Gurbette yorgun düştüm

 

Merhaba, 

Burası öncelikle kendime tuttuğum bir günlük. Bu nedenle bir yerlerde yayınlanmış yazılara ait linkleri de elimin altında olsun diye ekliyorum. 

Sanal yazı evi benim ikinci evim:) Bazen birinci bile oluyor. Ev halkım önceliğimin yazı evi ve yazı arkadaşlarım olduğunu bilir. Programlarımızı ona göre ayarlar. 

Dört yıldır devam ettiğim bu güzel mekanda da bir blog var. Orada yer alan yazıları buraya koymamışım. Rastlayınca ekleyeyim dedim. Yazı ile ilgili olan ya da ilgilenmek isteyen herkesin ilk adresi olmalı sanal yazı evi.        


İşte oradan eski bir yazı:  

Gurbet'i  okumak için tıklayınız.

Gitti gidiyor'u okumak için tıklayınız. 

Biz eskiden eskiden

 Eskidendi çok eskiden, aşka, insanlığa, davalara ve daha birçok şeye inanırdım. Artık çok az şey kaldı inanıp güvendiğim. Çiğ süt emmiş dedikleri insanlar ne yaptıysa bütün güzel şeylere olan idealist yaklaşımım sona erdi. 

Aşk yok, onun güncellenmiş adı tutku. İnsanlık “Allah ellerine düşürmesin” denecek kadar zavallılarla dolu bir güruh. Olmasalar dünya çok daha güzel olurdu belki. Ama dünyanın yaradılış amacı bu: 

Her hinliği susarak, duymazdan gelerek ya da yerine göre çıngar çıkararak elde eden mahlukun kendini yenme savaşını kazanıp kazanmayacağı mevzusu. 

İnsan iyidir diyemem artık. İnsan kötüdür, hele menfaatin çakışsın anlarsın. Ne ahkamlar kesenler kendi riske girince mangalda bırakmadığı küllerle kaplar sizi de kendi sütten çıkmış ak kaşık misali dolaşır ortada. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın der. Keyfine bakar. 

Eskidendi, çok eskiden dostluklar, aşklar, sevdalar, davalar… 

Şimdi hepsi hikâye hepsi roman…    

Handan Kılıç

1 Ağustos 2022

Yazamadım Ahmet Kaya

Uzak geçen baharları

Hüzün satan hazanları Gence kalem kıranları Yazamadım, yazamadım. Kırık dökük umutları Sakıncalı tutkuları O çocuksu korkuları Yazamadım, yazamadım. Solgun suskun resimleri Göğe yoldaş denizleri Ömrüme göz dikenleri Yazamadım, yazamadım. Ses vermeyen geceleri Tanımı zor acıları Tek kişilik sancıları Yazamadım, yazamadım. Gün öksüzü odaları Uygun adım voltaları Ah zamansız sorguları Yazamadım, yazamadım. Yitip giden anıları Katledilmiş duyguları Yarım kalmış sevdaları Yazamadım, yazamadım.

Ahmet Kaya



Aşıklar Bayramı Netflix'te

SİNEMA-DİZİ GÜNLÜĞÜ 

303- AŞIKLAR BAYRAMI

Sanal yazı evinde bir aylık tempolu bir yazı maratonundan sonra film- dizi izleme ve bloga yazma işlerine geri döneyim dedim. 

Herkese selam. Umarım keyifler iyidir. Bu gün son günlerin popüler ama izleyip beğenen bir kişiye bile rastlamadığım filmden bahsedeceğim: 

Kemal Varol'un üçleme kitabının ikincisinden aynı isimle uyarlanmış bu film son zamanlarda izlediğim en boşluklarla dolu yapımlardandı.

 Kimine göre özellikle bırakılmış olan bu boşluklar benim gibi kitabı okumamış olan izleyici için olmamışlık hissi vermekten öteye gitmedi.
 
Yirmi beş yıldır birbirini görmeyen baba oğulun uzun yol boyunca hesaplaşmalarının olmasını bekledik ama nerdeyse oyuncu Kıvanç'ın iki kere beni neden yatılı bıraktın, aramadın, her hafta gelirsin diye bekledim, neden diye sorup karşılık alamaması dışında konuşma sahnesi yoktu. Ki bu da birbirinin aynısı sahnelerdi, ne açıldı ne konuşuldu yanıtlar. 

Yolda jandarma durdurdu. Arama yapmak istedi. "Avukatım" yanıtına" Fark etmez" diye cevap verildi ki bu bile hatalıydı. Her ne kadar uygulamada aksaklıklar yaşansa da hukuk açısından; kimlik sorulanın Avukat olması "fark" eder. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali hariç Avukatın üzeri ve yanında taşıdığı eşya, otomobili ve kullandığı diğer araçlar aranamaz. 

Bu notu da düştükten sonra müziklerin de keyif vermediğini düşünüp uzman görüşlerine baktım. Onlar da çok eksik bulmuşlar.

Heves Ali adlı aşık, babanın hayatı anlatılırken neden olduğu uçurumlar, neler yaptığı ve neden yaptığı verilmeliydi. Benim anladığım çocuğunu da her geçtiği yerde aşık olup türkü yaktığı kadınları da boynu bükük bırakıp gittiği. Herhalde çok beddua aldı kadınlardan ki ömrünün sonunda kötü hastalığa yakalanıp helallik isteyeyim dedi, yola koyuldu ama onu da beceremedi. 

Ben bunu neden izledim, araba reklamı mıydı, uzun yol manzaraları mıydı bilemedim. Neyse ki çamaşırları katlayıp sökükleri dikerken ses oldu evin içinde. 

Filmden anladığım Kıvanç Tatlıtuğ harbi yakışlıdır ama senaryo boşsa adam ne yapsın:))) Kağıttan bir karakterdi, hayatı, babasızlığın etkileri, ne yer ne içer, kimi sever belli değil. Şehirde çalışan bir avukat, doğu illerine doğru yolculuk yaparken hastanede babasına serum takan hemşireye sanaldan yazıp akşam evine gidip orada sadece uyur mu? Hemşirenin ensesindeki yarım mandala dövmesi hoştu ama diyalogları boştu. Ağaç kovuğundan mı çıktı bu adam, ne oldu şimdi bu kadınla gibi sorularla beni bıraktı.

Kitabı okuyan varsa detaylar konusunda bizi aydınlatabilir. Ama sosyal medyada gördüğüm kadarıyla hevesle başladıkları film için onlar da kitabın ve yazarı hatırına ağızlarına fermuar çekiyorlar.    

Aklımda kalan tek cümle, "Aşıklarla açların uykusu gelmez." 
Uykumun gelme sebeplerini buldum :))  


   

Baby Reindeer Dizisi Üzerine Değerlendirmeler

  Afişiyle dikkatimi çeken bu diziyi, edebi zevklerine güvendiğim bir kaç arkadaşımın hikayesinde "çok etkileyici, bitince iki gün kend...