FAKAT BU DERİN BİR TUTKU MÜZEYYEN 2014

  SİNEMA GÜNLÜĞÜ 202.FİLM   


İlhami Algör'ün aynı adlı romanından uyarlanmış Türk filminde Erdal Beşikçioğlu bir yazarı, Sezin Akbaşoğulları da onun ilk görüşte tutulduğu bir kadını canlandırıyor. 

Kitabı ve yazarın üslubunu çok sevdiğimden kitabı bir kaç kez okudum, filmini de bir kaç kez izledim:))

Bir kaç alıntı ile fikriniz olsun istiyor, öncelikle kitabı okumanızı, sonra filmi seyretmenizi, hatta sonra da yine kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.


YALNIZCA İNANDIĞIMI GÖRÜRÜM


SİNEMA GÜNLÜĞÜ 201.FİLM   



Fransa France - 2019 - Renkli Color - 12’ Belgesel Documentary - Fransızca French Yönetmen Director: Anissa Bouchra Senaryo Screenplay: Anissa Bouchra Görüntü Yönetmeni Cinematography: Alexandre Bloch Kurgu Editing: Sébastien Colas Yapımcı Producer: Anissa Bouchra Oyuncular Cast: Laetitia Cousin, Caroline Pastor

"Bu öykü, kemana tutkuyla bağlı, kör bir kadın olan Laetitia’nın öyküsüdür. Müziği sayesinde renkleri algılama yeteneğine sahiptir; bu, “kromestezi” olarak bilinen nadir bir durumdur. Bu belgesel, sizi müzikal ve renkli bir yolculuğa çıkararak bu olağanüstü müzisyen sayesinde “renkleri dinlemenizi” ve “müziği görmenizi” sağlayacak." 

Kısa filmler arasında en çok etkilendiğim yapım bu oldu diyebilirim. En çok notu burada almışım. 16-17 yaşlarından sonra hızlı bir görme kaybı yaşayan Laetitia yaşadıklarını anlatıyor:

"Bu dünyadan değiliz. Sıradan olursanız sizi daha az rahatsız ederler. Zamanla siz de kendinize daha az soru sorarsınız.Gözlerim görürken çizerdim. Bir süre sonra hiç göremez oldum artık. Beklemem gerekiyordu. Bu devre eşlik eden bir çok duygu vardı.Kaçınılmaz olarak çaresizlik ve öfke bir de haksızlığa uğramışlık hissi.Çünkü insanların iki gözü, iki kulağı vardı üstelik kullanmıyorlardı.

Sanatı seviyorsanız iki gözünüzün olmaması acı verici olabiliyor. Çünkü sanata sadece gözlerinizle erişim sağlıyorsunuz.

Zamanla bu durumun bir zenginlik olduğunu fark ettim.  Altı yaşında piyano öğrendim. Keman istiyordum ama ailem piyanoya zorladı. Çalarken kendimi baskı altında ve boğulmuş hissediyordum. Tüm bu badirelerden sonra yeter artık dedim. Ben buyum, size uyuyorsa ne ala, uymuyorsa çok yazık. On üç yaşında kemana başladım. 

Olayım müzik.Zihnimde erişemediğim birçok şeye ulaşmamı sağlıyor. Mesela Franz Schubert şarkıları adeta bir tablo gibi, acele etmeden, etrafına nasıl bakılacağını öğretir gibidir.   

Romantik sonbahar, yeşiller, bizi çevreleyen her şeyden haberdar olmak gibidir. 

Gerçek sanatçılar, kelimenin her anlamıyla düşlerini gerçekleştirirler. Bu günümüzde hala ayakta olan katedrallere bakarak anlaşılabilir. Muhteşem boyanmış pencereleri vardır onların.

Müzik, ruhun yükselmesini sağlayan harika bir histir. Her şarkının rengi vardır. 

Yaptıklarımdan hiç pişmanlık duymadım. Şuanda bir kavşakta gibiyim. Hem istediğim kadar pişman olayım bu bir şeyi değiştirmeyecek. Pişmanlığa takılmak yerine yoluna devam etmek en iyisi" 
  


Uçan Süpürge Film Festivalinden Galerimde Kalanlar

Bu nefis bir filmdi. Alt metni çok sağlamdı. Epey not aldım ve iki kez izledim. Yarın detaylı paylaşmak istiyorum. 





Doğumdan sonraki hayatın zorluğu kadının kendine dair algısının değişmesi, bebeği merak eden ama annesi ne halde diye sormayan, mutlu olması gerektiğini baskılayan insanlar, kısacası loğusalık halleri üzerine güzel bir yapımdı. Elif Şafak'ın Siyah Süt kitabını hatırlattı. Kadınlık hallerinin evrenselliği, dünyanın en güzel payesi anneliğin ilk şoku güzel ifade edilmiş. Neyse ki geçiyor o günler.



Bazen bir cümle için bir şiir bir kitap bir film yazılır. Bu da onlardan anne kokusu üzerinden iki çocuklu eşi hayırsız diye tabir edilen adamlardan olan bir kadının çaresizliği, geçim savaşı. Konu güzel alt metin yetersiz, çocuk oyuncunun oyunculuğu yapmacık geldi. O bir cümlenin altı tam doldurulmadığı için biraz zorlama olmuş sanki. 

























Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 7.GÜN - MAKE ME UP FİLMİ


 

FİLMLERİN KÜNYE BİLGİLERİ İÇİN KATALOGU TIKLAYINIZ.

73- (78) BAYAN ROZGONYİ MRS. ROZGONYI ROZGONYINÉ

"Yirmili yaşlardaki Juli ve Bence evlenmek üzeredirler. Tuhaf bir gecede Bence kendisi için düzenlenen bekarlığa veda partisine katılır, ancak son anda verdikleri kararla Juli de ona eşlik eder. Düğünlerinin hemen öncesinde birbirlerinin kabullenilmesi zor yeni bir yönlerini keşfederler. Bu film, kocasının yanında savaşa giderek, savaşı kazanmakla kalmayıp kocasını ve kralı ölümden kurtaran tarihi figür Mrs. Rozgonyi’ye ilişkin orta çağ hikayesinin modern bir uyarlamasıdır. Fakat günümüz dünyasında bir kadının erkek gibi davranması ve yine de eş olarak çekici kalabilmesi mümkün müdür?"

Çok güzeldi. İyi bir sorgulama!

74-TEK GECENİN ÇİÇEĞİ A FLOWER OF ONE NIGHT

"Film, ana karakter Łucja’nın takıntılı annesi tarafından engellenen ilk aşkının hikayesini anlatıyor. Hikaye aynı zamanda, küçük bir topluluk için gerçeğin ve eylemin yegane göstergeleri olan bir değerler ve engeller öyküsüdür. Burası, sözün değerinin olmadığı bir dünyadır."
 Güzeldi.

75-EFSANEYE GÖRE LEGEND HAS IT

"Legend Has It, gelenek, onur ve dürüstlük üzerine kurulmuş mükemmel bir Kelt toplumunda geçer. Bu hikaye, benzersiz bir yaş töreni için hazırlanan kahramanımız Bronwyn’in yaşamını merkezine alır. Bildiği bazı şeyler, sadece ailesi değil, tüm topluluğun itibarını zedeleyeceği için, bunları itiraf etme mücadelesi verenBronwyn’in yolculuğunu takip ediyoruz. Gerçeğin baskısı ve sonuçları ile yüzleşmenin savaşını verir." Bu da güzel bir animasyondu.

76-RUH HALİ ATLASI MOOD ATLAS

"Bu kısa film, bipolar bozuklukla yaşama deneyimini ve bu deneyimin ardında yatan sinirbilimsel gerçekleri anlamak için NUI Galway’deki Kliniksel Nörolojik Görüntüleme Laboratuvarı’nda devam eden araştırmaları anlatmaktadır." İki kez izledim, güzeldi.




77-BENİ UYDUR

Festivalin FIPRESCI  ödülünü alan ve bence de sonuna kadar hak eden filmi de iki kez izledim. Çok farklı bir yapımdı. İçine hapsolduğumuz dijital dünya, "Selam, kanalıma hoş geldiniz" terörü, kadınları tek tipleştiren estetik baskısı, bunları elde etmek için vazgeçilenlerle beraber köleleştirilen, robotlaşan insanın kurtulma çabasını harika bir modernite eleştirisi ile anlatan film dünyanın sonu ne zaman gelecek sorusunu tekrarlıyor. 

