Kuvvetli Bir Alkış (2024) Berkun Oya Netflix'te.

 


Kuvvetli Bir Alkış dizisiyle Berkun Oya yine Netflix'te. 

Biz 2020 yılından beri "Bir Başkadır" dizisinin devamını bekleyeduralım Berkun Oya araya Cici adlı filmle altı bölümlük mini diziyi aldı. 

Yazan, yöneten bir insan olarak sanatçı kimliğiyle beklentilerden bağımsız ama kendi hayat ve düşünce çizgisiyle paralel hareket ettiği ortada. Çok ses getiren, karakterleri oturmuş bir dizinin yeni sezonunu değil de Kuvvetli bir alkış' ı çekti. 

Çünkü bu dört yılda çok şey oldu. 2020 yılında Bir Başkadır'ı umut görenlerden biri olarak yazmıştım. 

Yazının tamamı buradan okunabilir. 

O vakit şöyle demiştim: "Eğri oturup doğru konuşalım. Bizim toplumuz hiçbir zaman ötekine çok da hoş görülü olmadı. Herkes herkesin hayat tarzına karıştı. Sistemde güçlenen, diğerini ezdi. Kendi çıkarlarını gözetti. Bir insana yapılabilecek en büyük saygısızlık onu görmezden gelmektir ya, bir topluluğu, inanç tarzını, yaşam kültürünü yok sayıp kendininkini dayatmak da, sonuçları ağır bir eylemler bütünüdür. En iyi hali ile bu durum, ezilen, yok sayılan, kaynakların eşit dağıtılmamasının bedelini fakir ve eğitimsiz kalarak ödeyen insanları güce karşı biler. Ve bir gün o güç yer değiştirdiğinde ezilmiş, yok sayılmış insanlar refleks olarak öç alır, güçlü görünen temsilcilerini kayıtsız şartsız destekler ki, tekrar ezilen, yok sayılan hale düşmesinler. Hatta kimisi öyle bilenir ki, göze batarak varlığını ispatlamayı marifet zanneder. Simgelerini ilan eder, her yere diker ki, yok sayanlar adım başı karşılaşsın ve varlıklarını görmezden geldikleri zamanların geçtiğini hatırlayarak eziyet çeksin. Ama güç öyle bir hırs yumağıdır ki, kısa zamanda sahiplerinin sahibi olur."

Öyle de oldu. Bir Başkadır'ın ötekine bakma, diyalog kurma, empati geliştirme hayali zamanla daha da kutuplaşıldığından kayboldu. İnsanca ve dostça birlikte yaşama üzerine var olan imkanlar yitirildi. Umutlar tüketildi. Demografi beyin göçüne zorunlu göçler eklenerek değişti. Giderek hissiz, boş vermiş bir topluluk oluştu.

Yine demiştim ki, "İşte bu dizide de, toplumda sorun olarak ima edilen sosyo- ekonomik, dinsel, inançsal, etnik yapılara ait prototipler ele alınmış ama hepsinin hayatlarına yakın planlarla bakılarak tek ortak noktamıza, insan olduğumuzu hatırlamamız hususuna dikkat çekilmiş. İşte buradan da seyirci yakalanmış. 

Dört yüz yıldır bu sebeple okunan Shakespeare “Konuşulmayan acı kalbi parçalar” der. Bize insani olana bakmamız gerektiğini edebiyatla, sanatla anlattığı için güncelliğini korur. Hem yönetmenliği, hem oyun yazarlığı hem de dizi senaryoları ile yetkinliğini kanıtlamış olan Berkun Oya da, karton karakterler yerine, hepimizin tanıdığı birine benzeteceği karakterler yazmış. " 

Ardından küresel bir kriz olan pandemi kapımızı çaldı. Korku, endişe, hayata kendini kaptıran insanın birdenbire ölümle karşılaşması rutinleri kırdı. Lezzetler acılaştı, her zevk anlamsızlaştı. Bu sefer aynı düşüncedekiler de birbirinden koptu. Herkes can güvenliğini, virüsü bahane ederek kendi evinde yalnız başına yaşamayı kabullendi. Zaten cep telefonlarının verdiği yalancı kalabalık, sosyal medya platformları  artmıştı. Bunun kuru kalabalık olduğu unutan, sosyal medya arkadaş sayısına kanan insan kimseye muhtaç değilim havalarına girdi. Uzaklarda köy evleri, yazlıkları olanlar oraya geçip şehir yaşamından uzaklaştı. Dünyayla online yaşamı benimsedi. 

