Neyi derseniz, bir ah çekerim ki karşıki dağlar yıkılır.

Özlediğim çok şey var. Ama en çok ‘kalbî’ insanları, samimiyeti, gerçekten sevmeyi, içten sevilmeyi, insani sohbetler yapmayı özledim. Ve bunun sebebini de herkesin bir şekilde elini verdiği psikoloğuna kolunu kaptırmasında buluyorum.

Yaşam çok hızlı, Türkiye’deyseniz gündem her gün dolu ve yıpratıcı. Sadece günü kurtarıp geçtiğimiz hayatlar yaşıyoruz. Ve zihnimizle vicdanımızın belirlemesi gereken önem sırası sürekli bizim dışımızda gelişen olaylarla değişiyor.

Ustamız, yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar'ın meşhur ifadesiyle, "Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermezken” hayatımızın içindeki sorunlar ülke sorunları yanında küçük kalıyor.

Misal benim özleme sorunum. Ama sonuçta böyle bir ihtiyacım var. Haksızlığa uğrayanları düşününce utanıyorum ama bu duyguyu hissettiğim gerçeğini değiştirmiyor. Hisler vardır, yok sayıldıkça form değiştirerek baş gösterir vücutlarımızda. Ve eskilerin deyimiyle dünyanın derdi bitmez. Dünyanın her yerinde her an haksızlığa uğramak da mutluluk da beraber akan bir nehir gibi çağıldar. Dünyayı izlerken yaşamayı da becermemiz gerekiyor. Bu nedenle küçük hayatlarımıza da bakmalıyız.

“Sınır koymayı öğrenin, kimsenin sevmesine ihtiyacımız yok, sen kendini sev, kollarınızı başkasına değil kendinize doğru açın pardon kapatın ki sarılma ihtiyacınız geçsin,” gibi kişisel gelişim martavalları insani ihtiyaçları karşılamıyor.

“Sınırları var, o birey!” diye diye anne evladına gözünün üstünde kaşın var diyemez oldu. Arkadaşına sırf sevdiğin, onu önemsediğin için verdiğin bir öneri ‘ne haddine!’ bakışı, dahası terslemesiyle sonuç veriyor. ‘Ne halin varsa gör!’ deyip arkamızı dönüyoruz sonunda. Böyle böyle hayatlarımızdan giderek çekiliyor samimiyet, insanlık, insan. Ve bu beni artık çok yoruyor.

Görme ve görünme çağında gösterme hastalığı hepimizi samimiyetsiz insanlar yapıyor. Herkes yüzünde bir maske, sırtında rolleri persona persona geziyor da samimiyete yolu bir türlü uğramıyor. Ve ben insanı özlüyorum. Çok güzel sohbet ediyor diyerek, yapay zekayla iletişimini anlatan arkadaşlarım canımı sıkıyor. Neden ona, neden kendi yalnızlığımıza mahkumuz?

Ben 2009 yılında blog yazmaya başladım. Nice güzel dostumla hiç yüzünü görmeden, blog isimlerimiz üzerinden tanıştık. Bir nevi sıfatlarımızdan soyunduk. Hepimiz ilgi alanlarımıza göre yazdık, okuduk, okunduk, yazıştık. Yıl olmuş 2025 hala kafan eskide demeyin. Zamanın bize getirdiği, söylediklerimizden fazlasını bize veremeyen, bizi algoritmasının gereği haricinde duymayan, gözlerimizdeki hüznü göremeyen yazılımlar olmamalı. İnsanın çaresi insandır.

Hey dostum, sadece yazar değil, okur dostum seni özledim. Gel burada mesleki deformasyonlarımızı bir kenara bırakıp sohbet edelim.


Ben Kimim?

Bu soru eskisi kadar önemli değil. Basit bir arama motoru talebiyle önünüze binlerce paylaşımım gelebilir. Olmadığım platform bir burası vardı, buraya da geldim. İsteyen diğer yerlerden de takip edebilir.

Mesela çoğunun linki burada var.

Hukukçuyum. Ama burada bu kimliğimle olmayacağım.