"İnsanoğlu ilahi olana dair tefekküre duyular aracılığıyla erebilir." diyen filmde makyajını yapmayınca odasının kapısı açılmayan her anı gözetlenen Siri'nin düştüğü yerden kurtulma çabasını izliyoruz. Ancak sonunda bağladığı yerle film boyunca verdiği mesajların çeliştiğini düşünüyorum. Yine de merakla izlenecek kaliteli bu yapıma rastlarsanız izleyin derim.    

79-SEYİTHAN 



1968 yapımı Yılmaz Güney filmi de özel gösterimle yer aldı. Acıklı bir hikaye idi. Nebahat Çehre ile Yılmaz Güney'in oynadıkları başrol karakterlerin kavuşamadıkları bir aşkın can yakıcı hikayesi. Bu günün zaman kavramından bakınca oldukça yavaş bir film. Gelinin evinden çıkıp atla düğün yerine gelmesi tam zamanlı çekilmiş, yarım saatti abartısız:)) 

İşte böylece bir festival notlarının daha sonuna geldik. Aşağıdaki izlencede sarı fosforlu kalemle çizdiklerim yarım saatten uzun süresi olanlar yeşil ile çizilenler de daha kısa süreli yapımlar.
Sanırım sinema günlüğü etiketime +74 ekleyebilirim.   
  


Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 6.GÜN




FİLMLERİN KÜNYE BİLGİLERİ İÇİN KATALOGU TIKLAYINIZ.

62- CUMHURİYET

Etkileyici bir filmdi. "Güney Afrika’nın Hout Körfezi’ndeki liman topluluğundan genç bir balıkçı zor bir kararla karşı kaşıya kalır. Ailesinin geçimini sağlamak hesap ettiğinden öte bir hale gelmiştir. Arkadaşının ardından tehlike ve kayıplarla dolu bir gecede öncü olur. Okyanus ne sunmakta, ne almaktadır?"

63-SALON THE LIVING ROOM LE SALON

"“Film, bizi bir durumun eşiğine getiriyor. Dikkatlice çengele tutturuyor. Anlatım, yumuşak bir nakaratın ümitsiz dizeleriyle geliyor. Bir ses, kendi sözcükleriyle hayat buluyor. Ev, bir labirent, unutulmuş bir alan gibi davranıyor. Şimdi kısmen objelerle doldurulmuş, zarafet yerine şimdi mobilya, sunu yerine bir süs teşkil eden figürün tüm sapkınlıkları. İvmeyle dokunulmuş soğuk bir dünya olan ‘Le Salon’, bir zamanlar ne olduğunu hatırlıyor” - Martin Poole Bu film, kadın cinayetleri konusunda ilk makale-deneysel yaklaşımdır. Sessizliği kıyılarında oynanır ve ağır inkar hali gerçekleri çevreler. Saklanacak yeri olmayan, kaybolan, kullanılmış mobilyalar gibi terkedilmiş, görünmez kadınların sesi" diye tanıtılmış. Güzeldi.

64-RÜYAMDA ÖLÜ GÖRDÜM

Türk yapımı. "Şiddet ve acının seyirlik bir malzemeye dönüştüğü, robotlaştırıldığı, sömürüldüğü ve tüketim nesnesi haline geldiği yaşadığımız bu yüzyılda; kendini uyanık sananların, yalandan örülmüş bir fanus içinde hep üç maymunu oynayarak yaşayanların hikayesi, bu."

65-KIRMIZI

Kadınlık halleri gelin olmak, kına, kırmızı kurdele, loğusa tacı gibi her olay ve objede kırmızı ile kadınların sınırlanması. Güzel kısa filmdi.

66-Fi

Sadece 1 dk idi. "1 dakikalık (ve tamamen cep telefonu ile çekilmiş) bir film olan Φ, iklim değişikliğine bir yanıt olarak denge arayışı ile ilgilidir. İklim değişikliği ile ilişkili olarak gördüğümüz tüm mesajlar, genellikle derin bir korku ve inanç kaybı düşüncelerinden kaynağını alır. Halbuki, kendinizdeki ve yakın çevrenizdeki denge, genellikle düşündüğümüzden çok daha büyük bir etkiye sahip olabilir. Bu, yeniden kendimiz üzerine eğilmek, onu yansıtmak, affetmek ve ona yeniden bağlanmakla ilgilidir. Bu, sürekli bir tartışma yürütmemiz gereken bir denge dansıdır. Zira büyük bir sıçrama ancak bir milyon adımla mümkün olabilir.   "

67-FANİ

Karakter, yeniden doğmak için kendini öldürür. 7 DAKİKALIK etkileyici bir filmdi.

68-PANEM ET CİRCENSES

İsmini Romalı şair Juvenal’in meşhur “Ekmek ve Sirk” (ya da Ekmek ve Oyun) sözünden alan film, tamamı gönüllülerden oluşan bir ekip tarafından yaratılıp geliştirilir. Bir varlığın benzersizliğini, yaratıcılığını baskılayan kavramsal sınırlardan duyulan kolektif bir ızdıraba odaklanır. Akvaryumdan esinlenilmiş metaforik bir evrende, bir japon balığının habitatından çıkış yolu aradığı bir masalın eşliğinde, orijinal karakterler hayattaki bireysel yolculuklarını tasvir ederler. Her bir karakter kendini gerçekleştirmeye çalışırken, japon balığı, hepsinin ortak hayallerini, sıkıntılarını, sevinçlerini ve hayal kırıklıklarını yansıtan bir unsur olarak eş zamanlı yolculuğuna devam eder. 

69-MAĞDUR TATİLDE VICTIM ON VACATION UNDER BARCELONAS KORTA KJOL

"Clara, 19 yaşındayken tecavüze uğramıştır. Kurban olmadığından kesinlikle emindir. Tecavüzcüsünü bularak bunu kanıtlamak için, Barselona’ya, olayın gerçekleştiği yere döner. Ancak amacına yakınlaştıkça şüpheleri artmaya başlar. Film, “kurban” tanımını çeşitlendirmeyi ve zorlukların gerçekten bir bakış açısı meselesi olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Farklı düşündürücü bir yapım. 

70-KUPON

"Khanya ve Sandiswa babaları tarafından, arabadan kesinlikle ayrılmamaları tembih edilerek, at yarışı alanının dışında bırakılır. Khanya adet görür ve arenaya girmeye karar verir. Babası tarafından yakalanır ve hassas ilişkilerinin gerçek sınırları gün yüzüne çıkar."

71-İÇERİDE 21 GÜN

Sarsıcı yapım. "Kendi oğlunu öldürmekle suçlanan Bedevi bir kadının 21 günlük tutuklanma ve sorgu hikayesi. İki yaşında yürümeye yeni başlamış bir çocuğun cansız bedeni, Negev Çölü’ndeki bir Bedevi köyündeki bir kuyunun dibinde bulunur. Aynı gün annesi, cinayet işlediğinden şüphe edilerek tutuklanır. 21 günlük tutuklama ve sorgulama sonucunda, polis memurları kadının zayıflığından yararlanarak, suçu itiraf etmesini sağlarlar. Bu film, polis arşiv kayıtları ve orijinal canlandırma tekniklerinden oluşuyor, böylelikle geleneksel bir Bedevi kadının korkunç yaşam hikayesini anlatıyor." 

72-YABANCILAR ŞEHRİ

"Yalnız iki öykü vardır derler: birisi yolculuğa çıkar, şehre bir yabancı gelir. BU yaratıcı hibrid belgeselde dünyanın her yerinden küçük Gort kasabasını (nüfus: 3000) evleri yapan insanlar anlatılır: Brezilyalı göçmenler, İngiliz hippiler, İrlandalı bir seyyah, Afgan bir pizzacı ve kahve aşığı Suriyeli bir mülteci. Gezgin bir yönetmen, Gort kasabasına gider ve insanları kendisine ‘rüyalarını, yalanlarını, anılarını ve dedikoduları’ anlatması için seçmelere davet eder. Çalışmak için genelde kadınları seçer ve birlikte bu hikayeleri filme dönüştürmek için sinematik bir yolculuğa çıkarlar."

