KARAKOMİK 1-2 Cem Yılmaz


  

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 205-206. FİLM   

Cem Yılmaz'ı severim. Kim ne derse desin, ne şekilde taklit ederse etsin güldürüde ondan iyisi yok. 

Filmleri de Türk sinemasının festival filmleri kategorisini hariç tutarsak diğer yapımlara kıyasla çok başarılı. Hele komedi filmlerine bakarsak son derece kaliteli. Ekibi her zaman sağlam. Senaryosu yaratıcı. 

Ama ülke öyle bir mutsuzluk ve bıkkınlık günlerinden geçiyor, insanlara, hayvanlara, ormanlara, denizlere karşı öyle suçlar işleniyor ki, Cem Yılmaz bile güldürmekten vazgeçti. Karakomik denen bir tarzı sinema dünyasına kazandırdı. Dört bölümden oluşan karakomik serisinde kaybedenlerin yani bu toprağın evlatlarının hikayelerini görüyoruz. 

Karakomik 1'in detaylarını buradan okuyabilirsiniz. Tıklayınız.    

Şunu söylemek istiyorum, ilkindeki iki orta metrajlı film mi ikinci Karakomik mi derseniz iki derim. Özellikle yetenek yarışmaları, evlilik yarışmalarının olduğu Emanet isimli ikinci bölüm çok televizyon seyreden bir topluma getirilmiş şahane bir eleştiri.
Bütün filmlerde müzikler de çok güzel.

İlk kısımda Deli isimli film ise "Ağzından çıkan kaderindir" gerçeğini anlatıyor. Yanlış adli vaka çözümü ile harcanmış bir ömür de diyebiliriz.    

Hasıl-ı kelam rahatlıkla izlenecek yapımlar. Özellikle son dönemlerde çekilen yeni Türk filmlerine göre son derece başarılı.

Cem Yılmaz ve Netflix'e teşekkürler.  


Şiddetsiz



-Muşambanın altını aldın mı?
-Tabi anne süpürdüm sildim balkona çıkarıp kuruttum bile, deyince annesi;
-Aslanım benim, diye sırtına vurdu. Cılız kız az daha yere kapaklanıyordu.
“Aslan abim askerden gelse de şu muhabbet bitse” diye iç geçirdi. Annesinin abisine düşkünlüğü herkesin malumuydu ama lafı her ona getirişinde bir kez daha görünmez oluyordu Fidan. Gün geçtikçe kuruyordu; abisi dönse hem evin işlerinin ucundan tutar hem de Fidan’a sevgiyle sarılırdı. Onu çarşıya götürür, hatta pide bile ısmarlardı. 
.
“Ah Gurbet ah aslanım“ diye iç çeken annesi sigarasını alıp camın kenarına doğru giderken Fidan mutfağa koştu. İki fincan kahve pişirdi. Birden cesaret bulup annesinin karşısındaki koltuğa oturdu. 
Annesi hayrola der gibi baktı. 
-Abimi çok özledim be anne dedi iç çekti. Kadın dertlenip bitmek üzere olan sigarasından son nefesi çekti yenisini yaktı. 

-Eline sağlık ne güzel olmuş bu kahve deyince fidan o cesaretle sigara paketine doğru elini uzatmıştı ki annesi hızlı davranıp eline vurdu. Kırarım kemiklerini diyerek gözlerini patlattı. 
Fidan,
-Aslan abim olsa uzatırdı paketi deyince okkalı bir tokat suratına indi. 
-Ah be abi diye inleyen Fidan, elinde fincanlar mutfağa doğru giderken gözyaşları sicim olmuş firar etmekteydi. 
10/06/2020

#altıdakikayazıları 
#handankilic 
#küçüreköykü #mandala 
#kadınaşiddetehayır #istanbulsözleşmesiyaşatır
 

NADAS






Nadasa bıraktılar beni; hava alıyorum şimdi; zenginleşiyorum.


O boşluk hissi ne kadar güzel


Bir şeyi büyütmek, bakıp beslemek, doğurmak zorunda değilim. Sadece kendim varım, kendim için içiyorum yağmurları, kendim için çekiyorum içime mis gibi havayı.