Sanırım basılı iki roman bir deneme kitabı ile sekiz adet e-kitap yazmış biri olarak kendime yazar diyebilirim. Evet okur, yazarım. Bir de gülüp geçmek isterim. Ama orası Nirvana, henüz sisli bulutların ardında.

Yazmak en sevdiğim şey. Okumadan önce yazmayı öğrendim. Kendimi bildim bileli de yazıyorum. Mesleki yazışmalar genel yazı çalışmalarımı sekteye uğratsa da yıllarca birçok edebiyat, hukuk dergisinde deneme, öykü, kitap tanıtım yazısı yazdım. Deneme konusunda ödüller aldım. İnternet sitesi ve bloglarım oldu. Kısacası yazmak kalbimin hep üst başlığındaydı. Bir ara yazdıklarımı podcast olarak da seslendirdim.

Yetmedi Youtube’da video ile paylaştım.

Son bir kaç yılım yazı açısından çok verimli geçti. Bu nedenle her yere içerik üretemez oldum. Neyse ki yoğunlaştığım alan olan yazı sonuç verdi de yazdıklarım iki yıl arayla basıldı. 2024 TÜYAP kitap fuarına da katıldım. Yazar dostlarım, kaliteli okur arkadaşlarım imza günlerimde beni yalnız bırakmadı. Ciddi bir mutluluk kaynağıydı.

Hasılı kelam hayatımda yazmak en üst sıralara yerleşti. Zamanla “daha profesyonel yaklaşmak zorundasın, yazar onu paylaşır mı, bunu paylaşmaz mı” gibi baskılara maruz kaldığımı gördüm. Sosyal medya hesapları özgür olduğumuz yerlerdi eskiden. Ama özellikle bizim ülkemizde herkese ve her şeye karışan çok olduğundan bu kalıplara sokulma çabası beni rahatsız eder oldu. En çok da bu yüzden eskileri, blog zamanlarını özledim ve buraya o özlemle, öyle bir damar yakalar mıyım umuduyla geldim.

Bir de uzun zamandır kurgu üzerine çalışıyorum ve çok vakit alıyor. Basılıp okura ulaşması ve sonra okunup geri bildirim alması derken yazan kişi derin bir sessizlikte kalıyor. Bir okur selamı, bir tatlı yorum o sessizliği yırtsın istiyor.

Son romanım bir serinin ilk kitabı ve devam eden bu yolculukta daha epey zaman kendime kapanacağım. Roman ayrı bir dünya ve oraya girince insan günden kopuyor. Zaten gündemler de beni boğuyor. Bu nedenle fırsat buldukça burada olacağım.

Sevgili Yeşim Cimcöz hocam sayesinde bu platformu fark ettim. Umarım uygun içerikler eklerim.

Elimden geldiğince düzenli içerik üretmek niyetindeyim. Dileğim sessizlik denizinde boğulmadan kurtulup beraber kıyıya çıkmak.

Bunun için en çok yaptığım şey yazmak. Mesela bugün medium.com da çok uzak fazla yakın adlı filmi yazdım. Oradan da beni takip edebilirsiniz. Gelin yoldaş olalım, işi kolay kılalım. Dünya kimseye kalmıyor, yazarken yaşayalım.

Not: Bu yazı ilk kez Apr 17, 2025 tarihinde https://handankilic.substack.com/p/ozledim adresinde yayınlanmıştır.

Handan Kılıç Substack Platformunda

 

Merhaba,

Yılların blogcusu olarak ben de substack platformunda yerimi aldım. 

Her mecranın okuru başka ama Blogger, Medıum ve Substack platformlarındaki kalite ortada. 

Sosyal medyada kaydırmaktan sıkılanları üç ayrı yerde ayrı yazılar yazdığım ayrıntısını vurgulayarak hepsine davet ediyorum. 

İlk göz ağrım elbette blogger ve bana çok şey kattı. Tüm arşivim de burada. Ama her mevsim yeni şeyler söylemek lazım. 

Baharda gelen ilk yazı için tıklayın ve ücretsiz şekilde üye olun. Sadece e-mailinizi yazının içinde ve sonunda yer alan turuncu alana bırakırsanız her yeni yazı e-mail kutunuza gelecektir. 