Etkileyici bir yapımdı. Mültecilik, iltica kavramları üzerine düşündürdü yine. Yerleşememişlik hissine rağmen mutlu olan, kurtulmuş olmanın bilincinde, kendini güvende hisseden bu göçmenler aldığım notlarda özlemlerini şöyle paylaşıyor:

Afgan Pizzacı:

Bazen kendimi çok güçlü hissediyorum. Kimse umurumda olmuyor,
 her şeyi yapabilirmişim gibi geliyor. Bazen de bu nasıl hayat, kendimi öldüreyim de bu iş bitsin diyorum. Ülkeler değiştirdim. Dublin'den buraya kamyonun altında geldim. Okuma yazma dahi bilmezken hepsini öğrendim. Ama bazen kendi dilimde sohbet edecek birini özlüyorum. Kızım ve karım orada, savaşın ortasında. Ama öldürmeyeceğim kendimi, onlar için yaşamaya devam edeceğim.

Suriyeli mülteci kadın:

Özellikle deniz yolculuğu zordu.  Sal ile gece denize açıldık, bebeğim kucağımda ama artık geçti. Şimdi oğluma oyun gibi anlatıyoruz, bunu senin için yaptık, sen olabileceğin en iyi insan ol diye. diyoruz.

Benim iyi kısmetlerim çıkardı, annemden uzakta bir şehir diye kabul etmez, asla gurbete gelemem derdim ama şimdi Suriye'den çok uzakta, İrlanda'dayım. Annemle her sabah kahve içerdik şimdi görüntülü arama yapıp karşılıklı içiyoruz ama yine de çok özlüyorum. Burada insanlar çok iyi, çok mutluyuz, zor bir yola çıksak da iyi bir yere geldik, sonu iyi oldu.

Portekizli öğrenci,

Babam öldü gidemedim. Sürekli rüyamda görüyorum. Annem ölmeden bari yeterince dil öğrenip yani döndüğümde iş bulacak kadar kendimi geliştirip vatanıma gitmek istiyorum.      
  

Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 5.GÜN



FİLMLERİN KÜNYE BİLGİLERİ İÇİN KATALOGU TIKLAYINIZ.

56-İNAN

İRAN filmi olan yapım çok can yakıcı idi. Orta doğu zihniyetine, aşiret düşmanlığına, hak yemeye, her türlü sahtekarlık ve acımasızlığa aynaydı. Fakirlik, babasız kalan çocuklar, okulsuz kalacak olmaları, başka köye taşımalı eğitime gidilmesi gerekirse okulu bırakmaları gerekmesi ve bunu istemeyen yavrucağın çabası göz yaşarttı. Mücadeleyi bu yaşta öğrenenler daha başarılı mı daha yorgun mu oluyorlar bilmiyorum ama başarılı bu yapıtın hüzünlü olduğunu söylemeliyim. 

57-İKİNCİ ŞANS

Makedonya'da çekilen film 2001 yılını anlatıyor. Terörist saldırılar üzerine yetkililerin "Bu muazzam bir trajedidir, ülkemizi korumak için sert tedbirler alınacaktır" açıklamaları yaptığı, ülkenin belirsiz geleceğinde herkesin tedirginliği, karanlık günlerin ayak sesleri eşliğinde yurt dışına gitme, eğitim ya da mültecilik başvurusu yaparak bir an önce yeni gelecek kurma telaşındaki insanlar aynı apartmanda yaşıyor. Hepsi farklı yaş ve eğitim gruplarından insanların kriz anlarındaki tavırları, bir biri ile kesişen hayatları anlatılmış. Hepsinin ikinci bir şansa sahip olduğu inişili çıkışlı hikaye son derece başarılı idi. Seyretmenizi öneririm.

58-HAYAT TAMİRCİSİ

 "Belgeselde, kendini engelli hayvanların hayatlarını tamir etmeye adamış 22 yaşındaki Hasan’ın hikâyesi anlatılıyor. Hasan engelli hayvanları yürütmek için yaptığı yürüteç ve protezler için herhangi bir eğitim almamış. Kendi kişisel arayış ve araştırmalarıyla yapıyor ve tamamen gönüllü olarak çalışıyor. En büyük destekçileri de, ailesi ve eşeği Yağmur" un anlatıldığı film Mardin'de çekilmiş. Güzel bir hikaye,  izlenmeli.

59-YESEMEK

Gaziantep'in ilçesinde Hititlerden kalma freskleri açık hava müzesinde koruma görevini yapan bekçinin aşkla yaptığı işinin anlatıldığı ve oradaki kalıntılarda çekilen eski tarihli bir belgeseldi. 

60-ADIMI SÖYLE

Rio'daki bir transın ameliyat hikayesi, insanlara açıklama yapmaktan bıkması, belgesel röportajlar şeklinde çekilmiş. 

61-AĞDAKİ BALIK

Genç sanatçı bir kadın, kendisinden otuz yaş büyük yaşlı bir başka sanatçı ile beraber yaşıyor. Yaş farkı nedeni ile hayata bakışlarındaki farklılığı evi satıp yenisini almak için emlakçıya başvurduklarında anlıyorlar. Adam, yaş farkı empati ile kapanır o da sizin nesilde yok diyor, güzel cümle.



Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 4.GÜN




FİLM KÜNYELERİ İÇİN KATALOGU TIKLAYINIZ. 

 
 44-KOŞ KALYANİ

Çok güzel bir filmdi. Duygusal, acıtıcı, metaforları yüksek, kadının ilgi, sevgi görmediği yerden yavaşça nasıl süzüleceğini anlatan, mektuplarla süregelen bir yasak aşkın şahidi Kalyani'nin koşturup durduğu bir hayat hikayesi filmi idi. Tavsiye ederim.

45-YABANCI

Çok kadim bir hikaye, çok güzel anlatılmış. izlenmeli.

 "Eski bir opera binasında yaşayan yedi kişilik bir komünün hayatı, bir sabah aniden beliren esrarengiz bir yabancıyla değişir."  

46-GÖLGE GEÇİDİ SHADOW PASSAGE 

"Bir kadınının kendi ruhunu, çoklu benliklerinin aynı gibi görünen fakat giderek küçülen odalar dizisi olarak tezahürü sayesinde keşfetmesi hakkında doğaçlama bir stop-motion filmi." çok çarpıcıydı. İzlenmeli.

47-KAOS TANRISI

"Gizemli bir tarikat eskiden kalma bir ayin yapar… dünya alemine, başka bir dünyalı bir gücü davet ederler… kendilerini tutsak edenden kaçarken… garip bir varlık, küçük bir kız ve onun bez bebeği ile karşılaşır… kaos hüküm sürecek midir?" Değişik bir animasyondu, 4 dk.

48-BULUŞMA THE DATE

"Kısa bir animasyon belgesel olan ‘Buluşma’ filmi, farklı sosyal ve kültürel ailelerde yetişmiş iki çiftin bir akşam yemeğinde soru-cevap oyunu oynarken birbirlerini tanımaya çalıştıkları bir sohbeti konu alıyor." 

Türkiye'deki kutuplaşmaya dikkat çeken yapımı başarılı buldum. Aynı masada buluşan türbanlı, İmam hatipli bir çift ile karşı tarafta olduğu düşünülen bir ailenin birbirini sorularla tanıması, animasyon. Güzeldi.

49-  İSYAN SIRASI SENDE YOUR TURN ESPERO TUA (RE)VOLTA

En çok etkilendiğim, bu yaşta nasıl bilinçli öğrenciler diye düşündüğüm, sonuna kadar heyecanla izlediğim bu belgeseli mutlaka izleyin.

