AHLAT AĞACI 1

SİNEMA GÜNLÜĞÜ 22.FİLM ÖNERİSİ


Bugün, birkaç yıldır kendimce haklı gerekçelerle ertelediğim bir arzumu, arkadaşlarımdan üst üste aldığım iyi haberlerin şerefine yerine getirdim.

Yaşadığım şehirde, en büyük şansım olan arkadaşımı da alıp sinemaya gittim. Sabahın ilk seansı olduğundan mı bilinmez salonda sadece ikimiz vardık.

Tabi ki, Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı’nı görmek için yola çıkmıştık.

Büyük ustanın her filminin bende yeri ayrıdır. Özellikle “Bir zamanlar Anadolu’da” ve “Kış Uykusu” hayatımın önemli değişim zamanlarına denk gelmiş, o yol ayrımlarında bana iç sesimi dinlemem gerektiğini hatırlatmıştır. 

Bu nedenle sinemaya giderken bu yeni filmin de, kördüğüme dönen hayatım için bir çözüm sunacağına dair umut doluydum.  

Dram filmlerini de sevdiğimden son sahnesine kadar ilgi ile izledim. Acı acı güldüğüm de oldu, izlediklerimin zihnimde açtığı anı pencerelerinden bakınıp gülümsediğim de. Ama içimin böyle karışık olduğu bir zamanda filmin sonunda umudu diri tutacak bir son olmasa idi kör kuyularda merdivensiz kalabilirdim. Neyse ki, bu filmin sonunda da, içimde bir ışık belirdi.

Ama film boyunca, kahramanların çaresizliğini, çıkmaz sokaklarının karanlığını, hayatın üst başlığının istisnasız herkes için hayal kırıklığı olduğunu iliklerime kadar hissettim.

Hepimiz, tıpkı filmdeki kahramanlar gibi, kendi kuyumuzun karanlığında saklanıyor, etrafı yeşertecek o suyun çıkması için bir zaman çaba sarf ediyor, umutla beklerken sararan otları görünce hayatın elimizden kayıp gittiğini fark ediyoruz.  Bu gerçekle yüzleşmeye başladığımızda da, “Her şey için çok geç” cümlesi ömrümüzün yakalarından tutuyor, gözümüzden belli belirsiz akan yaşlarla beraber sarsılıyoruz.


Ben şehirde büyüyen bir çocuk olarak pek de görmediğim Ahlat Ağacını ilk kez Didem Madak’ın Ahlar Ağacı adlı bence benzersiz acılar manzumesinde duymuş, şiire vurulmuştum. 

Sık sık mırıldandığım bu mısralar  ile filmin bana geçen duygusu paralel olunca bu konu üzerine düşünmeye başladım.

Hani Yusuf Atılgan’ın, “Aylak Adam” adlı eserinde kahramanın dilinden sinemadan çıkan insanı anlattığı satırlar vardır:

“İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi, düşünüyordu;” Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar…  Eve gidip okusam. Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birlikte çıksınlar. Kafasından geçenlere güldü…”  diye tarif ettiği sinemadan çıkan adamım ölmeden bir şeyler yazmak istedim ve o şiire tutundum:

“Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah!”

Derken gözlerimden yaşlar süzüldü, yüzüme yerleşen hüzünlü bir gülümseme ile şiire devam ettim:

“Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu Tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!” 

Bu şiiri her okuduğumda derin bir hüzün çöker üzerime. Aynı hüznü film boyunca da, hatta sonrasında uzun saatler boyu da hissettim. Kahramanlar, hayata karşı duruşları, kaçışları tek tek gözümün önünden geçti. Entellektüel birikiminin onu yalnızlaştırdığını düşünen Sinan'ın, kitap basabilmek için sponsor arayışları içimi acıttı. Zamanında kaptığı köşenin, yaptığı ismin ekmeğini yiyen yazarları temsilen filmde yer alan karakterle girdiği diyalog da can yakıcıydı. 

DEĞERLENDİRME YAZISI YARIN DEVAM EDECEK...

8 yorum:

  1. Filmi henüz izlemedim, şu an da seanslar da olmadığı için kaçırdım sayılır. Film hakkında bir çok yazı okudum. Sizin yazınızda okuduğum nitelikli yazılardan biri. Bana; "daha fazla ertelemeyin, artık izleyin" diyor sanki. Paylaşım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok iyi... Hele de yazan insan yalnızlığı... Yazı filmin sitesinde ve ekşi sözlükte de beğenilip paylaşmıştı, yarın devam edecek filmi ertelemeyin derim

      Sil
  2. hımmm madak seviyom tabisideeee ama nuri bilge ceylanı tutmuyom. bu filmi izlemedim ama izlerim tabisidee :) kış uykusu bencesi bir saat kısaltılmalıydıııı :) du bakayım izlemedim ama izliceem şey de güzelmiş, semih kaplanoğlu nun buğday'ı. onu da eski filmlerini sevmemiştim. ahlat ağacını izleyince de sölerim düşünceselerimiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabi sen hızlı olunca festivalci bu abiler sıkar :) kış uykusunda bari diyalog vardı öncekiler daha zordu:) bugdayı ben de izlicem de süt de kaldım o seride

      Sil
  3. Film hakkında olumlu çok fazla yazıya rastlamama rağmen izleme imkanım olmadı henüz. Dram sevmem belki ondan biraz ağırdan aldım. Hepimiz tıpkı filmlerdeki gibi... diye başlayan cümleniz o kadar güzel ki tekrar tekrar okudum. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sağolun kış uykusu ve ahlat Ağacı eski filmler gibi sadece görsel değil bu nedenle daha çok insana hitap ediyor ayrıca hayatın gerçeklerine zoom yapıyor çok da dram sayılmaz :) siz belirtince bir daha okudum güzel cümle olmuş hakkaten teşekkür ederim yorum için

      Sil
  4. Hey, I think your site might be having browser compatibility issues.
    When I look at your blog site in Ie, it looks fine but when opening in Internet Explorer, it has some
    overlapping. I just wanted to give you a quick heads up! Other then that, very good blog!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Thanks for the heads up! In addition to that, I strongly recommend you to use either Google Chrome(for the non-Apple devices) or Safari(for the Apple devices).

      Sil

Baby Reindeer Dizisi Üzerine Değerlendirmeler

  Afişiyle dikkatimi çeken bu diziyi, edebi zevklerine güvendiğim bir kaç arkadaşımın hikayesinde "çok etkileyici, bitince iki gün kend...