SİNEMA GÜNLÜĞÜ 87.FİLM
-Spoiler içerir -
Dağ Kadını olarak dilimize çevrilen ve dün gece TRT2' de gösterilen harika bir filmden bahsetmek istiyorum. Cannes Film Festivalinden ödüllü yapım 2018 İzlanda-Fransa-Ukrayna ortak çalışması. Yönetmeni, Atlar ve İnsanlar’la tanınan Benedikt Erlingsson.
Bir gizli kadın kahramanın, bir eko-savaşçının hikayesini hicivli bir dilde anlatan senaryo annelik kavramı ile zenginleştirilmiş. Toprağını ana kabul eden, bu kadın, ülkesinin küresel sermayeye yenilmemesi için tek başına bir mücadele veriyor. Aslında bir koroyu çalıştıran, hayatının merkezinde müzik olan bu kadın yıllar önce evlat edinmek için başvuruda bulunmuş ancak olumlu bir cevap çıkmayınca yine çevreci aktivist mücadelesine dönmüş. Tam bu hayalinden vazgeçmiş ve eylemlerine devam ederken Ukrayna'da savaşta anne babasını yitiren kimsesiz bir kız çocuğunu evlat edinebileceği haberi geliyor.
Kan bağı olmadan savaş mağduru bir çocuğa annelik yapmak ile milletini doyuran topraklara, dünyaya sahip çıkması arasında bir bağ kurulurken birini tercih etmemek zorunda kalmaması ve ortaya çıkan kardeşi ile beraber hareketi seyretmeye değer eğlenceli ama aksiyon sahneleri ile söylemek istediklerini göstermeyi, daha doğru ifade ile hissettirmeyi başaran bir film oluyor.
Yaptığı protestolarla terörist muamelesi gören kadın yerine turist olarak gezen bir başkasının defalarca gözaltına alındığını gösteren yönetmen ülkedeki yabancı düşmanlığına, özellikle de İslamafobiye vurgu yapmış. Eylemlere Twitter üzerinden destek bulan bu gizli kahramana karşı hükümet üyeleri bazı taktiklerle baş edebiliriz diyor. Hemen algı operasyonları ile tabiatı korumak ve topraklarının küresel sermayenin kurbanı olmamasını isteyen kadını ülkenin geleceğini tehdit eden, yazdığı manifestoda kanunlar üstündeki kanunlara dikkat çektiğinden işaretle konuyu çarpıtarak tüm televizyon kanallarıyla ortak hareket edip onu terörle özdeşleştiriyorlar. Böylece halkın destek vermesini engelliyorlar. Film bu açılardan da oynanan oyunları göstermesi açısından son derece başarılı.
Bu çok katmanlı ve meselesi olan değerli filmi, (buraya linklerini bıraktığım) iki uzman görüşü eşliğinde izlerseniz çok daha zenginleşmiş olarak bitirirsiniz günü. TRT2' nin Film Önü ve Film Arkası programlarını filme katkıları nedeniyle çok seviyorum.
Şimdi biraz da bu programlardan aldığım notlar ve filmin düşündürdükleri ile devam edeyim:
Öncelikle filmin müzikleri şahaneydi. Hele de her duruma uygun şekilde müzik yapan bir grup ile Ukraynalı üç kadının belirip söylediği şarkılar çok güzeldi. Bu teknikler başka filmlerde de kullanılmış ama burada kadının kafasında çalan bu ayrıntıların çekimler esnasında oyunculara, izlerken de bizlere dinletilmesi ve seyrettirilmesi çok eğlenceli bir film ortaya çıkarmış.
Bunu sevme sebebim sanırım benim de her duruma göre zihnimin sekmelerinde açılan şiirler, müzikler, hikayeler olması. Bunun somutlaştırılarak verilmesi insanı gülümsetiyor.
Tragedyalarda Yunan Korosunun ortaya çıkışı gibi filmde müziğin kullanılması özel bir durum diyor Alin Taşçıyan ve hiç bilmediğim sadece festivallerde gösterilmiş yukarıda afişi olan bir Türk filmden bahsediyor. Bunu da bulmalı, izlemeli.
Sonra kocaman elektrik direklerine ok atmasında mitolojik bağlantılar kuruyor Alin Usta. Amazonun savaşçı kadınları ile Davut ve Golyat'ın hikayesine atıf olduğunu söylüyor. Bir de Mandela ve Gandhi posterlerinin evinin duvarlarında olması ile mesaj veriyor. Eli kolu bağlı evde oturmayıp dünya için bir şeyler yapmayı, aktivist olmayı, sıradan insanların da yapacağı şeylerin çok olduğunu söylüyor.
Daha az tüketmek, karbon salınımı azaltmak, doğanın katline dur demek gibi bireysel tercihlerle bize emanet edilen dünyaya sahip çıkmamız gerektiğini hatırlamalıyız. Umutsuz olmamalıyız ama gidişat bu umursamazlıkla pek parlak değil.
Küresel ısınma dünyayı kasıp kavururken, Avusturalya kıtası içimizle beraber yanarken aktivist kadının da ülkesinin yakın olduğu kuzey denizinde buzullar eriyor. Dünya hem içindeki insanların çürümüş kalpleri, umutsuz halleri ile bir çöküşe doğru giderken mevsimsel dengelerin değişimi, iklim krizinin patlak vermesi ile komplo teorilerinin işlendiği, yıllarca önce çekilen kıyamet senaryolarındaki sahnelere ev sahipliği yapıyor. Tek tek herkes üzerine düşeni yapmaz ise yakında açlık oyunları, tokluk savaşları başlayacak.
Bu nedenle meselesi olan bu filmi ve linklerini bıraktığım programları izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Bu sefer az spoiler veriyorum. Çünkü şaşırtıcı bir final var.
Bu dünyayı atalarımızdan emanet aldık. Torunlarımıza teslim edeceğiz. Unutmayalım ki, emanet önemlidir, hele ki böyle kitleleri ilgilendiren konularda. Ve hıyanetin cezasını herkes çeker.