"Brezilya’daki ekonomik ve toplumsal kriz son on yılda derinleşince, pekçok öğrenci bunu protesto ederek yüzlerce okulu işgal etti, talepleri daha iyi bir kamu eğitimi ve kemer sıkma politikalarının sona ermesi idi. Uzun metrajlı Your Turn belgeseli, 2013’ten, 2018’e, yeni cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro’nun seçimine kadar olan Brezilya öğrenci hareketini anlatıyor. Hareketin kolektif sesinden esinlenen bu belgesel, mücadelelerinin ana hatlarını temsil eden üç lise öğrencisi tarafından anlatılıyor. Anlatıcıların mekan ve zaman içinde koşturması, hareketin çatışmalarını ortaya çıkararak karmaşıklığını gösteriyor"

50-AÇIK TABUT COFFIN DECOLETTÉ

Mısır yapımı diyalogsuz bu kısa film çok vurucu idi. Çocuk gelin yapılan bir kızın bunun farkında bile olmaması.  

 "Küçük kız evinde düğün hazırlıkları farkeder… Şok geçirir. Gelin olmayı beklememektedir"

51-GANA’DA YAŞIYORUM, ALIN BENİ BURADAN! I’M LIVING IN GHANA, GET ME OUT OF HERE!

"Göçmen bürosu memuru tarafından dolandırılmaktan, kuaförle kavgaya kadar… Film, yönetmenin Londra’dan Gana’ya taşınırken başına gelenlerden oluşan kısa hikayeleri anlatıyor." animasyon film güzeldi. Demokratik bir ülkeden sonra boğulduğu geri kalmışlık ve sahtekarlıktan bunalıyor.

52-HAKKIM MY RIGHT MON DROIT

Yine anlayamadıklarımdan bir kısa film daha. "Kadınlar, en temel yaşam haklarını yerine getirmek için temiz kamusal alan bulamadıkları için sokağa sığınıyorlar."

53-NATENİ, KİMLİĞİM NATENI, MY IDENTITY

"Her insanın kendini ispatlamaya ihtiyacı vardır. Ancak, bir kişi ancak kendi kültürüyle kendini ispatlayabilir. Babam Goun, annem Natemba. Kendi kimliğim Nateni’yi arayışım sırasında belgesel yapma fikri doğdu ve bu mimariyi ebedileştirerek evrensel medeniyete katkı sağlama arzusunu getirdi." diye tanıtılan film çok güzeldi. Mimari yapı da şahane duruyordu. Bulursanız izleyin.

54-O, KENDİSİ, ONA SHE, HERSELF & HER

"Bu film, hayatlarının farklı zamanlarında cinsel tacize uğrayan üç kadın hakkındadır. Anlatı, eve giderken bir barın dışında tecavüze uğrayan Mavi karakteriyle başlar. Mavi, olayın kalıntılarını yıkarken vücudunu artık nasıl ona aitmiş gibi hissetmediğini anlatır. Anlatı daha sonra, tanıdığı bir kişinin cinsel tacizine uğrayan, etrafına olayı anlattığında nasıl yaftalanmış hissettiğini aktaran Turuncu karakterine döner. Daha sonra Kırmızı karakteri çocukken uğradığı tecavüzü, nasıl sessiz kaldığını anlatır. Olaydan yıllar sonra nasıl iyileştiğini ve vücudunu geri kazandığını açıklar."

Çok iyi bir anlatımdı.

55-ERKEK OLACAKSIN YOU WILL BE A MAN

"Kadına karşı şiddet neden var? Bu sorunun cevabını, geçmişinde sıkışıp kalmış eski kadın satıcısı Rafael ve acısını provokatif performanslara dönüştüren, bir seks işçisinin oğlu sanatçı Abel Azcona ile birlikte cevaplamaya çalışıyoruz. Paralel olarak, bir lise öğretmeninin sınıfı ile bir yayıncı ekibi aynı tema üzerinde senaryolar tartışırken, etkin birkaç erkeğin tepkileriyle farklı açılardan erkeklik konusunu ele alınıyor. " diye tanıtılan film izlediklerim arasında en iyilerden. Kadına bakış açısının ortadoğu ile sınırlı kalmadığının göstergesi.


Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 3.GÜN



FİLM KÜNYELERİ VE DETAYLAR İÇİN KATALOGA TIKLAYIN.

 
 31-HUTSULKA KSENYA

"1939. Amerikalı ve Ukraynalı genç Yaro, Karpat Dağlarına gelir. Babası Ukraynalı bir kızla evlenmesi şartıyla ona bir miras bırakmıştır. Yaro, Hutsul kızı Ksenya ile tanışır ve planını gözden geçirmek durumunda kalır."

Şahane bir filmdi. Ukrayna yapımı film bir tiyatro oyunundan esinlenmiş. Görüntüler, çekimler, kostümler, müzikler her şey çok iyiydi. Mutlaka izlenmeli.

"Kadınlar çoban yıldızına benzer, uzaktan parlar" diyene cevap "Bence kadınlar güneşe benzer, ama yakmaya başladı mı işin bitmiş demektir" diye geldi:))

32-ZEYTİN DEĞİRMENİ

"Ağaç kuşa dedi ki: Senin kanatların bende olsa, dünyanın sonuna kadar giderdim! Kuş ağaca dedi ki: Senin köklerin bende olsa, evimi aramazdım!" diye tanıtılmış, kısa film.

33-AKREBİN YOLCULUĞU

Çok güzel bir filmdi. Bilahare bunu yazacağım. 

34- Şahika Tekand ile söyleşi çok verimli idi.

35- BERLİN’DEKİ KELEBEKLER: İKİYE BÖLÜNMÜŞ BİR RUHUN HİKAYESİ BUTTERFLIES IN BERLIN: DIARY OF A SOUL SPLIT IN TWO

"Alex 1933’te, Weimar Cumhuriyeti dönemi sırasında, Berlin’e taşınır. Dünyadaki yerinin ve cinsel kimliğinin arayışında iken, cinsiyet geçiş süreci tamamlanan tarihteki ilk transseksüel olur. Bu, ne yazık ki Nasyonal Sosyalizmin yükselişi sırasında gerçekleşir ve toplumsal bir parçalanma cinsel özgürlük başkentini, tüm zamanların en baskıcı ülkesine dönüştürür."

36-KRALİÇE LEAR

Pelin Esmer'in yıllar önce köyde kurulan tiyatro ekibini anlattığı Oyun adlı belgeseldeki kadınların turnesine katılıp çektiği belgesel yapım, ustaca ve çok keyifliydi.

"Shakespeare’in Kral Lear’i, suyun bile zor ulaştığı Mersin’in unutulmuş dağ köylerine doğru uçurumlu yollarda toz toprak içinde yolculuk ederken, Arslanköylü tiyatrocu kadınların maharetli ellerinde usulca Kraliçe Lear’e dönüşür."  

37-Pelin Esmer söyleşisi verimli idi.

38-BOŞLUK

Bu kısa filmi çok beğendim. Türk yapımıydı, oyunculuklar da çok iyiydi.

"Simge kendisini tutsak gibi hissettiği ilişkisini bitirebilmek için hiç tanımadığı bir adamdan sevgilisinin rolünü oynamasını ister fakat bu ayrılık konuşmasının provası Simge’yi hiç ummadığı bir yere taşır."

39-ORADA

" Fransa’da gelecek vaadeden bir tiyatro oyuncusu olan Aylin’in ağır hasta babasını görmek için acilen Türkiye’e dönmesi gerekmektedir. Ancak karşılaştığı bürokratik problemler onu çok zor bir ikileme düşürür, giderse Fransa’ya geri dönemeyecek, kalırsa belki de babasını bir daha göremeyecektir. Aylin’in karar vermek için çok az zamanı kalmıştır."

Güzeldi.

40-ÖTEKİ TARAF

"Feng-Lou erkek kardeşi Kun-Jie ile küçük bir evde yaşar. Feng-Lou, kızı Ah Xi’den ayrılma tehlikesi ile karşı karşıya kalır, bu yüzden kızını saklar. Bir gün, Ah Xİ, eve giren siyah bir kelebeği kurtarır, ve Kun-Jie aniden tavan arasında ölür. "

41-FRANSIZCA ÖĞRETMENİ

Uzun metraj bu yapım da gayet başarılı idi, keyifle izledim, öneririm. 