Berkun Oya da Cici'yi bu sırada memleket denen uzakta bir evde çekti. Uzunca bir filmde geçmiş ve travmalar konu edilmişti. Hepimiz bu dönemi evlerimizde kalıp kendimizi deşerek, içsel yolculuklarımızı tamamlama yolunda bir eğitimden diğerine koşarak geçirdik. Meditasyon her kesimden insan için vazgeçilmez ibadetlerden biri haline geldi.

İşte Kuvvetli Bir Alkış da meditasyon yapan sakin ama huzursuz bir kadın sahnesiyle açılıyor. Adı Zeynep. Gereklilikler listelerinin peşinden koşan kadınları temsil ediyor. Kocası ona uyum sağlamaya çalışan bir figüran olarak o üzülmesin diye etrafında dönen Mehmet. Zeynep Türkiye'de en çok konan kız ismi Mehmet de en çok verilen erkek ismi. Bu bile giderek birbirine benzeyen, yaş alsa da olgunlaşmayan, şımarık bir ergen havalarında yaşlanmamayı kafasına koymuş, arkadaşlarıyla beraber olduğunda bile cep telefonu ekranına bakan, sıkılgan, sürekli dışarıdan yemek söyleyen, muhabbetleri sosyal medya paylaşımları üzerinden olan insanları göstermeyi hedeflediğinin kanıtı.

Çocuğun adı da Metin. "Acılara dayanabilen, güçlü kimse." manasındaki bu ismi taşıyan çocuğun anne karnında geçen süreçteki kederli hali görülmeye değer. Perşembe pazarına benzeyen annesinin travmalarla dolu içinde yok yok. Seksenlerin okul çantaları önlükleri, doksanların kasetleri, cd'leri, iki binlerin mini kot şortları dahil bir kız çocuğunun biriktirdiği anılarla travmaların birbirine geçmiş halinin sahibi Zeynep ne kadar meditasyon yapsa da huzura eremiyor. 

Baba Mehmet ise böyle bir duygu mahzeni olmadığından yiyip içip yatınca hemen uykuya dalan bir erkek olarak karısının istediği o ideal erkek hedefine ulaşamıyor. Karısını bir türlü mutlu edemiyor. Ama yalnız kalmamak için sevgili olan, alıştığı için evlenen, ayrılmamak için çocuk yapan bu çift dertli kederli nihilist oğullarıyla mutsuz hayatlarına tüm ilişkilerin geçtiği aşamalardaki çatışmaları yaşayarak devam ediyor. Bu nedenle bize benziyorlar, günümüzden aramızdan seçilmişler. Çocukları için her şeyi yapıp kendilerini erteliyorlar. Başrol oyuncularımız zaten çok iyiler, hele Zeynep ama oğul Metin'in her yaşını oynayan oyuncular da çok başarılı. Karakter bütünlüğü sağlanmış. 

Normal denen anormallikleri içine sindiremeyen Metin, anne karnında karşılaştığı idealist dava adamı olmaya niyetli Kudret'i de boş buluyor. Yaşamda karşılaştıklarında davayı unutup narsist bir yazar olduğunu görüyor. Kendisi de anne karnının kederli ortamından daha öncesini, portakalda vitamin olduğunu düşündüğü vakitleri özlüyor. Aidiyetsizlik öyle bir boyuta geliyor ki sahilde yılanıyla oturan turunculu bir dilenci oldun diye annesi üzülüyor. Hayatı boyunca eleştirilmiş olmalı ki, kendi evladıma bunu yapmayacağım diyen Zeynep, oğlu ne yapsa arkasında duruyor. Birbirileriyle bile yüz yüze samimi gerçek hislerle konuşamayan çift çocukları doğarken yaptıkları bir telefon konuşmasında ilk defa dürüst olsalar da bu konuşmanın içeriği hayatlarının sonuna kadar Mehmet için merak konusu oluyor.

Berkun Oya, pandemiden yalnızlığımıza geçip birlikteliklerin ciddileştiği süreçte evlendi, çocuk sahibi oldu. Bebek alışverişlerinin bitmeyen temposundan yorulmuş olmalı ki, olmayan çocuk için sürekli alış veriş yapan çifti gösteriyor ilkin. 

Tıpkı günümüzün resmedildiği, idealini, umudunu, geleceğini kaybetmiş, beraber yaşama arzusu, olsa da olur olmasa da olur seviyesinde, yorgun ve mutsuz insanını kara komedi tarzında ne güzel anlatmış.     