Bekliyorum, dertleşeceğiz. 

 

Yazı-Yorum Dergi'nin canlı yayın konuğu oldum


 Merhaba,

Yazı-yorum Dergide 6 yıl boyunca düzenli yazdım. Bir nevi evimdi. İki yaşından sekiz yaşına gelirken beraberdim. Sinema eleştirileri bölümü bana aitti. Böylece İşler Güçler Sinema 1-2-3 adlı kitaplarım ortaya çıktı. 

Artık Yazı-yorum dergi yok. Onun yerine Yazı-yorum Akademinin fanzini ve internet sitesi var. Bir de İnstagram   canlı yayınları. 

Son editörümüz Selva Ezgi bu canlı yayınları yapmaya başladı. Ağutos'ta yeni romanım Dipsiz Göl çıkınca beni de davet etti. Eylül'de kitabımı okudu Ekim ayı konuğu olacaktım. Ancak yayın başladıktan sonra beş kez kesilince erteledik. İkinci buluşmamıza heyecanla gelecekken bir kuruma saldırı oldu ve sosyal medya kısıtlandı. İkinci kez de böyle ertelendi. 

Son buluşmamızı 21 Şubat 2025 tarihinde saat 21:00'de yaptık. Yine cuma akşamı yoğunluğundan mıdır bilinmez teknik sorunlar yaşadık. Sık sık donma yaşandı. Ancak bu sfer ertlemeyeceğiz diye inat ettik ve İnstagramın kaydettiği kadarını kabul ettik. Birimiz Ankara'nın birimiz İstanbul'un göbeğinden 5 G teknolojili wifi ve telefon internetinden denediğimiz halde sonuç budur. 

İnstagramdan kendi Youtube kanalıma yüklediğim bu programları buradan izleyebilirsiniz. 






    

"Yazmak için yazmak gerek" Youtube Kanalına konuk oldum

 

12 Şubat 2025 akşamı sevgili Özlem Abut'un "Yazmak için yazmak gerek" adlı Youtube kanalı için hazırladığı zoom toplantısına konuk oldum. Zevkli ve verimli bir söyleşi oldu. 

İzlemek isteyenler için videoyu buraya bırakıyorum. İyi seyirler. Yorumlarınızı video altına yazabilirsiniz.

Handan Kılıç 
 

 




Dipsiz Göl ve Çam Ağacının Gölgesinde Mavibahçe AVM Kitap Sokağında


Merhaba İzmir,

Seni özlemişim. Hasret ne bitmez bir duyguymuş.  Ama neyse ki etkinlikler ve dernekler var. 

Şubat Tatili sebebiyle düzenlenen Kitap Sokağı etkinliklerine bu sefer Basın Mensupları Derneği'nin davetlisi olarak katılıyorum.

Karşıyaka Bostanlı #mavişehirde Mavibahçe AVM de 31 Ocak 2025 Cuma günü sabah 11:00’den gece 22:00’ye kadar AVM İÇİ C BLOK İZMİR BASIN MENSUPLARI DERNEĞİ STANDINDA kitaplarımı imzalayacağım. 

Dipsiz Göl ve Çam Ağacının Gölgesinde Mavibahçe AVM Kitap Sokağında sizleri görmekten mutluluk duyarım. 

Tüm dost ve hemşerilerimi beklerim.


Handan Kılıç


Çam Ağacının Gölgesinde Ekşi Sözlükte







Oradan verilen linkteki yazı aşağıdadır: 
Teşekkürler

Handan Kılıç’ın ilk romanı Çam Ağacı’nın Gölgesinde, insanın köklerine dönme arzusunu, geçmişin gölgeleriyle yüzleşmesini ve yeni bir hayat kurma çabasını etkileyici bir üslupla ele alıyor. Roman, yalnızca bir bireyin hikayesini değil; aynı zamanda geçmişle geleceğin, eskiyle yeninin ve üç kuşağın bir arada var olma mücadelesini anlatıyor. Bu katmanlı anlatı, İzmir’in Bornova semtinde geçen samimi bir mahalle yaşamını da gözler önüne seriyor.