"Film, karmaşık kişisel ikilemleriyle boğuşan Cleo’yu anlatır. Cleo, kendisinin yarı yaşındaki Matthew isimli öğrenciyle tereddütle bir ilişkiye başlar. Kızı Sophie, babasının ölümünden sonra New York’tan dönerek Cleo’yla birlikte yaşamaya başlar. Anne ile kızın arasındaki zaten sorunlu ilişki, Cleo, Sophie ve Matthew arasındaki üçgenin açığa çıkmasıyla yoğunlaşır. Şu anla geçmiş çarpışır, uzun süredir gömülü olan aile meseleleri bu kompleks, nesillerarası dramayla yüzeye çıkar."

42-YEMİNLİ BAKİRE VE GENÇ KADIN THE SWORN VIRGIN AND THE GIRL

"Bedrie (61) Arnavutluk’ta bir kız çocuğu olarak dünyaya gelir. Bugün erkek olarak hayatına devam etmektedir. Bir erkek olarak sosyal statüsünü korumak için bekaret yemini eder. Bir gün genö Adele’den (26) bir telefon alır. Arnavut bir kadın olarak kimliğini aramaktadır. Ataerkil Arnavutluk’ta kendi kararlarını kendi alabileceği bir hayat sürmek istemektedir. Adele, Bedrie’de sorularına yanıt aramaktadır"

Çok değişik bir adetin anlatıldığı belgesel hem bilgi verici hem de düşündürücü idi. 

43-ÖTEKİ

"Trans kişiler toplumun biyolojik cinsiyet için norm saydığı özelliklerin dışında davrandıklarında toplum onları “düzeltmeye” çalışır. Eğer “iyileşme(!)” göstermezlerse önyargı ve ayrımcılığa maruz kalırlar. Trans erkek olan Toprak ve Ecmel de bunlarla mücadele etmek zorunda."
 

Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 2. GÜN



FİLM KÜNYELERİ İÇİN KATALOGA TIKLAYIN. 



16- KADER POSTASI 2019

Uzun metrajlı bir Türk filmi idi. Çok güzeldi. Mutlaka izleyin. "Kendine ait odası olmayanlara" ithaf edilmişti. 

Kasaba her zaman sıkışmışlığı temsil eden en iyi metaforlardandır. Yapılacaklar bellidir. Hayattın olağan akışında insanlar büyür, evlenir, çocuk doğrurur, torun bakar ve ölür. Ama zamanın akmadığı bu yerde gereklilikler çarkında boğulmak istemeyen kahramanımızın hikayesini izliyoruz. 

Kasaba, belli sayıda insan, aynı mekanlar, rutine sıkışmışlık. Ama aslında hepimiz aynı rutinde değil miyiz? Yaşadığımız gettolar bizi o rutine sıkıştırıyor. 

Kahramanımız, cezaevi müdürünün oğluyla arkadaş ve çocukluğu bu mekanda geçiyor. Korkmuyor oradan ve mahkumların hikayelerini merak ediyor. Çünkü kendi rutini sıkıcı. Yeni dünyalara açılmak için ceza evindeki mahkumlara mektup yazıyor. 

Naif bir film. Mektup yazmayı seven biri olarak yıllarca göndermediğim, gönderemediğim mektuplar yazdım. En sonunda da blog yazmaya başladım. Bunlar da birer mektup. Elbette vakti gelince sahibine ulaşır. 

Filmden bana kalan replik "Yeni çocuklar için eskimiş hayatlar hazırlanıyor. Hiç bir şey değişmiyor. Hayat bir oyun oynuyor insana. Hiç bir şey yarım kalmaz. Eksikler hep tamamlanır. "    

17- GURUR YARASI

Türkiye'de "temizlikçi, kadın, yardımcı" gibi adlarla çalışan emekçilerin haklarını savunmak amacıyla kurulan İMECE Kadın Yardımlaşma Derneği'nin kuruluşu ve temizlik işçileri sendikasını anlatan belgesel yapım. Bilgilendirici, düşündürücü.

18-ARICI

Animasyondu. 6 dk. 

"Bambu ormanının derinliklerinde bir baba ayı, kendi yetiştirdiği cesur bir genç kız olan Mae’yi gözler. Baba Ayının topladığı ve bakımıyla meşgul olduğu arı kovanları sayesinde yaşamlarını sürdürebilen ikili, huzur içinde yaşarlar. Ancak bu huzurlu yaşamın devam edebilmesi için Mae’nin ihlal etmemesi gereken yalnızca bir kural vardır - asla arıların bulunduğu arı bahçesine girmemelidir. Bunu yapınca, ikisi için de her şey değişmek zorunda kalacaktır."

19-KUŞ VE BALİNA

Animasyondu. 

"Film, sesini bulmaya çalışan genç bir balinayı anlatır. Bir gemi batığını araştırmak üzere ailesinden çok uzağa yüzen balina, gemiden tek başına kurtulan kafesteki bir ötücü kuş bulur. Birlikte kayıp denizde hayat mücadelesi verirler. Film, artık neredeyse hiç kullanılmayan bir animasyon tekniğiyle, cam boyama tekniğiyle yapılmıştır. Yedi dakikası, 4300 adet A1 boyutunda yağlı boya ile yapılmış, beş ressamın 13 aylık çalışması neticesinde ortaya çıkmıştır. Ekibin çoğunluğu kadındır. Bugüne kadar 18 ödül almış ve dünyada pek çok festivalde gösterilmiştir."

20-EFSANEYE GÖRE

"Legend Has It, gelenek, onur ve dürüstlük üzerine kurulmuş mükemmel bir Kelt toplumunda geçer. Bu hikaye, benzersiz bir yaş töreni için hazırlanan kahramanımız Bronwyn’in yaşamını merkezine alır. Bildiği bazı şeyler, sadece ailesi değil, tüm topluluğun itibarını zedeleyeceği için, bunları itiraf etme mücadelesi verenBronwyn’in yolculuğunu takip ediyoruz. Gerçeğin baskısı ve sonuçları ile yüzleşmenin savaşını verir."

21-RUH HALİ ATLASI

Bipolar bir mühendisin hayatından hasatalığı ile ilgili kesitler sunan belgesel. Güzel.

22- BULUŞTUĞUMUZ YER HAKİKAT BAHÇELERİ

 “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, metne imza atan Barış Akademisyenleri ardı arkası gelmeyen bir cezalandırma ile karşı karşıya kaldılar. Bu karanlık atmosfer karşısında birbirleriyle kenetlenenler, ses getiren bir hareket, farklı güzellikler doğuran dayanışma bahçeleri yeşerttiler" olarak tanıtılan belgesel film çok güzel, çok etkili bir anlatıma sahipti. Mutlaka izlenmeli. İnsanların hayatlarının bir günde değiştiği, bütün çalışma imkanları, kariyerlerinin elden alınış hikayesi. 

23-KASITLI ANGARYA

  "Bağlı oldukları etnik grupların son temsilcisi üç kadın ve üç erkek, bir iklim felaketinden sağ kurtulurlar ve nesli tükenen medeniyetin son kalıntısı Hong Kong’ta sıkışıp kalırlar. Radyoaktif ve hüzünlü bir atmosferde, insanlığın geleceğini güvence altına almak için grup içindeki ruh eşlerini bulmaya çalışırlar. Ama bir tanesi aniden kaybolur. Geriye kalanlar, mahrem sırlarının açığa çıkmasıyla ortaya çıkan bir arayış içerisine dalarlar. Tedirginlik ve paranoya yayılır. Gerçekten bir şey onları tehdit etmekte midir?"

Bu uzun metraj film distopya tarzı idi.

24-GÖZÜMÜN NURU

"2011 yılıdır. İsrail toplumsal huzursuzluk içindeyken Lee (45) yaşlanmadan kaynaklı zor bir dönem geçirmektedir. İnsanlar gözlerini açar ve hayat pahalılığının artışını, orta kesimin soyunun tükenmekte olduğunu fark ederler. Lee şimdi kendi gözlerini açıp, yaşıyla yüzleşmek ve hayatta esasen neyin önemli olduğunu fark etmek zorundadır."

25- GECE SÜRÜŞÜ

GÜZELDİ. "Ruhsal sıkıntılarla boğuşan bir korsan taksici, gece boyunca üç farklı müşteriyle karşılaşır. Taksici, müşterileriyle kurduğu ilişkide başta rahatsızlık veren kişi konumundayken sonrasında rahatsız edilen kişi durumuna düşer."