İlk bölümlerinde Lars Von Trier'in Dogville benzettim. Yani bittiğinde tıpkı o güzel film gibi sarsılmıştım. Trier’in Amerika’ya bakınca gördüğü pisliği anlatan film gibi bizi aynılaştıran, gereklilik kalıbına sokan her konuya, belki de en çok anlamsızlığa karşı bir duruş sergilenmiş dizide. 

Tiyatro kökenli olan Berkun Oya bunu çekim tarzına da yansıtmış. Bazen dördüncü duvarı yıkarak çekilmiş dediğiniz sahneler farklı tekniklerle birbirine bağlanmış. 

Yine başarılı yönetmenin naif müzikler eşliğinde her bölümü bir başka şarkıyla bitirmesi de çok güzel. Yeni müzisyenler ve parçalarını tanımış oluyoruz. 

İşte biri buradan dinleyebilirsiniz.

İzlediğimiz absürt kara komedi de olsa hüzünlü müziklerle çok derine işleyen bir sızı ilmek ilmek örülüyor içimize. 

Hele son bölümde çalan Sızı adlı parçada anlamsızlığın zirveye taşındığı bir hayatta içimizde oluşan boşluğun ne kadar acıtabileceğini anlıyoruz. 

Netflix‘in bir başkasına göz at diyerek hemen kesmeye çalıştığı bu müthiş şarkıyı sonuna kadar dinledim. Sonra da YouTube’a gidip bir kez daha dinledim. Sezen Aksu çok dinlesem de bildiğim bir şarkısı değildi. Yüreğime oturdu. Berkun Oya'ya hem bu güzel müzikler hem de kaliteli yapıtlarıyla bizi düşünmeye davet ettiği için teşekkür ederiz. 

Hasıl-ı kelam, Kuvvetli Bir Alkış "Bir Başkadır"dan sonra içine düştüğümüz anlamsızlık bataklığını farklı bir gözle bakarak ekrana yansıtmış. Büyümenin diğer adı özlemek, yaşadıkça gördüklerimizinse hayal kırıklığından başka bir şey olmadığı hatırlatılmış. Alkış, beğeni peşinde heder olan hallerimize göndermeler yapılmış.  

Unutmayalım; insanın anlam arayışı ömür boyu bitmez. Bir anlam bulup hayatına katamayan herkes iğreti bir yaşam sürer. Ve anlamsızlığı sürdürmek yüktür. Anlamımızı bulmamız, sızılarımızın o anlamla hissedilmez hale gelmesi dileğiyle.

Handan Kılıç

5 Mart 2023 

     Not: Bloga yorum yazmak herkese zor gelir. O nedenle buraya yorum yazma zahmetinde bulunan dostlara özel teşekkür ediyorum ve yazıya WhatsApp' tan gelenleri de foto olarak ekliyorum. Herkese teşekkür ederim.




 

8 yorum:

  1. Yaşam bilindik olandan uzaklaştıkça, dünya her geçen gün daha da çıldırdıkça sanatın gerekliliğine daha da inanıyorum. İnsanın anlam arayışındaki en önemli aracı bence sanat. Sinema da şu post modern hallerimizin en başarılı yorumcusu, mutlaka izleyeceğim. Ne kadar ayrıntılı ve yerinde tespitler yapmışsın Handan. Yazı da iyi ki var, iyi ki yazı bağlarımız var. Paylaştığın için çok teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sağ olun yorumlara, bu arada isim çıkmamış :)

      Sil
  2. Yazı çok kıymetli sosyolojik, tarihsel, psikolojik değerlendirmelerle dolu, en sonunda da insanın anlam arayışı üzerinden Viktor Frankl çıkmış içinden Handan. Yine çok beğendik, yine verilen bu emek, ortaya koymadaki bu cesaret büyük bir alkışı hak etti. Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hala o kitabı okumadım ama hayatın anlamını bulmadan devam etmek zor. Teşekkür ediyorum Yonca:) Seni tanıdım:)

      Sil
  3. Hoş bir analiz olmuş…
    kaleminize sağlık…
    Anne evladının arkasında durmaya çalışırken baba gayet acımasız eleştiride bulunabiliyor… bu tutarsızlık en çok çocuklar için zor…

    YanıtlaSil
  4. Sinema yazılarını seviyorum, dolu dolu oluyor. Eline sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol gruplardan çok yorum geldi ama buraya keşke ekran görüntüleri eklenebilseydi

      Sil

Baby Reindeer Dizisi Üzerine Değerlendirmeler

  Afişiyle dikkatimi çeken bu diziyi, edebi zevklerine güvendiğim bir kaç arkadaşımın hikayesinde "çok etkileyici, bitince iki gün kend...