Kitabın kahramanı Hikmet, bir kadın, bir kız evlat ve bir torun olarak okurun karşısına çıkıyor. Hikmet’in hikayesi, eski hayatını geride bırakıp yeni bir başlangıç yapma çabasıyla başlıyor. Ancak hayat, yeni bir düzen kurmayı her zaman kolaylaştırmıyor; aksine, bazen insanı geçmişle hesaplaşmaya zorluyor. Hikmet de yaşadığı olayların ardından baba evine dönmek zorunda kalıyor. Bu dönüş, yalnızca fiziksel bir geri dönüş değil; aynı zamanda bir içsel yolculuğu, çocukluğuna, gençliğine ve köklerine uzanan bir sorgulamayı beraberinde getiriyor.

Romanın en güçlü yanlarından biri, üstkurmaca bir yapıya sahip olması. Hikmet, kendi hikayesini anlatırken aynı zamanda bu hikayeyi yazma sürecini de okurla paylaşıyor. Bu metin içinde metin yapısı, romanı hem derinleştiriyor hem de okuru yazarlık sancılarıyla tanıştırıyor. Hikmet’in gözünden geçmişine bakarken, onun bir kadın olarak taşıdığı yükleri, bir yazar olarak yaşadığı sancıları ve bir birey olarak kendini yeniden inşa etme çabalarını okuyoruz.
Bornova’da Geçmişe Yolculuk

Handan Kılıç, romanın atmosferini zenginleştiren detaylara büyük bir özen göstermiş. Roman, yalnızca Hikmet’in kişisel hikayesini anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda okuru 30-40 yıl öncesinin Bornovası’na götürüyor. O dönemin İzmir’inde, çalışmak için gelen göçmenlerin, tutunmaya çalışan ailelerin ve mahalle yaşamının sıcak ama mücadele dolu atmosferine tanıklık ediyoruz. Bu bölümler, hem nostaljik hem de düşündürücü bir dokunuş sunuyor. Roman, bir yandan geçmişin hatıralarını canlandırırken, diğer yandan modern hayatın getirdiği zorlukları da gözler önüne seriyor.

Hikmet’in baba evine dönüşü, sadece bir aile evine geri dönmek değil; üç, belki dört kuşağın bir arada yaşadığı anılar ve çatışmalarla dolu bir dünyaya adım atmak demek. Bu süreçte aile bağlarının sıcaklığı kadar, kuşaklar arası farklılıkların yarattığı gerilimlere de şahit oluyoruz. Kılıç, bu dinamikleri çam ağacı metaforuyla ustalıkla ifade ediyor. Çam ağacı, yalnızca bir metafor değil, aynı zamanda geçmişin gölgesinde hayata tutunmanın, dayanıklılığın ve köklere bağlı kalmanın da bir sembolü.
Üslup ve Duyguların Gücü

Handan Kılıç’ın üslubu, hem tanıdık hem de etkileyici. Sade ama güçlü bir anlatımla okuru hikayenin içine çeken yazar, olayları okurun gözünde canlandırmayı başarıyor. Hikmet’in taşınma hikayesinden babaannesinin göç hikayesine kadar her detay, okuru bir şekilde içine alıyor. Özellikle Hikmet’in Ankara’dan ayrılışı, yeni bir şehirde yeni bir düzen kurma çabası ve bu süreçte geçmişle hesaplaşması, okuru hem düşündürüyor hem de duygulandırıyor.

Hikmet’in kendi hikayesi kadar, çevresindeki detaylar da romana ayrı bir derinlik katıyor. Salon takımları, tül perdeler ve bir vasiyet gereği evin karşısında duran çam ağacı, okurun zihninde yer ediyor. Yazarın betimlemelerindeki gerçekçilik ve doğallık, hikayeyi sadece bir roman olmaktan çıkarıp, bir yaşam kesiti haline getiriyor.
Kendi Çam Ağacımızı Bulmak

Çam Ağacı’nın Gölgesinde okurun yalnızca Hikmet’in hikayesini değil, kendi hayatına da bakmasını sağlıyor. Her birimiz için çam ağacı metaforu farklı anlamlar taşıyabilir; bir hatıra, bir değer ya da bir kök. Romanı okurken kendi geçmişimizdeki çam ağaçlarını, kendi köklerimizi ve kendi mücadelelerimizi sorguluyoruz.