26-MARİLYN’LE BİR FİNCAN KAHVE A CUP OF COFFEE WITH MARILYN

"1956 yılında, Oriana Fallaci, Hollywood hakkında bir röportaj yapmak üzere çalıştığı dergi tarafından ABD’ye gönderilir. Oriana, Amerika’ya varınca, Marilyn Monroe ile röportaj yapmanın yollarını aramayı kafaya koyar, her yerde, her yolla, doğrudan veya dolaylı her irtibat kişisi aracılığıyla Marilyn’i aramaya başlar. Oriana’nın bu sığ dünya hakkında pek az fikri vardır ama çok geçmeden markası haline gelmiş cesaret ve azimle bunu başarabileceğini patronuna ve kendisine ispatlamak istemektedir. Sonunda bu görevi takıntı haline getirir. Umduğu gerçekleşmeyince, vazgeçer. Bu kaza, onun dünya çapında tanınan en ikonik İtalyan gazeteci olmasını engelleyemez."

27- BAHÇENİN SONUNDAKİ KIZ

 GÜZELDİ

28-DİŞ-ER-İL . Farklıydı.

29-BURADA GÖRÜLECEK BİR ŞEY YOK

Montrealde geçiyor, hayvan hakları ile ilgili.

30-BİR KIRILMA HİKAYESİ.

Çok güzel.Yulia, sınıf arkadaşı Lika tarafından sürekli zorbalığa maruz kalır. Bir gün Yulia, Lika’nın kaza geçiren kardeşinin hayatını kurtarır. Bu durum, zorbalık yapan Lika’yı değiştirir.



 

Uçan Süpürge Film Festivali İzlence 1. Gün



İki gündür kendimi uzun ve yorucu bir maratondan çıkmış gibi hissetsem de verimli bir hafta geçirdiğim için mutluyum. Bu yıl izlencesinde 76 filmin yer aldığı ve benim de 2009'dan beri ilgiyle takip ettiğim Uçan Süpürge Film Festivali 23. kez izleyici ile buluştu. Biz de değerli arkadaşım ve meslektaşım olan kahve telvesi ile ayrı şehirlerde olsak da beraberce izleyip filmler üzerine konuşarak bu maratonu koştuk.

Pandemi nedeniyle ilk kez online olarak yayınlanan festival dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda sinemaseverce takip edildi. Bu çok heyecan verici bir şey bence. Canlı yayınlanan filmler Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam romanındaki kahramanın hayalini gerçekleştirmiş gibiydi. Hani der ya:

İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi, düşünüyordu;” Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar… Eve gidip okusam. Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birlikte çıksınlar. Kafasından geçenlere güldü…

Zaten festivali düzenleyenler "Sinema değiştirir." cümlesini slogan yapmış, her film öncesinde telif hakları ile beraber hatırlatmıştı. 

Gerçekten de sinema bu güne kadar dünyada çok şeyi değiştirdi. Özellikle dünyanın her tarafından kadın yönetmenlerin filmlerine yer verilen festival izleyicilerde farkındalık düzeyini arttıracak kadar zengindi. 

Daha önce salonlar arasında gezerken kaçırdığımız, saatleri uymadığı için izleyemediğimiz filmler sorunu da festivalin online olması ile ortadan kalktı. Evde rahat koltuğumuzda salonları geze geze izledik. 76 filmin 74'ünü izledim. Bunun haricinde bazı kısa filmleri iki kez seyrettim. Yönetmen ve oyuncularla yapılan söyleşiler, açılış kapanış derken 80 ayrı programda dolaştım. Festival online olmasa çok daha az verim alacakken yeni dünya düzenine geçtiğimiz söylenen bu günlerde pandeminin bir faydası oldu dünyaya. 

Üzerine ayrı olarak yazmak istediğim filmler elbette var ama yedi gün boyunca izlence üzerine aldığım kısa notlar ile defterime yazdıklarımı paylaşmak istiyorum. 

Seyrettiklerimi yukarıda resim olarak paylaştığım izlencenin 1. gün çizelgesinde numaralandırdım. Detaylı bilgiyi ilk yazıda paylaştığım linkteki izlence ve katalogdan bulabilirsiniz. Tıklayın.  

1. gün kısa filmler yoğundu. Süreleri çok kısa olup yumruk yemişcesine sarsan filmler de vardı, "Şair burada ne demek istemiş" diye sorgulaması yaşatanlar da:)

Detaylı bilgi, film künyeleri için katalogu tıklayın.

1-YAZ KIŞ DEMEDEN 

Bu belgesel ananesi Ermeni olan kendisi Almanya'da yaşayan yönetmence çekilmiş. Geçen yıl Uluslararası Mülteci Filmleri festivalinde  bir kaç yapım izleyip aşina olduğum Ermenistan'daki yaşama dairdir. Daha çok köklerini arayış üzerine görüntülerle müzikle zenginleştirilen yapım bana yavaş geldi. Süre kısaltılarak yoğunluk artırılabilirdi ama yönetmen bunu bilinçli tercih ettiğini söyleşide anlattı.  İtiraf etmek gerekirse yönetmenin söyleşisini daha zevkle ve enerjik izledim. Belki de festivalin ilk filmi olduğu için uzun geldi. Sonuçta sürekli hız çağındayız diyerek uyarılıyoruz. Ama festival takip etmek yavaşlamayı gerektirir.  Konu ile ilgilenen belgesel tutkunları için iyi bir alternatif olabilir.

2-AYAM

Bu 4 dakikalık bir animasyondu.  Güzel ama kısaydı:) Anne, anane, torunun hikayesi yüzde bir tebessüm bıraktı. Anadil Arapça.

3-BENİM ELİM BENİM HİKAYEM 

Zimbabede el işi yaparak kendi ayakları üzerinde duran kadınların aile ve toplum içindeki yerinin değiştiğini görüyoruz. Güçlü, üreten ve cesaret gösterip üretiminden para kazanan kadınlarla ilgili bir belgesel. 

4- İLK GÜNLER

 Çok güzeldi. Elif Şafak'ın Siyah Süt kitabında da anlatılan loğusalığın ilk günleri anlatılmış. 

5-OTOBAN

Uzun metajlı bir İran filmi. Çok iyi bir anlatım. Coğrafya  kaderdir, kadına bakış zihniyetle çok ilgilidir. "Çocuk da yaparım kariyer de" sloganının bazı meslekler için geçerli olmadığını görürüz.

6-KARŞILAŞMA

 İspanya yapımı, çok beğendiklerimden. Kendisine bırakılan noktaları takip eden kadının heyecanını izliyoruz. Sonu sürprizli idi. Seyredin. 

7-GEZEN BULUT

Yas biter ve bir gün yine çiçeklenir insan dedirtti. 

"Aileyle yeniden birleşme konusunda doğrusal ilerlemeyen görsel bir anlatım; Kolhan’daki yerel Ho kabilesinde görülen ölülere saygı ve animizm. Ölmekte olan büyükannesini görmek üzere uzun yıllar sonra köyüne dönen ihmalkar ve mesafeli bir kızın hikayesi. Kız, kırsal bölgelerdeki tanıdık değişken manzaralarda yürürken, çocukluk anılarına, köklerine ve öz kimliğine geri döner."  

8- YALNIZCA İNANDIĞIMI GÖRÜRÜM

Şahaneydi, detaylı bir yazıda yazacağım.

9-DİNLE BABA

Animasyon, güzeldi.

10- KIYIDA 

"2 yıl önce ülkesinden siyasi nedenlerle kaçmak zorunda kalmış 30’larındaki bir kadın, Yunanistan’da sığınmacı olarak yaşamına devam etmektedir. Ülkesinde öğretmenlik yapan bu kadın Atina’da bir barda temizlik, garsonluk gibi işleri yaparak para kazanmaya çalışmaktadır. Geride bıraktığı annesi ve 3 yaşındaki oğlunu yanına getirebilmesinin hiçbir yasal yolu kalmamıştır. Film bu kadının ailesini kaçak yollarla Yunanistan’a getirebilme çabasını anlatmaktadır. "

Bu kanayan yara siyasi mültecilik sorununa insani bir bakış, çaresizliği çok güzel anlatmış, seyredilmeli. 