Tamamen boş da değilim elbete; benimle beslenenler, beni ev belleyenler var. İçimde yuva yapmış nice hayvan, bekleyen değerli mineraller, hatta derinlerimde madenler var. Çok ileri gidersem ateş de içimde ama ben şimdi sadece onunla beraberim; mavi gökler. Gözlerimi ona dikiyorum, ne verirse kabulüm, nelerle beslerse beni, nasıl süslerse gece mi hepsi kabulüm dür.


İçimde bir coşku var yalnızlığıma, kimsesizliğime rağmen iyiyim.


Geleceğe hazırlanmak... Daha güzeli var mı?


Yeni heyecanlar için beklemekle geçiyor günlerim: Acaba bağrımdan ne fışkıracak, neleri doğuracağım?


Köşede duran ağaçlarım var, onlarla ara sıra selamlaşıyorum ama çok da muhatap değilim. Madem bu yıl benim senem, madem izole olmalıyım herkesten, öyleyse yıldızları, yeni ayı izlerim, her gece rüzgârın okşadığı, dolunun ara sıra sertleşen o taşlarını da göğsümde yumuşatır, "Hayır, erimek, yok olmak istemiyorum" diye tükenişine üzülen o tanecikleri de teselli ederim. Sonra tüm gücümle sarılıp hücrelerime sızışını hissederim.


Güneşle de aram iyi; bazen kızıp çatır çatır çatlatmıyor değil beni ama bir döngünün parçalarıyız biz. Onunla varım, o da benimle güzel. İçime aldığım her şeyi sakinleştiririm, sarar sarmalar, kaygısız bir uyku çekmesini sağlarım. Dinlenince, başını kaldırıp göğe uzatma zamanı gelince yavaşça çekilirim önünden. Toprağım ben, anayım. Hem her şeyim hem hiçliği bilen, geçişe köprü, döngüye katkıyım.


Şimdi nadasla şen olmaktayım.


Handan Kılıç


11/4/2020









Yaşarken Oldu!






Her şey yaşarken olur; yavaş yavaş kendimizi buluruz, sancılıdır. Yalpalamalarımız da olmuştur hatalarımız da. Hepimiz aynı yollardan geçiyoruz, aynı dersleri almıyoruz ama çoğu zaman aynı sonuçlara varıyoruz  
Önceleri zayıfız, safız, 
hata üstüne hata yapıyoruz doğru diye düşünerek.  Yalnızız, anne babamızın dengesiz ilgisiyle ya da ilgisizliği ile yaralanmışız hepimiz.

Zamanla hayatımıza giren dostların bıçakları sırtımızda, yüzümüzden düşen parçalar anılarımıza saçılmış, emek verdiklerimiz vefasız çıkmış, kendimizin önüne koyduğumuz her şeyden, herkesten tokat yemişiz, en çok onlar acıtmış canımızı. Ya bırakıp gitmiş bizi ya da bağırta bağırta almış hayat şartları elimizden. Acılar ve yasları hakkıyla  yaşanmadan yenilerinin enkazi altında kalmışız. Her ayağa kalkışımızda eksilmişiz ama yeni bir  kendimizle karşılaşmışız.

 Zamanla daha az güvenen, daha az inanan, daha mutsuz daha boş vermiş daha yalnız insanlar olmuşuz ve ayakta kalalım diye daha umursamaz yapmış yıllar bizi. 

Belki küçük küçük dalgalarla ıslanmışız kıyıda belki de dibi görmüş çıkmışız. Dalış talimlerimiz olmadan nefessiz kalmışız, dipte vurgun yemişiz ama yine de hayatta kalmışız.

Yüzmeyi bilmeden düştüğümüz denizlerde boğulmamışız, bir yolunu bulmuşuz yeniden tutunmuşuz. Karada üzerinde güvenle koştuğumuz toprak kimi zaman kaymış, kaydırmış kimi zaman da düşünce misal dizimizi parçalayan taş parçalarını saklamış bağrında. 

Gizlenenleri, gizleyenleri fark etmemiş ya da fark ettiklerimizi önemsememişiz, yaralanmışız. On dikiş atılmış, izi kalmış ama iyileşince koşmayı bırakmamışız. 

Hasıl-ı kelam, hayattayız; belki çok değiştik zamanla ama kim yirmi yıl önce, resimlerde kalmış o safla devam etmek isterdi ki hayata. 