Sonuç olarak, Handan Kılıç, ilk romanıyla oldukça etkileyici bir işe imza atmış. Hem nostaljik hem de modern bir bakış açısıyla kaleme alınan bu eser, okuru derinlikli bir hikayeyle buluşturuyor. Çam Ağacı’nın Gölgesinde, yalnızca bir roman değil; köklere dönüş, geçmişle yüzleşme ve yeni bir hayat kurma mücadelesi üzerine düşündüren bir yolculuk. İlk roman olmasına rağmen Kılıç’ın ustalıkla kullandığı kalemi, bu romanı Türk edebiyatında önemli bir yere taşıyor. Eğer köklerinize dönmek, geçmişin gölgesinde yeni bir anlam bulmak istiyorsanız, bu kitap tam size göre.

41.TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarına Handan Kılıç kitaplarıyla Yazşader'le katıldık


 


Ve Tüyap biter

Yıllar önce çalışma odamda perde ve halıda İstanbul esintileri seçmiş duvarlarda kullandığım tablolarla İstanbul aşkımı Ankara’ya taşımıştım.


İlk kitabımın başında da her daim İzmir’i özleyen Ankara’da yaşayan İstanbul’a aşık diye bahsetmiştim kendimden.


İstanbul aşkım baki ama İstanbul narsist bir sevgili gibi kısa zamanda yükseltiyor insanı. Başını döndürüyor ama sonra eziyet üzerine eziyetle bekletiyor. Duruyor bekliyorsun, bekliyorsun ve bekliyorsun. Beklerken beziyor ve soğuyorsun. Ankara’nın tahmin edilebilirliğini, İzmir’in en fazla yarım saatte vaad ettiği maviliklerini hatırlıyorsun. Varsın köprüsü de olmasın. Hayat kısa değmez İstanbul’da yaşamaya diyor ve tabelanın şehirden çıktığını gösterdiği noktada sen sağ ben selamet diye iç geçiriyorsun. Geride kalanlara sabırlar dileyerek. 



Bir haftalık İstanbul konukluğumda şehre iki kez girdim birinde üç birinde dört saatte eve dönemedim. 

Ve anladım ki Tüyap’a gelen dostlar ne kadar da değerli bir hediye vermiş bana. En kalbi muhabbetlerimle hepsini tekrar kucaklıyorum. 


Tüyap’a sadece yazarlar için gelindiğini de gördüm. Şehrin öteki ucuna kitap almak niyetiyle gelinmezdi.  Zaten hiç bir yerde indirim yoktu. Çocuk kitapları, test kitapları ve popüler ünlülerin yayınevlerinin teklifiyle yazdığı stantlarla promosyon ürünü veren yerler doluydu. 


Bana da bu seferki İstanbul ziyaretimden kalan dostlarımı görmenin mutluluğu oldu. Birini tam otuz birini yirmi dört üçünü on yıldır görmemiştim. İkisi İstanbul dışından gelmişti. İnternet ne güzel bir imkan ki bizi buluşturdu. On iki tanesi de editörüm dahil zoom üzerinden tanıdığım dostlardı. Artık gıyaben değil vicahen de tanışıyoruz. 





Gelen, gelemeyen, arayan, yazarına ve eserine sahip çıkan tüm dostlara ve Yazarlar Şairler Dayanışma Derneğine (YAZŞADER) tekrar teşekkür ediyorum iyi ki varsınız. ❤💐🙏🧿🍀🪬📚🎈🙏❤🎊☀🎉😍😎


11/11/2024 #handankılıc #handankılıc #handankilickitaplari

Günler ateşler gibi geçerken geriye hep kül kalıyor

Handan Kılıç May 29, 2025 Bir hafta aradan sonra selam, İhmal değil imkânsızlıktan atladığım hafta ve devamı son derece yoğun geçti. ...