11-SERÇE

"2015’te Avusturya’da ve 2019’da İrlanda’da geçen gerçek bir olaya dayanmaktadır… Daha iyi bir yaşam arayışındaki bir grup mülteci kendilerini güvenli bir ülkeye ulaştırma çabasındadır. Bir kaçakçıya, onları bir buzdolabı kamyonu içinde sınırın ötesine taşıması için para verirler. Ancak, kamyonun dondurucu soğuğu, daha iyi yaşama dair umutlarını ölümüne bir hayatta kalma mücadelesine dönüştürür."

Çok etkileyici idi. Mültecilik sorunu, keçeden yapılmış kuklalar ile tüm dekorun da keçe ile yapıldığı farklı bir animasyon. 

12-PAYDOS

Bazı filmler bir cümleden çıkışla yazılır. Burada da çocuğun anneye söylediği etkileyici bir cümle için çekilmiş, biraz zorlama olmuş senaryo.

13-BİR BALIK HİKAYESİ

Fildişi Sahilleri pasaportuna sahip bir Afrika'lının balıkçı olan babası ölüyor. O da ailesini geçindirmek için 4 aylık ikizlerini bırakıp İsraile karısı ile beraber gidiyor. 12 yıl sonra göçmenlere karşı politika değişince ülkesine dönmek istiyor ama balık çiftliği kurma hayali var ve eğitim aldığı için karısı ve orada doğan üç çocuğunu Amsterdam aktarmalı uçakla Afrika'ya gönderiyor. Ancak karısı imkanları kötü köyüne dönmemek için Hollanda'dan aktarma uçağına binmeyip göçmenlık başvurusu yapınca adamın hayalleri suya düşüyor. Afrika'daki ailesini mi Amsterdam'dakileri mi tercih edeceğini görüyoruz. Gerçek hayat hikayesinden uyarlanan belgesel güzeldi. 

14-VEGANDA HİKAYELERİ +18

Sevgi iki yüreğin bir olmasıdır, birbirini kabullenmektir. Sevgi bir zincir, asla bir pranga değildir. Komedi filmi idi. Kadınlar üzerinde kurulan evlenmelisin, çocuğun varsa hamile isen iş hayatında şansın yok gibi trajedik durumlara da  değiniyor.

15-KOŞ

 "Bir kadın, partnerinin zorlayıcı ve kontrolcü tavırlarını, eski bir arkadaşın akşam yemeğine gelmesine izin verildiğinde fark eder. Sarah Flood, Ronan P. Byrne, Paddy C. Courtney ve Gail Brady’nin başrolleri. Prömiyeri Temmuz 2019’da Galway Film Fleadh’de gerçekleşti. Prömiyerinden bu yana Run, San Francisco İrlanda Film Festivali, Miami Bağımsız Film Festivali, Kerry Uluslararası Film Festivali ve Richard Harris Uluslararası Film Festivali’nde gösterime girdi. En son New York ve Los Angeles’taki gösterilerinde Irish Screen America ile birlikte gösterime seçildi " 

Güzeldi.

Angst essen Seele auf (1974) Korku Ruhu Kemirir

                                                                  SİNEMA GÜNLÜĞÜ 127.FİLM   

Spoiler içerir.

Alman sinemasının kült filmlerinden ilginç bir yaşam öyküsü olup genç yaşta ölen bir yönetmenin çektiği çok sayıda film arasında en güzellerinden biridir.

Ali: Korku Ruhu Kemirir (Angst essen Seele auf), 1974 yapımı bir Rainer Werner Fassbinder filmi. Yönetmenin en önemli yapıtları arasında sayılır. Almanya'nın Münih kentinde çekilen film, göçmen bir işçinin, kendisinden 20 yaş büyük bir Alman kadınla olan imkânsız evliliğini anlatır.


BİR FESLEĞEN HİKAYESİ





15 Mayıs 2020 Cuma 


Merhaba Sevgili Günlük, 


On beş gündür evden çıkmamış 7 günde 75 film izlemiş, @ucansupurgee film festivalinin sarhoşluğunda uyandığım günde, 62 gündür dışarı çıkmamış oğluma eşlik edeyim, sokağa çıkma yasağı öncesi biraz parkta yürüyeyim istedim ama daha on metre yürümeden yanıma gelen güvenlik görevlisi "15-20 yaş aralığında değilsiniz, size yasak" diyerek çıkardı parktan. 


AVM'lere acil işim olmadan gitmem, eee ne kaldı gidilecek Ankara'da, ne yapsam diye düşünürken çiçekçiye gidip toprak alayım, madem ev insanı olduk çiçek yetiştireyim, minik kaktüslere de saksı alayım dedim. Çiçekçide saksı yoktu, toprak vardı. Markette saksı vardı, tabağı yoktu, züccaciyede saksı ve tabak vardı, toprak yoktu derken elimde kolonya yüzümde n95 maske tepemde kırk derece gibi hissettiğim güneş virüs gibi ordan oraya gezdim. Tabi bu arada kalabalıktan uzak duracağım diye fiziken olmasa da zihnen yoruldum:) 


GEÇER GİDER




Yeni yazıma linke tıklayarak ulaşabilirsiniz:) 



https://www.yazi-yorum.net/deneme/gecer-gider-handan-kilic_685

THE MİND EXPLANİED 2019 NETFLİX BELGESEL



SİNEMA GÜNLÜĞÜ 126



Netflix yapımı güzel bir belgeselden bahsetmek istiyorum. Süresi 20 dakikalık beş bölümden oluşuyor. Beynin işleyişi inceleniyor. 

Emma Stone tarafından anlatılır ve psychedelic ilaçlar hayal ettiklerinde veya kullandıklarında insan beyninde neler olduğu gibi temaları inceler. Bölümler bellek, rüyalar, kaygı, farkındalık ve psychedelics gibi konuları araştırıyor.


1.Bölüm Hafıza

Bir anının, bir yılda % 50 değiştiğini biliyor muydunuz? Her ne kadar tamamının doğru olduğuna inansalar da, öncelikle insanlar duygusal anları, yüzleri hatırlar. Mekan hissi ile destekleyip hikaye ile güçlendirirler. 


ANNELER GÜNÜNE ÖZEL İÇ DÖKÜŞ



Bu gün "Anneler Günü." 

"Cennetin ayaklarının altına serildiği" insanlar olarak biliriz anneleri. 
Her yerde hakkı gasp edilen kadınlara bu ağır görev kutsallık atfedilerek verilmiş ki, kolay pes etmesinler. 
Böylece başkasına karşı bencil olabilen kadınlar bile evladının yüzündeki gülüş eksilmesin diye çoğu zaman gönüllü
olarak kendinden vazgeçen insanlar oluyorlar. 

Tabi bu durum vicdan sahibi olan anneler için geçerli. Doğurmakla kazanılan bir paye gibi görülse de, aslında kalpte ya var, ya da yok olan bir histir annelik. Bunu evlat edindiği ya da sahip çıktığı her çocuğa, hayvana çeşitli fedakarlıklar yapan kadınlarla, doğurduğu çocuğu satan, sokağa bırakan, eziyet eden annelere bakarak anlayabiliriz aslında. 

O yüzden öncelikle doğurmuş, doğurmamış, çocuk büyütmüş ya da büyütmemiş, annelik vasıflarını yüreğinde taşıyan, şefkatin cisimleşmiş hali gibi yeryüzünde oturan her kadının gününü kutluyorum. Annesini kaybeden bir çocuğun anma günü olarak kutlamayı başlattığı bu günde benim aklıma evladını kaybeden anneler ile annesini kaybeden çocuklar daha çok geliyor.
 
Üniversiteyi bitirdiğimde evlenip hemen annelikle tanışmış biri olarak ömrümün yarısı diyeceğim sürede bu sıfatı taşır haldeyim. Diğer yarısı da zaten bir annenin evladı olarak geçti. Çok şükür hala ikisi de devam ediyor, ve umarım uzun yıllar sağlıkla, kolaylıkla devam eder.