Özlediklerimiz olabilir, bazen kendimizi de özleriz ama bu gün o kişinin hayatta kalamayacağını da kabul etmek gerekir. Her şey değişir ve yeni bir varlığa evrilir. Değişmeyen tek şey ölüm. Bu bilgi yedeğimizde yeni kendimizin keyfini sürebilmek dileğiyle. 

Belki bu model eskisinden iyi çıkar da yüzümüzü güldürür. Çünkü başka kimse güldüremez bizi, başka kimse üzemeyeceği gibi. 

Handan Kılıç 
18/07/2020 

BALERİN




-Havalar iyiden iyiye ısındı, bu mavi tahta sandalyeleri bahçeye çıkaralım, hatta şimdi yapalım bunları, derken masanın yanına gelmişti bile Hikmet Hanım.

-Hadi Halil, tut ucundan masayı, limonun altına taşıyalım. Nasıl güzel kokuyor yaprakları bile. Yediveren limonum pek bereketli bu sene. Altındaki şu çiçeklere bak, ortancalarım da açmış lila, sarı, hele şu nazenin mor menekşeler, sarısı, kırmızısı, ebrulisi ile akşam sefaları, canım aslan ağzı... Sabah divanıma uzanırım, güneş görür kemiklerim. Bütün kış sızladı. Akşam da canlarımı sular, etrafı ıslatır, kurulurum masama. 

Bana bir masal anlat Lutingo



Bir zaman önce sanal yazı evinde bir Kızılderili masalına başladık. Öykü anlattı :) 


Lutingo adında bir gençten bahsetti:


Beyaz ipekten kanatları olan genç adam bir gün yolunu kaybedip karşısına çıkan dağ evinin kapısını çalıyor. Kapıyı geceden daha kara gözlü bir adam açıyor. Bizim Lutingo derdini anlatınca onu eve alıyor. Yemek yediriyor. Bir döşek serip dinlen şimdi diyerek odasına çekiliyor. Lutingo kanatlarını çıkarıp uykuya dalıyor. Sabah olduğunda evdeki telaşlı seslerle uyanan kahramanımız kanatlarının bıraktığı yerde olmadığını görüyor. 


BİR KADIN ZAFERİ- 2018 DE DIRIGENT


  SİNEMA GÜNLÜĞÜ 204.FİLM   

Mayıs sonundan beri yeni bir film yazısı paylaşmamışım. Aslında mümkün olduğunca her gün bir şeyler izliyorum. Yazı her zaman yaşamın gerisinde kalıyor. Bir de tutulmalar, retrolar falan derken iyice yorulduk. Bir yerden başlayayım da gerisi gelir diyerek bir film önerisi ile dönüş yapayım. 

Gurbet



Hayatımın yarısından fazlası gurbette geçti. Gurbet, gariplik demek. Ben bir garibim yani. Hep özleyen, uzakta olan, mesafeleri kaldıran akıllı telefonlar çıkmadan çok önce bu yola giren, hala da, hasret, göbek adı olmuş bir yolcuyum.

Acil durumlarda, yaş gününde, bazen bayramda, seyranda yalnız olmak demektir gurbet. Hafta sonları Pazar kahvaltısına annelerine giden arkadaşlarına özenmektir. Her işin altından yalnız kalkmayı öğrenmektir. Ailenizden ödünç araba, hatta birazcık kendinize ait bir zaman için bile destek isteyememektir.

Anayurt Oteli Ömer Kavur Filmi Yazi-yorum Dergi


 SİNEMA GÜNLÜĞÜ 203.FİLM   


Yazı-yorum Dergisi Temmuz sayısında Anayurt Otelini yazdım. Derginin bu ay teması ise YALNIZLIK.

Yusuf Atılgan'ın eserinden sinemaya Ömer Kavur tarafından uyarlanan bu kült filme dair derinlikli bir inceleme okumak, sosyal medya ile şaşırtan benzerliklerini fark etmek isterseniz bu linke tıklayıp PDF dergiyi ücretsiz bilgisayarınıza indirebilir, aşağıda gördüğünüz uygulamalarla telefonunuzda doğrudan okuyabilirsiniz. Filmi tekrar izlemek isteyeceğiniz yazı için burayı tıklayınız.

Baby Reindeer Dizisi Üzerine Değerlendirmeler

  Afişiyle dikkatimi çeken bu diziyi, edebi zevklerine güvendiğim bir kaç arkadaşımın hikayesinde "çok etkileyici, bitince iki gün kend...