Ama bu güne dair hatıralarım can yakıcı. Mesela ilk anneler günümde bebeğim daha yaşına gelmemişken kötü bir haberle sarsılmıştık. Yine bir 10 Mayıs'tı. Okuldan üst devreden bir arkadaşımız yaşadığı talihsiz bir aşk hikayesini unutmak için yurt dışı görevine gitmiş, orada tanıştığı yabancı uyruklu bir kadınla bir kaç ay içinde evlenmişti. Bu bir kaçış evliliği idi. Önce ailesi karşı çıksa da, sonunda Haziran'da burada da düğün yapması şartıyla kabul etmek zorunda kalmışlardı. Bir evin bir oğlu, annesinin göz bebeği olan arkadaşımızın davetiyeleri dağıtılmış heyecanla yaz beklenirken acı bir telefonla cenazesinin alınması istendi. Ne olduğu bile belli değildi. Bir başka arkadaşımız bizzat gidip en sevdiği dostunun naaşını getirdi. Anneler gününde kendi elleri ile toprağa veren arkadaşımızdan dinlediğimiz törene dair söyleyecek çok bir şey yoktu. Annesinin acılı hali, babasının metaneti, kız kardeşlerinin feryadını ifade edecek kelimeleri bulamadığından evin içinde hıçkırıklar yükselmişti. Psikiyatrik tedavisini aksatan yabancı gelin dehşet verici bir şekilde yeni evlendiği kocasının hayatına son vermişti. Bunca yıl sonra bile güzel gülüşü aklımda olan arkadaşın cenazesi işte oğlumla ilk anneler günümüzü hüzne boğmuştu. 

Her ölüm erken ölümdür ama genç ölümleri biraz daha zor oluyor ki, "Allah sıralı ölüm versin" diye dua var. Arkadaşımız 28 yaşında idi. Çok başarılı ve gelecek vaad eden bir akademisyendi. Ömrü vefa etmedi. 

Bu gün bana bu acıyı hatırlatan bir başka genç ölüm haberi aldık. Komşumuzun 28 yaşında 2 yıllık evli 3 yıllık doktor kızı vefat etmişti. Sokağa çıkma yasağına rağmen ev doldu boşaldı. Korona günlerinde cenaze işleri, hele ev gibi küçük alanlarda yapılan taziyeler büyük bir risk ama acı da çok büyük... Hem aile hem gelenler risk altında olsa da acının tarifi imkansız olunca herkes vazifesini yapma telaşındaydı. Hem liseye girişte hem üniversite sınavında hem Hacettepe mezuniyetinde ve TUS sınavında derece yapan, üniversite sınavında Türkiye 33.sü olma şerefini ailesine yaşatan, her şeyi ile güzel bir insan olan Tuba, yoğun çalışma temposu içinde kendini unutmuş, daha yeni gelin olmuşken, artan mide ağrısı için endoskopi yaptırdığında dördüncü evre mide kanseri olduğunu öğrenmiş hemen tedaviye başlamıştı. İki yıla yakın bir zamandır kemoterapilerle uğraşan doktor kızımız tedavi arasında TUS' a girip 8. olmuş, cerrahisi olmayan daha kolay bir bölüme geçeyim, tıpçılar yoğun çalışıyor demişti. Mide kanserini yendi ama bir kaç ay sonra diğer organlara sıçradı ve bu gün selası verildi. Bir anneler gününde daha bir evin bir kızının cenazesi vardı. 

Kayıplar büyük ve geri döndürülemez olunca insanın acısı da büyük oluyor. Yası uzun sürüyor. İlk etapta anlamıyor belki ama yokluğu her gün daha çok koyuyor sevdiğinin. Onun için yaşarken birbirimizin kıymetini bilmeli, sevdiğimizi söylemekten imtina etmemeliyiz. Anma günü olarak başlayıp tüketim çılgınlığına dönen ve evladını yitirmiş ya da ona hiç kavuşamamış kadınlarla, annesini kaybetmiş bütün çocukları hatırlayarak bu günü sadece kendi içimizde, gürültüsüz kutlamak gerek. 

Blogu kurarken "Hayat yazıyor, biz oynuyoruz" demiştim. Hala da öyle düşünüyorum. İsteğimiz dışında geldiğimiz dünyadan yine isteğimiz dışında gideceğiz. Arada yaşadıklarımızın çoğunda seçim şansımız var görülse de aslında sadece direksiyonu kırıyoruz ama yolu değiştiremiyoruz. Yolculuk boyu başımıza gelenler de herkes için başka başka olsa da sıkıntılarla dolu. Allah kaldıramayacağımız yükler vermesin. Her acı, her olay için ilginç deneyimler, ilginç bakış açısı diyerek kimsenin imtihan alanına girmemek lazım diyorlar ya, sanırım haklılar. 

Bir de, kesin olan bir şey var ki, kimsenin hayatı kimseden kolay değil. Herkesin acısı başka. Evlat acısı da, en büyüklerinden. 

Bu vesile ile bir kaç gün önce twitterda TT olan Ahmet'in annesine de başsağlığı dilemek istiyorum. Öğretmen anne babanın 8 yaşındaki oğulları idi Ahmet. Hastalık süresince insan hakları aktivisti Natali Avazyan ve bir milletvekili dışında sahip çıkanı olmadı. Babası hırsızlık, taciz, gasp, dolandırıcılık, uyuşturucu gibi adi suçlar işlemediği için yeni infaz yasasından yararlandırılmadı. Yurt dışında tedavi şansı pasaport verilmediği için gecikti. Pasaport verilmesi için uğraşan ve en sonunda sosyal medyanın gücü ile gerekli izinleri alıp uçağa bindiren Haluk Levent oldu. Bir hafta sonra artık geç kalındığı tespit edildi, yapacak bir şey kalmamış denerek lösemi hastası çocuk ölümü beklemesi için annesi ile beraber ülkeye geri döndü. Kalan vaktinde sadece "Babamı istiyorum" dedi, zaten hastalık babasının başına gelenlerden sonra ortaya çıkmış, baba diye diye kamuoyunun gözü önünde iki yılda eriyip gitmişti Ahmet. Ama yine sesini TT olmasına rağmen kimse duymadı. Son gecesinde üç kez kalbi durmuş ama bir saatlik uzaktan babası getirilmemişti. Ziyan olanlar listesine o da istatistik olarak girdi, sekiz yıllık kısa yaşamında ardında acılı bir anne, baba ve abla bıraktı. Adına bir vakıf kurulacağını açıklamış Natali Avazyan, ne güzel, belki başka çocuklar için fark eder, bir deniz yıldızı kurtulsa onun için yaşam devam ettiği gibi bir çocuk daha yaşasın ki, anneleri ardından yaşayan ölülere dönüşmesin. Bu tarz çabalarda taşın altına elini koymak lazım ki, insanlık sıfatımızın içi boşalmasın.    

İşte böyle bir günde kim bilir kaç anne kaç evlat yalnızlığın yasında, korona ve sokağa çıkma yasağı sebebiyle sevdiğinin mezarına bile gidemiyor. Bizim de elimizden, dilimizden ölenlere rahmet, kalanlara sabır dilemekten başka bir şey gelmiyor. Nedim'e, Tuba'ya, Ahmet'e birer Fatiha yollayarak onlar için çizdiğim yukarıdaki mandalaya siyahla , yas duygusuyla başladığımı ama çiçek açan bir hale döndüğünü belirtmeliyim. Birbirinden günahsız bu insanların kısa ömürlerine bedel ebedi cenneti kazanmış olmalarını dileyerek sizleri de bütün kayıplarımız için Fatiha ya da neye inanıyorsanız o şekilde duaya davet ediyorum.

Anneler günü kutlu olsun. Seven sevdiğine sevdiğini söylesin. Belalar kendine isabet etmeden diğer canlar için de duyarlı olsun ki iyilik kazanabilsin. Yoksa kötülüğün çarkları herkesin üzerinden sırayla geçecek...

          

        

Baby Reindeer Dizisi Üzerine Değerlendirmeler

  Afişiyle dikkatimi çeken bu diziyi, edebi zevklerine güvendiğim bir kaç arkadaşımın hikayesinde "çok etkileyici, bitince iki gün kend...